insanlığın yeniden doğuşu / Yeniden Doğuş - Fragman - Dailymotion Video

Insanlığın Yeniden Doğuşu

insanlığın yeniden doğuşu

Yeniden Doğuşu Anlamaya Nasıl Başlayabiliriz?

Herhangi bir şeyin doğru olup olmadığını mantıklı ve geçerli bir şekilde nasıl bilebiliriz? Budist öğretilere göre, şeyler mantıklı ve geçerli bir biçimde iki şekilde bilinebilir: doğrudan algı veya çıkarsama. Bir laboratuvar deneyi yaptığımızda herhangi bir şeyin varlığını doğrudan gözlem yoluyla doğrulayabiliriz. Örneğin, bir mikroskopa bakarak doğrudan duyularımız aracılığıyla bir damla göl suyunun içindeki minik mikropların varlığını doğrulayabiliriz.

Bununla birlikte, bazı şeyler doğrudan algı yoluyla bilinemez. Manyetizmanın varlığını bir mıknatıs ve demir iğnenin hareketlerinden çıkarsamamız örneğinde olduğu gibi; mantık, akıl ve çıkarım yetilerine güvenmemiz gerekir. Yeniden doğuşun doğrudan algı yolu ile kanıtlanması oldukça zordur. Öte yandan, geçmiş hayatlarını hatırlayıp daha önce sahip oldukları eşyaları tanıyan veya tanıdıkları insanları hatırlayan pek çok örnek vardır. Yeniden doğuşun varlığı bunun çıkarsaması yapılarak gösterilebilir, ama bazı kişiler bu sonuçtan şüphe duyarak bunun aldatmaca olduğundan kuşkulanabilir.

Geçmiş yaşam beyanatlarını bir tarafa bırakıp yeniden doğuş olgusunu anlamak için mantığın gücüne başvurabiliriz. Kutsal Dalai Lama eğer bazı hususlar gerçeklikle uyuşmuyorsa bunların Budizm’in içinden çıkartılması taraftarı olduğunu söylemiştir. Buna yeniden doğuş da dahildir. Hatta Dalai Lama açıklamasını bu bağlamda yapmıştır. Eğer bilim insanları yeniden doğuşun olmadığını kanıtlayabilirse, o zaman bunun doğruluğuna inanmaktan vazgeçmemiz gerekir. Ancak eğer bilim insanları bunun yanlış olduğunu kanıtlayamazlarsa o zaman mantık ve yeni şeylerin anlaşılmasına açık olan bilimsel yöntemi izleyerek bunun var olup olmadığını araştırmak zorundadırlar. Yeniden doğuşun var olmadığını kanıtlamak için bunun yokluğunu bulmaları gerekir. Sadece ‘Yeniden doğuş yoktur çünkü bunu kendi gözlerimle görmüyorum’ demek yeniden doğuşun var olmamasının kanıtı olamaz. Yerçekimi ve manyetik enerji gibi gözlerimizle göremediğimiz pek çok şey vardır.

Video: II. Tsenshap Serkong Rinpoche — “Yeniden Doğuş Nedir?”
Altyazı seçeneğini aktif hale getirmek için lütfen video ekranının alt sağındaki “CC” ibaresine tıklayınız. Altyazı dilini değiştirmek için lütfen “Settings/Seçenekler” kısmına tıklayıp daha sonra “Subtitles/Altyazı” seçeneğini tıklayarak tercih ettiğiniz dili seçiniz.

Yeniden Doğuşun Var Olup Olmadığını Araştırmak için İzlenebilecek Yöntemler

Bilim insanları yeniden doğuşun yokluğunu kanıtlayamazlarsa o zaman yeniden doğuş gerçekten var mıdır diye araştırmaları icap eder. Bilimsel yöntem belirli veriler üzerine kurulu bir teori öne sürerek bunun kanıtlanabilirliğini araştırmaktır. Dolayısıyla, verileri gözden geçiririz. Örneğin, bebeklerin boş birer kaset gibi olmadıklarını fark ederiz. Çok küçük bile olsalar gözlemlenebilen belirli alışkanlıkları ve kişisel özellikleri vardır. Bunlar nereden kaynaklanır?

Bunların yalnızca ebeveynlerin sperm ve yumurtalarından önceki fiziksel sıvılarının devamlılıkları olduğunu söylemek anlamsızdır. Her sperm ve yumurta rahimde aşılanıp bir araya gelerek fetüse dönüşmez. Bunların bir bebek haline gelmesi veya gelmemesi arasındaki farka yol açan nedir? Bir çocuktaki belirli alışkanlık ve içgüdülere aslen ne yol açar? Buna DNA ve genler olarak yanıt verebiliriz ama bu sorunun fiziksel yanıtıdır. Bir bebeğin oluşmasındaki fiziksel safhaları hiç kimse inkâr etmez. Peki ya deneyimsel taraf? Zihni nasıl izah edebiliriz?

İngilizcedeki ‘zihin’ [İng. mind, çn.] kelimesi tam olarak Sanskrit ve Tibetçeden çevrilmeye çalışılan terimlerle aynı anlama gelmez. Bu orijinal dillerde ‘zihin’ zihinsel aktivite veya zihinsel durumlara işaret eder, bu faaliyetleri yapan şeye değil. Bu faaliyet veya durumlar -düşünceler, görüşler, sesler, duygular, hisler ve saire gibi- belirli şeylerin bilişsel olarak ortaya çıkması ve bunlara bilişsel olarak katılmaktır -bunları görmek, duymak, anlamak ve hatta anlamamak gibi-
Bir bireyde zihinsel faaliyetin ortaya çıkması ve bilişsel nesnelere dahil olma neden kaynaklanır? Burada elbette ebeveynden gelişen bedenin nereden kaynaklandığını kastetmiyoruz. Zekâ veya benzeri şeylerden de söz etmiyoruz, zira bunların da genetik bir temeli olduğu yönünde argümanlar sunabiliriz. Ancak birinin çikolatalı dondurma sevmesinin kişinin ailevi genlerinden geldiğini öne sürmek de fazla abartmak olur.

Bazı ilgi alanlarımızın ailemiz veya içinde bulunduğumuz ekonomik veya sosyal durumlardan etkilenerek şekillendiğini öne sürebiliriz. Bu etmenlerin kesinlikle bir etkisi vardır, ama yaptığımız hemen her şeyi tamamen bununla açıklamak güçtür. Örneğin, çocukken yoga ile ilgilenmeye nasıl başladım? Ailemdeki ve yaşadığım toplumdaki hiç kimsenin böyle bir ilgisi yoktu. Yaşadığım yerde bazı kitaplara erişilebiliyordu yani toplumun bir miktar etkisi vardır diyebilirsiniz, ama neden sadece hatha yoga ile ilgili tek bir kitapla ilgilendim? Neden onu seçtim? Bu bir diğer soru. Her şey bir rastlantı ve şansın devreye gitmesi ile mi oluyor yoksa tüm bunların bir açıklaması var mı?

Şahsi Zihinsel Faaliyet Neden Kaynaklanır?

Bütün bunları bir yana bırakıp asıl soruya dönelim: Bilişsel nesnelerin ortaya çıkma faaliyeti ve bunlara bilişsel olarak dahil olma nereden kaynaklanır? İdrak yetisi neden ileri gelir? Yaşam belirtisi nereden kaynaklanır? Sperm ve yumurtanın birleşmesinden yaşamı sağlayan şey nedir? İnsan olmayı ne sağlar? Düşüncelerin ve görüşlerin ortaya çıkması ile onlara bilişsel dâhiliyet sağlayarak beynin kimyasal ve elektriksel faaliyetinin deneyimsel kısmını oluşturan şey nedir?

Yeni doğan bir bebeğin zihinsel faaliyetinin ebeveynlerden geçtiğini söylemek zordur çünkü eğer böyle ise ebeveynlerden nasıl geçtiğini sormak gerekir. Bunun bir tür mekanizması olmalı. –Şeylerin farkındalığı olarak nitelenen bu yaşam belirtisi sperm ve yumurta ile benzer şekilde ebeveynlerden mi geçer? Orgazm yoluyla mı olur? Ovulasyon [yumurtlama, çn.] ile mi? Spermin içinde midir yumurtanın mı? Eğer ebeveynlerden geldiğine dair mantıklı ve bilimsel delil bulamıyorsak o zaman başka bir çözüm aramamız gerekir. 

Düz bir mantıkla bakarsak, tüm işlevsel fenomenlerin kendi devamlılıklarından ileri geldiğini görürüz, yani aynı fenomen kategorisindeki daha önceki bir şeyden. Örneğin, fiziksel bir fenomen ister madde olsun ister enerji, daha önceki bir madde veya enerjiden kaynaklanır. Bu bir sürekliliktir.

Bir örnek olarak öfkeyi ele alalım. Öfkelendiğimizde hissettiğimiz fiziksel enerjiden bahsedebiliriz ve bu da bir şeydir. Ancak, öfkeyi deneyimlemenin zihinsel faaliyeti üzerine bir düşünün– yani duygunun yükselip ortaya çıkması ve bunun bilinçli veya bilinçsiz farkındalığını deneyimlemeyi. Bireyin öfke deneyimlemesinin kendi yaşam süresi içerisinde devamlılığı olan daha öncel anları mevcuttur ama bunun öncesinde nereden gelmiştir? Ya ebeveynlerden gelmiştir ki bunun nasıl gerçekleştiğini açıklayacak bir mekanizma yok gibi gözükmektedir, ya da yaratıcı bir Tanrıdan gelmiş olmalıdır. Ancak bazı kişiler için her şeye gücü yeten bir varlık açıklamasındaki mantıksal tutarsızlıklar sorun oluşturmaktadır. Bu sorunların önüne geçebilecek alternatif açıklama herkesin hayatındaki ilk öfke anının kendi devamlılığı sürecindeki bir önceki andan kaynaklanmasıdır. Yeniden doğuş kuramı tam da bunu açıklar.

Sinema Filmi Benzetmesi

Bir sinema filminin sadece film karelerinin devamlılığı olması gibi zihnin devamlılığı veya zihin akışı da [İng. mind stream, çn.] bir yaşam süresince ve bir yaşamdan diğerine deneyimlenen fenomenlerin farkındalık anlarının sürekli değişime uğrayan deviniminden ibarettir. Yeniden doğan; bütün, bulunabilir ve “ben” veya “zihnim” diyebileceğimiz bir varlık yoktur. Yeniden doğuş bir taşıma bandına konmuş bir heykelcik misali bir hayattan diğerine gitmek değildir. Tersine, film gibi sürekli değişen bir şeydir. Her kare bir diğerinden farklıdır ama kendi içinde bir sürekliliği vardır. Her kare bir diğeriyle ilişkilidir. Benzer şekilde, bazı anlarında bilinçsiz olunsa da fenomenlerle ilgili sürekli değişen farkındalık anları mevcuttur. Filmlerin film olmalarına rağmen aynı olmamaları gibi tüm zihin devamlılıkları ve “zihinler” de tek zihin değildir. Fenomenlerin farkındalığının devinimsel akışında sınırsız sayıda ayrı devinim hali mevcuttur ve bunların her biri kendi perspektifinden ‘ben’ olarak yaftalanabilir.

Yeniden doğuş sorusuna dair inceleme yapmaya başladığımızda uyguladığımız akıl yürütme biçimi bunlardır. Eğer bir teori mantıken uygun geliyorsa o zaman geçmiş hayatlarını hatırladığını söyleyen insanların durumuna daha ciddi yaklaşabiliriz. Bu sayede yeniden doğuşun varlığını akla uygun bir biçimde incelemiş oluruz.

Yeniden doğan nedir?

Budizm’e göre bir ruhun taşıma bandına konmuş somut bir heykelcik veya kişi misali bir yaşamdan diğerine seyahat etmesi gibi bir durum yoktur. Taşıma bandı zamanı temsil eder ve bu imge zamanın içinde geçen somut bir şeyi, adına “ben” dediğimiz sabit bir kişilik veya ruhu çağrıştırır: “Ben şimdi gencim, ben şimdi yaşlıyım; ben şimdi bu hayattayım, ben şimdi öbür hayattayım”. Budist yeniden doğuş kavramı bu değildir, daha çok bir filmde olduğu gibidir; süreğenlik vardır ve kareler bir süreklilik oluşturur.

Budizm ne benim sen olduğumu ne de hepimizin bir olduğunu söyler. Eğer hepimiz birsek, ben sensem ve ikimiz de acıktıysak o halde sen arabada beklerken ben gidip yemek yiyebilirim ama durum böyle değildir. Herkesin kendi bireysel süreklilik akışı vardır. Benim filmimin sıralanışı senin filmine dönüşmez, ama yaşamlarımız filmde olduğu gibi somut ve sabit olmayan bir şekilde ilerler. Yaşam bir kareden diğerine devam eder. Karmaya göre bir düzeni takip eder ve bu da bir devamlılık oluşturur.

İnsanlar Her Zaman İnsan Olarak mı Yeniden Doğar?

Burada bahsettiğimiz zihinsel faaliyet ve zihinsel faaliyetlerimizi niteleyen genel etmenlerin neler olduğudur. İnsan zihinsel faaliyetini niteleyen zekadır ve bildiğimiz kadarıyla bu zeka ‘çok zeki değil’ den ‘çok zeki’ ye dek uzanan bir ölçektedir. Ancak zihinsel faaliyetin bir parçası olan öfke, hırs, bağlılık, dikkat dağınıklığı gibi başka etmenler ve bu zihinsel etmenlerin yol açtığı takıntılı davranışlar vardır. Bu etmenler bazı kişilerin zihinsel faaliyetlerine öylesine hükmeder ki bu kişiler insani zekalarını kullanmayıp tamamen hırs, öfke ve saire üzerinden hareket eder hale gelirler. 

Örneğin, muazzam cinsel arzuya sahip olup barlarda başkalarıyla buluşan ve neredeyse her görüştükleri kişiyle birlikte olanlar – tıpkı bir köpek gibi, sizce de öyle değil mi? Bir köpek karşılaştığı herhangi bir başka köpekle her zaman birlikte olabilir ve hiç bir öz denetimi yoktur. Eğer bir insan böyle davranırsa bir hayvan zihninin alışkanlıklarını geliştirir. O halde yeniden doğuş açısından baktığımızda bu kişinin arzu zihniyetinin gelecek hayatlarında da baskın zihinsel faaliyet olacağını ve bu zihinsel faaliyete uygun olan bir bedende, yani bir hayvan olarak reenkarne olup yeniden doğacak olması sürpriz olmaz. 

O halde davranışımızı incelemek çok yararlıdır: “Şu ya da bu hayvanın davrandığı gibi mi davranıyorum?” Bir sineğe bakalım. Bir sineğin zihniyeti sınırsız bir zihinsel gezinmedir. Bir sinek bir yerde birkaç dakikadan fazla kalamaz, durmadan hareket eder ve dikkati her zaman dağınıktır. Zihinlerimiz tıpkı bir sineğinki gibi mi? Eğer öyleyse bir sonraki hayatımızdan ne bekleyebiliriz? Zeki ve iyi bir odaklanma yetisine sahip olacağımız beklentisine mi sahibiz?

Bunlar insanların mutlaka yeniden insan olarak doğmayabileceğini anlayabilmemize yardımcı olacak bazı düşüncelerdir. Birçok farklı yaşam formunda yeniden doğabiliriz ve bu iniş çıkışlıdır. Eğer insan olarak olumlu alışkanlıklar geliştirdiysek hayvan olarak bile yeniden doğsak yine de daha önceki hayvani davranışımızın karmik gücü etkisini yitirdiğinde önceki olumlu gücümüz yeniden baskın hale gelebilir ve yeniden insan olarak doğabiliriz. Sonsuza dek aşağı seviyelerde yeniden doğmaya mahkûm değilizdir.

Anlaşılması gereken husus zihinsel faaliyetin içinde onu insan zihinsel faaliyeti veya erkek ya da kadın veya buna benzer bir şey yapan içkin bir öğe bulunmamasıdır. Bu yalnızca zihin faaliyetidir. Ve içine yeniden doğduğumuz hayat karmamız ile takıntılı davranışlarımız neticesinde geliştirdiğimiz çeşitli alışkanlıklara bağlıdır. Gelecek yaşamlarda da bu alışkanlıkları temel alarak hareket etmeye uygun işlevsellikte bedenlere sahip olacağız.

Özet

Budist reenkarnasyon sunumunu akil bir biçimde incelediğimizde, şahsi zihinsel sürekliliği devamlı kılan nedensel süreci incelememiz gerekir: zihinsel faaliyetlerin hiç bozulmayan bireysel devamlılığı. Ulaştığımız sonuç, başlangıcı olmayan ve daha önceki davranış kalıplarının her bir yaşamı şekillendirdiği yeniden doğuş fikridir.

Projeyi desteklemek ister misiniz?

İnternet sitemizin varlığını sürdürmesi ve içeriğinin genişletilmesi tamamen sizin desteğinize bağlı. Eğer sunduğumuz içeriği faydalı buluyorsanız lütfen bir kerelik ve aylık bağışta bulunma seçeneklerini gözden geçirin.

Top

Bizler Kürt halkının onurlu evlatları ve Reber APO’nun başlattığı özgür yaşam savaşının militanları olarak; özgürlük düşlerimizi tarihin göz ardı edilen sayfalarına yazarak, 4 Nisan’da başlayan efsaneyi mutlaka tamamlayacağız. Bu tarih karşısında bizlerin bir borcudur.

Bazı araştırmalara göre, çocuk daha anne karnındayken dış dünyada olup bitenleri hisseder, kişiliği ve karakteri bunun üzerinden şekillenirmiş. Dokuz aylık süreç içerisinde anne ne yaşar ve hissederse, karnında büyüttüğü çocuğu da bunu hissedebilirmiş. Yani anlayacağımız ana daha çocuğu dünyaya gelmeden, onunla bir paylaşım içerisine girmektedir. Aslında bu durum bile kadının paylaşımcı yanını gözler önüne çok iyi sermektedir. Kadın kendisinden bir parça olan çocuğu ile daha doğum öncesinden bir paylaşım içerisindedir ve çocuğunu en iyi şekilde yaşama hazırlamaya çalışmaktadır. Bu yüzden analar insanlığa ışık tutan, yol gösterenlerdir. Bir anne yalnızca kendi çocuğunu taşımaz karnında, insanlığa, yaşama dair ne varsa kendi bütünlüğünde taşır. Bu yüzden analar kutsaldır. Bazı anaların gerçekleştirdiği doğumlar ise gerçekten tarihi mucizelere yol açmaktadır…

İşte yılında da böylesi tarihi bir doğuş, mucize gerçekleşmiştir.

Bir Kürt kadını olan Üveyş Ana Urfa’nın Amara köyünde yaşamaktadır. O yıllar Kürtler için öylesine zorlu yıllardır ki, Kürtler adeta köleliğe mahkum edilmişlerdir.  Kürtlerin bu köle yaşama karşı gerçekleştirdiği tüm isyanlar kanla bastırılmış, Kürtlüğe dair ne varsa yerle bir edilmiştir. İnsanlığa dair çok az yaşam kırıntısı bırakılmış, insanlar bu yaşama mahkum edilmiştir. Üveyş Ana’nın yaşamı da bu gerçeklikten nasibini almıştır. Üveyş Ana da tıpkı diğer Kürt kadınları gibi Urfa’nın bereketinden, kutsallığından koparılıp, lanetli tarihin gazabına uğratılmıştı. Umutsuz ve çaresiz bir yaşam adeta onun da kaderi olmuştu. O ise böylesi bir yaşama isyan edip hesap soracağına kendi içinde kavgalara tutuşmuştu. Aslında Üveyş Ana şunu çok iyi biliyordu; kadının baş aşağı gidişi ile beraber her şey ihanete uğramıştı. Kadına yüklenen bu lanetten hiçbir şekilde kurtuluş yoktu. Artık Üveyş Ana’nın tek sığınağı, karnında taşıdığı umuduydu. Her şeyini onunla paylaşıyor, kimselere anlatamadığını usulca ona fısıldıyordu.

İşte tarih 4 Nisan ’u gösterdiğinde UMUT, Amara köyünde bir ışık hüzmesi gibi süzülür ve yaşamı aydınlatır. Artık Üveyş Ana insanlığa bir UMUT doğurmuştur. O’na kavgayı, emeği, emekle değerin nasıl yaratıldığını ve yaşamın tüm güzelliklerini öğretir. Yaşamın paylaşıldıkça, yaşam uğruna ter döküldükçe yaşamın daha anlamlı ve güzel olduğunu öğretir.

Aslında bu hikâye Mezopotamya topraklarında doğan tüm çocukların hikayesidir biraz. Hepimizin hikâyesidir. 4 Nisan günü Kürdistan’da doğan, büyüyen tüm çocukların hikâyelerini toplayıp bir roman taslağına ve mücadeleye çeviren bir Önder doğmuştur. Bizlerin, insanlığın tüm hakikati bu doğuşta saklıdır. Bizler de aynı evrelerden geçmişizdir, aynı şeylere tanık olmuş yaşamışızdır. Adaletten, eşitlikten, özgürlükten uzak olan bu yaşama anlam verememiş, kabullenememişizdir. Yaşama dair binlerce soruyu kendimize yöneltmişizdir. Ve bu sorulara cevap bulmak için çoğu zaman yollara koyulmuşuzdur. Ama arayışlarımız, hep bir yere kadar olmuştur. Zihnimiz ne kadar yaşama, özgürlüğe dair sorularla dolu olsa da, yine de cevaplarını ötelemişizdir. Bizler çocukluk hayallerimize, düşlerimize tutkuyla bağlanıp, o hayallerin peşinden koşmayız. Tutkularımızı, hayallerimizi bir kenara bırakır, kitlelere katılır, onların yaşamına dâhil oluruz. Ama Önderlik açısından durum asla bu şekilde gelişmemiştir. Önder APO basit çocukluk hayalleri kurmamıştır. Hayalleri her zaman büyük olmuş, her zaman hayallerinin peşinden tutkuyla koşmuştur. Kürt halkı hayallerine böylesi tutkuyla bağlı bir Önderliğe sahip olduğu için bugün varlığını yeniden kazanmıştır. Yani Önderliğimizin doğuşu Kürt halkının yeniden doğuşu olmuştur.

4 Nisan’ın anlamını kime sorarsanız sorun hepsinin dilinden anlam dolu sözler dökülür. Kürt halkına sorarsanız; büyük bir direnişle varlığın yeniden kazanıldığı gün, kadınlara sorarsanız; umudun ve özgürlüğün yeniden yeşerdiği gündür. Aslında herkes için bir milattır. Her ne kadar tanımını yapmakta zorlansak da, 4 Nisan bizler için insan olmaya dair umutların yeniden yeşerdiği günün adıdır. Bu yüzden 4 Nisan günü analar, kadınlar, gençler ve çocuklar yüzlerini Amara’ya, Amara’dan yükselen Güneş’e döner. O gün toprağa ekilen fidanlar aslında yüreklere ekilen umut fidanlarıdır. Her kadının, her gencin yüreğinde umutlar yeniden filizlenir.

Üveyş Ana 4 Nisan günü yalnızca bir çocuk doğurmamıştır. Yeni yaşamı doğurmuştur. İnsanlık yeniden doğmuştur. Üveyş Ana’nın sancıları aslında, insanlığın kendini yeniden daha özgür bir şekilde doğurma sancılarıydı. O sancılar bu topraklara özgürlüğü getirmiştir. Şimdi insanlık bu özgür doğuşu kutsamaktadır.

Biz gerillalar ise bugünü büyük bir hasretle geçiririz. Oysa ne kadar çok isterdik o günü Güneşimizin etrafında kenetlenerek, Güneşin ışığına sığınarak geçirmeyi. Ama ne olursa olsun bizler Güneşimizin etrafında ateşten bir çember olmayı sürdüreceğiz. Güneşimiz özgürlüğüne kavuşana kadar mücadelemiz devam edecektir. Bizler özgür günlerin yakın olduğuna inanıyoruz. Yeter ki umudumuzu, inancımızı ve mücadele azmimizi yitirmeyelim.

kaynağı değiştir]

Hümanizm[değiştir

Rönesans

Başlığın diğer anlamları için Rönesans (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.

Rönesans (Yeniden Doğuş), Orta Çağ ve Reform arasındaki tarihsel dönem olarak bilinir. 15 - yüzyıl İtalya'sında batı ile klasik İlk Çağ (Eski Roma ve Yunan Eserlerinin incelenmesi) arasında sanat, bilim, felsefe ve mimarlıkta bağın tekrar kurulmasını sağlayan, Antik Yunan filozoflarının ve bilim insanlarının çalışmalarının çeviri yoluyla alındığı, deneysel düşüncenin canlandığı, insan yaşamı (hümanizm) üzerine yoğunlaşıldığı, matbaanın bulunmasıyla bilginin geniş kitlelerle paylaşımının arttığı ve kökten değişimlerin yaşandığı bir dönemdir.

Bu çağ, uzun süredir geriye düşmüş olan Avrupa'nın ticaret ve Coğrafi Keşifler'le yükselişinin öncüsü olmuştur. İtalyan Rönesansı bu dönemin başlangıcındaki sanatsal ve bilimsel gelişmeyi ifade eder. İlk kez İtalyan sanatçı Giorgio Vasari tarafından Vite'de kullanılmış, yılında basılmıştır. Rönesans teriminin kökeni Fransızca'dır. Fransız tarihçi Jules Michelet tarafından kullanılmış ve İsviçreli tarihçi Jacob Burckhardt tarafından 'larda geliştirilmiştir. Yeniden doğuş iki anlamı içerir.[1] Birincisi İlk Çağ'daki klasik metinlerin yeniden keşfi, öğrenimi, sanat ve bilimdeki uygulamalarının belirlenmesidir. İkincisi ise bu entelektüel etkinliklerin sonuçlarının Avrupalılık kültürünü genelde güçlendirmesidir. Bu yüzden Rönesans'tan bahsederken iki ayrı ancak anlamlı yoldan söz edilebilir: Klasik öğrenmenin ve bilimin İlk Çağ metinlerinin yeniden keşfiyle yeniden doğması ve genel anlamda bir Avrupalılık kültürünün yeniden doğuşu. Bu dönemde, Raphael Sanzio ve Michelangelo gibi birçok ressam mevcuttur.

Rönesans döneminin yaratıcılığının esas yürütücü gücü tüccarlardır. Bunlar en kârlı ticaretin hangi alanda olduğunu araştırdılar ve bu yoldan sağladıkları zenginlikleri sanat ve endüstri yeniliklerine yatırdılar. Rönesans; Floransa, Venedik, İngiltere, Portekiz, Hollanda gibi büyük kent-devletlerinde ya da metropollerde doğmuştur.

Rönesans üzerinde derin araştırmalar yapan Burkhard: “Rönesans insanın keşfedilmesidir.” demektedir. Gerçekten de Ortaçağ Avrupa'sında insanın hiçbir değeri yoktu. Engizisyon mahkemelerinde yüz binlerce insan haksız yere ve çok kez yalnızca servetlerini ele geçirebilmek için öldürüldü. Papazlar çeşitli çıkarlar karşılığında günahları bağışlıyorlarda. Hatta cennetten yerler satıyorlardı. Mantık ve insanî temeller kaybolmuştu. Dünya'nın döndüğü kanısına varan Galileo Galilei ve daha pek çok düşünür ya da bilim insanı çeşitli işkenceler görmüş pek çoğu öldürülmüştür. Bu saygınlıkla Rönesans hareketi bilim ve teknolojideki ilerlemenin yanı sıra insan ve doğa sevgisini de birlikte getirdi. Rönesans'ın öncüleri, sanat eylemlerinin yanı sıra edebiyat, tarih ve arkeolojiye de önem verdiler. Resim ve betimleme anlayışı gelişti. Mimaride Gotik tarzı bırakılarak barok ve rokoko üslubu geliştirildi. Rönesans mimarlığının başlıca özellikleri ölçü, yalınlık ve doğallıktır.

Bu biçimde İtalya’da başlayan Rönesans hareketi kısa zamanda bütün Avrupa’da yayıldı. Rönesans daha çok Fransa’da sanat; Almanya’da dinî tablo ve resimler; İngiltere’de edebiyat; İspanya'da resim ve edebiyat alanında gelişti. İtalya'daki rönesans hareketinde eski Yunan ve Roma edebiyatçılarından Tacitus, Sophokles, Domosten, Platon, Cicero ve Virgil'in eserleri yeniden ortaya çıkarıldı. İtalyan düşün adamı ve yazarlarından Niccolò Machiavelli () ve Tasso () yetişip eserler verdiler. Machiavelli'nin Prens adlı eseri ünlüdür. Ressamlardan Rafael () aynı zamanda heykeltıraş, mimar ve edebiyatçı da olan Leonardo da Vinci (), Michelangelo () bu devirde İtalya'da yetişen sanatçılardır.[2][3] Fransa, edebiyat ve düşün sahalarında İtalya’yı geçerek; Ronsard (), Montaigne (), Rabelais (), mimarlıkta Louvre Sarayı'nı yapan Pierre Loscot, Tuileries Sarayını yapan Jean Bullant, resimde de François Clouet yetiştiler. Fransız krallarından I. François () zamanında Collège de France kuruldu. Almanya'da ise daha çok din alanında değişiklikler oldu. Almanya’da hümanizm akımında Erasmus (), Röklen (), Luther (), resimde Albrecht Dürer () yetişti. İngiltere’de tiyatro sahasında eserleriyle tanınan ve Hamlet'in yazarı Shakespeare (), İspanya’da Don Kişot'un yazarı Cervantes (), ressam Velasquez (), Hollanda’da ressam Rembrandt (), Polonya'da ilk kez dünyanın güneş etrafında döndüğünü söyleyen Kopernik yetiştiler. Rönesans devrinde yapılan eserler Avrupa’da hâlâ bulunmaktadır. Ressam ve heykeltıraşların tablo ve heykelleri müzelerde bulunmaktadır.

Kökenler[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.