Genel Kültür
Sanat
Ünlü Şairlerimizin Güçlü Kalemlerinden Güzide Şehrimiz İstanbul İçin Yazılmış En Güzel 19 Şiir
Kimileri hayatlarını İstanbul'da geçirmiş, kimileri bu şehri hiç görmeden aşık olur gibi sevmiş. Kimileri yazma ilhamını İstanbul'dan alırken, kimileri dizelerinde ona olan özlemine yer vermiş. Birçok şairimizin şiirlerine konu olmuş bu eşsiz şehir. Onedio olarak sizler için hanlarıyla, boğazıyla, vapurlarıyla, köprüleriyle ve birçok nadide semtiyle şairlerimize ilham olan İstanbul hakkında yazılan en güzel şiirleri listeledik!
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
iirler ehirleri güzelletirir. mgeler, sözcükler, dizeler ehirlere, kentlere bambaka bir tin kazandrr. Estetik bir boyut katarak yaadmz, algladmz ehrin havasnn deimesini salayabilir, salar. Nitekim bunu tüm somutluuyla yaadk bir ara. Gezi direnii srasnda, “Gezi aklnn” hayat “kanatlandrd” günlerde, yollarda merdiven basamaklarnn gökkua gibi rengârenk boyand ve duvarlara, kaldrmlara, yüzü olan talara yazlarak “sokaa çkt” ksack dönemde iirin ehri nasl ve ne kadar güzelletirebileceine tank olduk.
Öte yandan arklar, türküler gibi iirler de ehirlerin, sokaklarn, semtlerin deyim yerindeyse hafzasdr. Nice ehir, sokak, semt iirler araclyla ölümsüzlük kazanmtr, kazanr. Nice iir geçmiten bugüne, bugünden gelecee kalan önemli bir tank olarak okunmaktadr hâlâ.
stanbul tarihsel, sosyal, kültürel deerleriyle ve kimliiyle modern öncesi zamanlarda olduu gibi modern Türkçe iirde de konu olmay sürdürmü ehirlerden. Hatta bu yönüyle de ilk sralarda yer aldn söyleyebiliriz. Kald ki günümüz koullarnda da ehirlerin imgelerin, sözcüklerin, dizelerin açt yeni pencerelere, sunduu yeni bak açlarna fazlasyla muhtaç olduu açk.
iirsiz bahar olmayacan düünerek ve de özellikle bu baharn stanbul’da bir baka yaandn dikkate alarak modern Türkçe iirde yer etmi, vazgeçilmez stanbul içerikli iirlerden ksa bir derleme yaptk. Ancak küçük derlememizde modern Türkçe iirin unutulmaz yaptlarna ve airlerine yer verebildik.
iirlerle hem stanbul’da hem de ehrin geçmiinde ksa bir turumuza buyurunuz…
'STANBUL'A YEPYEN BR DUYARLILIK'
stanbul ve iir deyince her ne kadar modern Türkçe iire dahil olmasa da Tevfik Fikret’i ve onun mehur “Sis”ini hatrlamamak mümkün deil. “Sis” iirini önemli yapan özelliklerden biri sembolizmidir. Bir dier özellii de airin stanbul’a yepyeni bir duyarllkla bak ve daha önce yazlan, dile getirilen iirlerdeki yaklamdan bütünüyle kopmu olmas, modern Türkçe iirin birtakm öncü unsurlarn içermesidir.
“Sis” hem yazld dönemdeki siyasal basky, zorbal sembolist bir anlayla dile getirir hem de stanbul’un, iirin yazld dönemdeki sosyal, kültürel ortamn betimler. Hatrlamken iirin giriinden bir bölüm paylaalm:
Sarm yine âfâkn bir dûd- munannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
Tazyîknn altnda silinmi gibi ebâh,
Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;
Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar
Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!
'KARAKALEM BR KARTPOSTAL EHR'
“Sis”le balamamzn birçok nedeni var. Ama önemli nedenlerinden biri, uzunca süre kendisinden sonraki modern Türkçe iirin kurucu kuaktan airlerini etkilemi olmas. Yahya Kemal “Sis”in hakl lanetinden hem stanbul’u hem de Osmanl geçmiini kurtarmaya deyim yerindeyse ömrünü adar. Ancak çabalar nafile olarak kalr. Çünkü Yahya Kemal’in iirlerinde yaayan bir ehir deil de karakalem bir kartpostal söz konusudur. te “Bir Baka Tepeden” balkl iirin ilk dörtlüü;
Sana dün bir tepeden baktm aziz stanbul!
Görmedim gezmediim, sevmediim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre deer.
Yahya Kemal’in Tevfik Fikret’in “Sis” iirinde Osmanl rejimine, dönemin padiah Abdülhamit’e yönelttii eletiriyi unutturmak, Fikret’in hakl öfkesini bastrmak ve dile getirdii eletiriyi deersizletirmek ister. Bunun için niyetini açk ettii “Siste Söyleni” iirine bakmak gerekir. u beyitler o iirin giriinden:
Birden kapand birbiri ardnca perdeler
Kandilli, Göksu, Kanlca, stinye nerdeler?
Som zümrüt ortasnda, muzaffer, akp giden
Firuze nehri nerde? Bugün sakldr, neden?
Benzetmek olmasn sana dünyâda bir yeri;
Eylül sonunda böyledir sviçre gölleri.
Bir devri lânetiyle boan airin Sis'i.
Vicdan ve rûh elemlerinin en zehirlisi.
Yahya Kemal’i kendi "sis"i içinde söylenmeye brakp modern Türkçe iirde stanbul’un izini sürmeye daha yeni kuaktan airlerin yaptlarndan örneklerle devam edelim.
'STANBUL'A GRLEN VE ÇIKILAN BR KAPI: HAYDARPAA'
Nâzm Hikmet doduu, çocukluunu, gençlii geçirdii, sevip sevildii, sosyalizm mücadelesi verdii, hapishanelerinde yatt ve sonra da hasretini duyduu stanbul’a baknn yansd iki iir dikkat çeker. lki stanbul’u zamannn en önemli noktasndan Haydarpaa garndan dile getirir. Haydarpaa önemli bir simgedir. Bir kapdr; stanbul’a hem girilen hem de çklan bir kap… Ayn zamanda Anadolu’ya açlan bir kap… Modern Türkçe iirin bayaptlarndan “Memleketimden nsan Manzaralar” Haydarpaa garnn merdivenlerinde balar…
Haydarpasa garnda
baharnda
saat on bes.
Merdivenlerin ustunde gunes
yorgunluk
ve telas.
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir seyler dusunerek.
Zayf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun
yanaklarnn ustu copur.
Merdivenlerdeki adam
- Galip Usta -
tuhaf seyler dusunmekle meshurdur :
“Kaat helvas yesem her gun” diye dusundu
5 yasnda.
“Mektebe gitsem” diye dusundu
10 yasnda.
"Babamn bcakc dukkanndan
Aksam ezanndan once cksam" diye dusundu
l l yasnda.
"San iskarpinlerim olsa
kzlar bana baksalar” diye dusundu
15 yasnda.
“Babam neden kapatt dukkann?
Ve fabrika benzemiyor babamn dukkanna”
diye dusundu
16 yasnda.
“Gundeligim artar m?” diye dusundu.
20 yasnda.
Nâzm Hikmet’in stanbul’a duyduu hasreti dile getiren iirlerinden biri de “Mavi Liman” balkl dörtlüktür:
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini bakas yazsn.
Çnarl, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çkaramazsn
'ARLER EHR ARASINDAK ETKLEMN SEMBOLK FADES'
Cahit Stk Taranc’nn “Bahar Sarholuu” balkl iiri, airle ehir arasndaki etkileimin sembolik ifadesi olarak da okunur: Taranc’nn dier yaptlar gibi “Bahar Sarholuu” da sembolist anlayla yazlm modern Türkçe iirdeki örneklerinden biridir:
Yuvas saçakta kalan krlangç,
Yavrusu dallara emanet serçe,
Derken camiler üstünde güvercin
Minareler katndan geçiyorum
Gökyüzü mahallesi stanbul’un
Süt beyaz bir martym açklarda
Gemilere ben yol gösteriyorum,
Buday ve ilaç yüklü gemilere
Bir kanat vuruta bulutlardaym;
Bir süzülüte vatanm dalgalar!
'YEN BR R ÖNERS'
Orhan Veli ve arkadalar Melih Cevdet Anday ile Oktay Rifat “Garip” çkyla yürürlükte olan “resmi iir anlayn” eskitmekle kalmazlar. Yeni bir duyarllk, yeni bir iir ve hayata bak açs önerirler. airin gözü orta ve alt snfn yaantsna çevrilir. “Süleyman Efendi”yle “Dalgac Mahmut”un ne ve nasl yaad kadar nerde yaad da iirin konusu olur. “stanbul'u Dinliyorum” balkl iirdeki keder ve nee “Dalgac Mahmut”un olduu kadar "Süleyman Efendi"nin de ruh halini yanstr. Tabii airin de. iirden bir bölüm okuyalm:
stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapal;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yava yava sallanyor
Yapraklar aaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucularn hiç durmayan çngraklar;
stanbul'u dinliyorum gözlerim kapal;
stanbul'u dinliyorum gözlerim kapal;
Kular geçiyor derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çlk çlk;
Alar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadnn suya deiyor ayaklar;
stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapal;
stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapal;
Serin serin Kapal Çar,
Cvl cvl Mahmutpaa;
Güvercin dolu avlular.
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgârnda ter kokular;
stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapal;
stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapal;
Banda eski âlemlerin sarholuu,
Lo kaykhaneleriyle bir yal
Dinmi lodoslarn uultusu içinde.
Orhan Veli’nin stanbul’u dinlerken duyduu sesler arasnda sayd “doklardan gelen çekiç sesleri” de vardr. Ama air o “çekiç seslerini” duyduu gibi brakr. Daha fazlas yoktur. Üstünde durmaz, duramaz; belki de duracak vakti kalmadndan. Ancak bir baka air, o sesin peine düecektir.
lhan Berk’in “stanbul” kitabn oluturan iirleri, “doklardan gelen” ve etkilendii o sesin peinden giderken yazm olabileceini düünebiliriz. Berk’in “stanbul” iirinden ksa bir bölüm okuyalm:
te kurun kubbeler ehri stanbul’dasn
Havada kaçan bulutlarn hrts
Karaköy çarsndan geçen tramvaylarn camlarna yamur yayor
Yenicami, Süleymaniye arkalarn kirli bir göe vermiler
Hiç kmldamyorlar
Ayasofya elleriyle yüzünü kapam bütün itahyla alyor
nsanlar sokak sokak, çar çar, ev ev
nsanlar srt srta, omuz omuza verip durmular
Boyunlar bükük
Yorgun, asabi, kederli, kindar
Yn yn olmular hepsi köprünün açlmasn bekliyor
Bir anda ehrin dört bucana akacaklar
Bir anda iki ayr ktadaki insanlar gibi
Fatihliyle Beiktal sarma dola olacaklar''
Nâzm Hikmet’in “Memleketimden nsan Manzaralar”nda bir süre kapsnda durup, belki de merdivenlerine oturup hayatn akn ve o hayat yapan öznelerin eylemlerini izledii yerde bir kez de Turgut Uyar durur. Uyar, “Bir Gün Sabah Sabah” balkl iirinde Fikret’in “Sis”inden, Nâzm Hikmet’in “Memleketimden nsan Manzaralar”ndaki “Haydarpaa'sndan”, Orhan Veli’nin ve lhan Berk’in “fabrika düdüklerinden” ve “Haliç kylarndan” geçerek gider bir aka, sevgilisine. “Bir Gün Sabah Sabah” iirini okurken ayn zamanda özel olann sosyal, sosyal olannsa özel olduu de görüü süzülür bilincimize… iirden bir bölüm paylaalm:
Ver elini Haydarpaa demiiz,
Vapur rhtmdadr prl prl,
Hava hafiften souk,
Deniz katran ve balk kokulu
Köprüden kaykla geçmiim karya,
Bir nefeste çkmm bizim yokuu…
Bir gün sabah sabah kapy vursam,
-Kim o? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçlarn danktr, mahmursundur.
Kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapy çalsam,
Uykudan uyandrsam seni,
Ki daha sisler kalkmamtr Haliç’ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.
Behçet Necatigil bir stanbul airidir. Ama onun iirlerinde stanbul daha çok ehir deil de sokak, ev, semt, çevre olarak çkar karmza. “Barbaros Meydan” Necatigil’in hem ilk dönemini hem de airin stanbul’la ilikisini örnekleyen iirlerdendir. iirden ksa bir bölüm aktaralm:
Beikta'ta Barbaros Meydan
Sa ant, solu türbe
Ortas kare eklinde,
Parkdr yoksullarn
Bilhassa yaz aylar.
'MGELERLE RESSAM TARAFINDAN RESMEDLM BR TABLO'
Oktay Rifat’n stanbul temal iiri bir tablo gibidir. airin sözcüklerle, imgelerle izlenimci bir ressamn frçasndan resmedilmi bir tablo çizer adeta… Oktay Rifat’n “stanbul iirlerinden” balkl iirini okuyalm:
stanbul'un üstüne güne dodu,
Çkt silkinerek gecenin içinden,
Kz gibi minareleriyle Süleymaniye,
Sultanahmet, Sultan Selim, Fatih camileri.
Türbeler, çemeler, sebiller
Aldlar aydnlkta yerlerini.
akmaya balad bülbül gibi
Badat kökünün çinileri;
Hepsi de aln teri,
Hepsi de el emei.
Bir yaprak dütü döne döne adrvana;
Bir kumru su içti adrvandan.
Üsküdar'n fakir evleri göründü uzaktan
En arkada Çamlca tepeleri.
'STANBUL ALGISINI, DÜÜNCESN DETREN AR'
Modern Türkçe iirde hem ehir hem de stanbul algsn, duygusunu, düüncesini deitiren airlerden biri de Attilâ lhan’dr… Onun “stanbul Ars” modern Türkçe iirin belleinde, unutulmaz iirler arasnda yer alr. Attilâ lhan’n “stanbul Ars” iirini paylaalm:
Kanatlar parça parça bu austos geceleri
yldzlar kaynarken
angr ungur ayaklarmn dibine dökülen
sen
eer yine stanbul'san
yine kan köpüklü cehennem sarmaklar büyüteceim
pancak pancak iirler tüküreceim
demek yine ben
limandaki direkler ormannda bütün bandralar ayaklanyor
kap önlerinde boyunlarn bükmü tek tek kafiyeler
yahudi sokaklarn aydnlatan telaviv arklar
mavi asfaltlara çökmü
diz balyor
eer sen yine stanbul'san
kirli dudaklarn bulut bulut dudaklarma uzatan
sirkeci gar'nda tren çlklaryla bçaklanp
intihar dumanlari içindeki haydarpaa'dan
anadolu üstlerine bakp bakp
alayan
sen eer yine stanbul'san
aldanmyorsam
yakalar karanfilli ibneler eer beni aldatmyorsa
kulaklarmdan kan fkrncaya kadar
yine senin emrindeyim
utanmasam
gozlerimi damla damla kadehime damlatarak
kendimi yani u bildigim attila ilhan'i
zehirleyebilirim
sonbahar karanlklar tuttu tutacak
tarlaba pansiyonlarnda bekarlar buulanyor
imtihan çlklar yükseliyor üniversite'den
tophane iskelesi'nde diesel kamyonlar sarho
direksiyonlarnn koynuna girmi bçkn oförler
uykusuz dalgalanyor
ulan stanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kürdan gibi dilerinin arasnda
liman liman götüren
ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
akamlar yassldkça neden böyle devleiyorlar
neden durmakszn imdat kvlcmlar fkryor
antenlerinden
neden
peki stanbul ya ben
ya msralarn dört renkli duvar afileri gibi boy boy
gümrük duvarlarna yaptran yolcu abbas
ya benim kahrm
ya senin arn
ar kabaralarnla uykularm ezerek deliksiz yaattn
çaresiz zehirle kusan çlgn bir ylan gibi
burgu burgu içime boalttn
o senin arn
o senin
eer sen yine stanbul'san
yanlmyorsam
koltuumun altnda eski bir kitap diye götürmek istediim
sicilyal balkçlara marsilyal dok içilerine
satr satr okumak istediim
sen
eer yine stanbul'san
eer senin arnsa ineli beik gibi her tarafmda hissettiim
ulan yine sen kazandn stanbul
sen kazandn ben yenildim
kulaklarmdan kan fkrncaya kadar
yine emrindeyim
ölsem yalnz kalsam cüzdanm kaybolsa
parasz kalsam tenhalarda kalsam çarplsam
hiç bir gün hiçbir postac kapm çalmasa
yanlmyorsam
sen eer yine stanbul'san
senin slklarnsa kulaklarma saplanan bu slklar
gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnzlmdan
bir tekmede kaplarn krp çktm demektir
ulan bunu sen de bilirsin stanbul
kaç kere yazdm kimbilir
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmü diken diken
eylül'ünde birader mrc ve ben
sokaklarnda mohikanlar gibi ate yaktk
sana taptk ulan
unuttun mu
sana taptk.
Vedat Türkali’nin ’larda yeniden hatrlanan ve bestelenmesiyle birlikte yaygnlk kazanan “Bekle Bizi stanbul” iirini unutmu deiliz elbette. Unutulacak gibi deildir çünkü. Derin izler brakarak yer etmitir toplumun kültürel belleinde. Öyleyse Grup Baran’n besteledii “Bekle Bizi stanbul” iiriden de iki betiklik bir bukle paylaalm:
Salkm salkm tan yelleri estiinde
Mavi patiskalar yrtan gemilerinle
Uzaktan seni düünür düünürüm
stanbul
Bin bir direkli Haliç'inde akamlar
Adalarnda bahar Süleymaniye’nde güne
Ey sen ne güzelsin kavgamzn ehri
stanbul
stanbul’u bir de iirin aynasndan görmek üzere çktmz ksa tur vesilesiyle hem yaptlarna bavurduumuz airleri bir kez daha selamlam olduk, hem bu “baka bahar” iirle kucaklam hem de stanbul’a deiik bir pencereden bakmay denedik.
Bu ksa yolculuun sonunda son sözümüzse; iyi baharlar, iirsiz kalma stanbul, olsun…
ŞiirlerEn Gzel İstanbul Şiirleri: nl Şairlerin En Gzel, Anlamlı, Etkileyici İstanbul Şiirleri
-
Usta şairler tarafından yazılan, İstanbulu anlatan en güzel şiirleri sizler için derledik. Bu şiirleri okuyunca İstanbul'un kokusunu içine çekeceksiniz. Orhan Veli Kanık, Atilla İlhan, Nedim, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi İstanbul aşığı şairleri tarafından ele alınan muhteşem İstanbul konulu şiirleri siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. İstanbul'u İstanbul yapan en güzel şiirler, facebook gibi sosyal ağlarda paylaşabileceğiniz en güzel İstanbul şiirleri;
En Güzel İstanbul Konulu Şiirler
Gece, yavaşça siyah mantosunu sürükler
Vapurlar, şimdi suya bırakılmış kütükler,
Ufuk, banyo edilen bir fotoğraf camıdır…
Dağlar dudaklarını boyar pembe bir tüyle
Köprüde fersiz gözler açılır üzüntüyle:
Sabah, ıstırap çeken kalplerin akşamıdır…
Kollarını gererken iş bekleyen bir sandal,
İlk ışıklar açılır esmer sularda dal dal;
Rüya görür kıyılar bir uyanık uykuda…
Gecenin bir mehtabı andırırken sonları,
Gemi fenerlerinin ziyadan bastonları
Kaybolur ağır ağır kurşunileşen suda…
Paslı mızraklar gibi uyuklayan direkler
Bir gün yapacakları muhayyel cengi bekler,
Uçuşur beyaz deniz kuşları alay alay…
Buruşuk bir deriyi andırır titreyen su,
İner merdivenlerden ilk vapurun yolcusu,
Uyandırır ihtiyar köprüyü bir tramvay…
Sabahattin Ali
***
Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır
Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır
Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır
Bir kân-ı niamdır ki anın gevheri ikbâl
Bir bağ-ı iremdir ki gülü izz ü alâdır
Altında mı üstünde midir cennet-i a’lâ
El-hak bu ne halet bu ne hoş âb u hevâdır
Her bağçesi bir çemenistân-ı letâfet
Her kûşesi bir meclis-i pür-feyz ü safâdır
İnsaf değildir ânı dünyaya değişmek
Gülzarların cennete teşbih hatadır
Herkes irişür anda muradına ânınçün
Dergahları melce-i erbab-ı recâdır
Kala-yı meârif satılır sûklarında
Bazâr-ı hüner ma’den-i ilm ü ulemâdır
Camilerinin her biri bir kûh-i tecellî
Ebrû-yi melek andaki mihrâb-ı duâdır
Mescidlerinin her biri bir lücce-i envâr
Kandilleri meh gibi lebrîz-i ziyâdır
Ser-çeşmeleri olmada insana revân-bahş
Germ-âbeleri câna safâ cisme şifâdır
Hep halkının etvarı pesendîde-i makbul
Derler ki biraz dilleri bî-mihr ü vefâdır
Şimdi yapılan âlem-i nev-resm ü safânın
Evsafı hele başka kitâb olsa sezâdır
Nâmı gibi olmuşdur o hem sa’d hem âbâd
İstanbul’a sermâye-i fahr olsa revâdır
Kûh-sarları bağları kasrları hep
Güya ki bütün şevk ü tarab zevk u safâdır
İstanbul’un evsafını mümkün mi beyân hiç
Maksûd heman sadr-ı kerem-kâra senâdır
- Nedim
***
İstanbul’da, Boğaziçi’nde,
Bir garip Orhan Veli’yim;
Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Rumeli hisarı’na oturmuşum,
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:
“İstanbul’un mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları;
Edalı’m,
Senin yüzünden bu halim.”
“İstanbul’un orta yeri sinema;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş, bana ne?
Sevdalı’m,
Boynuna vebalim!”
İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim.
Bir fakir Orhan Veli;
Veli’nin oğlu,
Tarifsiz kederler içindeyim.
Orhan Veli Kanık
***
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım…
İstanbul,
İstanbul…
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik…
Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat…
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul…
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar…
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ‘ Katibim’i…
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul…
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…
Gecesi sümbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul…
Necip Fazıl Kısakürek
***
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu…
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.
- Turgut Uyar
***
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.
Orhan Veli Kanık
***
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.
Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım
Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen
Durgun sular gibi azalacağım
Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen.
Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince
Yalnız gözlerime bak diyeceksin.
Ellerim usulca ellerine değince
Kaybolup gideceksin
Yavuz Bülent Bakiler
***
Sana geldim, içim ümitlerle dolu
Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur
Bir gün ben de eririm caddelerinde
Çürür kemiklerim adım unutulur
Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak
Göğü, bulutların, denizlerin kalır
Oynama İstanbul, benimle oynama
Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır
Ezilmiş ellerimin arasında başım
Bu yeryüzünde başka çarem kalmamış
İşte gelip kapılarına dayanmışım
Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim
Beni sarhoş etme, başım dönüyor
Üstüme varma İstanbul, kederliyim
Ümit Yaşar Oğuzcan
***
Martıların gözlerinden dinledim
İstanbul'un boğazı yanmış dün gece
Yıldızlar şahitlik etmiş, güya suçlu benmişim
Oysa can, yemin olsun yanağımdan süzülen denize
Ben bu şehre yüreğimi içirmedim
Göklerden hicran yağdı, İstanbullu bir geceydi
Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın
İsmin dudaklarımda idamlık bilmeceydi
Yalansa kahrolayım, sen İstanbul kokardın
Sevda dediğin gülüm bir busedir dudağımda
Bıçak gibi, yasak gibi, kan gibi
Utanır, intihar ederdi ölüm,
Hayata rest çekip ağladığımda,
Korkak gibi, tutsak gibi, yaşanmamış an gibi
Ben lal olmuş bülbülüm, sen deli gülsün bağımda
Toprak gibi, yaprak gibi, candan özge can gibi
Kuş uçmaz kervan geçmez dağımda,
Kah aşkı yağan kar tanesi
Kah Leyla tüten rüzgardın
Zambak gibi leylak gibi,
Sigaramda duman gibi
Sevdiceğim, sen İstanbul kokardın
Dayadım ondörtlüyü İstanbul'un şakağına
İstediğim gül içmekti gözlerinden bir yudum
Seni sordum gündüzlerce bu şehrin her sokağına
Söylemedi, inat ettim gece seni uyudum
Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim
Ayla toprak şahittir, şahittir denizle gece
Sensizken, İstanbul'da bir kez olsun gülmedim
Yıllar kapımı çaldı, ellerinde vur emri
Yokluğun var sen yoktun, ölüm geldi ölmedim
Ağladım yüreğimde sen, sende divane İstanbul
Aşkından hatıra dedim göz yaşımı silmedim
Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim
Belki de can ben bu şehri güller için çok sevdim
Gözlerimden dökülen yaş denizi ıslatıyor
Sevda kilim, hasret nakış, gönül derdi dokuyor
Çatlayası deli yürek 'sen sen' diye atıyor
Oy gece gözlüm oy, İstanbul seni kokuyor
Serdar Tuncer
***
İstanbul bana hep seni hatırlatıyor.
Çünkü onun gözleri de en az senin ki karar yeşil.
Hala, gülümseyen bir lale gibi
bana sürgününü gönderiyorsun
dört yanı çevrili bir kale gibi
ne sır umut, ne de sır veriyorsun
gemiler gidiyor, sen gidiyorsun
sulara yansıyor yeşil gözlerin
hüzün dalga dalga, ıssız ve derin
beni İstanbul’a terkediyorsun
sensiz ne şehrayin, ne deniz kalır
gidersin, harabe olur İstanbul
martılar göç eder; sular alçalır
kendini çöllerde bulur İstanbul
güneşi rengarenk şavkınla gökte
saçlarını tarar iken bulurum
beyazı, gecenin çizgilerinde
ellerini arar iken bulurum
sensiz çözülür mi gül ve mu/amma
yüreğimden hala habersiz misin
adını göklere yazarım amma
mehtabı kaybolur düşlerimin
- Nurullah Genç
***
Aşkı aldatan bir şehrin sancısındayım
denizinde bir terkediş bir hüzün
maviye nasıl kıydıysa yüreğin,nasıl kıydıysa
yapma nolur
topla kendini şehr-i İstanbul
vururum seni İstanbul
vururum boynundaki gerdanlıktan
vururum seni en sarı sonbaharından
topla kendini
sana yalvaran kaçıncı şair
kaçıncı şiir bu
yarım kalan sevişmelerden geldik sana
şiirimiz öksüz kalsın diyemi
dilim yetmiyorsa kalbimi dinle
sevda de buna
ekmek parası de
aşk de
ar namus de
töre de
cefa de vefa de
topla kendini topla
vururum seni İstanbul
vururum en yeşil baharından
kız kulen'den Aşiyan'dan Bebek'den
denizinden vururum seni masmavi kanarsın
masmavi ağlarım sana
kendimi vurdurma bana
topla kendini
topla kendini şehr-i İstanbul
- Naşide Göktürk
***
Ben nice İstanbul’lular gördüm sana gelinceye kadar
Kirli paçavralara benzerdi insanları
Dostluktan, vefadan yoksun.
Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış
Ve herbiri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun.
Yüzümde dolaşan birer iğrenç böcekti gözleri
Bir tutsam
Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri
Evlerinde bulduğum yalnızlık
Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı.
Günler boyunca
Bir başka karanlık gelirdi
Karanlığın biri kaybolunca
Güneşler doğardı görmezdim.
Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni
Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını.
Bilmezdim
Zindandı bütün meyhaneler
Duvarlar karaydı
Köhne bir bizans eskisiydi İstanbul sensiz.
Semt semt bir ağır yorgunluktu
Sürekli bir aldanıştı sokak sokak
Benden en uzak sevgilerde yaşadım yıllarca
O büyük yalanlarda yaşadım.
Senden habersiz bir ölü gibi
Senden uzak zamanlarda yaşadım.
Mabetler yıkıldı içimde
Umutlar hayaller yıkıldı
Bir gün bütün İstanbul yıkıldı.
Sokaklar kaydı ayaklarımın altında
Gün oldu kalabalık meydanlarında inançlarım yıkıldı
Gün oldu
Gözlerime çiviler çakıldı merhametsiz.
Toz toz oldum, duman duman oldum
Aldığını geri vermedi yıllar
Yitirdim kendimi bu rezil şehirde
Seni buluncaya kadar.
Eskiden bir lale hatırlardım
Yada mavi mavi bir deniz İstanbul denince
Serin rüzgarlar okşardı saçlarımı
Rıhtımlar balık balık kokardı.
Ne zaman
Yumsam gözlerimi bir gemi kalkardı.
Vapur düdükleri durmadan öterdi.
Eskiden bir İstanbul vardı bilmediğim
Bana yeterdi.
Sonra kaç yıl yaralı bir hayvan gibi
Gezdim sokaklarında
Sonra kaç yıl bir sevgi aradım
İstanbul’u aradım.
Belki de seni aradım bilmeden
Ayaklarımın dibinde den,izler can çekişti
Şehirler parçalandı
Bir çağ öldü gözlerimin önünde
Benim en güzel çağım öldü.
Bizi topraktan yarattılar
Gel gör ki
Bu şehirde
Benim toprağım öldü.
Seni aradım bu şehirde yıllarca
Yana yakıla seni..
Sen kimdin, sen neredeydin kimbilir.
Hep böyle sensizmiydi bu şehir.
Bu şehir İstanbul’muydu ?
Öyleyse sensiz yaşanmazdı bu şehirde
Gemiler demir almazdı
Trenler işlemezdi
Sen olmasaydın
Bir ömür bitip
Yepyeni bir ömür başlamazdı içimde
Bahar gelmezdi
Ağaçlar çiçek açmazdı
Seni bulmasaydım
Ve ben yoktum
İstanbul yoktu
Sen olmasaydın.
Ümit Yaşar Oğuzcan
kanatları parça parça bu ağustos geceleri
yıldızlar kaynarken
şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
sen
eğer yine İstanbul'san
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
pancak pancak şiirler tüküreceğim
demek yine ben
limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları
mavi asfaltlara çökmüş
diz bağlıyor
eğer sen yine İstanbul'san
kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
sirkeci Garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
intihar dumanlari içindeki Haydarpaşa'dan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
ağlayan
sen eğer yine İstanbul'san
aldanmıyorsam
yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine senin emrindeyim
utanmasam
gozlerimi damla damla kadehime damlatarak
kendimi yani şu bildigim attila ilhan'i
zehirleyebilirim
Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
uykusuz dalgalanıyor
ulan İstanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
liman liman götüren
ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
antenlerinden
neden
peki İstanbul ya ben
ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas
ya benim kahrım
ya senin ağrın
ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
burgu burgu içime boşalttığın
o senin ağrın
o senin
eğer sen yine İstanbul'san
yanılmıyorsam
koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok işçilerine
satır satır okumak istediğim
sen
eğer yine İstanbul'san
eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim
ulan yine sen kazandın İstanbul
sen kazandın ben yenildim
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine emrindeyim
ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
yanılmıyorsam
sen eğer yine İstanbul'san
senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir
ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
kaç kere yazdım kim bilir
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
eylül'ünde birader mırc ve ben
sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık
sana taptık ulan
unuttun mu
sana taptık
Attila İlhan
***
Seni görüyorum yine İstanbul
Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan
Minare minare, ev ev,
Yol, meydan.
Geliyor Boğaziçi’nden doğru
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi,
Mavi sular üstünde yine
Bembeyaz Kızkulesi.
Bir yanda, serin sabahlarla beraber,
Doğduğum kıyılar: Beşiktaşım.
Baktıkça hep, semt semt, yer yer,
Beş yaşım, on beş yaşım, ah yirmi yaşım!
Durmuş bir tepende okuduğum mektep,
Askerlik ettiğim kışladır ötesi.
Bir gün bir kızını benim eden
Evlendirme dairesi.
Benim de sayılmaz mı oralar?
Elimi tutar gibi iki yanımdan,
Babamın yattığı Küçüksu,
Anamın toprağı Eyüpsultan.
Önümde, açık kollarıyla Boğaz,
Çengelköy’den aktarma Rumelihisarı.
İstanbul, İstanbul’um benim.
Ziya Osman Saba