Cennet Koyu’ndaki Mandarin Oriental’da bu hafta Juju by Babylon açıldı. Bakalım Babylon, iyi müziğiyle Çeşme’den sonra Bodrum’u da fethetmeyi başaracak mı?
Bu yazın en şaşırtıcı işbirliği Babylon ve Mandarin Oriental’dan geldi. Babylon önce Alaçatı’daki sonra da Aya Yorgi’deki mekanlarıyla İstanbulluları Çeşme’ye alıştırdı. Şimdi de ilk defa Bodrum’da bir yer açtılar: Juju by Babylon. Beklenmedik bir yerde, Cennet Koyu’ndaki Mandarin Oriental’ın plajlarından birinde
Hemen yanında otel müşterilerine özel bir plaj daha bulunuyor. Ayrıca residence sahiplerine özel bir plaj daha var. Ama şimdiden otel müşterileri de, residence sahipleri de Juju by Babylon’u tercih etmeye başlamış. Babyloncular bunu müziğe ve farklı kokteyllerine bağlıyor. Tabii insan içine karışma isteğinin de etkisi olduğu belli.
Juju by Babylon’un müziği ve kokteyllerinin yanı sıra asıl en büyük farkı, koyda doğası bozulmamış tek alan oluşu. Malum, Cennet Koyu’na denizden baktığınızda artık eskisi gibi bir cennet görüntüsü yok. Yine de buraya Mandarin Oriental gibi önemli bir markanın gelmesi turizm açısından sevindirici sayılabilir.
Kabanalarda müziğin sesini siz belirliyorsunuz
Juju by Babylon’da tamamen yeşillikler içindesiniz. Son derece minimal bir dekorda. Deniz balıkları sayabilecek kadar pırıl pırıl, dibi görünüyor. Sahilde çakıltaşlarına
basarak da denize girebiliyorsunuz, biraz ilerideki, yine Babyloncuların işlettiği m2 adlı bölümde iskeleden de Biraz daha izole olmak isterseniz denize tepeden bakan kabanaları da tercih edebilirsiniz. Kabanalarda dikkat çeken iki detay var; biri müziğin sesini istediğiniz kadar açıp kapatabiliyorsunuz, diğeri de telefon şarjlarımız için düşünülmüş birer adet priz.
Juju by Babylon’un restoranı Olive Garden. Öğle yemekleri Babylon ekibinden, saat ’den sonra ise restoranın işletmesi otel ekibine geçiyor.
Öğle yemeklerinde pidelerden salatalara, deniz levreğinden jumbo karideslere seçenek çok. En çok da sorbelerde iddialılar, özellikle mango sorbe çok başarılı.
Hafta içi Juju by Babylon henüz sakin. Zaten açıldığını bilen de pek yok. Resmi açılış 19 Temmuz’da. Sonrasında iyi DJ’ler de gelecek Bodrum’a. Yakında Babylon, Mandarin Oriental’ın müziğine de el atarsa şaşırmam.
Yalıkavak marinanın yeni mekanları
Yalıkavak marinada, resmi adıyla Palmarina’da, hâlâ en tıklım tıklım restoranlar Nusr-et ve Cookshop. Ama bu yaz bir de yeni eklenen mekanlar oldu. Buyrunuz tam listeyi
l Huysuz Aşçı: Bu yıl Nusr-et, Cipriani ve Nobu gibi ağır toplar arasına taşındı. Bir yanında İtalyan dondurması ve fajitasıyla öne çıkan Angelino Cafe, diğer yanında nargileci PS Lounge ve onun yanında da Azeri restoranı Quzu var.
l Dolce&Agency: Marinanın tam ortasındaki Dolce&Agency’de yemek yiyebiliyor, nefis brownie’lerden atıştırabiliyor, Kürşat Başar’ı canlı dinleyebiliyorsunuz.
l Hünkar: Etiler ve Nişantaşı’ndan tanıdığımız Hünkar, marinada Türk mutfağını temsil eden tek yer. Yemekleri lezzetli ama İstanbul’da olduğu gibi Bodrum’da da fiyatları yüksek.
l Günaydın: Yeni açılanlar içinde en kalabalık olanı Günaydın. İlerideki Nusr-et’in de ne kadar kalabalık olduğu göz önüne alınınca “Ne kadar steakhouse merakımız varmış meğer” diyorsunuz.
l Coldstone: Geçen yıl marinada en çok Bitez Dondurmacısı’nın kapanmasına üzülmüştük. Bu yıl Amerikalı Coldstone gelmiş marinaya. Şu anda marinanın tek dondurmacısı.
l Starbucks: Marinaya uğrayan herkes koşa koşa Starbucks’a gidip bir kahve alıyor. Sanki uğramayanı dövüyorlar gibi bir durum söz konusu.
l Nobu: İstanbul’da açılamadan
Bodrum’da açıldı. Hafta içi bir Nusr-et kadar kalabalık değil ama spesiyalitesi siyah morina balığı, Robert de Niro ortaklığıyla yürüyen
şanı ve 25 şubesi sayesinde şimdiden
Cipriani’yi geçmiş gibi görünüyor.
Fiyatlar Babylon kitlesi için yüksek
Juju by Babylon’un tek kötü yanı fiyatları. Giriş fiyatı lira. Bu fiyata yemek
ya da içki dahil değil. Yediğinizi içtiğinizi de ayrıca ekleyince ortaya çıkan hesap belki giderek yükselen Bodrum standartlarından çok farklı değil ama Babylon kitlesi için çok yüksek. Neyse ki plajdan yararlanmak istemezseniz giriş fiyatı ödemeden sadece yemek
ya da içki için de gitmek mümkün olacak. İyi de
o pırıl denizi görüp de giremedikten sonra oraya kadar gidilir mi?
Bu arada “Bodrum’daki Juju by Babylon’ı bırakın, İstanbul’da Babylon’a ne zaman kavuşacağız?” diyenlere müjdeyi verelim. Babylon, Bomonti Bira Fabrikası’nda ekimde açılıyor. Üstelik sadece Babylon ve Babylon Lounge da değil. Etraflarında başka restoranlardan tasarım ofislerine pek çok farklı yer olacak. Asmalımescit’ten sonra şimdi Bomonti de belli ki değişim geçirecek.
Bu Yaz Bodrumda konakladığım ve insanı lüksün doruklarına çıkaran, dünya çapında eşi benzeri az bulunur güzellikteki otellerden biri de Mandarin Oriental oldu. Bana unutulmaz anılarla dolu, keyifli bir deneyim yaşattığı için, ona özel zaman ayırmak ve aceleye getirmeden, layığıyla yazmak istedim. Bu fotoğraftaki sonsuzluk havuzu, bir bakıma Mandarindeki lüks, konfor ve modernlikte sınır tanımayan bir tatili simgeliyor diyebiliriz:) Bu kadar beğeniyi hak eden özellikleri, ne olabilir ki? diye merak ettiyseniz, işte hemen anlatmaya başlıyorum:)
Bodrum Göltürkbükünde yer alan otelin kapısından içeri girdiğim anda, 5 duyuya hitap eden, tarif edilmez derecede şık ve sofistike bir dünyaya adım atmış haldeyim.
Oda-kahvaltı hizmet veren otele check-in işlemlerinden sonra bizi, dingin ve muhteşem manzaralı bir lobi kıvamındaki welcome terasa alıyorlar. Masmavi Ege deniziyle bütünleşen bu oteldeki sonsuzluk havuzlarının ilkiyle o esnada karşılaşıyorum. Burada gün doğumu da, gün batımı da nefes kesen bir tablo gibi adeta Otelden ilk izlenimlerim kesinlikle çok iyi:)
Soğuk kokteyllerimizi yudumlarken, bir yandan da yetkililerden, otel hakkında bilgiler alıyor ve neyin nerede bulunduğunu öğreniyoruz. Sonrasında bizi alıp, otel arazisinin bire-bir hazırlanmış maketinin yanına götürüyorlar. Orada da küçük bir sunum yapılınca, biraz daha kafamızda oturmaya başlıyor herşey. Sonuçta dönümlük arazi üzerinde konumlanmış dev bir resorttan bahsediyoruz. İçinde 1 ay yaşasam, yine kaybolmayı becerebilirim, o ayrı! 🙂
Yukarıdan görünce aklıma geliyor. Dünya jet sosyetesinin, tekneleriyle uğrak yeri olan Mandarinde, yatların bağlanması ve zodyak botların yanaşması için denize ahşap bir özel iskele inşa edilmiş. Tekneyle gelirsem, nereye bağlarım derdi yok anlayacağınız 🙂
Tatilde de sporundan ödün vermeyenler için, tenis kortları, basketbol sahası, koşu parkuru ve yüzme havuzları da bulunan tesiste, çocuklar için özel programlar geliştiren bir “Çocuk Kulübü” de var tabi ki:)
Bodrum’un eşşiz doğasına, kendimi bildim bileli hayranım diyebilirim. Bulunduğu Cennet Koyunun adı gibi, doğayla iç içe cennet gibi bir ambiyansta, büyük bir yamaç üzerine kurulmuş, zeytin ağaçları ve çam ormanlarıyla çevrelenmiş bir tatil ve yaşam alanı yaratılmış burada. Söylediklerine göre etrafta 1 milyonun üzerinde bitki, çiçek ve ağaç varmış.
Otelde tamamı güneşlenme alanı, teras veya balkona sahip, çoğu özel bahçeli ve kendine ait infiniti (sonsuzluk) havuzlu oda ve suit bulunuyormuş. Bunları duyduktan sonra, şu andan itibaren, odamızda karşılaşacağım özellikleri merak etmeden duramıyorum.
Dünyaca ünlü, Antonio Cittero isminde bir İtalyan mimarla çalışmışlar ve o da her köşeyi, modern stilde tasarlarken, beraberinde resortun muhteşem manzarasının sunduğu tüm olanaklardan da fazlasıyla yararlanmış. Belki de bu dekorasyonu bu kadar etkileyici kılan, hem otelin bağlı bulunduğu ve 25 ülkede toplamda 44 oteli işleten Uzak Doğu kökenli Mandarin Oriental Hotel Groupun, hem mistik Uzak Doğu izlerini, hem de modern ve lokal etkileri bir arada taşıyor olmasıdır, bilemedim.
Özel tasarım mobilyalar, ağırlıklı olarak ahşap malzemeler ve pastel tonlara yer verilen ve 72 metrekareden başlayan odalar, yerden tavana kadar uzanan pencereleriyle, gün ışığından maksimum derecede faydalanma imkanı sağlıyor.
Çok kullanışlı bir giyinme odası var ki, tam benlik! İçeri girer girmez, bu düzene uyup, iki dakikada bavulumu açıp, tüm eşyalarımı askılarına asmış, raflara jilet gibi yerleştirmiş haldeyim.
Artık lüks bir otelin olmazsa olmazlarından olan Nespresso makinası ve kahve kapsülleri, hemen baş köşede yerini almış. Başucundaki çekmeceyi açınca, içinden gizli bir priz ve usb giriş sistemi çıkıyor ki, benim gibi cep telefonsuz yaşayamayanlar, bunun değerini çok iyi bilirler.
Odada, bir tanesi banyonun aynasında, biri yatağın karşısında, biri de balkon kapısına gelmeden duvarda olmak üzere, 3 büyük ekran flat TV var. Kullanılan ses sistemleri bile Bang&Olufsen marka Burada bir ömür mutlu mesut yaşanır:)
Complimentaryler taptaze ve tek kelimeyle kaliteli Badem ezmeli hurmalar, macaronlar, kurutulmuş ve taze meyveler, lokumlar, gurme çikolatalar Hepsi birbirinden lezzetli
Odanın ilginç ve modern mimarisi banyo bölümündeki detaylarda da karşıma çıkıyor. Yatak başının arkasında bulunan ahşap panelin arkası, boydan boya çiftli porselen lavabo, büyük bir küvet ve düz ayak bir yağmur duşunun olduğu bölüm. Bu bölümde de, isterseniz uzaktan kumandalı, otomatik stor veya perde ile kapatabileceğiniz pencereler var. Biraz iddialı anlayacağınız:)
Farklı büyüklükteki özel süitler ve rezidanslar ise, geniş ailelerin rahatça kalabilecekleri çoklu odaları, kendine ait sonsuzluk havuzları, spor odaları, saunaları, çalışma odaları derken, yine lüks ve kalitede sınır tanımıyor.
Bizim gibi 2 kişi olarak tatildeyseniz, normal odaların teras kısımları da, özel şezlonglar ve yemek alanı ile eğer canınız istemezse, kendi alanınızdan çıkmadan da tatilin keyfini doyasıya çıkaracak şekilde tasarlanmış.
Böyle bir odayı terk etmek zor biliyorum ama dışarıda da keşfedilmeyi bekleyen bir sürü yer, yollarımızı gözlüyor şu anda. Hadi o zaman mayomuzu giyip, buggyye atlayıp, deniz kenarına inelim. 🙂
Yemyeşil bahçelerin arasından sahile doğru inerken aklıma geliyor, az önceki sohbet esnasında buggy ile bir uçtan bir uca gitmenin 15 dakika sürdüğünü öğrenmiştim. Artık arazinin büyüklüğünü siz hayal edin.:)
Tesisin 3 ana havuzu ve 2 kilometrelik sahil şeridinde, kendine ait 3 özel plajı bulunuyor. Bu plajlardan bir tanesi sadece rezidans sahiplerinin hizmetinde. Blue Beache de sadece otel misafirleri girebilirken, bu sene Babylon işletmeciliğinde plaj ve bar olarak hizmet veren Juju Beachin plajından otel konukları ücretsiz faydalanabilirken, dışarıdan misafirler de ücretli olarak girebiliyor.
Biz ilk gün için kendimize sessizliğin ve sakinliğin karşılığını tam anlamıyla veren Blue Beachi seçiyoruz. Plajın bembeyaz ince taneli kumları Maldivlerden özel olarak getirilmiş. Sanırım kumlar denize karışmasın ve suyun berraklığını bulandırmasın diye, deniz kıyısı bilhassa çakıllı hale getirilmiş. Ben artık pembe deniz ayakkabılarımla bu tarz yerlerde bile, rahatça yere basabildiğim için çok mutluyum. 🙂
Buz gibi bir deniz sefasından sonra, yüzmekten karnı deli gibi acıkanları da düşünmüşler. Menüden kendimize, jumbo karidesli Caesar Salata söylüyoruz önden
Soğuk içeceklerimizi yudumlarken, yanına da bol çedarlı bir Cheeseburger paylaşıyoruz. Denediğimiz yiyeceklerin lezzetleri gayet yerinde:)
Yemekten sonra, size de tatlı bir uyku mu bastırdı? İster şemsiyenin altındaki gölgede uzanıp, rahat şezlongunuzda huzurlu bir şekerleme yapın, isterseniz alın yanınıza en favori tatil kitabınızı ve cabanalarda rahat rahat uzanarak, okuyun mis gibi. 🙂
Tesisin dışarıdan da misafir kabul eden plajı dediğim Juju Beachin giriş fiyat bu sene kişi başı TL. Astronomik olsa da, özellikle rahat etmek isteyen yerli ve yabancı ünlü isimler tarafından oldukça tercih edildiğine şahit oluyorum.
Zeytin ağaçları gölgesinde, çimenlik bölüm rüya gibi
Akvaryum görünümlü denizi görünce insan, bir an önce atlayıp, ferahlamak için sabırsızlanıyor.
Gün batımıyla birlikte, denizin hemen üzerinde geniş bir iskelede yer alan bar kısmında, Buddha-Bar, Hotel Costes gibi mekanlardan tanıdığımız, DJ Maestro, Claude Challe, DJ Ravin gibi ünlü isimler, müzik ziyafetini başlatıyor. Hafta sonu, Kübalı gruplardan Buena Vista Social Club konseri olduğunu öğreniyoruz. Yaptıkları müziği nasıl severim anlatamam. 🙂
Bence ne yaparsanız yapın ama denize biraz doyduktan sonra, ayrılmadan, illa ki bu şahane havuzlara da vakit ayırın burada. Genel olarak her yerde karşımıza çıkan mavi havuzlar yerine, Mandarinde havuzlar, etraftaki yemyeşil bitki örtüsüyle uyum içinde olması için, özellikle yeşil zeminli olarak yapılmış. Başta enteresan geldi, zaman içinde bu tona da gözüm alıştı. 🙂
Deniz kenarında olduğu gibi, havuz başında da bir şeyler yemek içmek isteyenler, Pool Bar&Restauranttan sipariş verebiliyor.
Eğer tatilin tadını sonuna kadar çıkarmak ve bütün yılın yorgunluğunu ardınızda bırakmak istiyorsanız, o zaman ilk hedefiniz Spa merkezi olmalı.
3 katlı ve metrekarelik The Spa at Mandarin Oriental için Bodrum bölgesindeki en kapsamlı sağlıklı yaşam, güzellik ve masaj merkezi diye duydum doğruysa İçinde açık-kapalı yüzme havuzu, yoga-pilates stüdyosu, VIP Spa Suiti, çift Suiti hatta açık havada organik ürünlerle bakım yapılan cabanalar da bulunuyor.
Ben yine şifa bulmak umuduyla bel ve sırt bölgemdeki fibromiyalji sebebiyle kendimi Balili masöz kızımızın ellerine teslim ediyorum ve aromatik esanslı yağlarla, aynen arzu ettiğim gibi, fazla basınçlı olmayan bir terapi uyguluyor.
Pelte kıvamına gelmiş halde odaya dönüp, deniz ve doğa manzaralı bir duş sonrası, akşam yemeği için hazırlanmaya başlıyorum.
Mandarin Orientalda denize nazır teraslarda konumlanan 10 farklı restoran ve bar mevcut. Alman Executive Chef Uwe Faustun ortaya çıkardığı lezzetlere, otelde konaklayanlar kadar, otel dışından ve turistlerden de oldukça ilgi var.
Geleneksel tarzda bir Türk balık restoranı olan Bodrum Balıkçısı, yine geleneksel Türk mezeleri sunan Veranda Restaurant, İtalyan mutfağı severler için öğle ve akşam yemekleriyle Assaggio Restaurant bunlardan sadece bazıları Bu seferlik bir değişiklik yapıp, Bodrum bölgesinde bulması en zor olan lezzetlere, yani Japon mutfağına yöneliyoruz.
Kurochan hemen plajın üzerindeki terasta yer almasının verdiği avantajla göz alıcı manzaraya sahip çağdaş bir Japon restaurantı. Gün batımında bu güzellik, tamamen farklı bir boyuta taşınıyor.
Kurochanın menüsünde Japon mutfağından izakaya konseptinin çağdaş bir versiyonu olarak suşi ve saşimi, leziz tempuralar, taze balık ve deniz mahsulleri, biftekler ve salatalar yer alıyor. Bir de belki Japon işi barbekü diye kısaca izah edebileceğim, Robatayaki usulü ızgara çeşitleri ve vejetaryen seçenekleri mevcut. Özel soslarla marine edilen sebzeler, Japon mutfağının en özel sos, çeşni ve baharatları ile tatlandırılıyor. Farklı ısı dereceleri olan, içinde meşe ağacı ve çay bulunan ve pürmüzle yakılan çok katlı merdiven gibi bir sistem hayal edin, işte kısaca Robata da denilen ızgara sistemi böyle bir şey. 🙂
Şampanya ve sushi geceleri de yapılan mekanda, önden bizim gibi böyle bir başlangıç yapabilir ve Rainbow denilen tempura karidesli, somonlu ve avokadolu sushilerinizin tadını çıkarabilirsiniz. Bu arada burada alışılmışın dışında bir uygulama ile sushinin yanında soya sosu vermiyorlar, çünkü istedikleri miktarda bir araya getirdikleri tatların, soya sosuna banıldığında, kimyasının yok olduğuna inanılıyor.
Menüde Sobako Fries olarak geçen ve Kimchi soslu tatlı patates, Yuzu soslu Somon Sashimi, pirinç patlakları üzerinde sunulan Somon Tartar (Salmon Kimchi) iyi birer başlangıç alternatifi olabilir.
Plaka üzerinde mühürlendikten sonra soğuk şoklanarak crispy sarımsakla servis edilen Beef Tataki de, masaya tapas konseptinde servis edilen lezzetlerden sadece biri
Aksanı ve güleyüzüyle sempatimizi kazanan Güney Afrikalı Şef Julian Gabrielle gece boyunca, mutfaktan fırsat bulup, yanımıza uğradıkça yemeklerden başlayıp, iyice keyiflenen sohbetler ediyoruz.
Böyle tatlı muhabbetlerin üzerine kapanışı, minik bir Yuzu Meringue Tartla yapalım diyoruz.
Ama bize bu sade kapanışı yeterli görmeyen Şefimiz, belli ki, küçük bir sürpriz yapmak istiyor ve işte böyle mütevazi bir tropikal meyve tabağı, hiperrealist bir nature morte tablo gibi masamızı renklendiriyor. 🙂
Matcha Latte Martini ve Coconat Espresso Martini ile sonlanan yemek faslı, Buggy ile otelimize bırakılmamızla son buluyor.
Bu arada odaya giderken hatırlıyorum, aynı tarihte Ara Gülerin Eski istanbul Anıları isimli ve içinde yılları arasında sanatçının hayat verdiği adet İstanbul fotoğrafı yer alan kitabının lansmanı da yapılıyor.
Girişinde dev bir ahşap kapı bulunan otelde, kendimi bu kapının yanında minicik hissediyorum. Lobideki beyaz orkideler, ambiyanstaki Mandarin ruhunu yansıtırken, saflığı, mutluluğu ve aşkı simgeliyor.
Sabahın olmasıyla, bembeyaz bulutların dans ettiği masmavi bir gökyüzünün altında, yemyeşil ağaçlarla çevrili bir terasta yer alan, tesisin kahvaltı mekanı Sofra Restauranta geliyoruz.
Büfesinde fırından yeni çıkmış, misler gibi kokan ve her biri adeta beni yemelisin! hayır beni! diye birbiriyle yarışan, enfes ekmekler, muffinler, strudeller, donatlar, kruasanlarla karşılaşınca, itiraf etmeliyim ki, bir hamur işi delisi olarak, önce heyecandan bir nefesim kesiliyor. Sonra akıllı ve mantıklı bir tercih yapıp, en sevdiğim 2 tanesini aralarından seçiyorum. Görüntüleri kadar, malzeme kalitesi ve lezzetleri de yerinde.
Restoranda ayrıca şeker dükkanı konseptinde minik misafirler için tasarlanmış, renkli mini yemek masaları ve takımlarının bulunduğu bir bölüm de olduğunu görünce heyecanlanıyorum. Hayır bana ne oluyorsa? Hemen pembe bir sandalye seçerek, kendimi Guliver gibi hissettiğim bu sevimli bölümde unutmadan bir hatıra fotoğrafı çektiriyorum.
Füme somonundan, sashimilere, kinoa salatalarından, ev yapımı reçellere, pidesinden, su böreğine kadar zengin kahvaltı alternatiflerinin olduğu açık büfede, malzemeler hep belirli bir kalitenin üzerinde
Organik yumurtalar, organik bal ve reçeller, butik yerli üreticilerden özenle seçilmiş zeytin ve peynirler, ev yapımı yoğurt ve tereyağı gayet başarılı.
Servis anlamında ise, otelin henüz yeni olmasından ve güney bölgelerimizde yetişmiş kalifiye servis elemanı anlamında genel bir sıkıntı söz konusu olduğu için sanırım, biraz aksaklıklar olsa da, sonuçta bunların gelecek seneyle birlikte düzeleceğine inancım sonsuz.
Nihayetinde, böyle şık bir tesise, bu kadar güçlü bir yatırım yapıldığına göre, esas duygusal ve kalıcı bağın kurulduğu insana da yatırım, layığıyla yapıldığı takdirde, Mandarin Oriental Bodrumun fark yaratacağı kesin. Bölgede turizm sektörünün sınıf atlamasına öncülük ederek, her şey dahil sistemlerle ucuza pazarlanan bu tarz caaanım turistik bölgelerimizde, kişiye özel hizmet anlayışıyla yepyeni bir soluk getireceğini düşünüyorum.
Uzak Doğulu kökenini temsil eden yelpaze ikonlu Mandarin Orientaldan ayrılırken, merak edenler için son bir şey daha ekleyeyim; tesis, Milas-Bodrum Havaalanına 45 dakika, Bodrum merkeze ise 30 dakika mesafede.
O zaman izninizle, yazımı şöyle bitireyim: Im a fan of Mandarin Oriental 🙂
Mandarin Oriental Bodrum İletişim Bilgileri
Adres: Cennet Koyu, Çomça Mevkii, Sokak No Göltürkbükü Bodrum, Muğla, Türkiye
Tel: () 18 88
Dilek Yeğinsü
@Pudra özel haberidir, izinsiz kullanılamaz
Etiket: bodrum, babylon, juju by babylon, beach club, yaz, tatil