kiremit bacaları himmet ören / 14 Muze Calismalari Ve Kurtarma Kazilari Sempozyumu | PDF

Kiremit Bacaları Himmet Ören

kiremit bacaları himmet ören

Paphlagonia

İbrahim CANBULAT, M. Arch

JPG

Photo: Ironsmiths’ Market

 

Site Name: City of Safranbolu

Year of Inscription:

Id N°:

Criteria of Inscription: (ii) (iv) (v)

  • By virtue of its key role in the caravan trade over many centuries, Safranbolu enjoyed great prosperity and as a result it set a standard for public and domestic architecture that exercised a great influence on urban development over a large area of the Ottoman Empire Criterion (ii).
  • Safranbolu has preserved its original form and buildings to a remarkable extent Criterion (iv).
  • …continuous efforts must be made to preserve the traditional townscape Criterion (v).

it is known that money was minted by Dadybra in the second-third centuries AD (Ramsey, , ; Oaks, et al., , 4: ). Based on Byzantine historians, Cramer (Cramer, , 1: ) writes that Dadybra was a patriarch settlement. In the official registers of Rome, it was regularly stated as one of the 6 cities of Paphlagonia starting as of AD (Ramsay, , ). Most important of all, it has always had the attribute of being a strategic point due to the fact that it is at the junction of the secondary caravan roads connecting Central Anatolia to the Black Sea ports.

Safranbolu was a province of the Kastamonu Sanjak and in the 18th century, providing that the port duties of Inebolu are excluded from the evaluation, Safranbolu that had tax revenues even higher than Kastamonu became the largest economy of the Sanjak. Following The Celali Uprisings Safranbolu’s success in industry and trade should actually be attributed to a more liberal environment as for some time the Ottomans governed the economy through the local notables. We know that the most important element of the Safranbolu economy in the 18th century was the operation of the caravans. This brought Safranbolu material wealth as well as cultural wealth which was the result of intercultural relations. All these were the igniters of perfect city scape and impressive mansions and of course high level social life.

Beginning of 20th Century, Safranbolu lost all important economic activities:

  • New highways and railways () diminished caravan operations.
  • Tanneries lost competition against modern processes mainly foreigners.
  • City dwellers of Safranbolu migrated to big cities.
  • Very first heavy industry (Iron & Steel) of the new Turkish Republic was made in the vicinity of Safranbolu ().
  • After the European Architectural Heritage Year () Safranbolu became a conservation domain for academic corps.
  • Municipal Consul ratified a conservation decree () which was the first in Turkey.
  • Some land marks and mansions were restored.
  • TTOK (Turkish Auto Club) purchased and restored a mansion as first hotel in Safranbolu Historic Center ().
  • Conservation City Plan has been made ().
  • Local governor promoted bed and breakfast facilities, created a cooperative for the hoteliers and provided training ().
  • Safranbolu became UNESCO World Heritage ()
  • Iron and Steel Industry technically bankrupted and privatized ().
  • This caused a mass investment in tourism and related economic activities.

seafoodplus.infoChart: Population, Hotel Bed Capacity and Hotel Accommodation in Time

  • Mass tourism created heavy traffic impact on the originally pedestrian historic center.
  • Environmental Capacity is surpassed, especially in the weekends.
  • Over 90 historic mansions revitalized to high density mid-level hotels. Reconstruction and face-lifting boomed.
  • Majority of houses are emptied to be sold to hoteliers where by left dilapidation.
  • Historic shopping district turned to souvenir shops.
  • Social life was terribly effected in the historic district. Consumer prices are increased. Younger generation left historic city and moved to new settlements. Average age of the dwellers is getting higher.

*) This is the resume of the presentation at World Heritage Watch Symposium, İstanbul July ,

 

 jpg

 

yılında Safranbolu &#; Kıran Köy’de büyük bir yangın olduğu ve Rum evlerinin önemli bir kısmının yandığı bilinmektedir. Ancak, Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde bulunan /92, /19 ve /44 numaralı 3 adet belgeden yangının korkunç boyutu açık bir şekilde görülmektedir. Yangında Kıran Köy’de bulunan adet haneden ancak 50 bab hane kurtulabilmiştir.
Devleti-i Ali yangından zarar görenlere zahire yardımı yapılması ve “serian” uygun yerlere yerleştirilmelerini, gerekli giderlerin milli hazineden sağlanacağı bildirilmektedir. Ayrıca, Kastamonu Sancağı’nın Dahiliye Nazırlığı’na yazdığı yazılardan yangının bu denli büyük hasara neden olmasının nedeni evlerin çatılarında kullanılan bedavralar olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten de Kıran Köy büyük yangınından sonra çevrede çeşitli kiremitlikler kurulmuş ve Safranbolu evlerine kiremit döşenmiştir. İlginç olan bu süreçte “Depçan nam kimesne”nin dilekçesinin etkin olmasıdır. Müteveffa Debçan’ın şikayeti, kendi evine kiremit kaplasa bile diğer evlerin bedavralı olması nedeniyle yangın riskinin her zaman olacağı yönündedir. Yazışmalar sonucunda, halkın uygun fiyatlarla kiremit temini sağlanacak ve baharla birlikte Safranbolu’ya gereken kiremitçiler gönderilecektir.

Yine bu bağlamda /60 numaralı belgeden o dönemde Safranbolu’da tek bir yangın tulumbası bile olmadığı anlaşılmaktadır.

***

Belge 1
Kastamonu Valisi’ne

15 Safer (13 Eylül )

seafoodplus.info /92

***

Belge 2

Kastamonu Valisi&#;ne

Zağferanborlu Kazâsı&#;na tâbi Kıran Karyesinde vukû bulan harîkde Rum milletinin ebniyeleri muhterik olarak kendileri şuraya buraya dağılıp şâyân-ı âtıfet ve muâvenet bulundukları Rum Patrikhanesi tarafından bâ-takrîr istidâ ve bu bâbda olan Rûmiyyü&#;l-ibâre mahzar takdîm ve isrâ olunmaktan nâşi keyfiyet Meclis-i Valâ&#;ya lede&#;l-havâle vukû bulan harîkden dolayı karye-i muzkûre ahalisinin musâb ve mutazarır oldukları gösterilmiş ise de izâhât-ı kâfiye olmadığından Hrıstiyan mahallesi külliyen mi muhterik olmuşdur yoksa bir mikdar hâne mi yanmışdır, ashâbının birazı erbâb-ı iktidârdan veyâ mecmûu âciz ve fakir makûledenmidir? Buralarının zâhire ihrâcı ve Hazine-i Celile&#;nin ahvâl-i malûmesinin muvâzenesi ile ba&#;dehû iktizâsına bakılmak üzere bunlar hakkında ne vechile muâvenet olunmak lazım gelir buralarının serîan bit-tahkîk izâhen ba-mazbata iş&#;ârı ve sâye-i mekârimvâyei cenab-ı padişâhîde bunların vadî-i perişânîde kalması layık olmayacağından şimdiden kendilerinin münâsib yerlere yerleştirilmesi ve esbâb-ı âsâyiş ve istirâhatlerinin istihsâli her nasıl tedbire mütevakkıf ise bi&#;l-icrâ haklarında lâzım gelen muâvenet ve teshîlâtın tamamî-i ifâsı husûsunun savb-ı vâlâlarına bildirlmesi tezekkür olunmuş olmağla ber-minvâl-i muharrer iktizâsının icrâ ve inhâsına himmet buyurulması siyâkında şukka. 9 Rebiülâhir (5 Kasım )

seafoodplus.info /19

***

 

Belge 3
Kastamonu Mutasarrıfı’na

Zağferanbolu Kazâsı&#;na tabî Kıran karyesinde muhterik olan Hristiyan hânelerinden inşâ olunmakda olanlarının üzerine kiremid pûşîde etdirilmesi husûsuna dair gönderilen tahrîrâta cevâben Kastamonu Meclisi&#;nin tevârüd eden mazbatasında mevsim-i şitânın hulûlü münâsebetiyle kiremid imâli mümkün olamayacağından mevsim-i bahar hulûlünde kiremitci ustası celbiyle iktizâsının icrâ kılınacağı inhâ ve iş&#;âr ve kazâ-i mezkûr meclisinin bu bâbda olan mazbatası tesyâr olunmakdan nâşî keyfîyet Meclis-i Valâ&#;ya lede&#;l-havâle siyâk-ı iş&#;âr muvafık-ı hâl ve maslahatdan olduğundan ve evvel bahar dahî takarrüb eylediğinden mevsimi hulûlünde hemen kiremitci ustasının celbiyle beraber kiremidlerin imâl ve ferş ettirilmesi zımnında muâvenet ve teshîlât-ı mukteziyenin icrâ kılınması husûsunun savb-ı saâdetlerine te’kidi tezekkür olunmuş olmağla iktizâsının icrâsı hususuna himmet eylemeleri siyâkında şukka. 28 Receb (20 Şubat )

seafoodplus.info /44

***

Belge 4
Maliye Nazâret-i Celîlesine

Viranşehir sancağına tâbi’ Zağferanborlu’da vukû’ bulunan harîk keyfiyetine dâir Kastamonu Meclisi&#;nin vârid olan mazbatası manzûr-ı sâmileri buyrulmak üzere leffen gönderilmiş olup melfûf mahallî mazbatasına nazaran orada tulumba bulunmadığı anlaşılmış ve bu makûle büyücek kazalarda el&#;ân itfâiye bulunması lâzımeden görünmüş olduğundan ahvâl ve emsâline tatbîkan mahal-i mezkûra bir aded tulumba irsâl olunmak üzere iktizâsının icrâ ve ifâdesi mütevakkıf-ı himem-i behiyyeleridir.
Safer 28 (26 Eylül )

seafoodplus.info /60

 

Not: Bu belgeleri sağlayan Katar Müzeleri, Sergiler Koordinatörü Sayın Selmin Kangal&#;a teşekkür ederim.

 

DSCjpg

Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde seafoodplus.info /13 numara ile kayıtlı 7 adet belgeden* yılında çok şiddetli bir kış yaşandığını ve bazı binaların yıkıldığı, binaların çatılarında biriken karların sokaklara kürenmesi nedeniyle sokakların kapanarak ulaşımın kesildiği, bu nedenle halkın ihtiyaçlarını ve kömürü temin edemediğini anlıyoruz. Belediyenin mali kaynakları da sokakların açılması için yeterli değildir. Evlerinde yiyecek ve yakacak kalmamış bulunan halkın acilen devletin yardımına ihtiyacı vardır. İhtiyaçların sağlanabilmesi için, Ziraat ve Ticaret Odası’a dayanarak “şimdilik” 20 kuruş gerekmektedir. Durum daha önce olumsuz yanıt aldığı anlaşılan Vali Nafiz tarafından bir kez daha Dahiliye Nazırlığı’na arzedilmektedir. Ne yazıktır ki Nazırlık, Devlet’in bunu sağlamasının mümkün olmadığını -bir kez daha- bildirmektedir**.

Vali 4 gün sonra bu kez Dahiliye Nazırlığı, Haberleşme Dairesi üzerinden Maliye Nazırlığı’nda aynı gerekçelerle yardım için şansını denemiştir. Kastamonu Valiliği’nin şifreli telgrafıyla Kastamonu Vilayeti’nde açlıktan ölme derecesindeki halk için kullanılamak üzere zaten 30 kuruş gerektiği belirtilmektedir.

Sonunda Maliye Nazırı adına Müsteşar, 7 Şubat günü 20 kuruşun havale edileceğini bildirir. Dahiliye Nazırlığı ise gönderdiği telgrafla Kastamonu Valisi Nafiz’in “meblağ-ı mezkûrun seriân tevzîiyle muhtâcînin tehvîn-i ihtiyâcâtına himmet buyrulması”nı emreder.

Sorun çözülmüştür.
Belge 1

TELGRAF

Dahiliye Nazâret-i Celîlesine
Deminki telgarafla arz olunduğu üzere vilâyet dâhilinde şiddetle nüzûl eden kardan Safranbolu&#;da birkaç emâkin münhedim olduğu gibi binalar üzerinde terâküm edip sahipleri tarafından atılan karlar da sokakları doldurmuş ve bu yüzden mürûr u ubûr munkatı’ olup ahâli-i mahalliyenin havâyic-i zarûriyelerinden olan hatab ve kömürün çâre-i nakli büsbütün mefkûd bir hale gelmiş olduğuna ve sokakların tathîri uğrunda ihtiyâr edilecek masârıfa mahalli belediyesinin vâridâtı dahi gayr-ı müsâid olup binâenaleyh hânelerinde yiyecek yakacak kalmamış olanlar peyderpey hükûmetin muâvenetine arz-ı ihtiyaç etmekte bulunduklarına mebnî gerek bunların tehvîn-i ihtiyaçlarına gerek bunların gerek sokakların tathîrâtına sarf edilmek üzere hazîne-i celîleden şimdilik yirmi bin kuruşun sarfına şiddetle lüzum görüldüğü Kaymakamlığıyla Zirâat ve Ticaret Odası Riyâseti&#;nden alınan telgrafnamelerde ehemmiyetle bildirilmiş olmağın meblağ-ı mezbûrun sarfına me’zûniyet-i âcile itâ buyrulması marûzdur.
13 Kanunı Sâni sene [1] (26 Ocak )
Vali Nazif
(Cevâb: Kâbil değildir)

***

Belge 2

DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DAİRESİ

Kastamonu Vilâyeti&#;ne telgraf
C[evâb-ı] 13 Kanunı Sâni sene [1] (26 Ocak ). Safranbolu muhtâcînine hükûmetce muâvenet ifâsı kâbil değildir.

***

Belge 3

DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DAİRESİ

Huzûr-ı âli-i Hazret-i Sadâretpenâhiye
Vilâyet dahîlinde şiddetle nuzûl eden kardan Safranbolu&#;da birkaç emâkin münhedim olduğu gibi binalar üzerinde terâküm edip sahipleri tarafından atılan karlar da sokaklar doldurulmuş ve bu yüzden mürûr u ubûr münkatı’ olup ahâli-i mahalliyenin havâyic-i zarûriyelerinden olan hatab ve kömürün çâre-i nakli büsbütün mefkûd bir hâle gelmiş olduğuna ve sokakların tathîri uğrunda ihtiyâr edilecek masârıfa mahalli belediyesinin varidâtı dahi gayr-ı müsâid olup binâenaleyh hânelerinde yiyecekyakacak kalmamış olanlar peyderpey hükümetin muâvenetine arz-ı ihtiyaç etmekde bulunduklarına mebni gerek bunların tehvîn ihtiyaçlarına gerek sokakların tathîrâtına sarf edilmek üzere hazîne-i celîleden şimdilik yirmi bin kuruşun tesviyesi husûsunun Maliye Nezâret-i Celîlesine emir ve tebliği menûtı re’y-i sâmî-i fahîmâneleridir. Ol bâbda.
17 Kanun-ı Sâni (30 Ocak )

***

Belge 4

BAB-I ÂLİ
DAHİLİYE NEZARETİ
Muhâberât-ı Umumiye Dâiresi

Kastamonu Vilâyeti&#;nden alınan şifre
Şitânın şiddet-i fevkalâdesi ve vesâit belediyenin mahdûdiyeti sebebiyle soğukdan ve açlıkdan ölenlere muâvenet ifâsı kabil olamıyor. Hükûmetce otuz bin kuruşun Kastamonu fukarâsına tahsîsi ve îsâl olunmasına lüzûm-ı mübrem ve acile vardır. Ol bâbda.

Fi 22 Kanunı Sâni [1] (4 Şubat )
Vali Süleyman Nazif

***

Belge 5

DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DAİRESİ

Huzûr-ı âli-i Hazret-i Sadâretpenâhiye (gayet müstacel)
Şitânın şiddeti fevkalâdesi ve vesâit-i belediyenin mahdûdiyeti sebebiyle soğukdan ve açlıkdan ölmek derecesine gelen fukarâ-yı ahâliye muâvenet ifâsı için hükümetce otuz bin kuruşun âcilen itâsı vücûbu Kastamonu Vilayeti&#;nden bâtelgraf işâr edildiğinden meblağ-ı matlûbun sürat-i mümkine ile tahsis ve itâsının Maliye Nezâreti Celîlesine emir ve tebliği menût-ı müsâade-i sâmiye-i fahîmâneleridir. Ol bâbda.
23 Kanun-ı Sâni (5 Şubat )

***

Belge 6

MALİYE NEZARETİ
Muhâsebe-i Mâliye Müdiriyeti
Umumi:
Hususi:

Huzûr-ı sâmi-i sadâretpenâhi&#;ye
Mâruz-ı çâker-i kemineleridir,
Zaferanbolu&#;da şiddet-i şitâdan dolayı yiyecek ve mahrûkat tedârikinden âciz kalan ahâlinin tahvîn-i ihtiyaçları ile gayr-ı kâbil-i murûr bir hâle gelmiş sokakların tathîrâtına sarf edilmek üzere Kastamonu Vilayeti&#;nce kemâl-i ehemmiyetle taleb olunan yirmi bin Kuruşun masârıf-ı gayrı melhûza tertîbinden tesviyesi lüzûmuna dâir Dahiliye Nezâret-i Celîlesi&#;nden takdim kılınan tezkirenin leffen irsâl kılındığı beyân-ı âlisiyle mündericâtına nazaran iktizâsının ifâ ve inbâsı melfûfunun iâdesi resîde-i dest-i tanzîm olan 18 Kanun-ı Sâni [1] (31 Ocak ) tarihli tezkire-i sâmiye sadaretpenâhilerinde emr u iş’âr buyrulmuş olmasına mebni meblağ-ı mezbûr hakkında tanzîm olunan /49 numaralı havâlenâmenin vilâyet-i mezkûre defterdârlığına irsâl ve keyfiyet telgrafla da tebliğ edilmiş ve leffen irsâl kılındığı beyân buyrulan tezkire zuhûr etmemiş idiğinden arz ve beyânına ibtidâr kılındı. Ol bâbda emr u fermân hazret-i veliyyü&#;l- emrindir.
Fi 7 Safer sene [1] fi 25 Kanun-ı Sâni sene [1] (7 Şubat )
Maliye Nâzırı nâmına müsteşar

***

Belge 7

DAHİLİYE NEZÂRETİ MUHÂBERAT-I UMÛMİYE DÂİRESİ

Kastamonu Vilâyeti&#;ne Telgraf
Safranbolu&#;da şiddet-i şitâdan dolayı erzak ve mahrûkat tedârikinden âciz kalan ahâlinin tehvîn-i ihtiyâçlarına ve kardan kapanmış olan sokakların tathîrine sarf edilmek üzere taleb olunan yirmi bin kuruşun havâlenamesi bi&#;t-tanzîm defterdarlığa isrâ ve telgrafla da malûmât itâ olunduğu Maliye Nezâreti&#;nden bildirilmekle meblağ-ı mezkûrun seriân tevzîiyle muhtâcînin tehvîn-i ihtiyâcâtına himmet buyrulması.
29 Kanun-ı Sâni (11 Şubat )

Av. Mehmet Basmacı, Derin Kar olarak adlandırılan bu afetle ilgili olarak bir de destan bulunduğunu bildirdi ve paylaştı; teşekkürlerimle:

 

KAR DESTANI

Kar ile doldu cihan
El aman ve’l-aman
Fukarâ hali yaman
El-mede ya Rabb emân
Bütün yollar kapandı
Geçilmez oldu heman
Yıkıldı hayli evler
Ne dam kaldı ne tavan
İki metre kar oldu
Kasabamıza yağan
Köylerden haber yoktur
Telef olmuş mudur can
Şüphesiz yıkılmıştır
Yüzlerce han ile man
Katık bulmakta müşkil
Yenir ekmekler yavan
Bulak Bostanbükü hep
Mücâvir köylü ihvân
Şehre gelinmez hâlâ
Dayanır mı buna can
Hükümet tatil oldu
Ham de mekteb-i sıbyan
Açılmıyor dükânlar
Bahalı acı soğan
Tiryakiler pür teleş
Bulunmaz oldu duhân
Yeni Hamamı kapattı
Odunsuzluktan Osman
Eski Hamam sağ ammâ
Yıkıldı gitti külhân
Gümüş Hamamı salim
Kazandı Yorganciyan
Kasabadan Bağlara
Gidilmedi bir zaman
Dört beş gün sonra ancak
Gidilebildi yayan
Şu onbeş gün içinde
Henüz gitmiyor hayvan
Odun sırtta taşınır
Dahi ot ile saman
Bir ev kürümek için
Yüz kuruş oldu elan
Hayvan kaldı ahırda
Çıkamaz taşra bir an
Çâr-pâ suya çıkamaz
Çekemez anı inân
Çok davar kırılmıştır
Boş kalır hayli çoban
Posta gidip gelemez
Sürücüdür peşiman
Telgraf kısmen bozuk
Düzemiyor çavuşân
Öd ağacı gibi odunu
Tartıyor kantar mizân
Bir okka kuru odun
Yedi paradır inan
Yaşına narh beş para
Dayansın buna insan
Bi’n-nisbe tahıl ucuz
Bulunur dakik u nân
Tuzu bazı muhtekir
Üçe satmıştır nihân
Lahm-ı çamuşu dörde
Aldılar bi-imtinân
Koyun eti tadamaz
Ortaca halli dehân
Bir kıyye yağ yirmiye
Aldırdı bana âvân
Soğuk zararsız lâkin
Kar eyliyor perişan
Santigrat der ki
Gösterdi anı ayân
Kasaba sıkılırsa
Köylü etmez mi figân
Bağlarda bir çok evler
Yıkıldı oldu virân
Hatta şehirde bile
Çöktü beş aldı mekân
Gümüş Tekyesi göçtü
Çoştu misl-i devrişân
Yüz yaşında adamlar
Görmemiş böyle tufân
Pencereyi yol etti
Kapıları kapanan
Bu kıştan gördü ziyan
Müslüman Hıristiyan
Hele eytâm u erâmil
Fukarâ ve hastagân
Hüdâ imdâd eylesin
Açlık oldu nümâyan
Himmet etdi ehâli
Yüzlerce ehl-i iman
Mevta kalırdı evde
Güç açtılar kabristan
Bin üçyüz yirmi altı
Kânûn-ı sâni bu an
İkisinden başladı
Yirmisidir pek yaman
Yâ Rab halâs et bizi
Ya Rahim ü yâ Rahman
Ecrini ihsân eyle
Lütfun durur firâvân
(Yağdı kar) tarih-i tâm
Yazdı (Ziyâ) destân

___________________________________

Notlar:

*) Adı geçen 7 belgeyi sağlayan Katar Müzeleri Sergiler Koordinatörü Sn. Selmin Kangal&#;a teşekkür ederim.

**) Osmanlı, İtalyanlarla Trablusgarb&#;da savaşmaktadır.

 

 

* Translated by İbrahim Canbulat from Leonhard, R. Papahlagonia / Reisen und Forschungen im Nördlichen Kleinasien, Dieter Reimer, Berlin, , pages Place names are left as in German transliterations. This text is still under editing.

About Ovadjumasi after Kodjanos

X.

Many farmers from the area of ​​Zafranboli come already for tomorrow&#;s market. For the first time again I see four-wheeled car, and also to the axis not the full wooden discs, but wheels with rims and spokes of wood.

Cheleby-koi[*] is located 1 1/2 km from the bazaar. We march thru the southwest valley out of Kuru getschid (dry = ford) a yoke which leads to southward. We adhere to the hills to the west which stretches north with a densely populated plane, to the south the land falls to the basin of Zafranboli. The path there leads and turns off over the nearby village Ovatschi which is uninhabited and desolate. In Chodjadjyk we are still in m height. From here the terrain falls gradually towards the basin of Zafranboli, which is about m deep. Ahead towards the northwest, the terrain rises gently to Olos Dagh, while in the West at least meters higher, rising abruptly Isbadagh closes the horizon.

The road turns unceasingly along the sling of Olos-Dagh, which is heavily wooded and ride beginning approximately at the same height, valley walls high above a river, which is at Tschapar-özü (probably the Sapandjiler Tschihatcheffs) valley with a coming from the south depth[†]. Then the trail descends and ascends finally into steep curves for Ova-chai, to the south of the suspension lowers the path of Zafranboli itself. Olos-chai meets with the road at the left bank leaving convenient land for Ova Djumasi ( m), which covers a Djami and Han. A bit further down leads on the right side Olos-chai, winding through a deep valley. As the horses are very tired of the descents, so we stay in the Han of Ova-djumasi, passed by the many farmers to the market after Eflani-bazar. At night noon raises a heavy rain and storm, which also continues for the night.

X.

Ovadjumasi must provide in good weathers an incomparable view, but unfortunately the rain did not stop. Since Eflanibazar, I could not have fresh bread, barely pulled out of the oven half-baked dough was uncomfortable, so I used the day to starvation, and succeeded better than the host of the Han could offer nothing but tomatoes. With which how Handji can live is not clear to me. The farmers buy a cup of coffee 5 para[‡] and are saved outside they crept into their carts, despite the pouring rain. Their horses were also outside overnight. It rained all day through until midnight. The air pressure rose 24 hours to 10 mm.

X.

As my condition improves and the weather had cleared, I left early to visit the previously unknown Kodjanos district (in jihan Numa real Gödjenes). The road in the valley to Bartin, which we initially followed a part at least in summer, be an important connection. Here I need to rectify the same that of Ovadjumasi down the river valleys there is only one road on the map. In reality, the riverbed itself serving as a way too often in Anatolia. We came very slowly to the smooth stream gravels along. Many sycamores are in a valley, which is uninhabited. Only to carriers at half height are occasional small settlements how Deli Fazlo-Koei. The plateaus are both sides of two &#; m above the valley floor.

With a Han on the river, which lies in meters to the southwest of the lie at the height Dayb-Koei, we leave, run by a young farmer, the valley to follow for the transition after Kodjanos. On a steep slope stream bed, we climb the left side of the valley up through sandstone. The forest is lush, consisting of oak, alder and sycamore trees and undergrowth of laurel, and has large ferns.

The almost invisible path was very difficult, the last ascent to the village Merkeb-Oren (= donkey ruins, meters) pretty steep. From this village, we take in a gentle climbs the yoke of the watershed and pulled the hills up to the higher part to one of the sections of the village Ütsch-Basch ( m), on the slope down Herkimen-su flowing brook, whose sole we arrive at meters and the run we follow down.

Once the stream has resulted in a fort coming river water-rich from Isba Dagh above Akviran, we follow the course of west-north-west. The broad valley connected by wooded hills, one is partially cultivated and, as indicated by the most common place names in “viren”[1], ancient culture soil. The inhabitants are a curious, not unintelligent, reasonably small Turkish blow of something darker skin. In the valley is a desert mosque Eski Djami at m above sea level. Of her turns from the direction of the valley and takes the direction to Bairakraular in which we got stream beds downwards. At the mouth of a large river, which comes from the south, is located on the Ürkutlar below the annex village, our destination, the village Kumludja, only m above the sea. In the house of Hadji Jordan, a Greek, we find a very friendly welcome and good accommodation.


[1] Viren, viran, ören, etc. in Turkish means ruin

Kodjanos and mountain pass to Zafaranboli

X

Kodjanos difficult transition and the horses had very tired and rain started I took the suggestion of Hadji Jordan likes to keep a day of rest in this place and from this interesting man could make inquiries about the country and people. Our host can only speak Turkish, as the entire older generation of Greeks. He comes from Zafaranboli where he lives during the winter. He has Kumludja bought 15 years ago and here built a water mill, then gradually by money lending to the villagers, although not officially recognized, yet actually created leadership position, so that the villages or hamlets Kodjanos[§] former Nahie more or less dependent on him are. He is distinguished by intelligence and drive, is feared by the peasants, but knows that his sons, who do not have a healthy and confident way and his physical strength have the same degree, the property can not be hold.

Kodjanos is old cultural soil. Approximately m northwest from Kumludja, slightly above the river valleys, is the extensive ruins of a stately place the Byzantine period. The local patriots of Zafaranboli have introduced instead, the name Larissa from their Greek studies. Even the brick tombs were used. The building material of the foundation walls, wide, flat tiles, which were connected by mortar, has now been re-coated to the walls. A Byzantine column capital came from visible church, even small icons and crosses were found there, but small inscriptions. A ring with blue stone, the wife of Hadji Jordan possessed and which was also found there bears, Kufic script. The coins discovered there are all Byzantine.

The necropolis located in the districts Kodjanos which Hadji Khalfa describes Djihan Numa had led me in part to this roundabout. Hadji Jordan knew the plant, which in Kyrek Dagh (ie broken Mountains) about 4 hours southwest of Kumludja should steeply above the Kyzylartschai, near the village Kyzylar. Since the road was found to be very difficult to represent, so I had to desist, because even large marches were imminent. The description of our host, I took the following:

The entrance is made rectangular, and with a frame, columns, does not exist. A staircase leads down to the chambers; most of which turned over, but 3 or 4 are still accessible. These are a lot of skeletons and as adjuncts bottles, belts and earrings with filigree work. The floor of this rock chambers is designed with wide, flat tiles.

After this fairly credible reports appears to be a rock necropolis, which will demonstrate how the wide brick, would be almost impossible to sit through the Hellenistic period onwards.

Hadji Jordan regretted that we had made the difficult transition from Ovadjumasi ago. From three sides Kodjanos is surrounded by high mountains, in the valley just north of Kodjanos-tschai a wheeled route in 8 hours leads to Bartin. Difficult is the transition from west to Tchai- Djumasi or Filias bazaar and to the south to Jenidje-divan at Ulu-tschai wherever one expects 6 hours.

X.

The rain, which lasted for almost 24 hours now heard on our fortunes against morning. Hadji Jordan had sent a messenger to Zafaranboli and let us log into acquaintance of his. He prepared us that the road is difficult.

In the valley of the left Creek, who was again full of plane trees, it was initially a weak slope upward over the little Mochee Hadji Djamili ( m), then the right buckets of branched creek system over by oak shrubs on village Hadjä Sumular and steeper climbs on the height of valleys. By spruce forest of m upstream pending, incase we, with the view over the valleys to the higher water cracks around and are now getting very steep, with the horses can hardly be pulled up by us, except for a southwestward steep ridge m height, then gradually on the back of rising up and down up to m. Finally, the level reached m and there is a steep decline into a deep dry, indented valley fills well in only a few light showers for a short time, Demiroluk (iron pipe), in which we draw down.

The whole system of Bach Kodjanos stood in the sandstone of the Upper Cretaceous, who joined in our climbs three times with lime, the lower limestone was bluish, the white upper. The highest peak is formed of coarse conglomerate, in which the sandstone passes. The whole complex sweeps SW-NE and falls steeply to the northwest. Upon further descents into Demiroluk to below the curve of the valley ( m) is southeast of the first village beyond the yoke Susandyk, conglomerate the sterile soil. From here a small stream from the heights ( m) located Susandyk leads we forth out in a southerly direction from the Demiroluk-Dagh, the 4 &#; 5 km stops rather abruptly to the reduction of field Zafaranboli. At its margins lies the Eocene, mostly developed as nummulite, horizontally across the conglomerate respectively. Sandstone masses of the edge structure.

Upon entering the plane I tried to hold it in landscape photography, although the sun had already disappeared. But probably the most important features occur in the picture shows (Fig. 51). Finally there is the steep, m to the superior level of the wall Güzjaka-Dagh, which towers above the deep trough invisible Aratsch-chai. In the valley of our left tributary on the left bank Zafaranboli, the Turks city, high on the right bank Kyran-Koei (border town), the Greek city. I march in the latter, quite in the dark, and going into the Greek house in which I am registered, received very respectfully, but must be all present to answer questions, and receive only after three hours a meager dinner.

Zafaranboli from north The canyon divides Turkish city on left and Greek city on right

Zafaranboli from north
The canyon divides Turkish city on left and Greek city on right

X.

Our lodging in Kyranköi, respectively. Zafaranboli was m high. My hosts were very good, but quite unrealistic. For example, the question of an older man touched peculiar if there really were a country America. People here are quite cut off from all outside world, the Greeks understood only Turkish and Turks are half grown. Even the women are very shy and submissive. After, as almost always, public lever I received a visit from the police administrator and a Greek priest. Then I went over to the Turkish city, where it descends steeply to the river and almost as steep again went up, because the bulk of the Turkish city lies in a valley, the public buildings and the Citadel at the height of the left bank. The Kaimakam me very cool, he had not been notified of Kastamuni out from where I had been logged in Djidde. I wrote to Mr. Beichel Kastamuni, he would have the kindness to effect my application Vali in Boli. I gave the letter to the returning Aziz Tschausch.

It was perhaps been a mistake to stay at a Greek home, it diminishes the respect to the Turkish authorities. But here I was hoping to get at least the more active mentally Greeks some important evidence. The great assembly, the adjusting is interested in the afternoon, also for the ancient ruins and some of that could record what I turned out to be important later. The Christian quarter in which only Greeks living will, houses have, the Turks city , the latter figure might be too high[**].

Zafaranboli, perhaps the Byzantine Germia[††] is certainly since very ancient times a center. The already witness the three tumuli, which lie directly west of Kyran-Koei in the plane and excavation had been banned by the government. But the grave inscriptions G. Mendel found[‡‡] here confirm it as a branch before the Byzantine period.

The city of some trade for Bartin, who goes in the above riverbed of Ova-chai down and in winter when the water is high, stop. Whether the saffron still has a large share of the export, I can not say. His harvest takes place in September. Moreover, it is particularly cereals and fruit that grow well in the protected field reduction, the move to export.

As in other cities of Anatolia, the occupancy of Zafaranboli mainly live on the produce of their gardens. They are present in all directions of the plane. Tokat in the north, the west Bulak is particularly rich in country houses and makes the summer holiday. In other gardens that belong to Zafaranboli, I passed the next day. Nevertheless, one can get in such a little country town. At noon I had a delicacy small potatoes in the evening a little goat.

The industry, which may have been previously lively goes everywhere down due to cheap European imports.

The plateaus at Soghanly-su and the level of Viranschehr

X.

The Kaimakam had me put a zaptieh who should accompany me to Boli. I dare with my horses, since the Kodjanos were no longer fresh enough, not very difficult tours. There were also many archaeological interests, referring to rock monuments, which the French epigraphists had paid no attention. An intelligent Greek stonemason from Zafaranboli, Giannis, who knew the area, went with a guide. When we left the city, has been held in both parts of the market. South of the city, we went across the river and approached, pulling the pretty barren, formed by nummulite level to the southeast, gradually the deep cut Aratsch-su. Along the river course to spread the gardens of the residents of Zaferanboli, also in the valley of the Punarly-chai, which collects the waters from the northeast and therefore Eflani-su is called. On the left (east) bank of the Punarly-chai increases the plateau, is located on the Jürük-Koei, abruptly steep. Likewise, the steep rise in the south of Aratsch-su ago.

Above the mouth of the said creek in the Aratsch-su we camped for lunch at Sadiköi in only m above sea level. Up the river has cut deep into the plateau. About 1 km above our break we walked by the river and began to increase from a depression of the southern ridge to the southeast. At Tchertschen-divan ( m) over, reach steep climbs with the yoke height m, which is dominated by the western elevation about meters from the east at about m. From the heights we look towards the south into the deeply cut, the Aratsch-su parallel valley of Soghanly-su (= onion water), the same that was in the upper course and on average than Ulutschai Aktschai course as we know.

Something deeper, more to the southeast, is our destination, the village Ilbaryt ( m), consisting of 20 houses. It must be in imperial times here grow prosperity. Have prevailed, as numerous rock tombs[§§] are sometimes carved with Christian emblems. I will report about it in Chapter IX. The people of Ilbaryt were amazed they had never seen a man without a fez.

The upcoming, yellowish nummulite was here below on Punarlytschai disturbed, but not folded. The Oda of the place is at the same school, and just like the Djami well built. After Bojalü-bazar is expected of Ilbaryt 18 hour journey.

X.

At Karaschehr and Hadjilar-Obasi past we descended into the continuous below the latter place for Soghanly-su river lie within the canyon-like valley of deep caves in the limestone. Above the mouth, we reached the Soghany-su at meters above sea level and had to cross into the narrow valley ten times the pretty raging river. In the valley is at Sandstone, where the steep wall of the left bank are nearing Karakojunlu grave chambers hewn in two floors quite raw, with 4 top 5 chambers which stone benches that contain dead stock should. The latter figure comes from the peasants of the village, which claimed to have scaled the wall.

Karakojunlu is inhabited by Circassians. It struck me that geese were kept, which can be seen nowhere else. Tscherkesch the market town Bojalü-bazar is one knew only by hearsay. The river upstream through Günei, the last known villages was three hours away on the right bank Kyran-Koei and on the left in the forest Satlar.

Then I was led to the described in detail in Chapter VI rock tomb. It is located approximately m southeast of the village in a small valley, which contained an ancient settlement, as the pottery showed. The mukhtar of the village had accompanied me on this excursion.

On the river, near the foundations of old stone bridge, meters above sea level I rested under the trees and then walked meters above the wooden bridge located to visit the antiquities of the right bank. About this I report in Section V and VI. The ancient rocks were partly overgrown by dense bush (Fig. 52).

On the terrace of medium height and pulling towards the west, we again Hadjilar-Obasi ( m), a handsome, counted houses village, which is inhabited by Jürüken. The women hid themselves, even not called to prayer. The residents of Hadjilar-Obasi often go on some years after Konstantinople, the families who are among all related, have there, including a pie bakery where they detach, so it happened that I excellent in this world-remote mountain village by a sorbet was surprised.

My landlord had been working in the munitions factory in Yildis-kiosks, where he had worked Rifle runs. He had been suffering due to a break in the GermanHospital treated and had retained sympathy for Germany.

Primitive rock grave on the right bank of Soghanlysu

Primitive rock grave on the right bank of Soghanlysu

X.

Archaeological interests held me still in this interesting ridge. Tschavuschlar at ( m) me an alleged lion was shown, it was the re-given in Plate XXIX relief. West of the village against Bürnük still many grave plants were visible from late-Hellenistic period. (See Chapter IX.)

In the so called Bürnük Minareh of two ancient staircase pieces were composed. From here we descend to the southwest quite steeply to Soghanly-su, a piece move far down the river and through fords him in meters above sea level. Two dealers I met, I learned that the way to Kuleli was very difficult; Bojalü to ride for 12 hours across the plateau, in the river valleys longer.

From the river we climbed straight up, the slope is divided into several terraces. At the third level at meters I see in a cliff about 80 feet higher still, a necropolis of climbing which I had to leave for lack of time. According to the description that was made to me, the access from the east is enabling by a staircase of 50 steps supposedly. A walk on the outside into the individual rock chambers that seem to contain arcosolia. The retaining wall that I could see from afar, was built of bricks and the bad side of the outer chambers was completely artless.

The descent to the west was as arduous as the rise, especially since the whole back was covered with dense bushes. The worst of the Soghanly-su, were invested in the rice fields, just before we reached the mouth of the coming of the South Viranschehr-su, pull down on the big river, and then across the conglomerate hills up to Sobran ( m).

This high-altitude city is the seat of the Mudir Nahie Kizilbel in whose house we were quartered, although the Mudir was absent them. From this home was Kyranköi, the Christians of Zafranboli city, in the direction of N. 20 against O. visible. It is expected there 3 hours.

X.

In Sobran I saw several of the listed pieces by French archaeologists, the first statue of a seated headless virtogatus. The farmers were not able to recognize a human form. I also saw on the south of the town situated Mezar pillar pieces, part of a sarcophagus with Medusa head and garlands, finally, re-erected as grave, the grave stone sculpture, which I reproduce in my humble drawings in Chapter IX. This same Doublet[***] describes as &#;a stele with a rider and a tree around which a snake curls&#;. Quite correctly the same piece of G. Mendel[†††] describes as Sobran.

Doublet had heard the names of places vaguely written and Zorah, then closed out the name similarity to Sora. Should we mentioned in Hierocles Episcopal city Sora ever looking in this area, it should be recognized Sobran. The discovery of the ancient point of Sobran is just southeast of places now at a wooded site.

The descent took place after Viranschehr-su on the slopes of the hills, which consist of marl, which changes with the nummular lime, go to a small valley along its western side of the valley is situated high above the Burunsuz. We reached the valley floor at m above sea level and then rode the short but interesting gorge in the Viranschehr-su breaks above the confluence of the east half of the stream coming Ütschbasch leading by bright lime nummular, the Kilisse-Boghaz. On a bridge going over the road on the right bank. Near the south end of the canyon on the right side of the valley is becoming more a guard house, (Bek), in which an old zaptieh is posted. This leads me to the old tombs, which are next at a water mill (Deirmen). It follows the road for quite a number of graves, some with inscriptions, which were all copied from French epigraphers already. About the Empire no exits. I have seen brick pieces that can wear in the vicinity of a former village. Doublet and Mendel had apparently kept Sobran for the place at which the graves belong[‡‡‡]. R. Kiepert was the ancient city on the basis of the statement by Anton on the same bank suggested above halfway[§§§]. Today, everything is there, heavily forested. The river, the sea level was m. pending in the valley is only sandstone and conglomerate old, also marl. This may deposit older than Eocene lime, since they are more distorted than the almost always horizontal lime. Tschihatscheff was observed even by Kilisse-Boghaz south superimposing the marl by nummulite have (Geology II, p. ) the valley itself is partially grown, while the wide plains are thickly forested with both silk. To the left of the river Nahie Kodjuvas lies with 25 villages in the right Nahie Aktash.

In the valley upwards, we pass several solitary Han&#;s, pass the stream that comes from Dereköi then Hanköi that of an ancient ruin has the name and turn into the valley of a tributary, flows into the valley in which the city Sama scattered in 4 Mahalle&#;s located (across the 54 houses).

Hidden in a side is the eastern Mahalle in which we can find accommodation ( m). Residents push tobacco cultivation and are relatively wealthy. Samail belongs directly to Tscherkesch where the inhabitants eight hours for each well must pass (jol-Teskere) or other credentials go. Bayndyr and Hahamlü away 5 hours each.

X.

Kale at Samail, the Lord had me in Bastelica sealed angry first attention was some fellow countrymen known. It is up to a half hour from the specified locations, as it seemed, in a southwesterly direction, but is very difficult, allegedly over a narrow ledge &#;only with bare feet.&#; To achieve. From foundations to be visible only slightly. The width of the rock tunnels seems to be about 5 m, and about 10 levels of the same width can still go down, then the stages are narrower and below will all be filled with stones.

The report agreed completely with the previously known rock tunnel.

We had to go after Viranschehr, go the valley back down, then moved in the valley of a right tributary of the Viranschehr-su about a mile further up, climbed out of a small left tributary from the hills of this page, which folded out more shale and partially crystal lime exist, and then climbed into the broad central valley of Viranschehr-su, lie at the western slope at altitude Kyranköi. Could the names of the villages in the valley, I can not determine. About Viranschehr-bazar ( m), located approximately m east of the river away, I moved up here in the strong widening valley.

The valley walls resign and are strongly resolved through the tributaries, two of which come from the left side. We moved to the northern along and came out of a farmer. Side of the stream to the first tombs belonging to the old city, which is called general Eski Viranschehr, Further west, between the two parallel streams, stands opposite the village Tshairly, nearly one kilometer north-west of this, a hill, consisting of lime and everywhere shows traces of rock work. On three sides of the mountain falls off with strong slope to the west it goes to plateau.

While under the river numerous grave pillars stand[****], in the lower part of the rock grave chambers are carved with arcosolia. Steps and stairs, which are carved into the rock, connect the lower to the upper terrace. Everywhere is the rock processed and narrow roads are created, retaining walls built on the terraces-waste and foundations of buildings visible. An inscription showed that Hadrianopolis Bithynia that Heinrich Kiepert had suspected was here long before me. As I learned later, G. Mendel had found not long before the place, but I can not agree with his description entirely, particularly his statement that every trace of buildings lacking. Hadrianopolis merited an investigation. It need not only be dug up, everything is open and is being exploited for a long time by the dwellers. I only saw a worthless glass bottles and pottery shards. But it should have been much sold from here to Constantinople. I had the impression that the city has been abandoned abruptly, perhaps as a result of the earthquake, in which the 4 and 5th century was so rich. By rain forced I return to Viranschehr-bazaar, where I put in the Han. Except this still constitute a Djami various stalls and the market town. ( m)


[†] Taschapar: The couriers were called, so that means “postman&#;

[‡] Para: Ottoman monetary unit

[§] now it is combined with the Kaza Bartin

[**] Cuinet IV, Orthodox Christian and Moslems

[††] W. Ramsay, Historical Geography of Asia Minor, s.

[‡‡] Bull. Correspondance Hellenique Nr. , and Legrand a. A. O. , s.

[§§] These are the &#;wait&#; in the travel reports of Anton.

[***] Inscriptions de Bithynie, Bullet. Corr. Hell. p.

[†††] Bulletin Corr. Hell. Nr. from Sobran.

[‡‡‡] on the left bank of the Viranscher-su about an hour from the river! Bull Corr. Hell. , p. 28th

[§§§] Kale, which Anton has drawn on the basis of inquiries, should have been mentioned by A. D. Mordman former seat of a Derebey. Anton&#;s on the map to travel the distance is twice repeatedly. Also the height provisions of roundtrip agree not to each other.

[****] A portion of which is situated on the Turkish cemetery again

C. Bir “Turistik-Tarihi Kent”[1] Olarak Safranbolu’nun Karşı Karşıya Kaldığı Tehditler[2]

(’lar sonrası) 

Genellikle bir söylem olarak Safranbolu’da korumanın yılında Belediye Meclisinin -yukarıda yazdığım- kararıyla başladığı belirtilir. Gerçekte, Avrupa Miras Yılı bağlamında MTRE, daha da kapsamlı bir yaklaşımla adeta Safranbolu’yu bir çalışma alanı olarak belirlemiş ve çok önemli bir başarıyı gerçekleştirmiştir. Bunu kısaca “Bilinçlendirme” olarak isimlendiriyorum.

Yukarıda da belirttiğim gibi, ’lara gelindiğinde Karabük Demir ve Çelik İşletmeleri’nin servis otobüsleriyle taşınan vardiyalı işçileri, konut üzerinde önemli bir talep yarattılar. Aradan bir nesil geçtiğini ve duygusal bağların azaldığını, hatta evdeki koca ananın bu arada öldüğünü düşünürsek; Safranboluluların, Çarşı evlerini işçilere satmalarının ne denli kolay oluverdiğini anlarız. Bu birinci el değiştirmedir. Çarşının yeni sahiplerini üstlendikleri misyon nedeniyle önemsiyorum. Vardiyalı taşımanın güzergâhı, Safranbolu’nun hinterlandını kapsamaktaydı ve bu insanlar Safranbolu kentlisi ile aynı kültür havzasını paylaşıyorlardı. Bu arada, Safranbolu Kenti’nin merkezinin henüz Çarşı’dan kaymadığını da göz önünde bulundurmak gerekir. İşte bu yeni kentli aydınlanmaya çok açıktı. Safranbolu’nun korunmasında bu grubun isteyerek ve doğası gereği çok önemli bir işlevi olmuştur. Her şeyden önce kente özenle ve özentiyle[3] yerleşmiştir. Bu grubun, zaman içinde nitelikli bir sanayi işçisi bilinçlenmesine ulaştığını, diğer yandan köyüyle ilişkisini de sürdürmekte olduğunu belirtmem gerekir. İşte bu noktada yarı kırsal, yarı kentsel özellikleri barındıran Safranbolu evleri onlara hem kentsel yaşamın hazlarını tattırmış, hem de kırsal özelliklerinden kopmadan kentsel yaşama katılmalarını sağlamıştır. Ben bunu bir yazımda “Denkleriyle ve inekleriyle geldiler; kolayca yerleştiler” diye anlatmıştım (Canbulat ). İşte bu grup MTRE’nin kucakladığı, ya da tarafından kucaklandığı gruptur. Bu süreçte gerek MTRE&#;ye gerekse Belediye Başkanı Sayın Kızıltan Ulukavak’ın şahsında dönemin Safranbolulusuna derin minnet borcumuz var. Gerçekte, bütün bunların sonrasında -toplum kesimlerinin tamamının katılımıyla- uzun bir süre Safranbolu’nun korunmasını sağlayacak “Resmi Miras Söylemi” de oluşmuştur[4].

İlginçtir, aynı dönemde yeniden çekim merkezi haline gelen Safranbolu kenti hızla göç almaya başlamıştır. Yeni bir Safranbolu kurulmaktadır. Özellikle kooperatifleşme yöntemiyle Çarşı’nın kuzey batısında büyük bir konut bölgesi gelişmiş ve geometrik merkez Kıranköy’e kaymıştır.

Safranbolu’nun merkezinin Kıranköy’e kayma sürecine bir kez daha göz atmak gerekir. Gündüz Özdeş’in Karabük ve Safranbolu’yu birlikte ele alan imar planında, konut bölgeleri olarak yalnızca Kıranköy’ün kuzey batısı düşünülmemiş, ayrıca tarihi kentin kuzey doğusundaki Babasultan Mevkii başka bir deyişle Safranbolu – Yazıköy arasında kalan bölgeyi de imara açılmıştı. Bu çözüm Çarşı’nın Karabük yanında bir tali merkez olabilmesi için geometrik merkez de olması gerektiğini göz önünde bulundurulmaktaydı[5]. Kuzey-batı, kuzey ve kuzey-doğu’sundan saran yerleşmeler, Çarşı’yı merkez olarak kullanacaklardı. Daha sonraki dönemlerde Babasultan Mevkii’ne bazı binalar yapıldıysa da bunlar ön görünüme kötü siluetleriyle girdikleri için eleştirildi. Bu bölgede yapılaşma –Kıranköy’le yarışamadığı için- bir noktadan sonra durdu. Daha önce idari işlevlerin de teker teker Kıranköy’e taşındığını anlattım. Bugün Çarşı, kentin merkezinde değildir; artık çeperindedir.

Karabük’ün gelişen ekonomisinin etkisiyle Safranbolu’nun cazibe merkezi olma özelliği hız kesmemiştir. Safranbolu, artık başka kültür havzalarından, kuzeyindeki Ovacuma, Abdipaşa ve Ulus’tan; Ovacık, Eskipazar, Yenice gibi daha önce Safranbolu’ya bağlı olmayan yerleşmelerden yoğun göç almaya başlayacaktır.

’lere gelindiğinde yerel seçimlerde artık, “Resmi Koruma”ya karşı olan söylem prim yapmaktadır. Diğer yandan Çarşı da iyice gözden düşmüş bulunmaktadır. Evlerin ikinci sahipleri ölmüş, konaklar çok varisli hale gelmiştir. Yeni bir el değiştirme söz konusudur. Çarşı’ya ’li ’lı yıllarda sahip olanlar Emek’teki apartmanlara taşınırken, yerlerini yeni Safranbolululara satmış ya da kiralamıştır. Bugün Çarşı’nın sosyal yapısını işte bu yeni kentliler oluşturmaktadır. Bir bakıma Çarşı bugün alt ve alt orta sınıfın barınma ihtiyacını karşılamaktadır. Bu “Resmi Koruma Söylemi”nin de sonuna gelindiğinin resmidir.

’lara gelinceye kadar gerek seçilmişlerin gerekse atanmışların gündeminde koruma bulunmamaktadır. Yalnızca Koruma Kanunu ve İsmet Okyay’ın hazırladığı Koruma Amaçlı İmar Planı gelişmeleri yönlendirmeye çalışmaktadır. Bu dönemde Kültür Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği üç önemli proje Safranbolu’nun çehresini değiştirmiştir. Bunlar Yemeniciler Arastası ve Kaymakamlar Evi restorasyonları ile Hükümet ve Arasta Arkası sokaklarda gerçekleştirilen sağlıklaştırma projeleridir. Her üç proje de aradan yıllar geçmiş olmasına karşın Safranbolu’nun yüzünü ağartmaya devam etmektedir. Diğer bir önemli kazanım, yılında yanan Tarihi Hükümet Konağı restore edilerek Kent tarihi Müzesi olarak açılmasıdır.

Safranbolu seçilmişlerinin ilgisinin yeni kente yoğunlaştığı dönemde, korumanın yönetimini atanmışlar üstlenmişlerdir. Özel şahısların kendi kaynaklarıyla gerçekleştirdikleri az sayıdaki restorasyon uygulaması göz ardı edilirse, hemen tüm restorasyon çalışmaları devletin sağladığı destek ve finansmanla gerçekleştirilmiştir. Safranbolu’nun bütün resmi ve kamusal yapılarının hemen hepsinin iyi kötü restorasyonu tamamlanmış bulunmaktadır. Devletin parasal desteği ise hala sürmektedir[6].

Sanayisizleşme

Safranbolu[7], KDÇİ’nin 30 Mart ’teki özelleştirilmesi ve yeniden yapılanmasından aşırı derecede etkilenmiştir. ’de 13 çalışanı olan KDÇİ’nde bu sayı özelleştirmenin yapıldığı yılında 4 ’a gerilemiştir (Bulungiray). Bu yalnızca KDÇİ’den yaklaşık 9 kişinin ayrılmış olması demektir. Diğer yandan, kurumun o güne kadar sağladığı ekonomik örüntüde çalışan önemli sayıda sanayi ve ticaret işletmesi de örüntüden çıkmıştır. Bunlardan açığa çıkan iş gücü de dikkate alınmalıdır. Bu tam anlamıyla bir “Sanayisizleşme”dir (Çevik). ’te özelleşmesiyle birlikte yaklaşık 9 kişinin emekli olduğunu ve önemli bölümünün Safranbolu’da kaldığını biliyoruz. Bugün Safranbolu bir emekli kentidir. Safranbolu’nun turizm gelirlerinin yaklaşık yıllık 2,5 milyon TL olmasına karşın emekli maaşlarının 7,5 milyon TL civarında olduğunu hesaplıyorum[8]. Safranbolu’nun artık en önemli ekonomik geliri emekli maaşlarıdır.

Safranbolu’da Kültür Turizmi[9]

’ların başı Safranbolu’nun turistik kent olma yolunda önemli atılımların gerçekleştiği yıllardır. TTOK, Havuzlu Asmazlar Konağı’nı, restore etmiş ve otel olarak işletmeye almıştır[10]. Aynı yıllarda dönemin Kaymakamı Muammer Aksoy’un girişimiyle Ev Pansiyonculuğu Geliştirme Merkezi kurulmuştur. Öncüler bazı konakları restore ederek, turizm işine girmişlerdir. Bugün Çarşı’nın içinde bulunduğu sosyo-ekonomik durumun temelleri de bu dönemde atılmıştır. Bir yandan kıdem tazminatlarını, ikramiyelerini almış bir genç emekli nüfus, diğer yandan sermeyesi ve iş gücü devre dışı kalmış iş adamları plansız (fizibilitesiz) olarak turizme girmeye başlarlar. Safranbolu’nun, iş adamları, bazen tek başına bazen de bir araya gelerek bugün 2 kadar olduğunu tahmin ettiğimiz yatak sayısı için önemli yatırımlar yaparlar. Sonuçta, liberal ekonominin plansız ve programsızlığı Safranbolu’yu bugünkü noktaya sürükler. Kapasite artışı hala sürmektedir. – yılları arasında geceleme sayısı yalnızca 3 katına çıkarken, yatak kapasitesi 15 kat artmıştır. Bundan daha vahimi ortalama doluluk oranının – yıları arasında yalnızca ortalama %18 olmasıdır. Safranbolu’da turistin konaklama süresi çok kısadır. denek üzerinden konaklama süresi 1,65 gün olarak bulunmuştur[11]. Turizmin haftanın günlerine ve aylara düzgün dağıtılması amacıyla yapılan turizmin çeşitlendirilmesi amaçlı arayışlar ise önemli kazanımlar getirmemektedir[12].

Safranbolu turizme başladığında pazarlamayı seyahat acenteleri üzerinden yapmıştır. Bu ise Safranbolu’nun daha başında kitle turizmi sarmalına yakalanmasına neden olmuştur. Her otelcinin hayali, bir otobüs (40–45 kişi) alabilecek yatak kapasitesine sahip olmaktı[13]. Bunun sonucunda ulaşılan, her odasında ortalama 3 yatağı bulunan toplam 20 yataklı en az 2 konak otelden oluşan işletmelerdir. Safranbolu’da “Numaralı Konak” oteller böyle ortaya çıkmıştır. Bugün Safranbolu’nun 90 kadar tarihi evi, yaklaşık 27 milyon TL harcanıp[14], restore edilerek konak otel olarak işletmeye alınmıştır. Bu konaklarda toplam oda ile yatak kapasitesi yaratılmış bulunmaktadır. Diğer yandan, Safranbolu’nun UNESCO Dünya Mirası olmasındaki en önemli nedenlerden biri olan “Yaşayan bir Kent” olması ciddi tehdit altındadır. Gidiş tüm konakların turistik amaçla kullanılması yönündedir[15]. Yüksek yoğunluğu amaçlayan yapılanmanın, konaklar üzerindeki geri dönülemez tahribatı göz ardı edilmektedir (Canbulat ).

Artık, dünyada kültür turizmi bir kitle turizmi şeklini almıştır (WTO ). Kitle turisti düşük fiyatlı ürünü tercih etmekte ve bu sarmala giren turizm destinasyonlarını hızla tüketmektedir (Orbaşlı , 58–60, ). Kitle turizmine dönüşen kültür turizminin diğer bir olumsuz özelliği ise, tur operatörlerinin, turiste miras alanlarını gezdirip, konaklamayı tarihi kentte değil çevredeki daha ucuz otellerde yaptırmasıdır. Safranbolu’da bu da görülmeye başlamıştır. Çok düşük fiyatlarla pazarlanan Batı Karadeniz turlarının konaklamaları giderek Safranbolu dışına kaydırılmaktadır.

Konak otellerin restorasyonlarında nitelikleri yanında, önemli koruma hataları da yapılmaktadır. Örneğin işletmeciler, kültür düzeyi düşük konuklarının (Ashworth & Tunbridge 66) beklentilerini karşılamak için ahırlara  “Aynalı Tavanlar” yapabilmektedirler. Bunun gibi örnekler artırılabilir. Konak otellerin büyük bir kısmında ışıklı ve ferah(!) ortak alanlar elde etmek amacıyla zemin katlarında bulunan kalın moloz taş duvarlar kaldırılmış ya da açılmış, mekânlar birbirine eklenmiştir. Bu çözümler evlerin arkitektoniğini bozduğu gibi, yapıların depreme dayanımını da tehlikeli bir şekilde zayıflatmaktadır.

Karsızlığın doğal sonucu olarak işletmelerin aralarındaki fiyat rekabeti kıyasıya sürmektedir. Bunun bedelinin ise hizmet standartlarında düşme olması, kaçınılmazdır (Orbaşlı , 39). Sonucunda Safranbolu, yalnızca daha kısıtlı bütçesi olan turisti tatmin edebilecek noktaya doğru hızla gerilemektedir.

Konaklama tesislerindeki aşırı şişkinliğe karşın, Safranbolu’da bir turizm destinasyonu olması için gereken restoran, kahve, bar, disko benzeri diğer turistik işletmeler ya yoktur ya da farklı gelir gruplarının beklentileri tatmin edecek şekilde çeşitlenmemiştir. Bu nedenle, Safranbolu miras alanı çok kısa bir süre içinde gezilip, tüketilmektedir. Safranbolu’da kalış süresinin kısa olmasının en önemli nedenlerinden biri de budur.

Dünyada, kültür turistlerinin hemen tamamı gittikleri yerlerde müze ziyareti yapmaktadır. Yanan tarihi hükümet konağının restore edilerek Kent Tarihi Müzesi olarak işlevlendirilmesi çok yerindedir, ancak teşhir edilmekte olan objeler çok kısıtlıdır. Objelerin çoğu yüzyıldan kalmadır. Bu nedenle 2 yıllık bir kentsel kültürü temsil etmekten çok uzaktır. Geçen 80–90 yılda sosyal yapısının üç kez değişmiş olması yanında bölgede arkeolojik çalışmaların yapılmamış olması da bu konuda önemli etkenlerdir. Safranbolu’nun geçmişteki en önemli ekonomik işlevlerinden bir olan tabakhaneler çöküntü durumundadır. Günümüzde endüstri müzeleri çok popüler olmakla birlikte, Safranbolu hala bir dericilik müzesi kuramamıştır. Kaymakamlar Müze Evi, Osmanlı konakları için önemli bir örnek olmaktadır. Safranbolu’ya gelen turist eğer günübirlikçiyse, bir evin içini görmeden gidebilmektedir[16]. Konak otellerin büyük bir kısmı ise Osmanlı evlerini temsil etmekten çok uzaklaşmış bulunmaktadır. Hemen bütün ortak alanları yatak odasına çevrilmiş bir konak otelde Osmanlı aile yaşantısını “gözünde canlandırabilme” olanağı kalmamıştır. Önemli kazanımlardan biri Yeni Hamam’ın yakın zamanlarda restore edilerek işletmeye açılmış olmasıdır. Hamama gitmek, özellikle yabancı konuklar için çok cazip bir deneyim olmaktadır. Safranbolu Miras Alanı’nın diğer bir eksikliği ise gezi planına ve yönlendirici işaretlere (signage) sahip olmamasıdır. Bu nedenle kültür turisti Safranbolu Miras Alanı’nı tam olarak değerlendirememektedir. Kıranköy tümüyle, Bağlar bir yere kadar turistin gözünden kaçmaktadır.

Safranbolu’da el sanatı (Orbaşlı , ) olarak yalnızca yemenicilik kalmıştır. Ne yazıktır o da tek bir yemenici tarafından yaşatılmaktadır. Yemeniciliğin gelişmesi için gösterilen çabalar sonuç vermemiştir. ’larda ortaya çıkan ev maketleri hızla “emtea”laşırken, niteliksiz, kopyanın kopyası kitch’lere dönmüş bulunmaktadır. Bunlar dışındaki hediyelik eşya ise dünyanın her yerinde satılan Güney-Doğu Asya kaynaklı objeler ya da Türkiye’nin her yerinde görülen tekstil ürünleridir. Safranbolu’ya gelip de lokum almadan ayrılan turist yok gibidir. Korkum o ki yakın gelecekte lokum da tadını kaybetmiş bir emtia haline gelecektir.

Kültür turisti, ziyaret ettiği miras alanında yaşayan insanların somut olmayan kültürel mirasını da tanımak istemektedir (Timothy & Nyaupane, 9–10). Yöresel yemek bile bir sorun olma noktasındadır. Safranbolu’da –zengin bir mutfak kültürüne sahip olmasına karşın-  birçok yerde olduğu gibi yöresel yemek, yaprak sarma, gözleme ve mantı üçlüsünün dışına çıkamamaktadır. Örneğin, Çarşı’da safranlı bir yemeği menülerde bulamazsınız. Bu konuda da Safranbolu’da kitle turizmi yapılıyor olması ve kitle turistinin hızlı ve ucuz tüketim talebi etkin olmaktadır. Safranbolu’nun zengin türkü geleneğinin, akşamları Yemeniciler Arastası’nın kahvesinde bir araya gelen amatör müzisyenler tarafından yaşatılmakta olması belki de Safranbolu’daki tek değerli somut olmayan kültürel miras paylaşımıdır.

Gelinen noktada gerek işletmeciler, gerekse yöneticiler çözüm arayışındadırlar ancak bir başarı sağlayamamaktadırlar. Bunda en önemli neden bir ortak paydada buluşamamaları ve bu nedenle de bütüncül çözümlere ulaşamamalarıdır.[17].  Turistik-Tarihi Kent yönetimi konusunda deneyimi olmayan aktörler, tanıtım ve pazarlama politikalarını hedef belirlemeden oluşturulması sonucu günübirlik turisti çekmeye devam etmektedirler (McKercher & du Cros ). Günübirlik turist ise en önemli tahribatı kamusal alanda ve çarşıda yapmaktadır. Hediyelik eşya ve hizmetler sektöründeki[18] paralel, çarpık yaklaşım nedeniyle Çarşı’nın fiziki yapısı da tehdit altındadır. Çarşı esnafı, ister hediyelik eşya satsın, ister çay &#; kahve tümüyle kamusal alanı işgal etmiş bulunmaktadır. O kadar ki hafta sonları ve bayramlarda sokaklarda yürümek bile olanaksızdır. Asıl önemlisi, mimari ve kentsel doku, sokağa taşan tezgâhlar, sokağa atılan masalar ve üstlerindeki tenteler nedeniyle artık algılanamamaktadır[19].

Ne yazık ki turist için iyi olan miras alanı için her zaman iyi olmamaktadır. Özellikle restorasyonların ve hizmetlerin, bilinçli olmayan turistin istek ve beğenilerine göre şekillenmesi mimari mirasın sürdürülebilirliğini olumsuz etkilemektedir (Orbaşlı , 47–51). Başlangıçta kültür turistini etkileyen patine yok olmakta ve giderek “Genius Loci” kaybolmaktadır. Bir noktadan sonra ortaya çıkan yeni doku ise artık ilgi çekmeyecektir.

Koruma başlığı altında incelediğim gibi, Çarşı yeni açılan ya da genişletilen yollarla Kıranköy üzerinden Karabük’e bağlanmış, Kazdağlı Camii etrafında yapılan istimlâkle de bir meydan yaratılmıştı. Bu müdahaleler tarihi merkezin motorlu araçlar tarafından kuşatılması için yetmiştir. Özellikle hafta sonları ve bayramlarda tarihi merkez kilitlenmektedir. Motorlu araç trafiğinin oluşturduğu gürültü, titreşim ve kirlilik yanında gelişigüzel park edilmiş araçların getirdiği kargaşa, tarihi kenti gezenlerin hakkı olan sessiz ve huzurlu ortamı yok etmektedir[20].

Dünyada bazı önemli miras alanlarının artık tanıtımı yapılmamakta, yapılacaksa bile çok özel hedef belirlemesi sonrası dikkatli bir şekilde yapılmaktadır. Miras alanları kırılgan yapılardır. Hele söz konusu olan, içinde insanların yaşadığı yerler ise, insan sistemlerinin yenilenemeyen yapılar olduğunu unutmamak gerekir. Bu açıdan miras alanlarına yapılacak tüm müdahalelerde çok dikkatli olmak gerekir[21]. Çarşı’da tarih boyunca olduğu gibi bugün de 5 – 6 kişi yaşamaktadır. Çarşı’ya yüksek sezonda bayramlar ve Cumartesi günleri günü birlikçiler dâhil yaklaşık 12 kişi gelebilmektedir[22]. Kent açısından çevresel kapasite “Environmental Capacity” önemli bir veridir. Yüzyıllar boyunca yalnızca 5 – 6 kişinin yaşadığı miras alanına bu sayının 2 katı turisti sokmaktayız. Safranbolu’ya içinde bulunduğumuz yılında kadar turist, bütün sorunlarıyla birlikte gelmeye devam edecektir. Diğer yandan, yerel yöneticiler yılda 1 milyon turisti hedeflediklerini tekrarlayıp durmaktadırlar.

Safranbolu Miras Alanı[23]

Bugün, farklı süreçleri yaşamış oldukları için Çarşı, Bağlar ve Kıranköy farklı konumlarda bulunmaktadır. Bağlar, yalnızca Safranbolu’nun değil Karabük’ün de varlıklı kesiminin konut bölgesi durumundadır. Haddeciler başta Karabük’ün varlıklı ailelerinin prestij yerleşmesi olmak yolunda ilerlemektedir. Kıranköy ise yeni merkezin etki alanı içinde kaldığından ekonomik ve fiziki yapı değişikline uğramaktadır. Yukarıda belirttiğim gibi, alt katlarında dükkân ya da işlik olması nedeniyle daha kolay yeniden işlevlendirilebilmektedir. Asıl tehdit altında olan Çarşı’dır. Merkez ve pazaryeri olma işlevlerini kaybetmesi yanında Safranbolu kentsel bütünlüğüne de kentin çeperinde kalması nedeniyle katılamamaktadır. Geçen zaman içinde Çarşı, Safranbolu kenti içinde bir tali merkez bile olarak tutunamamıştır. Artık Çarşı’nın turizm ve alt-orta sosyal grubun barınma ihtiyacını karşılamak dışında bir işlevi kalmamış bulunmaktadır. Diğer yandan, Çarşı’yı paylaşan konut ve turizm birbiriyle olumlu etkileşim içinde değildir. Çarşı’da bulunan evler verasetin parçalanması sonucu ve yapıların birden çok ailenin barınmasına olanak sağlayacak şekilde bağımsız bölümlere ayrılmasıyla aile evleri haline gelmiştir. Kanımca bu evlerde ciddi hijyen sorunları da bulunmaktadır. Bu yapılarda yavaş çekimli bir bozulma sürmektedir. Önemli sayıda ev ise boş ve bakımsız olarak durmaktadır. Ne yazık ki sokak sağlıklaştırma adı altında gerçekleştirilen çalışmalar bu dokuya yalnızca makyaj olmaktadır. Bu evlerin içten içe çürümekte olduğunu akıldan hiç çıkarmamak gerekir.

Çarşı’nın nüfusu hızla yaşlanmaktadır. Çoğu emekli olan aile reisleri, gençlerin oturmak için Çarşı’yı tercih etmediklerinden yakınmaktadır. Evlerin sahiplerinin, evlerini restore edebilecek gücü yoktur. Evlerin çağdaş yaşam standartlarını karşılayamaması yanında Çarşı, artık burada oturan 5–6 kişiye kentsel yaşamın hazlarını da sunamamaktadır. Turizm nedeniyle her şeyin fiyatı artmış bulunmaktadır. Kahveler turizm amaçlı olarak işlev değiştirmektedir (McKercher & du Cros 12). Çarşı’ya hizmet veren yalnızca bir iki bakkal ve bir iki kahve kalmıştır. Çarşılı, alışveriş için artık Kıranköy’e çıkmak zorundadır. Cumartesi kurulan Safranbolu’nun tarihi pazarı ise bitme noktasına doğru sürüklenmektedir. Çarşı’nın sosyal dokusu hızla yok olmaktadır (Timothy & Nyaupane, 57) [24].

’lı yıllarda başlayan turizm yatırımları bağlamında Çarşı’da bazı bar, kahve, restoran gibi eğlence yerleri de açılmış, KDÇİ’nin zaman içinde yarattığı nitelikli burjuva, bu işletmeleri turistin yanında kullanmaya başlamıştı. Çarşı’daki eğlence yerleri, bu müşteri grubunu KDÇİ getirdiği ekonomik refahın sona ermesi ya da mesleki nitelikleri nedeniyle başka yerlerde iş bulup göçmeleri nedeniyle tümüyle kaybetti. O kadar ki Karabük’te ve Safranbolu’da bir daha böyle bir tüketici grubu oluşamadı. Bugün Safranbolulu, Çarşı’yı zaman zaman gelen konuklarını gezdirmek dışında hemen hiç kullanmamaktadır. Son zamanlarda ortaya çıkan tarihi konaklarda düğün yapma modası ise getirdiği ses kirliliği nedeniyle katkıdan çok zarar vermektedir.

Çarşı’da yaşayanların çok büyük bir kısmı turizmle doğrudan ilişki içinde değildir. yılında kapanan konaklama işletmelerinin önemli kısmı ’ların başında turizmin gelişmesi için öncülük yapan ev pansiyonlarıdır[25]. Konak otellerin oluşturduğu rüzgâr nedeniyle evlerin fiyatları da yapay olarak artmış bulunmaktadır. Artık evlerin fiyatları TL olarak değil Emek’te kaç daire karşılığı olduğu şeklinde söylenmektedir. Kanımca, şu anda Çarşı’da oturanların tek hayali evini bir otelciye satıp Emek’e taşınmaktır. Artık onların yerini dolduracak başka yörükan da kalmamıştır[26].

Çarşı’yı yalnızca kültür turizmi yapılan bir sahne olarak ele almak büyük bir hatadır. Çarşı’da bugün yaşamakta olan 5–6 kişinin ve yaklaşık yapının başka bir dünyaları vardır. Gerek miras alanı, gerekse yapılan kültür turizminin sürdürülebilir olması giderek zorlaşmaktadır[27]. Safranbolu miras alanının ne yazık ki bir yönetim planı bulunmamaktadır. Yöneticilerin, iyi niyetli ancak bütüncül olmayan yaklaşımları sorunları çözmekte yeterli olamamaktadır[28].


[1] “Tourist-HistoricCity” karşılığı kullanıyorum (Smith   34).

[2] Bu bölümü yazmadan önce Mimar Başak Dökmeci, İnşaat Mühendisi Mehmet Adalar, Şehir Plancısı Dr. Suat Çabuk, Turizme Katkıda Bulunan Esnaflar Derneği Başkanı Selahattin Koş, Cami-i Kebir Mahallesi Muhtarı Erhan Başkaya, İsmet Saraçoğlu ve Hüseyin Güney’le yüz yüze görüşme yaptım, Safranbolu Turizm Danışma Ofisi istatistiksel veri sağladı. Ayrıca tüm sorularıma sabırla cevap veren Aytekin Kuş’a teşekkür borcum var.

[3] yılından bu yana Safranbolu’da yaşıyorum. Geçen dönem içinde yakın dostluklar kurduğum bu grup Safranbolu’nun yerlilerinden satın aldıkları ve yerleştikleri bu konaklarda eşraflaşmanın da keyfini çıkarmaktaydılar.

[4] L. Smith, AHD (Authorized Heritage Discourse) kavramını gündeme getiriyor.

[5] Kanyonların üstündeki konut bölgelerinden Safranboluluların 5–10 dakika yürümeyle merkeze inmelerini (Down Town) hayal etmek bile heyecan veriyor.

[6] Kaba bir hesapla bugüne kadar kamusal ve özel kaynaklardan restorasyon için yaklaşık toplam 30 milyon TL harcandığını hesaplıyorum.

[7] Safranbolu, yılında Zonguldak’tan ayrılarak yeni il olan Karabük’e bağlanmıştır.

[8] Safranbolu Emekliler Derneği’nin 7 üyesi vardır.

[10] Konaklamaya hazır hale gelmesi yılında olmuştur.

[11] Genel olarak konaklama tesislerinde karlılık eşiği olarak kabaca %40 doluluk kabul edilir. Buna karşın Safranbolu’da hala tasfiyeler ya da konsolidasyonlar gözlenmemektedir. Bunun kanımca en önemli nedeni işletme sahiplerinin çoğunlukla asıl işlerinden gelir sağlıyor olmalarıdır. 

[12] Yatak kapasitesi hafta sonu doluluğu hedef alınarak belirlenmiş gibidir. Hafta sonu kültür turizmi yapılan Safranbolu’nun hafta içi konaklama kapasitesi bir yere kadar pazarlamacılarla değerlendirmektedir.

[13] Ben bunları “içine otobüs girebilecek oteller” olarak isimlendiriyorum.

[14] Konak başına alım, proje, restorasyon ve otel donanım bedelleri toplamı olarak TL hesabıyla.

[15] Son Koruma Amaçlı İmar Planı Revizyonu ile yeni işlev verme konusunda kısıtlamalar getirilmesi çok olumludur.

[16] Pervasızca açık kapılardan dalıp ve yatak odalarına bile girme cesaretinde olmayanlar dışında…

[17] Bir dönem Çarşı esnafı otelcileri valiye şikâyet etmiştir. “Fahiş fiyat uyguluyorlar, bu nedenle Safranbolu’ya yeteri kadar turist gelmiyor, biz de satış yapamıyoruz” diye.

[18] Emekliler hediyelik eşya dükkânları açmışlardır. Bunların önemli bir kısmının amacı –korkarım- bir adrese sahip olmaktır.

[19] Sorunların çözümü için, Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy’un girişimleri sonuç vermemektedir. Çarşı’da güçlü bir esnaf lobisi vardır.

[20] Şu anda görevde bulunan Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy’un tarihi merkezi trafikten arındırma projesi, çok ilginçtir, en büyük reaksiyonu otelcilerden görmüş ve proje rafa kaldırılmış bulunmaktadır.

[21] Venedik Belediyesi, artık tarihi kentte konaklama yapmayan turistin Venedik’e girmesine izin vermeme noktasına gelmiştir. Venedik miras alanında 60 kişi yaşamaktadır. Bir günde Venedik’e (Orbaşlı , –) girebilecek turist sayısını 25 – 30 olarak belirlemişlerdir.

[22] Kültür ve Turizm Bakanlığı, günübirlikçileri konaklamalı turistin 3 katı olarak tahmin etmektedir. Çarpıcı bir gerçek ise konaklamalı turistin yalnızca 1/3’ü kadar harcama yapmalarıdır.

Eylülünde Safranbolu’da 23 kişi konaklamıştı. 3 katı da günübirlikçi eklerseniz yaklaşık 95 kişi bulursunuz. Bunun yarısının 4 cumartesiye dağıldığını hesaplıyorum.

Safranbolu Turizm Danışma Ofisi’ne göre yılında yerli 32 yabancı konuk gecelemiştir.

[23] Yazının amacı çözüm önermek değildir. Ancak yapılması gerekenleri ana hatları için: ICOMOS Washington Charter

[24] (UNESCO, X) “Turizmin getirisinin cazibesi bazı koruma uygulamalarının göz ardı edilmesine neden olmaktadır.” denilmektedir. “DMA’nın (Dünya Miras Alanı) doğu ve güneydoğu kesimindeki yüksek alanlar üzerindeki yapılaşma DMA üzerinde baskı oluşturmakta ve tarihsel kent dokusunu görsel bakımdan bozmaktadır. Karabük kent merkezindeki yoğun hava kirliliği DMA’yı etkilemektedir.” gibi diğer tehditler sıralanmakta, ancak Safranbolu’nun diğer miras alanlarıyla karşılaştırılınca, önemli risk altında olmadığı belirtilmektedir.

[25] Safranbolu Turizm Danışma Ofisi

[26] Safranbolu’nun nüfusu toplam: 53 (kentsel: 41 , kırsal: 11 ). Kırsal nüfusun da çoğu emekli aile reislerinden oluşuyor ve büyük kısmının Safranbolu’da zaten bir evi bulunmaktadır.

[27] Gerçekte Safranbolu’nun sürdürülebilirliği tehdit altındadır. Turizm dışında bir kentsel işlev kazanamamıştır. Yaşlanan emeklilerinde devreden çıkmakta olduğunu düşünürsek, Safranbolu’nun nüfus kaybetmeye başlaması kaçınılmaz olacaktır. Tek kurtuluş yeni kurulan ve hızla kalabalıklaşan Karabük Üniversitesi olarak görülse de öğrenci nüfusunu gelip geçici olarak değerlendirmek gerekir.

[28] Bu yazı çözüm önerileri getirmeyi amaçlamamakla birlikte: Endüstri öncesi kentlerin özellikleri keşfedilmeye başlanmıştır (Urban Village).  “Sürdürülebilirlik amaçlandığında kentsel işlevlerin hiyerarşik organizasyonu yanında, yürüme mesafesinde konumlandırılmış olmaları ve organik yapıları endüstri öncesi kentleri cazip hale getirmektedir Sürdürülebilir yerleşmeler insanların şimdi de gelecekte de çalışmak ve yaşamak isteyeceği yerleşmelerdir” (Rotwell 23). Bu açıdan Çarşı, çok önemli potansiyele sahiptir. Kentsel yenileme tuzağına düşmeden, tüm yapıların ve kentsel mekânların niteliği artırılabilir ve çağdaş yaşamın gereksindiği işlevler kazandırılabilir. Bu amaçla, kenti daha önce terk eden Safranboluların bir kısmının evlerini restore ederek yeniden burada yaşamaya başlamaları ve örnek olmaları sağlanabilir (Urban Renaissance).

B. Safranbolu’da Koruma Çabaları

(’lar &#; ’lar)

Kurtuluş Savaşı’ndan bile fazla etkilenmemiş –işgal de görmemiş- olan Safranbolu, ardından üst üste gelen ekonomik darbelere dayanamamıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında askere yemeni dikmek belki de Safranbolu tabakhanelerinin ve yemenicilerin yaptıkları son önemli iş oldu. Genellikle deri işleme teknolojilerinin Fransız ve Avusturyalı sanayi casusları tarafından çalındığını ileri sürseler de asıl neden inorganik kimyasalları kullanarak deri işleme süreçlerini geliştiren batının, rekabet üstünlüğünü ele geçirmesidir. Bunun devamında Gerede’de ve İstanbul’da Kazlıçeşme’de kurulan tabakhaneler ve Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası yanında KDÇİ’nin hemen tüm iş gücünü çekmesi nedeniyle işçi bulunamaması, Safranbolu tabakhanelerinin ve deriden eşya üretiminin sonunu getirmiştir (Aktüre & Şenyapılı, 73). yüzyılın başlarında son bir atak olarak görülen fenni deri fabrikası yatırımı ise gerek işletme zorlukları gerekse işçi bulunamaması nedeniyle kapanmıştır. Bugün kanyonların dibinde duran fenni deri fabrikasının yıkıntısı, sanayileşemeyen Safranbolu’nun simgesi gibidir.

Safranbolu’nun en önemli ekonomik işlevi olan kervan işletmeciliği Gerede – Safranbolu Karayolu’nun yılında tamamlanması başta; gelişen karayolu ağları ve Ankara &#; Zonguldak demiryolu ile birlikte tüm önemini kaybetti. Kaybedilen ekonomik işlevle birlikte Safranbolu’nun kervan yolları çatalında bulunmasının da önemi yok oldu. Homeros’un İliada’sında ilk kez tarih sahnesine çıkan Paflagonyalı – katır da işini kaybetmiş oldu (Yazıcıoğlu, ).

’den başlayarak, Kıranköy’de bulunan Rum Ortodoks nüfus Yunanistan’a gitti[1]. Mübadele kapsamında Rodos’tan gelen Müslümanlar ise Safranbolu’da tutunamayıp kısa bir süre sonra başka yerlere göç ettiler.

yılında yapılan ilk nüfus sayımına göre artık Safranbolu’da 5 kişi yaşamaktadır. 1 Haziran ’te Karabük’e ilk tren gelmesine, 3 Nisan ’de temeli atılan Karabük Demir Çelik İşletmeleri’nde ilk demir üretiminin 10 Eylül ’da olmasına karşın, Safranbolu hala nüfus kaybeder. Çeltik tarlalarını zaten KDÇİ için satan Safranbolu’nun varlıklı eşrafı ise sermayelerini ve iş becerilerini toplayarak başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere göçtüler. Kalanlar ise artı değer yaratamadıkları için sermayelerini kaybettiler[2]. nüfus sayımına göre kentsel nüfus 5 ’e inmiştir. Bu evrede artık Safranbolu yalnızca bir yerel pazaryeri ve idari merkez haline inmiş bulunuyordu (Yazıcıoğlu), (Aktüre & Şenyapılı).

Safranbolu, yılında bağlı bulunduğu Kastamonu Sancağı’ndan ayrılarak Zonguldak İli’ne bağlanır.

Barınak Şehir

(’lar – ’ler)

En önemli ekonomik işlevlerini, dolayısıyla sermaye ve yetişkin işgücünü kaybeden Safranbolu, artık izbe bir kasaba haline gelmiştir. Karabük yanında, Ulus ve Efnani’nin kaza olması nedeniyle Safranbolu’nun idari merkez ve Pazar olmasının getirisi de küçülmüş bulunmaktadır. Bu yıllarda artık Safranbolu’da yalnızca dışarıya gidememiş yaşlı çiftler ve henüz kocaya veremedikleri kızları kalmıştır. Safranbolu evleri hemen hemen boşalmış ve sessizliğe bürünmüştür.

’larda projelendirilen Türkiye’nin ilk ağır sanayi yatırımı olan KDÇİ ilk demirini ’da üretmeye başlamıştı. KDÇİ’nin eleman ihtiyacı bölge başta Türkiye’nin her yerinden sağlanmaktadır. KDÇİ’ne dışarıdan çalışmaya gelen aileler Çarşı evlerine kiracı olarak yerleşmeye başlarlar. Safranbolu köylerinden otobüslerle taşınan vardiyalı işçiler de bir süre sonra diğerlerini izler. Çarşı’nın 10–14 mekânlı evleri artık “Çatal Ev”e dönmüştür[3]. Yukarıda belirttiğim gibi, Kıranköy zaten gelen Rodoslu Müslümanların da kenti terk etmeleri sonucu tümüyle ıssızdır. Bir süre sonra, Safranbolulular, Çarşı’yı tümüyle terk edecek, ’lardan başlayarak da KDÇİ’nde çalışarak eli para tutan kişilere satarak, Bağlar’a[4] çekileceklerdir. (Aktüre & Şenyapılı,   82) yılında öğrencilerin %1,4 lük örnekleme ile gerçekleştirdikleri araştırmanın sonucunda Çarşı nüfusunun çoğunluğu işçi (%44), kendi evlerinde (%81) oturmakta ve Safranbolu köylerinden (%53,4) gelmişlerdir; Kıranköy’de çoğunluğu işçi (%36) ve memur (%36) kendi evlerinde oturmakta (%54) ve Safranboluludur (%57,8); Bağlar’da ise çoğunluğu işçi (%31), kendi evlerinde oturmakta (%78) ve Safranbolulu (%67) olduğu sonucuna ulaşmışlardı[5].

yılı 30 Ağustos – 5 Eylül günlerinde yapılan Safranbolu Mimari Değerleri ve Folkloru Haftası’nda yaptığı konuşmada Kızıltan Ulukavak, “Karabük kentinde, konut gereksinmesine çözüm olanağı bulamayan her yurttaşın hatırına ilk gelen yer Safranbolu olmakta ve Safranbolu ister istemez her gün yeni hemşeriler kazanmaktadır… Bugün Safranbolu, sadece Çerkeş, Ovacık, Eskipazar, Ulus, Eflani, Araç gibi komşu ilçeler ve köylerinden değil, yurdun dört bir yanından, örneğin Kırşehir’den, Gümüşhane’den gelen yurttaşlara da kucak açmış durumdadır.” (Ulukavak ) demektedir.      

Aytekin Kuş, yerel yöneticilerin çaresizlik içinde Safranbolu’ya yeni ekonomik işlevler[6] kazandırmak için çabalarını ve kentin yaşaması için verdikleri mücadeleyi anlatmaktadır (Kuş ). Bunun yanında Safranbolu’nun Karabük’ün cazibesi altında kentsel bütünlüğünü korumaya çalışması ve bunun için verilen kavga öğreticidir. Hatta bir ara Bağlar’ın Safranbolu’dan ayrılarak ayrı bir kaza olması gündeme gelir. Yeni yerleşmeler hızla bugün Emek Mahallesi olarak isimlendirdiğimiz “Has Tarlalar”a doğru kayarken, Safranbolu’nun yerel yöneticileri, hükümet konağı, belediye vb resmi kurumların Çarşı’da kalması için çaba sarf etmektedirler (Kuş , ). Bir ara Hükümet Konağı Kıranköy’e taşınırsa da geri gelir ve ’da yanana kadar Çarşı’da kalır. Belediye ise ’lara kadar Çarşı’da kalmaya devam edecektir.

Koruma Yılları

(’ler – ’lar)

Safranbolu’nun ilk imar planını yapan Mütehassıs Şehirci Mimar Bürhan Arif Ongun, (Ongun 66–68) ’da Safranbolu’nun “…Bu rutubetli sahalarda ısrarla sıkışarak ikamet mıntıkaları tesisi burada iç Anadolu şehirleri gibi tarihte bir mimari bünyeye malik ve iyi bir teknik ile ahşap işçiliğinin taammüm edememiş olmasını gösterir. …Keresteye iyi bir işçilikten ziyade burada iptizal ile kullanmağa ehemmiyet verilmiştir… Bize bitaraf bir tabiatın asırlarca tecrübesi yine şehrin yerinde bırakılması hususunda menfi kanaat veriyor.” demektedir. Devamla, “Umumi görünüşü” başlığı altında ise “ Safranbolu, ortasındaki kalenin etrafına sıralanmış beyaz aşı boyası renklerindeki(?) eski evlerile çok şirin kasabalarımızdandır. Kurunu kadimenin derinliklerinde kaybolan mazisile, zamanla yeni bir sıhhi belde doğarken, bu kısmı yıkmakta mana yoktur. Müteakip bahislerde tasrih edeceğimiz veçhile camilerin etrafında yapılacak cüz’i temizlik ile iktifa olunmalı, hiçbir kıymeti mimariyesi olmayan barakalar(?) kaldırılarak burası tarihin umuklarile olduğu gibi terk edilmelidir.” Açıktır ki Ongun, Safranbolu’yu beğenmemiş ve Has Tarlalar’da yeni bir kent kurmakta kararlıdır[7]. Devamında “Nüfusun meslek erbabı nispetini gösterir cetvelde (çoğunluğun) %50 sebzeci ve meyvecidir” demektedir.

(–) yılı Kastamonu Salnamesi’nde Safranbolu’nun ihracatı ithalatının iki misli kadar olmakla birlikte ( lira / lira) çok az deri, kösele ve kürk (%10) dışında tamamı tarımsal ürünlerden oluşmaktadır. Görülen odur ki Safranbolu artık bir tarım kentidir. Sonuçta Ongun, (Ongun 71–72) yeni Safranbolu’nun Kıranköy’ün eski kilise ve meydanını, merkez alarak Has Tarlalar’da gelişmesi gerektiğini yazarak; devamında “7- Çarşı devrini yaşayarak ölmüş olduğundan istimlâk ve yıkmak ile tevsii çarelerini düşünmek hiçbir zaman mevzubahis olmamalıdır. 8- Eski çarşıda mevcut dükkânlar on metre murabbaı, arsalı ahşap ve kıymeti inşaiyeleri derme çatma olduğundan… Dükkânlara mukabil Hastarlar&#;da derhal yenilerinin kâgir olarak inşasına başlanmalıdır” diyerek Çarşı’yı çökmeye bırakıyor.

Eski Safranbolu’yu yaşatanların barınmak zorunluluğunda olan ve zaman içinde oturdukları evleri sahiplenen Yörükan olduğu kesindir. Tarihi yapıların ’lere kadar hemen hemen hiç bozulmadan kalmasının en önemli nedeni yukarıda bahsettiğim gibi evlerin kentsel olduğu kadar kırsal özelliklerinin olmasıdır. Bu özelliği yörükanın kentsel yaşama katılırken, kırsal alışkanlıklarından taviz vermemelerine olanak sağlamıştır.

Geri dönüp Ongun’un Çarşı ile ilgili imar planı açıklamalarına bir kez daha göz atarsanız, tarihi kenti yıkmaya değer görmediğini fark edersiniz. Safranbolu’yu ’lere taşıyan işte bu güzel tesadüflerdir.

Safranbolu’nun kurumsal olarak korunması konusundaki ilk duyarlılık (İller Bankası, ) Karabük ve Safranbolu[8] İmar planları için yapılacak proje yarışması için hazırlanmış bulunan raporda “Eski kasaba bölgesindeki müstesna karakter bozulmamalı, bu kısımdaki binaların eskimeleri halinde dahi dış görünüşleri muhafaza edilerek tamir edilme yoluna gidilmelidir” denmektedir. Ayrıca (İller Bankası, 38–39) “Tarihi Eser” tek tek belirlenerek tescil edilmiştir. Raporda (İller Bankası 82) “İlçe merkezi oldukça faal bir mahalli ticaret merkezidir. Müstahsil malını muayyen günlerde kurulan pazara getirerek perakende müstehlike intikal ettirir” denilmektedir. Buradan ’lar sonunda Çarşı’nın bütün olumsuzluklara karşın tarımsal bir merkez olarak yaşamaya devam etmekte olduğunu göstermektedir. Sonuçta Gündüz Özdeş’in öneri projesi teklifi birinci seçilir ve Karabük – Safranbolu İmar Planını yapar. Projede Çarşı’nın idari ve ticari bölge özellikleri aynen korunmakla birlikte çevresi ve Has Tarlalar&#;da yeni konut bölgeleri değerlendirilmiştir. Çevresinde gelişecek yeni konut alanları için ayrıca Kıranköy’ün hemen batısında “Teklif Ticaret” bölgesi önerilmiştir. Özdeş, Karabük’e merkez işlevi verirken, Safranbolu’yu daha çok bir konut bölgesi olarak tasarlamıştı.

Aradan 5 yıl geçmemiştir ama Gündüz Özdeş’in planı Safranbolulu için sorun olmaktadır (Ulukavak 44) “…Safranbolu’yu konut ve yerleşim alanı; Karabük’ü iş ve ticaret merkezi olarak belirleyen bu plan iki ilçe merkezini bir arada değerlendirmekteydi… iki kent arasında bir bağlantı olamazdı.” Ardından Safranboluluların ısrarlı baskıları sonucu, imar planı değişikliği pazarlık usulüyle İdil Baran’a yaptırılmıştır. Plan tadilatı, Temmuz ’te onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir.

yılında gerçekleştirilen “Safranbolu Mimari Değerleri ve Folkloru Haftası’nda Cengiz Bektaş’la birlikte bir bildiri sunan (Baran 23) planın ardından “ …yönetim ve ticari merkezinin bulunduğu Eskişehir (Çarşı Mahallesi) yakın hinterlandının pazarı işlevini bile bitirecek bir gerileme içindedir. Bu mahallenin köylerden gelen daha yoksul bir sosyal kesime, kiralama ya da satma yoluyla bırakılması, sitin eskimesini kolaylaştırıcı yeni bir erozyon unsuru doğurmuştur” demektedir. Ancak bu saptamanın ardından, plan müellifi herhangi bir öneri getirmemiştir. Görünen odur ki, Revize İmar Planı, Çarşı için bir çözüm düşünmemektedir.

Bu arada Safranbolu Belediye Meclisi, 12 Haziran tarihinde “…yapılan tamir ve tadillerin bilhassa kasaba merkezinde eski mimarisi bozulmadan tamir edilme cihetine gidilmesi…” amacıyla bir karar alır. “Belediye her çeşit yapının eskiyen sıva ve badana işini sahibine yaptırmaya veya kendi yaparak bedelini şahıstan tahsile mezundur. Badana ve sıva işleri yapılmamış yapılara iskân veya başka türlü tamir ruhsatı verilemez…” şeklinde bir kararı oybirliği ile İmar Yönetmeliği’nin sonuna eklemiştir. Görüleceği üzere karar daha çok güzelleştirme amaçlı bir uygulama da olsa “…Türkiye’de Kentsel sit alanı oluşturma amacına yönelik gereksinim ve duyarlığı ilk kez sergileyen örnek bir yerel yönetim belgesi…” olarak duyurulmaktadır (Kuş 20–23). 

Avrupa Konseyi, yılını Avrupa Miras Yılı olarak ilan etmiştir. Dışişleri Bakanlığı ise İTÜ, MTRE (Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Enstitüsü)’nü Avrupa Miras Yılı etkinliklerini düzenlemek üzere yetkili kılar. Özellikle, KDÇİ’de mimar olarak görev yaptığı sırada, Safranbolu’nun değerlerinin farkında olan Yavuz İnce, bir süredir gerek Safranbolu’da gerek Karabük’te bilinçli bir grupla değerlendirmeler yapmakta, Safranbolu’nun nasıl korunabileceğini tartışmaktadır. 19–20 Haziran ’te İTÜ’de gerçekleştirilen “Tarihi Çevrenin Korunması Semineri’nde (İnce) “Sosyo-ekonomik değişimler konut insan ilişkisini bozuyor, …Tarihsel kent dokularının korunması konusunda sürdürülen çabalar, halk kültürünün ürünü kentleri giderek yok olmaktan kurtaramıyor… MTRE’nin kurulmasıyla başlayan örgütlenme çabalarını önemli bir aşama olarak kabul ediyoruz. Bu örgütün yerel örgütlenmelerle geniş bir tabana oturması etkinliğinin artırılması için gereklidir” demektedir. Sunumun devamında kısa bir süre önce gerçekleştirdiği restorasyonunun Safranbolulular tarafından övüldüğünü belirtmekte ve bir dizi önlem önermektedir. Gerçekten de Yavuz İnce’nin Nezihe Aycan‘a ait ve Bağlar’da bulunan Emin Hocazade Ahmet Bey Evi’nin restorasyon uygulaması, Safranbolu’nun korunmasında önemli bir dönüm noktasıdır. Halkın önce kuşkuyla yaklaştığı restorasyon sonunda bir yüz akı olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Seminerin sonundaki görüş ve dilekler olarak tanımlayacağımız bölümde Gönül Tankut, “Kent tarih içinde yaşadığı yoğun aktivitesini yitirmiştir. Nasıl yeniden fonksiyon ve canlılık verilebilir?” sorusuna karşın Yavuz İnce, “Turizm benimsenmiştir…” yanıtını veriyor. Ümit Serdaroğlu söz alarak “ Gelişen nüfus oranı dikkate alınarak turizm dışında başka yollar aranabilir mi? Tümüyle turizme bel bağlamak riskli değil mi?” diye sorguluyor. Nezih Eldem ise büyük bir ileri görüşlülükle, “ Korumanın, büyük bir duyarlılıkla fiziki görüntüyü korumadan öte, dinamik bir içerik kazanması için mutlaka sosyo-ekonomik plan kararları içinde yeri olmalıdır. … koruma metotları tartışılmalıdır. Bu batıda yapılmaktadır&#;” diye uyarıyor. (İnce 13).

(Ulukavak 83) Yavuz İnce’yle Haziran ayında ilk kez bir araya geldiklerinde, MTRE ile Safranbolu Belediyesi’nin olası ortak çalışmaları konusunun görüşüldüğünü anlatmaktadır. Adı daha sonra “Safranbolu Mimari Değerleri ve Folkloru Haftaları” olarak belirlenecek buluşma, yine Türkiye’de bir ilktir. Aynı yıl 30 Ağustos – 05 Eylül günlerinde gerçekleşecek olan buluşma Safranbolu halkının sahip olduğu mirasın değerini anlaması için önemli bir etkinlik olmuştur. Türkiye’nin önde gelen akademisyenleri yanında önemli sayıda yazar, çizer ve Kültür Bakanlığı başta çeşitli bakanlıkların üst düzey bürokrat Safranbolu’ya gelirler. Konuklar evlerde ağırlanırlar. Safranbolulu unutulmayacak bir ev sahipliği yapmış, sorunlarını paylaşmış, kalıcı ve güvene dayalı dostluklar kurmuştur.

(Fersan) haftayı anlatan yazısının sonunda Kısa Vadeli Girişimler ve Uzun Vadeli Girişimler başlıkları altında yapılması öngörülen ve önerilen çalışmaları sıralamakta; “…Kentin tüm mimari değerlerini ortaya koyan, Belediye ile sürekli işbirliği halinde olan bir komisyon”un kurulacağını belirtmekte ve “…Enstitümüz açısından koruma konusunda yeni bir bilinçlendirme atılımına neden oluşu ve bu önemli sorunun Safranbolu halkınca da ilgiyle benimsenmesine olanak sağlayışı sevindiricidir. Haftaya katılan iki yüze yakın uzman açısından ise, hem Anadolu-Türk sivil mimarisinin en güzel örneklerini yıllar boyu hemen tümüyle koruyabilmiş bir Türk kenti görmek, hem de geleneksel Türk konukseverliğine özgü davranışlar içinde halkla ortak mekânlarda yaşamak, onlarla doğrudan ilişkiyi sağlayarak araştırmaları için ilginç noktalar bulmaları olanağını yaratmıştır. Ayrıca, bu haftanın her şeyden öte, Türkiye’de mimari ve tarihi değerleri açısından önemli yer tutan, bugüne kadar geleneksel dokularını bozulmadan koruyabilen nice kasabamıza dikkati çekmek yönünden de ilk adımı attığı inancındayız” demektedir.

Aynı seminerde (Ulukavak ) sunumunu “…kentin mimari değerlerinin korunması ve kent görünümünün bozulmaması konusunda da çok katı davranılmaması gerektiğine de değinmek istiyorum… Bir kent, kanımızca, ne kadar mimari değere sahip olursa olsun, ne kadar tarihsel bir önem taşırsa taşısın, sadece dışarıdan görmeğe gelenlerin hoşlanacakları bir görünüm içinde kalmaya mahkûm olmamalıdır, o kentte yaşayanlar da yaşantılarından hoşnut olabilmelidir&#; Bu nedenle, evinin önüne veya yakınına motorlu araçların ulaşmasını sağlayacak genişlikte şehir-içi yolu, araçların park etmeleri için birkaç alan ve düzensiz Arnavut kaldırımı yerine düzgün yol Safranbolu’nun başlıca özlemlerindendir… çarşı içinde 3–4 metrekarelik yüz ölçümde, tahta daraba dükkânlar yüzyıl öncesinden günümüze ulaşmış olabilir, ancak bugünkü hali ile ne sahibine ve ne de kente bir yarar ve güven sağladığına inanmıyoruz. Aynı şekilde tek yönlü olarak dahi, bir motorlu araca geçit vermeyen mahalle için yolarda genişleme istiyoruz” diye bitirmiştir. Bu yaklaşım gerçekte Çarşı’nın içinde bulunduğu sosyo-ekonomik sorunları göz ardı etmekle birlikte orada barınanların yaşam standardını yükseltmek yönünde samimi bir istektir. Aslında ilk kazma Dibekönü’nde Mayıs ’te vurulmuştur bile. Memurevleri–Dibekönü Yolu, Arslanlar-Kavaklar-Çakmakçayırı-Köyiçi-Müftüpınarı-Çampınarı-Arslanlar otobüs güzergâhı genişletilmiş. Köyiçi Kurtuluş Meydanı ve Çarşı’da Kazdağlı Camisi etrafında bir meydan açılmıştır. Çarşı’da meydan açmak amacıyla İdil Baran’ın hazırladığı proje İmar ve İskân Bakanlığı’nın onayı sonrasında 14 parça ev ve dükkân yıkılmıştır[9] (Ulukavak 56–60). Ulukavak döneminin, zaman içinde Çarşı üzerinde olumsuz etki yaratacak diğer bir projesi ise Has Tarlalar’daki yeni yerleşmelere hizmet götürmek amacıyla hazırlanan “Belediye Hal Binası ile Açık Pazar Yeri” projesidir. 11 Kasım yılında açılacak olan pazaryeri, belki de Çarşı’nın kent ölçeğindeki son işlevini de kaybetme sürecini başlatacaktır (Ulukavak 40–41).

Ardından Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 08 Ekim tarihli kararıyla Safranbolu için koruma ve geliştirme planı yapılıncaya kadar geçecek süre içinde uygulanmak üzere “Yapılanma Koşullarına” ilişkin bir dizi ilke ve kurallar getirilir. Yapılanma Koşullarının özellikle Bağlar için getirdiği parsel genişliklerinin en az 2 m2 olması yönündeki kararı Safranbolulularca kabul edilemez bulunmuş ve değiştirilmesi yönünde ciddi çabalar harcanmaya başlanmıştır. Karar 1 m2 olarak değiştirilir (Ulukavak , 88–89) ancak bu zaman içinde –ne yazık ki- Bağlar’da yapı yoğunluğunun ciddi bir şekilde artmasına neden olacaktır.

23 Eylül günü İTÜ Mimarlık Fakültesi ve Kültür Bakanlığı temsilcileri arasında yapılan bir protokolle Safranbolu Koruma Amaçlı İmar Planı’nın yapılması işi İTÜ’ye verilir. Bodrum’dan sonra Türkiye’de ikinci olan Safranbolu Koruma Amaçlı İmar Planı Prof. Dr. Doğan Kuban’ın Proje Yürütücüsü olarak yer aldığı plan çalışmaları başlar.

Kuban’ın (,   –) Safranbolu’nun ilk koruma amaçlı imar planının ilkeleri olarak isimlendirebileceğim saptamalarda kenti artık durağan bir yapıda görmekte olduğu sonucuna varıyorum. “Yerleşmeyi tek bir anıt gibi düşünerek…”, “Güvence altına almak istediğimiz temel varlık, kentin değişmesini minimuma indireceğimiz tarihsel yapıdır. Bunun, korumanın hedeflerini çağdaş yaşamın sosyo-ekonomik öncelikleriyle bulanıklaştırmadan, korunacak fiziksel varlığın kültürel önemini halka kabul ettirmekle sağlanabileceğini düşünüyorduk” ve devamında “…Kentin sosyal yapısında da nüfusunda da köklü değişiklikler olması beklenmiyordu.” demektedir. yılında bir seminerde sunulmak üzere hazırlanmış metnin dip notunda (Kuban ) “Bu tahminimiz bugüne kadar doğru çıkmıştır” diye vurgulamaktadır. Sonunda “ Tarihi kentlerin korunmasına ilişkin olarak sosyal bilimlere verilen önem biraz abartılmıştır. Bu araştırmalar, uygulama sırasında tatmin edici sonuçlar almak için halkın olası davranışlarını saptama aracıdır. Fakat müdahalenin fiziksel doğasını değiştirmez. Çünkü tarihi yapıların korunmasının temel amacı sanatsaldır” ve son olarak “Belki sıradan bir plancıyı geleneği yorumlayan ve geleceğe biçim veren bir kişi haline dönüştürmektense, tasarımda meydana gelebilecek olası hataları kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır”

Koruma amaçlı imar planları özünde tarihi kenti olduğu gibi korumayı amaçlamaktadırlar. Bu ise kent gibi çok dinamik ve değişkenli her şeyden öncesi insan yapısı olduğu için yaşayan bir varlığı “anıt gibi”ye indirgemeci yaklaşımdır. Bu yaklaşım, sonuçta tarihi kentin “Sürdürülebilir” olmasına olanak vermemektedir.

8 Ekim ’da Resmi Safranbolu Koruma Kararı devreye girmiştir. 2 Mayıs ’te ise koruma altına alınması gereken yapıların listesi Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Doğan Kuban ve Metin Sözen’in yürütücülüğünde başlayan İTÜ Döner Sermayesi projesini İsmet Okyay tamamlar ve 27 Kasım ’da onaylanır. Planla birlikte Çarşı ve Bağlar Kentsel ve Doğal Sit Alanı olarak belirlenmiştir.

Okyay (Okyay 6–8) “İktisadi Açıdan Tarihi Çevre Koruma” başlığı altında “Başlangıçta salt kültürel kararlar olarak görülse de, tarihi çevre koruma kararları ve planlaması kentsel gelişme bütünü içindedir ve olgunun iktisadi yönü her zaman önemini hissettirecektir.” demektedir. (Okyay 8–12) “Kentsel Sit Alanlarının Korunmasında Sosyolojik Yaklaşımlar” başlığı altında ise “Korunması zorunlu görülen kentsel sit alanlarına ilişkin olarak kent sosyolojisinin özellikle üzerinde durduğu konulardan biri değişme süreci içinde toplumun taleplerinin fiziki mekânda yapacağı değişimlerdir.” demekte; sonraki sayfalarda  (Okyay 11) “Planlamalardaki ikinci büyük yanlış eski kent merkezlerinin yeni kent merkeziymişçesine ele alınmasıdır. Eski şehir merkezleri yeni kentsel fonksiyonları üstlenemeyecek kapasitedir. Her ne kadar görkemli tarihsel yapılar orada yer alsa da sanki hakiki merkezmiş gibi muameleye tabi tutulur. Söz konumuz Safranbolu koruma planlamasında bu yanlışa düşülmemeye çalışılmıştır” açıklamasıdır.

Ancak (Okyay, 21) raporun bitiş paragrafı çok ilginçtir. “Bugün Safranbolu’da tarihi koruma bilinci değil, değişme bilinci gelişmiştir. Orta gelir düzeyindeki nüfus (%41) belirli bir konfora ulaşabilmek için yeni girişimlerde bulunmakta (konut kooperatifçiliği), koruma ve uygun tarzda yenilemeyi (renovation) göze alamamaktadır. Köhneleşmiş, hiçbir yenileşme göstermeyen mekânsal düzenlemelerin olmadığı yerlerde konutunu onarmanın gereğine pek inanmamaktadır. Onarılmış konut ve içinde yer aldığı fakat köhneleşmiş, hüzünlü bir kentsel mekânda yaşamlarını sürdürmenin doyurucu olmadığı kanısındadırlar. Emirlere ve bürokrasiden gelebilecek tersliklerle donatılmış olabilecek statik bir koruma planına da kuşkuyla bakmaktadırlar. Sorunun böyle olmadığını somut kamusal yararlar, güzelleştirilmiş mekânlar sağlayarak kanıtlamaktan başka çözüm yolu görünmemektedir.” anlaşılan, Safranbolu Mimarlık Değerleri ve Folkloru Haftalarından 15 yıl sonra Safranbolulu bambaşka bir konumdadır. Okyay’ın hazırladığı “Kentsel Yönetmelik”te, yapılardan yeşil dokuya, sokak kaplama ve malzemeleri ve profilinden, bahçe duvarlarına, çok duyarlı bir yaklaşımla koruma kararları oluşturulmuş ve “Düzenleme Önerileri” başlığı altında ise çok sayıda sokak ve meydanın görünüşleri üzerinde yapılması gereken koruyucu ve güzelleştirici önlemler aynı duyarlılıkla önerilmiştir.

Kentsel sit alanlarına, işlevler vermek ve onların sürdürülebilir olmasını sağlamak yukarıda da belirttiğim gibi koruma amaçlı imar planlarının işlevi ol(a)mamaktadır. Bu açıdan Okyay’ın yaklaşımını -özellikle yukarıda alıntı yaptığımız görüşlerini de göz önünde bulunadurarak- anlayışla karşılamak gerekir[10].

Bugün görmekte olduğumuz Safranbolu işte bu süreçlerden süzüle gelmiştir.


[1] Mübadelenin genelde Türkiye’den önemli know-how, işgücü ve sermaye kaybı yarattığı doğru olabilir ancak Safranbolu özeli için doğru değildir. Müslümanların sanayi ve ticarette becerileri Rum Ortodokslardan az değildi. Mübadelede Rum Ortodoks yapı ustalarının boşluğu kısa bir süre hissedilmiş olabilir ancak bu boşluğu Bulaklı ustalar yeterince doldurmuşlardır.

[2] Bu çöküntüde tarihçiler, lonca sisteminin kişisel rekabeti yok etmesini neden olarak görürler.

[3] Gökçüler Konağı restorasyonu sırasında bir komşum elektrik parası tahsildarlığı yaptığı dönemde konakta 10 kadar elektrik sayacı okuduğunu söyledi.

[4] Bu tercihte, Bağlar’da yazları çoluk çocuk bir araya gelebilmek arzusu etkin olmuştur. Bugün bile Safranboluluların Çarşı ile karşılaştırılınca Bağlar’da daha fazla evi bulunmaktadır.

[5] Örneklerin mekânsal dağılımı: Çarşı %74, Kıranköy %8 ve Bağlar %18

[6] Safranbolu’nun belli ki ulaşım altyapısının yetersizliği nedeniyle dışarıya satamadığı meşhur üzümlerini sirke yaparak satabilmek için çabaları hüzün vericidir (Kuş , –).

[7] (Ongun, 67) Mehmet İzzet Paşa’nın Safranbolu’yu imar ile görevlendirdiği veziri Salih Paşa’nın daha önce de Has Tarlalar’a çıkarmaya çalıştığını “Mahalli tesirler ve fuzuli müdahaleler neticesi” başarılı olamamıştır diyor. Paşa Pınarı’nın o günlerden kaldığını belirtiyor.

[8] sayımında merkez nüfusları olarak Karabük , Safranbolu 5 iken planın yapıldığı döneme denk gelen sayımlarında Karabük 46 , Safranbolu 9 ’dir.

[9] (İller Bankası ) Aslında “Karabük ve Safranbolu ulaşım problemleri / Ulaşım sistemi yerleşme ile başlar ve sıkışma noktaları da gün geçtikçe artar. Ulaşım problemlerini şöylece sıralayabiliriz: …2-Trafiğin Safranbolu’nun tarihi bölümlerine kadar girmesi” denmesine karşın.

Tarihe kente motorlu araç trafiği sorunu Batı’da Türkiye’den 10 yıl kadar önce çözülmeye çalışılmış ve ardında çok önemli sorunlar “Urban Destruction” bırakmıştır. Konu akademik çevrelerde hala Buchanan report Traffic in the Town başlığı altında tartışılmaktadır. Bakınız (Steven vd 59) (Rodwell ), (Pearce 38, 75).

[10] yılında Anakent Planlama Yapı Yatırım A.Ş. İsmet Okyay’ın Koruma Amaçlı İmar Planı’nı revize etmiştir. Bu revizyonla koruma alanı büyütülmüş, Bağlar’da parsel büyüklükleri yeniden 2 m2 ye çıkarılmış bulunmaktadır.

A. Safranbolu’nun Oluşumu

(’lar öncesi)

 

Safranbolu’nun bulunduğu bölgeyi Helenlerin (İÖ 1. binyıl) Paphlagonia olarak isimlendirdiğini biliyoruz. (Umar)a göre Helence olmayan bu isim Anadolu’nun yerli halklarından olan Palaların yaşadığı bölgenin adıdır. Pala halkıyla ilgili bilgileri Hitit kaynaklarından öğreniyoruz (İÖ 2. binyıl). İÖ 9 – 8 yüzyılda derlenmiş bulunan İliada’da ise Homeros, Troya’ya yardıma giden Anadolu halklarını anlatırken, Paphlagonlar’dan da söz etmektedir.

Erkek yürekli Pylaimenés komuta eder Paphlagonialılara

Gelmişler yaban katırlarıyla ünlü Enetlerin yurdundan

Kytoros’da, Sesamos’da otururlar

Parthenios Irmağı[1] çevresinde kurmuşlar ünlü saraylarını

Kentleri Kromna, Aigialos, yüksek Erythinoi’dir

Batısındaki Bitynia ile sınırını Filyos Irmağı (Bazı kaynaklarda Bartın Çayı), doğusundaki Pontus ile sınırını Kızılırmak, kuzey sınırını Karadeniz tanımlarken, güneyinde Galatya ve Frigya ile komşu bulunmaktaydı. Türk hâkimiyetine geçene kadar, bölge sırası ile Hititler, Dorlar, Paphlagonlar, Kimmerler, Lidyalılar, Persler, Kapadokyalılar, Helenler, Pontlar, Galatlar, Bitinyalılar, Roma, Bizans tarafından yönetilmiştir. Bölge coğrafi olarak yaşam için çok iyi olanaklar sunmakla birlikte, zenginlik ve uygarlık yapıtlarının bulunmaması nedeniyle Anadolu’daki önemli yıkım ve kırım hareketlerinden hemen hiç etkilenmemiştir.

Yerel tarihçi Hulusi Yazıcıoğlu (Yazıcıoğlu ve Al, , 33–38), Safranbolu’nun tarih boyunca isimlerini şöyle sıralamaktadır: Dadybra, Zalifre, Borglu, Burglu, Borgulu, Borlu, Taraklı-Borlu, Taraklı, Zağfiran-Borlu, Zağfiranbolu, Zağfiran-Benderli, Zağfiranbolu, Zafranbolu ve Safranbolu[2]. Dadybra – Zalifre tutarlı geçişini Osman Turan’a borçluyuz. Osman Turan, (Turan, ) Bizans kaynaklarında Dadybra olarak geçen yerin, Selçuklularca Zalifre olarak isimlendirildiğini belirterek yakın zamanlara kadar yeri tartışılan Dadybra’nın Safranbolu olduğunu kanıtlamıştır[3].

Safranbolu, Eflani hattında 24 tümülüs ve 3 büyük höyük bulunmaktadır. Bunların hiç birinde açma yapılmamıştır. Safranbolu ve yöresinin ilk çağ ile ilgili tarih yazımı için çok kısıtlı kaynak bulunmaktadır. Yapılacak arkeolojik çalışmalar doğru bir tarih yazımını sağlayabilecektir.

Birçok kitap ve makalede tarih boyunca önemli bir yerleşme olmadığı ileri sürülse de Dadybra’nın İS 3. yüzyıllarda adına para bastırdığı biliniyor (Ramsey, ) (Oaks vd. 4: 43–44). Cramer, (Cramer, 1: ), Dadybra’nın Bizanslı tarihçilere dayanarak bir piskoposluk yerleşmesi olduğunu yazmaktadır. Roma resmi kayıtlarında İS yılından başlayarak düzenli olarak Paphlagonia’nın 6 şehrinden biri olarak belirtilmektedir (Ramsay, –).[4] Hepsinden önemlisi, İç Anadolu’yu Karadeniz limanlarına bağlayan tali kervan yollarının çatalında bulunması nedeniyle -aynı zamanda- hep stratejik nokta olma özelliği taşımıştır.

’lere kadar Rum Ortodoks tabanın yaşadığı ve bugün Kıranköy olarak isimlendirilen semtte, ODTÜ ve Bilkent Üniversitesi[5] üyeleriyle ile yaptığımız çalışmalarda, buranın ızgara plana sahip bir Kastron (kale kent) olduğu açıkça görülmüştür. Gerçekten de Cahen, (Cahen , 61) Manuel Komnenos döneminde Dadybra’nın da içinde bulunduğu bölgede sınır kaleleri inşa edildiğini yazmaktadır. Özellikle kentin altında bulunan su dağıtım ve saklama sistemi, bunun en önemli kanıtıdır. Yine ne yazık ki kentsel arkeoloji çalışmalarının burada da yapılmamış olması nedeniyle Kıranköy’le ilgili ayrıntılı bilgi sağlanamamaktadır.

Selçukluların 4 ay süren bir kuşatmadan sonra aldığı, Dadybra’nın yalnızca bugün “Kale” olarak isimlendirilen yükselti olmadığı kanısındayım. Gerçekten de Kıranköy’ün bağları doğu eteklerinden sarkarak Gümüş Deresi’ne inmekte, Gümüş Kanyonu’nda Hıristiyan tabaya ait evler bulunmakta ve daha önemlisi burada bulunan Dışkale Sokak’tan ilk yerleşmenin oldukça büyük olması gerektiği sonucuna ulaşıyorum ki, (Niketas Khoniates, –), Dadybra’nın fethini anlatırken sürekli olarak “Dadybra Kasabası” demektedir. Bugün “Kale” olarak isimlendirilen yükseltinin, o zamanlar yerel yöneticinin sarayının ve bir grup güvenlik gücünün kullandığı yapıların bulunduğu bir iç kale olması gerekir.[6]

yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıç Aslan’ın Ankara Bölgesi meliki olan oğlu Muhiddin Mesud Şah, Dadybra’yı 4 ay kuşatmanın ardından Bizans İmparatoru III. Aleksios’la bir anlaşma yaparak teslim aldı. Selçukluların alışılageldiği üzere Kale’nin kapısı önünde yarı pazaryeri, yarı kontrol amaçlı basit bir yerleşme gerçekleştirdiklerini düşünmek gerekir. Bugün, Kale’nin hemen altındaki bölgeye Kalealtı (Taht-ı Kale) denmesi buna önemli bir kanıttır. Kale’nin güneyinde bulunan Eski Cami’nin (Gazi Süleyman Camisi) bir kiliseden devşirme olduğu söylenegelir. Selçuklu kentini yaratan üç önemli öğenin buluşması (Kale, Cami ve Kalealtı’ndaki Pazaryeri) ilk Selçuklu yerleşmesinin burada olduğunun kanıtıdır. Bunlara bir de klasik Osmanlı hamamlarından farklı olan Eski Hamam’ı[7] eklemek gerekir.

yılında Safranbolu’da bir gece konaklayan İbni Batuta’nın ünlü Seyahatname’sinde Safranbolu’yu anlatırken “Tepe üzerinde kurulmuş küçük bir şehir. Eteklerinde hendek var. Tam zirvede sarp bir kale mevcut. Orada bir medresede konakladık.[8]” demektedir.

Bugün Safranbolu’da Selçuklu dönemine tam olarak oturtulabilen bir mimari yapı bulunmamaktadır.[9] Buna karşın, Safranbolu kent dokusunun Selçuklulardan geldiğini kabul etmek gerekir. Yamaca kurulu ve çıkmaz sokaklarla oluşan konut bölgesi, yapılanmış bir sokak sisteminin ve meydanların bulunmayışı, suyun kenti terk ettiği noktaya yerleşen endüstri gibi özellikleriyle Safranbolu, tipik Selçuklu kenti özelliklerini göstermektedir.

Safranbolu, Bizans’tan sonra sıra ile Anadolu Selçuklu, İlhanlı, Çobanoğlu, Candar Oğulları ve Osmanlılar tarafından yönetilmiştir.

yılında yapılan tahrirde Safranbolu çarşısında yalnızca 16 dükkânın kayıldı olduğu yazılıdır. Aynı bağlamda -bugün Kıranköy olarak isimlendirilen- Gebran Mahallesi’nin de 27 hanelik küçük bir yerleşme olarak geçtiği görülmektedir. Bu verilerden hareketle yüzyıla gelene kadar Safranbolu’nun gerilediği düşünülmelidir[10]. Tahrirde, sonraki dönemlerde ortaya çıkacak olan tabakçılık ve deri endüstrinin henüz izlerinin bile bulunmadığını görüyoruz.[11]

Safranbolu’nun kaderini değiştiren en önemli gelişmeyi, bir kişiye, Hüseyin Efendi’ye (Cinci Hoca) borçluyuz. Genç bir medreseli olan Hüseyin Efendi, Sultan İbrahim’in ruhsal sorunlarını çözerek bir şehzadeye sahip olmasını sağlamış ve ardından Sultan’ın sağladığı makam ve olanaklarla kısa bir süre içinde büyük varlık sahibi olmuştur. Varlığının önemli bir kısmını Safranbolu’da yatırıma dönüştürmüştür. Hüseyin Efendi’nin sonu da yükselişi gibi hızlı olmuştur. Sultan İbrahim’in ölümünden sonra, Hüseyin Efendi öldürülmüş ve serveti padişah olan IV. Mustafa&#;nın tahta çıkması nedeniyle yeniçeriye cülus bahşişi olarak dağıtılmıştır. On yıl kadar sonra da Safranbolu’ya bir cami ve külliyesini yaptıran Köprülü Mehmet Paşa’nın[12] hayratı ile birlikte bugün Safranbolu tarihi kentinde görülen zengin doku yüzyılda hemen hemen ortaya çıkmıştı. Yeni Safranbolu, tipik bir Osmanlı kenti olarak Kale’nin dışına taşarak, Kale’nin doğusundaki Akçasu Deresi’nin oluşturduğu kanyonda oluşmuştur.

yüzyıla gelindiğinde İnebolu’nun liman rüsumları değerlendirme dışında bırakılırsa, Kastamonu’dan (merkez) bile daha büyük bir vergi hâsılatı ile Safranbolu, bağlı olduğu Kastamonu Sancağı’nın en büyük ekonomisine sahip duruma gelmiş bulunuyordu[13]. Celali İsyanları sonrasında Osmanlı’nın bir dönem ayanlık düzeni ile yerinden idare ediliyor olmasına ve Safranbolu’nun daha liberal ekonomik ortamdaki endüstri ve ticaretteki başarısına bağlamak gerekir[14]. yüzyılda Safranbolu ekonomisinin en önemli unsurunun kervan işletmeciliği olduğunu biliyoruz. Bunun Safranbolu’ya yalnızca maddi zenginlik değil, kültürler arası etkileşmenin de bir sonucu olarak kültürel zenginlik de getirdiğini düşünmek gerekir. Kültürel etkileşme bu kadar kalmamış, Safranbolu’ya dışarıdan varlıklı aileler de gelip yerleşmişlerdir. Araphacılar (Arabistan), Kırımlılar ve Asmazlar (Kazan) bunlardan bazılarıdır.

Safranbolu’nun ikinci önemli ekonomik etkinliği ise deri işleme ve deriden eşya üretimidir. Kentin güneyinde 80’den fazla tabakhanenin çalıştığını ve çok kaliteli deri ürettiğini biliyoruz. Safranbolu’nun endüstri işlevi yalnızca deri üretmekle kalmayıp, kente yayılmış ve lonca düzeninde çalışan artizanal dükkânlarda yine çok nitelikli yemeni, saraciye, semer ve benzeri ürünlerin de yapıldığı adeta bir üretim bandına sahipti[15]. O kadar ki 5 sığır ve manda ithal eden Safranbolu’da tabakhanelere bağlı bir yan ürün olarak etin işlemesi de önemli geçim kaynağı olmuştur. (Faroqhi , – ) yüzyılda, İstanbul’un et ihtiyacını karşılamak üzere Anadolu’dan yola çıkan kızıl koyun sürülerinin bir kısmının yolda satılıp kesilmesi bir sorun olmaktadır. Kızıl koyun sürülerinin geçtiği Kastamonu – Borlu (Safranbolu) – Gerede yolunda sayıları eksilen koyunlar nedeniyle Borlu kadısından şikâyetçi olunmuştur. Safranbolu’da yüzyıl başında 25 tane de pastırmacı bulunuyordu (Yazıcıoğlu & Al, 73).

Safranbolu’da çok gelişmiş bir dokuma kültürünün de olduğunu biliyoruz. (Yazıcıoğlu ve Al, 71–73) Safranbolu’da ’te bez dokuma ve mutabiye tezgâh olduğunu belirtmektedir. Ancak araştırmalarımda Cinci Hanı’nın batı cephesinde bir “mutab kerhanesi” dışında mekâna yansıyan bir yapılanma bulamadım (Yazıcıoğlu, 99). Bu nedenle dokuma tezgâhlarının evlerde kurulu bulunduklarını düşünmek gerekir. Restorasyonunu gerçekleştirdiğim evlerin çoğunda iğ, dokuma tezgâhı parçaları, mekik ve hatta birinde (Gökçüler Konağı) odalardan birinin boyahane olarak kullanılmış olduğunu gördüm; iplik boyaları buldum. İstatistiklerde yüklü pamuk ve pamuk ipliği ithalatına yanında (72 Osmanlı Lirası), İstanbul’a yapılan beyaz bez ihracı (21 Osmanlı Lirası) vardır. Kentsel mekâna yansımayan ancak sayılarla göze çarpan dokumacılık, belli ki manifaturacı tüccarlar, evlerde hatta köylerde fason üretim yaptırmakta ve bezi toplayarak, iç ve dış pazarlara satılmaktaydı. Safranbolu Ticaret Odası’na kayıtlı 20 tüccarın 12’sinin “Ticari Meşgalesi Manifatura”dır. Bunun yanında 32 de Ticaret Odasına kayıtlı olmayan manifaturacı tüccar vardı. Bu sistem Safranbolu’da kadın işgücünün de endüstri üretimi içinde olduğunu göstermektedir.

Safranbolu Çarşısı’nın önemini daha iyi anlatabilmek için yüzyıl sonunda sancak merkezi Kastamonu’da 16 nüfus başına 1 dükkân düşerken, Safranbolu’da bu sayının 8 nüfus başına 1 olduğunu belirtmek yeterlidir (Aktüre & Şenyapılı, 69). Bir de buna yaklaşık 50 kişilik bir bölgenin idari ve ticari merkezi olmayı eklerseniz, Safranbolu’nun ekonomik yapısını tam olarak tanımlamış oluruz. İşte bu maddi ve kültürel zenginlik bugünlere kadar kalan etkileyici fiziki yapıyı yaratmıştır Yılı Kastamonu Vilayeti Salnamesi’nde Safranbolu’ya ayrılan bölümde: “11 mahalle, 80 köyden oluşan Safranbolu Kasabası’nda 28 cami ve mescit, 2 kütüphane, 12 medrese, 13 yolcu hanı, Müslim ve 3 gayrimüslim sübyan mektebi, 2 kilise, 24 han, 11 hamam, dükkân, 40 su değirmeni, 60 su hızarı, 84 tabakhane, 1 buğday hanı, 1 hükümet konağı, 1 telgrafhane, 1 ordu deposu, askerlik dairesi, 1 cephanelik, 5 evliya türbesi, 2 muvakkithane, 1 ortaokul, 1 ilkokul, 2 karakol, 1 namazgâh, çeşme, 1 bedesten vardır” (Yazıcıoğlu, 87). Bedestenin varlığı Safranbolu’da ticaret işlevinin ne kadar gelişmiş bulunduğunun bir kanıtıdır. Bedesten yalnızca değerli malların saklanması işlevini yapmamakta aynı zamanda bankaların bugün gerçekleştirdiği akçalı işleri de yapmaktaydı. Cinci Hanı ise basit bir kervansaray olmayıp, üst kat odaları tüccara ofis görevi yapmaktaydı. (Aktüre & Şenyapılı ) hatta Cinci Hanı’nda oda tutarak bölgeler arası ticaret yapan yabancı tüccarların bulunduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda Safranbolu’nun bir “Break-of-Bulk-Point” olma niteliği taşımaktadır, demektedirler.

(Cerasi, ) Türklerin dünyadaki ilk sayfiye yerleşmesini (Banliyöleşme) ortaya çıkardıklarını yazmaktadır. Türkmenlerin konargöçer yaşam tarzının bir sonucunda oluşan Bağlar semti, bol su kaynaklarının da bilinçli kullanımı sonucu bağ, bostan ve meyve ağaçları dolu bahçelerin içinde inşa ettikleri görkemli yazlık evlerle çok çarpıcı bir dokuya sahiptir.

yüzyıla girildiğinde Safranbolu’nun, çarşı ve çeperinde Müslüman nüfusun yaşadığı Çarşı (Şehir), Rum Ortodoks tebaanın yaşadığı Kıranköy[16] ve yaz aylarını geçirdiği Bağlar’la birlikte fiziki yapılanması zirveye ulaşmış bulunuyordu[17].

Yüzyılda Safranbolu’nun Fiziki Yapısı

Osmanlı kenti, surlarından taşarak Selçuklu kentinin çeperinde oluşur. Yukarıda belirttiğimiz gibi, Selçuklu kenti teslim aldıktan sonra, kalenin içine yerleşmiş ve Kale Altı’nda oluşturduğu merkezle de kamusal alanı denetimine almış bulunmaktaydı. 17 yüzyılda, Cinci Hoca ve ardından da Köprülü Mehmet Paşa’nın hayratıyla, Çarşı’nın ticari yapısı hemen hemen tamamlanmıştı. Merkezde bulunan Köprülü Camisi, Yeni Hamam ve Pazaryeri, tabi ki çevresinde konumlanan dükkânlar, kırsal nüfusa da hizmet verebilecek şekilde sosyal ve ticari işlevini eksiksiz bir şekilde yerine getirmekteydi. Pazara gelen yörükanın konaklayacağı ve hayvanını bırakabileceği hanlar ise pazara hizmet eden diğer yapılardır. Safranbolu Kenti’nin etkileyici özelliklerinden bir diğeri ise kanyonun içine yerleşmesinin getirdiği mekânsal sorunu kamusal yapıları kanyonun tam dibine hatta yer yer derenin üzerine yerleştirerek çözmesidir. Çarşı ise bunların hemen çevresinde yerleşmiş bulunan tek katlı ve tek ışıklı yalnızca iki kişinin çalışabileceği büyüklükte dükkânların lonca düzenine göre bir araya gelmesiyle oluşmaktaydı. Her biri başka bir sokağa yerleşmiş bulunan çeşitli meslek grupları sıkı lonca düzenine göre çalışırlardı. Genellikle o sokakta yerleşik meslek gruplarının adı bugün hala sokakların isimlerinde yaşamaktadır: Göncüler Sokağı, Kunduracılar Sokağı, Kasaplar Sokağı, gibi. Loncaların her birinin ritüellerini yerine getirdikleri, sosyalleştikleri ve mesleki sorunlarını görüştükleri birer kahvehanesi bulunmaktaydı. Bunlardan Yemeniciler Arastası ve Demirciler Çarşısı’nınkiler hala iyi durumda bulunmakta ve hizmet vermektedir. Eski Safranbolu’dan iki önemli ekonomik işlevinin bugünlere kalan iki fiziki mirası bulunmaktadır. Biri Cinci Hoca’nın yaptırdığı Cinci Hanı ki İstanbul’un batısındaki en görkemli handır; diğeri ise artık işlevsel olmayan, özlemli duygulardan çok üzüntü verecek derecede çöküntüye uğramış tabakhaneler bölgesidir.

Tabakhaneler Safranbolu’nun kanyonlarını oluşturan Gümüş Deresi’nin ve Akçasu’yun buluşarak kenti terk ettiği noktada konumlanmakla suyu, artık kenti terk ettiği noktada kullanmaktadırlar. Tabakhaneler bu özellikleriyle, çevreye duyarlı fiziki yapılanmanın önemli örneklerinden biridir.

Osmanlı kentlerinde meydan bulunmamaktadır. İslam geleneğinin bir devamı olarak Osmanlı kentlerinde sosyal alanları yalnızca cami ve avlularıdır. Osmanlı kentinde yüzyıla kadar resmi daireler de bulunmamakta, resmi görevliler çalışmak için kendi konaklarını kullanmaktaydılar. Buna karşın kentte önemli sayıda sübyan mektebi, medrese, tekke, gibi kamuya hizmet veren yapılar bulunmaktaydı. yüzyılda Safranbolu’nun sosyo-ekonomik açıdan en üst düzeye ulaştığını belirtmiştim. Bu yüzyılda daha sonra sadrazam olan Safranbolulu İzzet Mehmet Paşa’nın yaptırdığı, cami ve akareti, saat kulesi ve kente su getiren sukemeri ve su şebekesini özellikle belirtmek gerekir.

Her şeyden önemlisi Safranbolu, kentsel olduğu kadar, kırsal özellikler de gösterir. Safranbolu’nun içine yerleştiği kanyonların üstlerindeki düzlüklerde Has Tarlaları bulunmaktaydı. Bunun doğal bir sonucu olarak yarı kırsal yarı kentsel olma özelliği konutların mekânsal yapısına da yansımıştır.

Osmanlı Kenti tarıma elverişli alanları kullanmamakta, genellikle yamaçlara yerleşmektedir. Yamaca yerleşen konut dokusu her konağa yeterli ışık ve manzara sağlarken, mahremiyet sorununa da doğru çözüm olanağı sağlamaktadır. Eğimi kullanan temiz ve atık su sistemleri çok kolayca çözülebilmektedir. Organik bir sokak dokusuna sahip Osmanlı kentleri genellikle soya bağlı komşuluk ilişkilerinin bir araya getirdiği birimlerinden oluşmaktadır. Farklı sosyal konumdaki ailelerin bir araya gelmesiyle oluşmasına karşın, yüzyıla kadar evlerin görünümleri sosyal farklılığı dışarı yansıtmamaktaydı. Sonunda genellikle bir çeşmenin, çoğunlukla bir mescidin bulunduğu çıkmaz sokaklar[18] sistemi, komşuluk birimlerinin mahremiyetini ve gerektiğinde güvenliğini iyi bir şekilde sağlamak için olanak vermektedir. Komşuluk birimlerinin soya bağlı oluşmasına karşın, farklı din, mezhep ve etnik gruplar kentin ayrı bölümlerinde ve kentle yoğun ilişkide bulunan köylerde ayrı ayrı yaşamaktadırlar (Cerasi), buna örnek olarak Kıranköy, Yazıköy ve bir Bektaşi köyü olan Yörük Köyü’nü örnek verebilirim. Osmanlılarda da olduğu gibi genelde, sanayi öncesi topluluklarda sosyal sınıf ayrımı fiziki yapıya yansımamaktaydı. Ancak, yüzyıl sonunda geliştiği bilinen ve Kale’nin hemen doğu yamacında bulunan Çeşme Mahallesi, yönetici sınıfın ve varlıklı kesimin yaptırdığı görkemli konaklarıyla Safranbolu kent dokusunun artık sosyal farklılaşmayı yansıtmaya başladığını gösterir.

Safranbolu yukarıda sıraladığım özelliklerinden dolayı geniş dış bağlantıları ve lojistik altyapıya sahip endüstri öncesi bir “Endüstri Kenti”dir. (Faroqhi, 9–33) bu durumun “Protoendüstrileşme” olarak isimlendirildiğini yazmaktadır. İzzet Mehmet Paşa’nın yaptırdığı ve Anadolu’nun bilinen en eski saat kulesi[19] ise bunun simgesi gibidir.

Safranbolu Evleri

Dış görünümleri hemen hemen aynı olmakla birlikte, Safranbolu evlerini üç ayrı grupta toplamak gerekir. Bunlar, Çarşı’da bulunan kışlık evler, Bağlar’da bulunan yazlık evler ve Kıranköy’de bulunan Rum Ortodoks evleridir[20]. Safranbolu’da üç farklı yerleşmede, çevre ve sosyal farklılıkların etkisiyle birbirinden farklı özellikleri olan üç ev tipi gelişmiştir. Çoğunluğu Müslümanlara ait olan Çarşı evleri hiçbir şekilde ticari ya da artizanal işlevler üslenmemişlerdir. Ancak, bugün Beybağı (Asmazlar evleri), Kaymakamlar Evi ve Paşa Konağı gibi bazı evler, yönetici sınıfın gereksindiği mekânları da içerecek şekilde büyük programlı konaklar olarak yapılmıştır. Bugün Çarşı’da altında dükkân ya da işlik bulunan az sayıdaki evlerin Rum Ortodoks tabaya ait olması gerekir[21]. Rum Ortodoks tabanın yaşadığı Kıranköy’de ise hemen tüm evlerin zemin katında bir dükkân ya da bir işlik bulunur[22]. İlk bakışta hemen algılanan bu farklılık dışında Müslüman ve gayrimüslim evleri arasında belirgin başka farklılıklar da vardır. Rum-Ortodoks evlerinde şarap yapma ve saklama amaçlı mekânlar, fırın ve dua köşesi bulunmaktadır. Diğer bir özellikleri ise Müslüman evlerinde hayat ya da sofa etrafına yerleşen odalarda yalnızca -eğer varsa- sandık odasına geçiş olabilirken, Rum Ortodoksların evlerinde geçişli odalar yaygındır. Bağlar evlerinin en önemli özelliği zaman zaman strüktürü zorlayacak kadar geniş tutulmuş fiziki boyutlarıdır. Bu evlerin içlerinde bulundukları geniş sulak bahçelerle uyumu ve Bağlar’da yaz mevsiminin insana keyif veren yumuşaklığını evlerin içlerine taşıyan gölgeli yarı açık mekânlarla yaşama getirdikleri zenginlik önemli özellikleridir. Bağlar evlerinde kırsal özellikler daha öne çıkar. Bu evlerde mera, tarla, bağ ve bostanların sunduğu ürünlerin kış için hazırlanması imece ile gerçekleştirilirken bu işlevler için gereken kazan ocağı başta kış evlerindekilere ek yeni mekânsal düzenlemeler görülmektedir.

Çarşı’da konutlar kanyonların yamaçlarına yerleşmiştir. Kanyonların kıraç toprağı bitki yetiştirmeye olanak sağlamadığı için, bugün gördüğümüz toprak, deve ve kağnılarla taşınarak istinat duvarları içine doldurulmuştur. Bahçelerinde üzüm bağları ve meyve ağaçları bulunan Çarşı’daki sıkışık kent dokusuna rağmen yeşil bir kent görüntüsü verir. Bugün parseller incelendiğinde zaman içinde büyüyen ailenin gereksinimleri ya da ekonomik nedenlerle büyük parseller içinde birer evlik küçük parsellerin oluştuğu görülmektedir. Bu zaman içinde Çarşı’nın yoğunlaşırken içe büyüdüğünün göstergesidir.

Evler eğime uyumlu moloz taştan yapılan duvarların üzerine kurulmuştur. Osmanlı evleri parsel büyüklüğünden bağımsız olarak, genellikle bir cephesini sokağa yerleştirmektedir. Zemin katta sokakla ilişkisini bir atın yüklü olarak geçebileceği boyuttaki çift kanatlı bir kapı dışında tümüyle kısıtlamaktadır. O kadar ki, sokak tarafında bulunan duvar yüksek bahçe duvarları[23] olarak devam eder ve tam bir mahremiyet sağlar. Zemin katın geometrisi yalnızca kanyonun eğimini bir veri olarak almaz aynı zamanda organik sokak dokusunun getirdiği ortogonal olmayan geometriyi de olduğu gibi kabul eder. Buna karşı üst katta çıkmalar ve pencerelerle sokakla üç boyutlu bir ilişki kurulurken hedeflenen ideal plan şeması gerçekleştirilir. Safranbolu evi güneşi ve manzarayı en iyi değerlendirecek şekilde yönlenmektedir. Genellikle, kuzeyde helâ ve abdestliğin konumlandığı ıslak hacim çıkmaları bulunmaktadır. Dolayısıyla kuburun da ıslak hacim çıkmalarının altına yerleştiği bu cepheler kanyon eğiminin bakışına bağlı olarak &#; komşu evlerin konumu da dikkate alınarak &#; bazen doğuda ya da batıda olabilmektedir. yüzyıla kadarki Safranbolu’yu kanyon eğimine yerleşen moloz taş duvarlar üzerinde, kerpiç dolgulu ahşap iskelet sistemi ile yapılmış evler olarak düşünmek gerekir. Bu noktada, Safranbolu evini “Ahır” – varlıklı kesimin evlerinde- “Hazine[24]” ve ısınmak için odun başta çeşitli malzemenin depolandığı “Taşlık”ın yerleştiği zemin kat (Tahtani), üst katında ise genellikle güneye yönelmiş bir çardak çevresine yerleşik biri Aşevi olarak da kullanılan iki, üç odası bulunan (Fevkani) yapılar olarak gözümüzde canlandırmak gerekir. Bu özellikleriyle Safranbolu evi tam bir “Hayat Evi”dir. Safranbolu’da yalnızca Mektepçiler Evi’nin (Canbulat ) yüzyılda yapıldığı kesin bilinmekte, diğer tüm evler yüzyıl yapısı olarak belirlenmektedir. Bu nedenle Mektepçiler Evi, burada anlattığımız yüzyıl evinin tam bir örneğidir.

Osmanlı topraklarında yüzyıla değin üç katlı yapı bulunmamaktaydı. Arazi Kanunnamesi ile özel mülkiyet kabul edilmiş ve oluşan görece liberal ortam ve sonucunda varlığın gösterilmesinden artık korkulmaması sonucu bugün gördüğümüz görkemli fiziki yapı ortaya çıkmıştır. O kadar ki daha önce gayri-Müslim tabanın evleri için uygulana gelen boyutsal kısıtlamalar bile kalkmış, Kıranköy’de Müslüman evleriyle yarışan görkemli konaklar yapılabilmiştir. yüzyılda hayatın çevresinde yerleşik odaları bulunan fevkaninin üzerine bir kat daha eklenmiştir. Döneme uygun olarak batı etkilenmesiyle ikinci katlar hemen tümüyle bir orta sofanın etrafına yerleşen odalarla oluşmuştur. “Orta Sofalı” olarak isimlendirilen bu planlar İstanbul üzerinden gelen barok esinlenmesi sonucudur. Esinlenme bu kadarla da kalmamış eyvan ya da şahnişinlere Neo-Gothic (Victorian) ahşap kemerli pencereler yakıştırılmıştır. Safranbolu’da bugün giyotin pencerelere takılan ahşap kafesler İngilizce bir sözcükle “Glisten” olarak isimlendirilmektedir.

Safranbolu evlerinin en önemli özelliği mimarsız mimari “Vernecular” ve tümüyle yerel malzemeden yapılıyor olmalarıdır. Yerel mimarlık titiz bir ekonomiklik bağlamında eski yapı elemanlarının yeniden kullanımını (Devşirme) da uygulaya gelmiştir. Bugün görmekte olduğumuz Safranbolu evleri 3 yıllık bir deneyimin oluşturduğu çok değerli bir mimari mirastır.

Safranbolu evleri kanyonun eğiminden dolayı hemen hep bir moloz taş duvarlı zemin kat üzerine kurulmaktadır, demiştim. Çamur harçla kurulmalarına karşın moloz taşa çekiçle şekil verirken çıkan ve “Çivilik” olarak isimlendirilen küçük taş parçalarının büyük taşların boşluklarına çakılması ve yaklaşık – cm’de bir koyulan ve “Zar” olarak isimlendirilen ahşap hatıllar duvarlara dinamik yüklere karşı da dayanım sağlamaktadır. Safranbolu evinin zemin üzerindeki katlar, sarı ve az miktarda karaçam ahşap iskelet taşıyıcı sistem ile taşıtılmaktadır. İskeletin kurulmasında ahşap geçme hiçbir şekilde kullanılmamaktadır. Bağlantılar dövme demir çiviler yardımıyla yapılmaktadır. Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde bulunan Safranbolu için bu çözümler yapıların deprem dayanımını artıran önemli özelliklerdir[25]. Genel özellikleri anlatırken basitleştirerek söylediğimiz “zemin katlar moloz taş duvarlarla…” tanımı önemli yanlış anlamalara neden olabilmektedir. Safranbolu evlerinde moloz taş duvarlar üst katlara kadar yükseltilmektedir. Çoğunlukla üzerlerine ocakların yerleştiği bu moloz taş duvarlar ve dolayısıyla devamındaki kâgir bacalar yapının -deprem başta- yanal yüklere karşı dayanımını artıran diğer çözümlerdir.

Ahşap iskeletin içi genellikle kerpiç ve ahşap doldurulmuştur. Sonraları ise “Çakatura” olarak isimlendirebileceğimiz uygulamayla, ahşap iskelet üzerine içten ve dıştan çakılan kalıp tahtaları arasına kireç harcıyla birlikte taş parçaları doldurulmaktadır.

yüzyılda ikinci katın yapılmaya başlamasıyla birlikte birinci katla ikinci katın plan şemalarının farklı olması nedeniyle, 3 + yıllık deneyim sonucunda kusursuzluğa ulaşan Safranbolu evinin strüktürü sorunlu hale gelmiştir. Yaygın olmamakla birlikte ikinci katlarda görülen bağdadi duvarlar, yapan ustaların öngörüsü sonucu yapının ölü yükünü hafifletmek üzere kullanılmıştır. Ancak ustalar strüktürel şemaları başka başka olan bu katların ölü yükünü sorunsuz bir şekilde toprağa aktaramamışlar, Safranbolu evlerinde yaygın olarak gördüğümüz çökmeler kaçınılmaz olmuştur. yüzyılda tadilat gören evlerde bu sorunun giderilmeye çalışıldığı örnekler çoktur.

Safranbolu evinin çatısı yüzyıla kadar “Pedavra” olarak isimlendirilen ahşap yarmalarla kaplıydı. Büyük bir mahalle yangınının ardından dönemin valisi ‘nin emriyle bölgede kiremit ocakları açılmış ve bugün Safranbolu’nun 5. cephesi olarak keyifle betimlediğimiz kiremit kaplı çatılar ortaya çıkmıştır.

Safranbolu evinin birinci kat tavanı oldukça alçaktır. Bu kat ahırın üzerinde olması nedeniyle de kolay ısınmakta ve kışları tercih edilmektedir. Gerçekte bu kat zemin katıyla birlikte 18 yüzyıl öncesi Safranbolu evinin özgün örneği gibidir. Bu katta genellikle “Aşevi” olarak isimlendirilen bir mutfak ve kuzey duvarına yapışık ve “Karanlık Oda” olarak isimlendirilen bir kiler bulunur. Aşevinin hemen önünde bulunan sofa büyük olasılıkla zaman içinde dışa kapatılan bir çardaktır ev halkının ve kadınların sosyalleşmesi işlevi yanında imeceyle yufka açmak, meyve kurutmak gibi amaçlarla mutfağın bir uzantısı gibi de işlev görür.

Eğer varsa &#; yüzyılda ortaya çıkan &#; ikinci katlarda bir orta sofa çevresinde yerleşmiş 4 kadar oda ve bazı örneklerde sandık odaları (ara oda) bulunmaktadır. Bu katların tavanları daha yüksektir. Orta sofanın dışa açılımı belli sayıda eyvan ya da şahnişinlerle sağlanır. Yine bu katta da başlangıçta dışarıya açık olan sofa zaman içinde pencerelerle kapatılmıştır. Çoğu kaynakta yazılanın aksine Safranbolu ailesi kalabalık değildir. Doğum kontrolü yaptıkları söylenegelen Safranbolu ailesi, 3 nesilden 5 ile 6 kişiden oluşur. Bu yanılgının nedeni ikinci katların yapılmasıyla ortaya çıkan çok sayıda odayı işlevlendirmek amacıyla mekândan hareketle aile boyu belirlemek çabasıdır. Safranbolu’nun yerlisi aileler yalnızca has tarlaların değil bugün Kardemir’in bulunduğu alandaki çeltik tarlalarının da sahipleriydi. Tarih boyunca çevre köylerde yerleşik yörükanı (önceleri tımarlı sipahi) yarıcı olarak kullandıkları için kalabalık aile bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmamıştır. Bu nedenle zaten yazları Bağlar evlerine göçen ve kışın alt katı kullandıkları bilinen küçük ailelerin 10–15 mekândan oluşan evleri nasıl kullandıkları, araştırılmaya değer. Restorasyonunu gerçekleştirdiğim evlerin eski sahipleriyle görüşmelerimde bazı odaların hemen hiç kullanılmadığını, bazı odaların ise meyve ve pirinç depolamak gibi asıl işlevi dışında kullanıldıklarını öğrenince şaşkınlığa uğradığımı belirtmeliyim. Aynı bağlamda ikinci katlarda bulunan aşevlerinin ne amaçla yapıldığını Safranbolulular da açıklayamamaktadırlar. yüzyılda bir yandan ikinci katlar yapılırken bir yandan da Safranbolu evlerinin yarı açık mekânları kapatılmış ve bazıları odaya çevrilmiştir.

Safranbolu evini benzersiz yapan en önemli mekânsal çözümleme kuşkusuz “Havuzlu Divanhane”lerdir. Dünyada bir örneğinin bulunmadığını düşündüğüm bu mekânlar, Safranbolulunun incelmiş yaşam zevkinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Safranbolulu, yüzyıl başında büyük bahçeli evlerinde çoğu Bağlar’da bulunan geniş ve derin havuzlar çevresinde, sedirleriyle, mutfakçığı ve kahve ocaklarıyla ya evinin içinde görkemli havuzlu divanhaneler ya da bahçelerinde havuzlu köşkler yaratmıştır.

Safranbolu odaları bir çekirdek ailenin barınmasına uygun olarak, taşınıp ortaya kurulan yer sofrası, bebeklerin tutunarak yürümeyi öğrendikleri ve odayı ışıklı duvarları boyunca geçen sedirleri, gece olunca yüklükten çıkarılarak yere serilen yataklar, yüklük açılınca ortaya çıkıveren gusülhanesi ile 24 saatlik döngüye tam bir işlevsellikle katılmaktadır. Odaların tümünde ocak bulunmaktadır. Osmanlı evlerinde ocak ve baca ne yazık ki gelişmemiştir. Bacalar ocağın üzerine konumlanan düz birer kanaldan ibarettir. Bu nedenle de mekânı ısıtmaktan çok ısınan havanın dışarıya kaçmasına neden olmaktadır. Dolapların bulunduğu yüzeylerde kalın duvar işlevi de üslenmeleri, kerpiç duvarlar yanında tabanı ve tavanı “Bulgurlama” olarak isimlendirilen toprak dolgulu odalar iyi ısı işlevi sağlamakla birlikte, yine de en iyi ısı yalıtımının kalın elbiseler olduğunu düşünmek gerekir. Odalarda yüzyılda kapı girişlerinde, duvarlarda ve bir çelişki gibi görülse de ocak önlerinde ısı yalıtımı için perdelerin kullanıldığını biliyoruz.

Buna karşın Safranbolu evi doğal havalandırmadan akıllı bir şekilde yararlanmaktadır. Odaların çevresi hava akımı için açık olduğu gibi, “Soğuk Çatı” yaparak çatıyı bir radyasyon kalkanı gibi kullanmaktadır. Yapıların zemininde ve içinde bulunan kalın taş duvarlar gece ve gündüz sıcaklık farkı çok olan Safranbolu’da sıcaklık dengeleyici işlev görürler.

Safranbolu evini yüzyıla kadar, camın kullanılmadığı pencere düzenli evler olarak gözümüzde canlandırmalıyız. Mektepçiler Evi ve Kırımlılar Evi belki bilemediğim bir kaç örnek dışında Safranbolu evlerinde revzenli ikinci sıra pencereler bulunmamaktadır. Bu durumda kışın kara-kapakların sürekli kapalı tutulduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir. Gerçekleştirdiğim restorasyonlar sırasında bulduğumuz, levha cam takmak için lamba ya da kanal açılmamış pencere çerçevesi, Safranbolu evlerinde görüntü sağlamayan ancak ışık almaya yarayan nişasta çirişli tülbendin kullanılmakta olduğunun kanıtıdır. Gerçekten de bu çözümün köylerde ’lara kadar uygulanmakta olduğunu biliyorum.

Safranbolu odasının boyutlarının ahşap taşıyıcılarla, işlevlerin getirdiği ister ve kısıtlamaların optimizasyonu sonunda oluştuğunu düşünüyorum. Restorasyonunu gerçekleştirdiğim evlerde hemen tüm yapı elemanlarında mimari zira (0 m) ve alt birimleri olan parmak, hat ve noktanın dikkatlice kullanılmış olduğunu gördüm. Bu nedenle İstanbul’da kadı içtihatlarıyla (Altınay –, –) zorunlu kılınan yapı malzemesi boyutlarına Safranbolu’da da uyulduğunu görmekteyiz. Oda geometrisini zaman içinde şekillendiren ve değiştiren iki önemli öğe ise sedirler ve pencereler olmuştur. Kanımca ahşap yapı elemanlarının standart ölçüleri, onlarla uyumlu kerpiç boyutları ve yurtdışından gelen pencere camlarının 8” x 12” (25 x 38 cm) boyutları bugün hayranlıkla izlediğimiz pencere geometrisi ve oda cephelerine yerleştirilen 3 pencere örüntüsünün kaynağıdır. Zaman içinde yer şiltesinden sandalye boyutlarına evrinen sedirler ve onlara bağlı olarak yükselen pencere silmelerinin yükseklikleri diğer bir değişimdir.

Restorasyonunu gerçekleştirdiğim evlerde genellikle yaklaşık 60’ar yıllık periyotlarla önemli tadilatlar yapıldığını görmekteyim. İstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi, Dentrokronoloji Laboratuarı[26] ile birlikte yaptığımız ahşap yaşı belirleme çalışmaları bunu kanıtlamaktadır. Buna bağlı olarak yüzyıl son çeyreğinde yapılan evlerde –yangın sonrası yenilemeler nedeniyle de- ilk değişimin yüzyıl ortasının klasik Osmanlı evine ulaşılmış bulunduğunu, sonraki evre olan yüzyılın başında ise dolapların söküldüğü, 45 derece açılı kapıların düzeltildiği, kapı ve duvar perdeleri kullanımının bırakıldığı modern evler bulmaktayız. Bu evlere soba ve elektriğin girdiği kesindir. Büyük olasılıkla masa ve sandalye başta mobilya ve karyolanın girmesi nedeniyle daha geniş alan ihtiyacı doğmuş bu sorun bazı dolapların sökülmesiyle çözülmüştür. Yine bu dönemde varlıklı kesim ana-baba odası başta pencerelerini giyotin pencereye dönüştürmüş, kara kapakları ise sökmüştür. Evlerin sıvalı alanları da artmıştır. Bu noktaya kadar önceki dönem olarak değer verdiğimiz değişim, yerini artık bozulmaya bırakacaktır. Safranbolu evinin önemli bir anısı ise Cumhuriyet’le birlikte kadınları kafes arkasından çıkarmak ülküsüyle hükümet kararnamesi ile tüm glistenlerin söktürülmesidir. Safranbolu eşrafıyla gerçekleştirdiğim sözlü tarih çalışmaları sırasında, glistenleri sökmek zorundan kaldığında bazı kişilerin, gazeteden kestikleri şeritleri aynı düzende camlara yapıştırmış olduklarını öğrendim. Harf devriminden hemen sonra ise yine bir hükümet kararnamesi ile evlerin cephelerinde bulunan rozetlerdeki tüm eski yazılar kireçle örtülmüştür. Restorasyon sırasında zorlandığım boya sökme işleminin nedeni ’te Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın ziyareti öncesinde evlerini güzelleştirmeleri amacıyla halka yağlıboya dağıtılmış olmasıdır.


[2] (Umar, ) Dadybra adının yerel bir pagan tanrı olan Dada’dan hareketle Dada-ura: Ulu-Dada olduğunu yazmaktadır. Taraklı adı ise buraya yerleştirilen Taraklı Türkmen Boyu’ndan gelmektedir. –borlu, -borglu eki için bakınız (Yazıcıoğlu & Al , 33–38). Dadybra – Zalifre geçişinin asıl nedeninin ise Arap alfabesinde “dz” gibi okunan ض (dad) harfi olduğunu düşünüyorum. Sorun telaffuzdan çok transkripsiyondan kaynaklanmaktadır. “Safranbolu” adı çok yenidir ve yüzyılda ortaya çıkmıştır.

[3] Adı ilk kez Ch. Texier’ın “Küçük Asya”sında – yılları arasında Bizans imparatoru olan Herakleyos dönemine ait bir haritada yer almaktadır. Önemli yanılgılardan biri Safranbolu’nun geçmişte Theodoropolis olarak adlandırılmış olduğu savıdır. Bu yanılmaların nedeni yakın zamana kadar Dadybra’nın Safranbolu olduğunun bilinmemesi ve sürekli olarak kaynaklarda adı geçen ve bazıları hala bulunamamış olan yerleşmelerin Safranbolu olduğu konusundaki savlardır.

[4] Diğerleri: Gangra (Çankırı) , Sora (Zora &#; Akören?), Ionopolis (İnebolu), Amastris (Amasra) ve Pompeiopolis (Taşköprü)

[5]Erhan Acar (ODTÜ) ve Dr. Deniz Baykan (Bilkent Üniversitesi) ve öğrencileriyle birlikte

[6] Yazıcıoğlu, (Yazıcıoğlu, 56–57) asıl yerleşik nüfusun Kıranköy ve Yazıköy’de bulunduğunu yazarak, Dadybra’yı benim tanımladığım kapsama getirmektedir. Bu yerleşmelere bir de Bulak’ı eklemek gerekir.

menteseli cengiz kiremit bacalari mp3 indir

Menteşeli Cengiz / Kiremit bacaları

Menteşeli Cengiz / Kiremit Bacaları (yeni)

Menteşeli Cengiz/Kiremit Bacaları - Bendir/Fahrettin Beşli

Menteşeli Cengiz / Kiremit bacaları - Gelemiç havası

NERDE GÜZEL GELİN VARSA GEBERSİN KOCALARI -KİREMİT BACALARI-@MENTESEBURSAmenteselicengiz

Menteşeli Cengiz / Deniz kenarında Harman olurmu

Menteşeli Cengiz Harmana serdiler sarı samanı

Menteşeli Cengiz / Engine gel eminem - Akpınar yapısına

Menteşeli Cengiz / İpeğim Al Yeşil İpeğim

BURSA TÜRKÜLERİ -KİREMİT BACALARI EMEL ÖRGÜN & MENTEŞELİ CENGİZ

MENTEŞELİ CENGİZ - KİREMİT BACALARI

Menteşeli Cengiz / Emirdağı'na çıkamadım - Meşeler gövermiş

Menteşeli Cengiz / Edalı Yar

Menteseli Cengiz Cevizin yaprağı

Menteşeli Cengiz / Sadettin Efe Türküsü

MENTEŞELİ CENGİZ-ÖPERİM KOKARIM

Menteşeli Cengiz / Teyyaremi Uçurdum

Menteşeli Cengiz / (Karabağ) Qarabağ Kompozisiyası - İfa edir - Türk Dünyası Solistleri

Video kaynak: Youtube
Audio kaynak: Vkontakte

Kullanım Şartları: seafoodplus.info sitesinde bulunan tüm içerikler tanıtım amacı ile gösterilen kaynaklardan götürülmüştür.
Her hangi bir arama sonuçu zamanı bulunan müzik parçasını mp3 formatında indirmek için şarkı adının karşısında görünen download butonuna tıklayın ve ya onlayn dinlemek için play düymesine tıklayınız.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir