körlük pdf kırmızı kedi / Körlük, Jose Saramago - seafoodplus.info

Körlük Pdf Kırmızı Kedi

körlük pdf kırmızı kedi

Körlük’ün adı bilinmeyen ülkenin adı bilinmeyen kentindeyiz yine. Üstelik yaşanan trajedinin üzerinden çok da geçmemiş, uyandırdığı dehşetin hatırası taze, mağdurları da hâlâ sağken yeni bir felaket, daha doğrusu olağandışı bir hal geliyor kentin başına. Seçim yapılıyor, sandıklar kuruluyor. Ancak beklenmedik bir şey oluyor ve oyların büyük çoğunluğu boş çıkıyor. Hükümet bir komplo şüphesiyle derhal teyakuza geçerek bu beklenmedik durumu siyasal düzenin çarkları içinde öğütmeye çalışıyor, sonuç alamayınca da çareyi sıkıyönetim ilan ederek kenti terk etmekte buluyor. Fakat beklentinin aksine, düzenin yokluğunda düzensizlik baş göstermeyince, onu çıkarmak da yine siyasal erke düşüyor. Saramago, hiciv ile alegoriyi derin bir kavrayış ve keskin bir görüyle harmanladığı, fortitude muazam dil cambazlığıyla devamlı eşeleyerek zihnimizde karıncalanmadık yer bırakmadığı bu unutulmaz eserinde,hamaset denen düşünce fukaralığının ve onun kovuklarında yuvalanan güç saplantısının ipliğini pazara çıkarıyor. Fars hiç bu kadar trajik anlatılmamıştı.

Yazar:Kırmızı Kedi Yayınevi

Körlük - Jose Saramago Kitap tarafından Kırmızı Kedi Yayınevi


Körlük - Jose Saramago Kitap tarafından Kırmızı Kedi Yayınevi indir

Yazar : Kırmızı Kedi Yayınevi

Körlük - Jose Saramago Körlük - Jose Saramago Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hata bütün ülkeye yayılır. Ne yönetim kalır ülkede, ne de düzen, bütün körler karantinaya alınır. Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık. Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayata kalmaktır. Roman, kenteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiye odaklanır. Aralarında, bütün kente gözleri gören tek kişi olan ve gruptakilere rehberlik eden bir kadın da vardır. Bu yedi kişi, ceheneme dönen bu kente, hayata kalabilmek için inanılmaz bir mücadele verir. Saramago’nun müthiş bir gözlem gücüyle betimlediği bu kaotik dünya, insanın karanlık yüzünün simgesi. Körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencileştiğinin ve değer yargılarını yitirdiğinin hikâyesi. Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü bir şirselikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın belki de en etkileyici yapıtı. Çağdaş dünya edebiyatının beli başlı romanları arasında kendine yer bulan Körlük kitabı farklı ülke yazarlarının ünlü eserlerinin izini süren kitapseverler ile buluşuyor. Gerek sarsıcı konusu gerek usta yazarın kendine özgü anlatım diliyle beğeni toplayan eser, basıldığı günden bu yana büyük ilgi görmeye devam ediyor. Kırmızı Kedi Yayınları imzasıyla raflarda yer alan 36 sayfalı roman, yılında Nobel Edebiyat ödülü alan Portekizli yazar José Saramago'ya ait bulunuyor. yılında Lizbon'da doğan yazar, yılındaki kitap fuarında Türkiye'deki okurlarıyla da bir araya gelmiş bulunuyor. yılında 8 yaşındayken hayatını kaybeden yazarın en çok tanınan kitabı olan Körlük, ilk kez yılında basılıyor ve yazara Nobel ödülünü kazandıran eser oluyor. Kronolojik olarak yazarın üçüncü kitabı olan bu eseri beğenerek okuduysanız, Görmek, Kopyalanmış Adam, Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş, Bilinmeyen Adanın Öyküsü gibi sanatçının çok sevilen diğer eserlerini de severek okuyabilirsiniz. Noktalama işareti olarak sadece nokta ve virgül kulanan José Saramago, Körlük kitabında kendine has orijinal anlatım tekniğiyle edebiyat severlere kolay olmayan, fakat tutkunu olunabilecek farklı bir okuma deneyimi yaşatıyor. Diyaloglar arasında tırnak ya da konuşma çizgisi olmadan yazılan eser, Saramago'yu ilk kez okuyacak olanları biraz zorlasa da okurlarda yazarın diğer kitaplarını da okuma merakı uyandırıyor. Gerçek ve gerçeküstünü başarıyla harmanlayan çarpıcı kurgularıyla tanınan yazarın kitapları genelde okuru sarsan bir cümleyle başlıyor. Bakmak, görmek ve gözlemekle ilgili akılda kalıcı bir cümleyle başlayan ve daha ilk satırında okuru içine alan bu sürükleyici romanı elinizden bırakmadan bir solukta okuyabilirsiniz. Filmi çekilen romanlar kervanına katılan eser, yılında aynı adla sinemaya da aktarılıyor. Körlük kitabı kırmızı ışıkta dururken aniden kör olan adamın şaşkınlığıyla başlıyor. Sonra okuyucu, “beyaz körlük” adı verilen bu hastalığın bütün ülkeye yavaş yavaş yayılmasına tanık oluyor. Hastalığın yayılması sürecinde toplumsal ve ahlaki kuraların doğal değişimini şaşkınlıkla izlerken kendinizi görmek, görememek gibi kavramların soyut anlamlarını sorgularken bulabilirsiniz. Yazarın diğer eserlerinde de sık sık rastlandığı gibi konu bilinmeyen bir ülkede geçiyor. Cade, sokak ya da kitaptaki kahramanların isimleri bulunmuyor. Usta sanatçı Saramago, birinci kör, ikinci kör, doktorun karısı gibi betimlemelerle adlandırdığı kahramanlarıyla, romanı sınırlar ötesinde her zamana uyabilen bir zeminde, evrenselik ölçeğini baz alarak okuyucuya sunuyor. Bir metafor olarak kulanılan körlüğün salgın halde yayılmasını şaşkınlık ve merakla izleyen okuyucuyu kitapta kimi zaman gerilim, kimi zaman korku, kimi zaman huzursuzluk, kimi zaman utanma gibi karmaşık duygular arasında gelgitler yaşayacağı bir deneyim bekliyor. Yaratığı gerçeküstü dünyada Camus'nun Veba'sı benzeri bir alegori ile okuyucuyu baş başa bırakan Saramago, sözcükleri kulanmadaki ustalığıyla iyi edebiyatın izini süren kitapseverlere derinlikli bir anlatı sunuyor. Körlük kitabının çevirisi Işık Ergüden'e ait bulunuyor. Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu başarılı çevirmen Işık Ergüden'in Fransızca, İngilizce ve İspanyolca çevirileri bulunuyor. Yazarın yalın ama çarpıcı anlatımı, çevirmenin başarılı katkısı ile dilimizde de akıcı bir romana dönüşüyor. Ürkütücü, hata zaman zaman rahatsız edici konusuna rağmen anlatımın şirseliğini koruduğu romanı edinerek kütüphanenize değerli bir eser ekleyebilir, uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız müthiş bir okuma deneyimi yaşayabilirsiniz. Olağanüstü konuları normal hayatın akışı içinde anlatan, yani doğal gibi görünen ama doğa dışı konulara parmak basan “Büyülü Gerçekçilik” akımını beğenenlere Körlük kitabını okuma listelerine dahil etmeleri tavsiye ediliyor. David Levithan'ın her gün farklı bir bedende uyanan kişiyi anlatığı “Her Gün” adlı kitabına benzer bir anlatım diline sahip olan Jose Saramago'nun bu ölümsüz eserini de zevkle okuyabilirsiniz.

indir kitap

Journal of Analytic Divinity International Refereed Journal Cilt/Vol: 3, Sayı/Issue: 2, , ss/pp Geliş tarihi: Kasım Kabul tarihi:Aralık ISSN ANKARA-TURKEY. This article was checked by iThenticate. KÖRLÜK (BLİNDNESS),José SARAMAGO, ÇEVİREN: IŞIK ERGÜDEN, İSTANBUL: KIRMIZI KEDİ YAYINEVİ,BASKI, , SAYFA. Hümeyra Ahsen DOĞAN  Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, e-posta: [email protected] orcid: : Journal of Analytic Divinity Cilt/Vol:3, Sayı/Issue: 2, , ss/pp 16 Kasım ’ de Portekiz’de doğmuş olan José Saramago, editörlük, gazetecilik gibi pek çok türde yazarlık deneyimlerine sahiptir. Kitapları sadece Portekiz’de okunmakla kalmamış aynı zamanda pek çok farklı dile çevrilmiştir. Din konusunda ateist bir düşünceye sahip yazarın bu tutumu eserlerine yansımış ve onu Portekiz hükümeti ile karşı karşıya getirmiştir. ’da Portekiz Komünist Partisi’nin üyesi olmuştur. Eserlerinde ülkesinin tarihini ve mitolojik imgelemi kullanmaktadır. Körlük romanıyla sahip olduğu Nobel Edebiyat Ödülü dâhil olmak üzere pek çok ödül almıştır. 18 Haziran ’da yaşamını yitirmiştir. Yazar, Lizbon’ da gazetecilik yaptığı dönemde siyasal nedenlerden dolayı işten kovulmuştur. Daha sonra verdiği bir röportajda, “Kovulmak hayatımın en iyi şansıydı, hayatımın bir yazar olarak doğuşuydu.” demiştir ve ’dan itibaren kendisini yazarlığa adamıştır. (Hopkinson, ) Vefatına kadar vermiş olduğu eserler; Günah Ülkesi, Çatıdaki Pencere, Ressamın El Kitabı, Ölümlü Nesneler, Umut Tarlaları, Baltasar ile Bilmunda, Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl, Yitik Adanın Öyküsü, Lizbon Kuşatması’nın Tarihi, İsa’ya Göre İncil, Körlük, Bütün İsimler, Bilinmeyen Adanın Öyküsü, Mağara, Kopyalanmış Adam, Görmek, Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş, Küçük Anılar, Filin Yolculuğu, Kabil ve Defterlerdir. Bu eserlerin alt temalarında tanrı, din, kötülük kavramları hakkında görüşlerini ortaya koyduğu görülmektedir.(Çiftçi, ) Kendi coğrafyasını kritik etmekle kalmayıp farklı coğrafyalar hakkında da tavrını belli etmiştir. Filistin meselesi karşısında İsrail’e karşı ciddi uyarılarda bulunmuş olması bunun açık örneğidir. (Petras, ) Körlük eseri ’de kaleme aldığı distopya türünde bir eserdir. Distopya türünde bir eser olması kurgunun altındaki temayı belirlemek açısından etkili olmuştur. Distopik romanlar, hızlı değişim gösteren ve sağlıklı olmadığı düşünülen bir düzenden bu düzenin birey ve toplum nezdinde ortaya çıkan kötümser yansımalarından beslenir. Ayrıca insan doğasında var olduğu düşünülen kötülüğün yazarın nezdinde, devlet veya din bazında bir otoritenin elinde toplumları nasıl kaosa sürükleyebileceği vurgusu hâkimdir.(Çelik, ) Roman belirsiz bir yerde ve isimsiz kişiler çerçevesinde şekillenmektedir. Oldukça basit şekilde kurgulanmış izlenimi verse de alt metinleri itibariyle güçlü bir roman olduğu söylenebilir. “Kayaların yapısını incelemek üzere başka bir gezegene araç gönderecek olan bu şizofren insanlık, milyonlarca insanın açlıktan ölmesine kayıtsız kalabiliyor. Mars’a gitmek komşuya gitmekten daha kolay görünüyor.”(NP, ) Yazarın Nobel Edebiyat Ödülü aldığı Körlük törendeki konuşması, bu çerçevede anlamlıdır. Körlük; toplumsal, ahlaki ve dini kontrol mekanizmalarının etki düzeyine bağlı olarak insan elbisesi altındaki ilkel güdünün yıkıcılığını sorgulamaktadır. Bununla beraber insanda içkin bir halde yer aldığı düşünülen kötülük yapma eğilimine karşı duyarsızlaşmayı, hastalıklı toplumu (kurgusal anlamda) ve vicdan mekanizmasının bu duyarsızlıklar karşısındaki çaresizliğini resmetmektedir. Fiziksel körlüğün aksine okurun gerçeklik algılarıyla oynayan yazar, eserinde beyaz körlük kavramını işlemektedir. Bu beyaz salgın beraberinde tüm şehre yayılmakta ve devletin buna yönelik çözümü bu insanları bir şekliyle kaosa sürüklemektedir. Toplumun üst makamlarındaki liyakatli insanlar da bir çeşit körlüğe tutulduklarından ya da salgına yakalanma korkusundan, beyaz körlük salgınına bulaşmış insanları adeta ölüme terk etmektedir. Beraberinde bu durumu korku, panik ve zihni bir çöküş izlemektedir. Saramago bireysel temalar etrafında, açlığın karşısına yolsuzluğu ve cinsel istismarı, sadakatin karşısına körlüğü, sömürülmenin karşısına öldürmeyi, utanmanın karşısına yüzsüzlüğü, gücün karşısına körlükten kaynaklanan zayıflığı yerleştirmiştir. Bunlar arasındaki çatışma, bir grup beyaz körlüğe yakalanan insan üzerinden aktarılmaya çalışılmıştır. Saramago’ ya göre insanların ya da toplumun körleşmesine üç şey sebep olmaktadır. Bunlar devlet, birey ve dindir. Ancak bunları birbirinden ayırmak mümkün gözükmemektir. Çünkü her üç olgu da birbirini etkileyen ve birbirinden etkilenen olgulardır. Saramago’ nun eleştirisine konu olan devlet, önce suni krizler yaratmakta, sonra o krizi çözmek için insanları manipüle etmekte ve en sonunda krizle uğraştığına inandırdığı halka istediklerini yaptırmaktadır. Hatta buna karşı çıkanları krizi artırmakla suçlayıp sindirebilmektedir. Bunun sonuncunda ise yazarın kaos dediği zemin oluşmaktadır. Kaos ise körlüğün bir sonucudur. Yani bütün bu olanları göremeyen, görmek istemeyen ya da bu olanlar neticesinde açlık, korku ve cinsellik gibi etkenler sebebiyle düşünemeyen bir insan grubunu temsil etmektedir. Devletin, körlüğe kapılan insanlar için kullandığı “beyaz felaket” tabiri, ortaya çıkardığı etkiler bakımından toplum üzerinde algı yönetimi ile insanların ne şekilde etkilendiğini ortaya koymaktadır. Körlük durumu fiziki olmayan ancak salgın bir hastalık şeklinde toplumsal yapı üzerinde krize sebep olan bir durum olarak görülmektedir. Sebebi tıbbi olarak tespit edilememekle beraber yine de bu durum karşısında devlet yetkilileri ve sağlık çalışanları seferber edilmektedir. Önü alınamayan bu salgına karşı devlet insanları karantina altına almaktadır. Devlet, bu insanları akıl hastanesine toplayarak kendince önlem aldığını sanmaktadır. Ancak bu karantina kararı sonucunda değer yargılarının öneminin yitirilip insanların içindeki ilkel güdü açığa çıkmakta, insanlar korku, açlık ve cinsel istismar gibi etkilerle özellikle sınanmaktadırlar. Journal of Analytic Divinity Volume 3/2 Journal of Analytic Divinity Cilt/Vol:3, Sayı/Issue: 2, , ss/pp Bu sebeple Saramago için toplumsal krizin mimarı devlet olarak görülmektedir. Yazara göre devlet, olağandışı durumlarda düzeni sağlamak için insanları korku üzerinden manipüle eden ve bu korku kültürüyle insanları ötekileştiren bir sistem olarak görülmektedir. Beyaz körlüğe yakalanan insanlara tecrit kararının çıkarılması bu insanların toplumdan uzaklaştırılarak düzenin yeniden sağlanacağı düşüncesiyle ilişkilidir. Çavuşun, “Böcek ölürse zehir de kalmaz.” ifadesi, krize karşı devletin tutumunu ortaya koymaktadır. (Saramago, 91)“…korku insanın gözünü kör eder, dedi koyu renkli gözlüklü genç kız, korku yüzünden körlüğümüz sürecek…”(Saramago, ) Korku duygusunun ortaya çıkardığı dürtü kaçmaktır. Bu açıdan korku, psikolojik anlamda insanı koruyan ama geliştirmeyen bir olgudur. Korku duyan kişi, sadece korkunun yarattığı sıkıntıyı ortadan kaldırmak için bedensel ve zihinsel güçlerini ortaya koymaktadır.(Tokur, 61) Bu da korku sahibi kişiyi sadece korktuğu şeye yönlendirdiğinden çevresinde olup bitenler hakkında onu duyarsızlaştırmaktadır. Bunun yanı sıra devlet teması altında yazarın işlediği diğer bir konu, karantina sonrası insanların açlık ve cinsellik ihtiyaçlarının manipüle edilip kışkırtılmasıdır. Bu ihtiyaçlar, ahlaki değerleri görmezden gelerek her türlü ahlaksızlığı meşru hale getirebilmektedir. Meşru olmaktan kasıt insanların bu olumsuzluklara dönüp bakacak ve onlarla mücadele edecek gücü kendilerinde bulamamasıdır. Körlük paradigmasından bakıldığında bu durum vicdani körleşme olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda devletin bir müddet sonra bu insanlara karşı umursamaz tavrı, vicdani körleşmenin devlete bakan yönünü açığa çıkarmaktadır. Vicdan kavramı, temel anlamda bireyin iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etmesini sağlayan iç mahkemesi olarak ifade edilmektedir. Aynı zamanda vicdan diyalektik manada toplumdaki kuralların kişiyi şekillendirdiği görgü ve bilgi şeklinde tanımlanmaktadır. Ahlaki vicdan, vicdanın bir çeşidi olup kişinin kendi kendini muhakeme etme gücüdür.(Kahveci, ) Saramago’ da ahlaki vicdan, pek çok alt temada olduğu gibi göz teması üzerinden işlenmektedir. Eserde ahlaki vicdan deyimi ilk kör olan adam ve hırsız üzerinden anlatılmaktadır. İnsan her ne kadar işlediği suça yönelik vicdani rahatsızlığına karşı diliyle kendini savunma noktasına gitse de gözler insanın içindeki vicdani duruşmayı ele vermektedir. Aslında bu noktada içsel ahlaki yaptırım, vicdan azabı ve vicdani rahatsızlıkla kendini belli etmektedir. Saramago ayrıca ahlaki vicdanın her zaman var olduğunu ancak insanın zamanla genetik değişimler ve toplumsal etkilerle onu giderek kendi rengine göre Körlük boyadığını ifade etmektedir. (Saramago, 25) Kişi, sahip olduğu vicdanı işlediği suçların rengine boyadıkça bir süre sonra artık vicdan, kötülüğe karşı duyarsız hale gelmekte ve vicdani körleşme bu noktada kendini belli etmektedir. Devlet bir süre sonra bu insanlara artık kayıtsız kalmaktadır. Bu kayıtsızlık beraberinde devlet nezdinde ortaya çıkan vicdani körleşmeye de işaret etmektedir. Gıda, temizlik, sağlık gibi bir takım ihtiyaçlar yetersiz düzeyde temin edilmektedir. Yazar, yaşlı adamın ağzıyla dile getirdiği pasajlarda devletin ilk etapta körlük salgınını karantina ile kontrol altına alabileceğini ima etmekteyse de ne var ki salgın, bir çığ büyüyerek tüm şehri etkisi altına almıştır. Gerek basında gerek halka açık yahut kapalı yapılan tıbbi toplantılarda bu durumun önünün alınmaya çalışıldığı, hükümetin geri adım atmaktan başka çaresi kalmadığı söylenmekteyse de yazar, bu durumun devlet tarafından kasten oluşturulduğunu ve devletin bilerek körleşmeye sebep olduğunu işaret etmektedir. Pek çok hayır kurumunun körlerle ilgilenecek gönüllüler sağladığı ama zamanla onların da kör olduğu ve tarihin onların bu cömertliğini unutmayacağı ironi bir biçimde dile getirilmektedir. Akıl hastanesinin zamanla adeta bir açık hava hapishanesine çevrilmiş olduğu görülmektedir. Bu insanlar dış dünyadan gelen yardımların kesilmesiyle kendilerine mikro âlem kurmuşlardır. Yazar “dünyada ne varsa tamamı burada” diyerek bu âleme işaret etmektedir. (Saramago, ) Karantina altına alınmış olan bu yerde gıda, temizlik, barınma durumlarına ihtiyaç ve kör nüfusu her geçen gün artış göstermektedir. İnsanlar gerçek anlamda yaşamamakta sadece hayatta kalmaya çalışmaktadırlar. Doktorun karısı, tam anlamıyla insan gibi yaşamadıklarını ama en azından tam anlamıyla hayvan gibi yaşamamak için mücadele etmeleri gerektiğini duyarlı bir biçimde vurgulamaktadır. (Saramago, ) Victor E. Frankl, toplama kampındaki bir insanın, özsaygısını korumak için mücadele etmediği takdirde, iradesini ve kişisel değerleri olan bir varlık olma duygusunu yitirdiğini gözlemlemektedir. Bununla beraber kişinin varoluşunun, hayvani düzeye indirgendiğine dair tespiti bu çerçevede anlamlıdır. (Frankl, 65)İşte tüm bu engellenme ve çaresizlikler karşısında sosyal çeteleşme, yolsuzluk, açgözlülük, ilgisizlik, saldırganlık ve bencillik gibi ahlaki zaaflar açığa çıkmaktadır. Aynı zamanda doktorun karısının kurgu boyunca tek gören kişi olması fedakârlık, duyarlılık ve sorumluluk gibi erdemlerin önemine vurgu yapmak içindir. Açlığın şiddetiyle zamanla körler arasında çeteleşme başlamıştır. Bir arada yaşayabilmek için yapılması gereken kural, yardımlaşmayı sağlayacak bir örgütlenmedir. (Saramago, ) Bu çeteleşme, okuyucunun zihninde “Sineklerin Tanrısı” adlı romanın tekrardan canlanmasını sağlamaktadır. Bilindiği gibi Sineklerin Tanrısı’nda adada Journal of Analytic Divinity Volume 3/2 Journal of Analytic Divinity Cilt/Vol:3, Sayı/Issue: 2, , ss/pp mahsur kalmış bir grup çocuğun hikâyesine yer verilmektedir. Özellikle bunların çocuk olması, çeteleşmenin ve yıkıcılığın masum fertler üzerinden de olsa insan grupları üzerinde nasıl olumsuz sonuçlar doğurabileceğinin kanıtı gibidir. Her ne kadar roman insandaki yıkıcılığın biyolojik ve sosyal yönüne vurgu yapsa da bu durum bazen otorite tarafından ya da yönetme hırsından bizzat kışkırtılmaktadır. W. Golding’ e göre insan, iktidarın ve onun cismani temsilcisi olan yasaların onu denetlemediğine dair bir fikir edinirse, eskilerin deyişiyle aslına dönmekte ve özünde yer alan yıkıcı yanı ortaya çıkmaktadır.(Golding, ) Hükümet, kriz kabul ettiği duruma yönelik stratejisini bir hafta içinde birden fazla değiştirmiştir. Aslında bu durum genel ruh halini daha da kötüleştirmiştir. Dışarıdan bakıldığında devlet tarafından düzenin kolay sağlanamayacağı anlaşılınca insanlar kendi içinde yeni bir düzen kurmaya çalışmışlardır. 3. Koğuş, gelen yiyecekleri para ile insanlara satmaya karar vermiştir. Bu durumu bazıları protesto etse de büyük bir kısmı açlıkla mücadelenin bu insanlarla mücadele etmekten daha zor hale geldiğini fark ettiği için ellerinde olan ne varsa vermişlerdir. (Saramago, ) Dolayısıyla Saramago’ ya göre devlet, ya çeteleşmeyi bizzat kendisi yaratmakta ya da halkı sömüren grupların ortaya çıkmasına göz yummaktadır. Akıl hastanesinde kuralsızlığın yaygınlaşması gruplaşma, ilgisizlik, saldırganlık gibi istenmeyen bir takım durumları beraberinde getirmiştir. Kuralsızlık veya kural tanımama adaleti zaafa uğrattığından birtakım insanların yolsuzluğa başvurmaları kaçınılmazdır. Hayvanlarla ortak olan ilkel güdülerin insanı insan yapan sevgi, merhamet, adalet, yardımseverlik gibi temel değerlerin önüne geçmesi kötülüğü göremeyecek ve onu meşru kılacak bir vicdanı yani körlüğü beraberinde getirmektedir. Bu noktada vicdani körleşme, kötülüğün bir sınırı olmadığına yönelik tutumlar üzerinden işlenmektedir. Artık ellerinde verecekleri hiçbir şeyi kalmayınca çete üyeleri tarafından koğuşlarda öfke yaratacak bir istekte bulunulmuştur. Kadınlara yönelik cinsel istismar karşılığında yemek verilmesi kararı kadınlar ve erkekler arasında tartışmaya sebep olmuştur. Yazar bu pasajlarda fuhşun açlık karşısında bütün iştihayla konumlandığını ve bu noktada kadınların çaresizliğini betimlemektedir. Aynı zamanda eser, kadının nasıl metalaştırıldığını fiziksel açlık ve cinsel açlıkla ilişkilendirerek vurgulamak istemiştir. Adeta cinsel açlık kendisine alan bulabilmek için fiziksel açlığı kollamaktadır.(Saramago, ) Çete, ikinci sefer kadınlardan aynı işi talep ettiğinde doktorun karısı, çete reisinin gırtlağını makasla keserek öldürmüştür. Derken gruplar arasında çıkan isyan doktorun karısının Körlük akıl hastanesinde yangın çıkarmasıyla son bulmuştur. Yangının ertesinde ne bir hükümet ne de ordu kalmıştır. Artık özgürdürler ancak yazar görmeyen insanlar için özgürlüğün hiçbir anlamı olmadığını hissettirmektedir. Çünkü dışarı çıktıklarında karşılaştıkları durumlar içeride olanlardan pek de farklı görünmemektedir.(Saramago, ) Çetenin uygulamaları bireysel alt temalardan bencilliği ortaya çıkarmaktadır. Öyle ki gelen yiyecekleri satmak şöyle dursun, giderek daha az yiyecek vermeye ve geri kalanını kendi koğuşlarında bozulmak üzere biriktirmeye başladıkları görülmektedir. “Gerçekten hepimizin üzerinde ikinci bir ten gibi taşıdığımız ve bencillik denen şeyden yoksun bir kişi henüz anasından doğmamıştı. Bu ikinci ten ufak bir vesile ile kanayan birinciden daha kalındır”(Saramago, ) Saramago bu küçük dünya üzerinden bencilliğin insandaki tahrip edici boyutuna işaret etmektedir. Tarih boyunca kişileri ya da toplumları hukuksuz ve ahlaki olmayan bir biçimde “sahip olmaya” götüren, insanı kendisine yabancılaştırıp toplumsal birlikteliğin zarar görmesine hatta yıkılmasına sebep olan bencillik elbisesidir.(Tokur, ) Doktorun karısına neden körlük bulaşmadığı konusu okuyucunun kafasında ucu açık bırakılmıştır. Gerek akıl hastanesinde gerek dışarıda yaşanan felaketlere karşı büyük bir fedakârlık ve duyarlılıkla hareket eden bu kadın görmeyen insanların adeta gören gözü olmuştur. Doktorun karısı vasıtasıyla pek çok ahlaki değer ele alınmaktadır. İnsanları kitap boyunca inceleyen bu kadın, çoğu kez görebildiğine pişman olduğu sahnelerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu noktada bireysel alt temalardan sorumluluk ve duyarlılığa yönelik farkındalık, doktorun karısı üzerinden okuyucuya sunulmaktadır. Herkes gözlerini yitirmişken görmenin verdiği sorumluluğun farkında olarak duyarlı bir şekilde son ana kadar bu insanlara yardım etmiştir. Dışarıdaki ve beraberindeki insanları elinden geldiği kadar örgütlemeyi başarabilmiştir.(Saramago, ) Tek görebilen kişi olan doktorun karısı herkes gibi kör olmayı defalarca kez arzulamıştır. Acı çeken insanı hatıra getirmemek için çabalayan biri gibi doktorun karısı da yüzünü bir o yana, bir bu yana çevirmiştir. Başkalarının acısı, ona da acı vermeye başlamıştır ve sanki onu körlükten uzak tutan tek şey bu duygudur. Tolstoy’un "…yaşama, ölümün ortadan kaldıramayacağı bir anlam yüklemek.” ifadesi bu noktada daha bir anlamlıdır. (Tolstoy, 78) Yazar, ateist bir düşünceye sahiptir. Bu yüzden eserinde kötülük problemini, dini kurum ve dindarlar üzerinden ele aldığı görülmektedir. İnsanın zafiyetlerini konu edinerek bunların dinler tarafından kullanıldığına inanmakta ve kiliseden hareketle kurumsallaşmış dinlere karşı eleştirel duruşunu açıkça ifade etmektedir. Eserde doktorun karısı, dışarıya çıktıklarında tüm insanların kör olduğu gerçeğiyle yüzleşmiştir. Ahlaki körlükler de bir o kadar artmıştır. Journal of Analytic Divinity Volume 3/2 Journal of Analytic Divinity Cilt/Vol:3, Sayı/Issue: 2, , ss/pp Doktorun karısı ve beraberindekiler açlığın şiddetiyle güçsüzleşip kiliseye sığındıklarında, doktorun karısı gördüğü resim ve heykellerin durumu karşısında şaşkınlığını gizleyememiştir. Kitapta tanrısallığı temsil eden pek çok heykel ve resim betimlenmektedir. Pek çoğunun gözleri beyaz bir perdeyle örtülmüştür. Bu duruma ilişkin varsayımlardan biri, kilise papazının resimlerin gözlerini beyaz bezle bağladığıdır. İlk kör olan kişi ve onun karısı varsayımı yorumlayarak, tanrısal figürlerin gözlerini bağlayan ve bunu yaparak adeta tanrıyı tüm ahlaki körlüklere karşı kör bırakan kişi olarak düşündükleri papazı saygısızlıkla suçlamaktadırlar. Kilisenin bir üyesi, “rahibin yaptığını düşünüyorsunuz ama ben onu gayet iyi tanırım o böyle bir şey yapmaz.” dese bile (Saramago, ) bu yorum, dini grup lideri karşısında grup üyelerinin tutumunu yansıtmaktadır. Sosyal psikologlara göre, gruba aidiyet taşıyan kişilerin zihinlerinde yüksek düzeyde bilişsel çelişki bulunmaktadır. Bir dini gruba olan aidiyet, özellikle dini grup liderlerinin hatasız kabul edilmesine yönelik güçlü bir tutumu beraberinde getirmekte ve böylece dini grupla ilgili her düşünceye körü körüne bir bağlık içerisine girildiği yapılan araştırmalarda açıkça görülmektir. (Aronson vd., ) Saramago’ ya göre din adamları veya dini gruplar/kurumlar kendi körlüklerini gizlemek için tanrıyı kör etmişlerdir. Çünkü tanrıyı körleştiren din adamı ya da dini grup insanları da körleştirmektedir. Saramago, din felsefesinde kötülük problemi olarak ifade edilen konuya ilişkin, tanrının insanları kör edip kötülüğe izin verdiğini ve böylece kötülüğe izin vererek aslında kör olanın tanrı olduğunu ifade etmektedir. Bu ifadeler aynı zamanda yazarın tanrı hakkındaki umutsuz ve kötümser tavrını da ortaya koymaktadır. “Bizi yalnızca Tanrı görüyor dedi ilk körün karısı, yaşadığı üzüntülere çektiği sıkıntılara rağmen Tanrı’nın kör olmadığın hâlâ inançlıydı, doktorun karısının bu sözlere karşılığı, Tanrı bile görmüyor oldu.” (Saramago, )Saramago, dünya üzerindeki kötülükleri diğer bir deyişle ahlaki körlükleri kimsenin suçu olmayan “ilâhi yazgının kaçınılmaz sonucu” olarak değerlendirmiştir.(Saramago, ) Davranışlarının gerektirdiği sorumluluğu üstlenmekten kaçınan kişi gücünü başkasına teslim etmektedir. Başkası bu anlamda kader olarak karşımıza çıkarılmıştır. Ortaya çıkan kötülüklerden dolayı bireylerin kendilerini sorumlu tutmadıkları ve böylece bütünüyle sorumluluğu tanrıya havale etmeleri eleştirilmektedir. (Peck, ) Dolayısıyla burada Saramago’ nun insan iradesini dışlayıcı bir tavırla kötülüklerin tamamından ilahi yazgıyı yani tanrıyı suçlamakla birlikte bu duruma fırsat veren bireyi de suçladığı görülmektedir. Körlük Sonuç olarak eser bireysel, toplumsal ve dini kontrol mekanizmalarının etki düzeyini körlük metaforu üzerinden ele alan ve insanın bu üç olgu karşısındaki çıkmazını etkileyici bir şekilde kaleme alan distopik bir edebi türdür. Kitap yaklaşık yirmi sene önce yazılmış olmasına rağmen vermek istediği mesaj evrensel nitelik taşımaktadır. Saramago Körlük’ ü yazarken karakter isimlerine yer vermemiştir. Onları, meslekleri yahut fiziksel özellikleriyle tasvir etmektedir. Kitapta yaşanan felaket, dünyaya düşen bir gök cismi, kuraklık, dünyayı sarsan büyük bir savaş değildir. İnsanların görme duyularını yitirmesi gibi daha özel bir durum betimlenmektedir. Ancak bu körlük fiziki bir körlüğü ima etse de fiziki bir durumdan kaynaklanmamaktadır. Yazarın bahsini ettiği körlük, insanların sistemli kaos çıkarılarak korku, açlık ve cinsellikle ilgili bilinçlerinin ve duygularının karıştırılması ve kışkırtılması ve bunun sonucu ortaya çıkan vicdani körlüktür. Bunun yanı sıra otoritenin var olan durumu felaket olarak kamuoyuna sunarak, kör insanları ötekileştirmek yoluyla kimliksizleştirmesidir. Çünkü kimliksizleşmenin yarattığı sahte özgürlük alanı kamusal sorumlulukların yerine getirilmesini engellemektedir. Yazarın ortaya koyduğu devlet tasavvuru bir şekliyle kendine düşman yaratmakta ve düşmanları sayesinde varlığını sürdürmektedir. Dine yönelik bakış açısını da körlük metaforu üzerinden betimlediğini söylemek mümkündür. Saramago ateisttir ve körlük eserinde dine dair eleştirisini, dini kurum ve dindar tipler üzerinden yapmaktadır. Onun dine yönelttiği suçlamalar aslında insanın zaaflarından kaynaklanan problemlerdir. Nitekim insanlar, dini kimi zaman bir menfaat yahut sömürü aracı olarak kullanmaktadırlar. Aynı zamanda dinin müntesipleri, dini liderlere onları tanrılaştıracak kadar ileri giden ve hatasızlık atfeden yanlış bir aidiyet taşımaktadırlar. Ancak dinin bu şekilde istismara açık kullanılması, sorunun kaynağını dine değil dini kullanan dindarlara yüklemek gerektiğini göstermektedir. Dindar kimseler tutumlarının merkezine tanrıyı koymadıkları sürece kutsala yönelik bağlılık kutsal olmayan başka kimselere irca edilmektedir. Bu yüzden yazarın tespitlerine tamamen yanlıştır ya da dinden uzaktır diyemesek de yazarın dine yönelik suçlayıcı tutumu, konu ile ilgili objektif olmayan bakış açısından kaynaklanmaktadır, diyebiliriz. Ayrıca Saramago’ nun yaşanan ahlaki kötülüklere yönelik tamamen tanrıyı suçlayıcı tavır içinde olması, insan iradesini dışlayıcı bir tutum olmaktadır. Bu anlamda yazarın dini kapsamda irade, tanrı, özgürlük, kötülük alanlarına yönelik şahsi kanaatlerinin, zemini sağlam olmayan eleştiriler olduğu düşünülmektedir. Son olarak Saramago, yaşamın anlamını sorgulatır bir biçimde farkındalığa ve sorumluluğa dair değerlendirmelerde bulunur. Görmek, bizim farkında olmadan sürekli yaptığımız bir eylemdir. Ancak yazara göre çevresinde olup bitenlere karşı sorumsuzca davranan ve kafalarını Journal of Analytic Divinity Volume 3/2 Journal of Analytic Divinity Cilt/Vol:3, Sayı/Issue: 2, , ss/pp o yönden başka bir tarafa çeviren bireyler bir çeşit körlüğe tutulmuştur. Yazar Nobel Edebiyat Ödülü konuşmasında bu kişisel sorumluluğa şu ifadelerle ışık tutmaktadır: “Haklarımızı talep ederkenki heyecanımızı aynı şekilde görevlerimizin sorumluluğunu alırken de taşımalıyız. Bu sayede dünya daha iyi bir yer haline gelebilir.(NP, ) KAYNAKÇA Aronson, E., Wilson, T. D., & Akert, R. M. (). Sosyal psikoloji Çev. O.Gündüz. İstanbul: Kaknüs Yayınları. Çelik, E. (). Distopik Romanlarda Toplumsal Kurgu. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 17/1, Çiftçi, O. Z. (). Tanrı yla Kavgalı Adam José Saramago da Tanrı Din ve İnsan. Konya: Çizgi Yayınevi. Frankl, V. E. (). İnsanın Anlam Arayışı.Çev. S. Budak. İstanbul: Okuyan Us. Golding, W. (). Sineklerin Tanrısı Çev. seafoodplus.info İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Hopkinson, A. (). José Saramago Obituary. The Guardian News. Erişim Tarihi: seafoodplus.info obituary Kahveci, K. A. (). seafoodplus.infoau’da Ahlaki Vicdan Ve Değeri. Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 12/1, NP, T. N. P. I. L. (, Ekim 10). José Saramago – Banquet speech. Program adı: Switzerland. Erişim Tarihi: seafoodplus.info jose-saramago-banquet-speech/ Peck, M. S. (). Az seçilen yol: Sevginin, Geleneksel Değerlerin Ve Ruhsal Tekamülün Psikolojisine Yeni Bir Bakış. Çev. Semra Ayanbaşı. İstanbul: Akaşa Yayınları. Petras, J. (). Palestine: The Final Solution and Jose Saramago. İçinde W. A. Cook (Ed.), The Plight of the Palestinians (ss. ). New York: Palgrave Macmillan US. Saramago, J. (). Körlük. Çev.Işık Ergüden İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi. Körlük Tokur, B. (). Dindarlık Sorunu: Psikolojik Bir Tahlil . Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (41), Tokur, B. (). Stres Ve Din. İstanbul: Çamlıca Yayınları. Tolstoy, L. (). İtiraflarım. Çev. O. Yetkin. İstanbul: Kaknüs Yayınları. Journal of Analytic Divinity Volume 3/2

Kabil - José Saramago PDF

Nobel Edebiyat Ödülü JOSE SARAMAGO KABİL 2. BASIM Çeviren: IŞIK ERGÜDEN Jose Saramago Portekizli yazar, şair, oyun yazarı ve gazeteci Jose Saramago 16 Kasım 18 Haziran tarihleri arasında yaşamıştır. Kitaplarının satış rakamı sadece Portekiz'de iki milyonu geçmiş, yapıtları 25 dile çevrilmiştir. Din konusundaki görüşleri nedeniyle yapıtları Portekiz Hükümeti tarafından sansürlenince Kanarya Adalan'nda Lanzarote'ye yerleşen yazar, ölümüne kadar burada kalmıştır. Şöhrete ancak ellili yaşlarında, Manastır Güncesi adlı romanıyla kavuşan Saramago, 'dan ölene kadar Portekiz Komünist Partisi'nin bir üyesi olmuştur. Yapıtlarında mitleri, ülkesinin tarihini ve gerçeküstü imgelemi kullanan yazar pek çok önemli ödül almış, yılında da Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibi olmuştur. Yazarın Bütün İsimler ve Son Günlük adlı kitapları da Kırmızı Kedi yayınları arasında yer alacaktır. Işık Ergüden İstanbul doğumlu. Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Yayımlanmış 'ye yakın çeviri kitabının çoğu Fransızcadan Türkçeye aktarılmış olup, ayrıca İngilizce ve İspanyolcadan da çeviri yapmaktadır. Deneme tarzında kaleme alınmış iki kitabı (Sessizliğin Anarşisi ve Hapishane Çağı) dışında bir de anlatısı (Kurşunkalemle) bulunmaktadır. Kırmızı Kedi Yayınevi: 90 Çağdaş Dünya Edebiyatı: 2 Özgün adı: Caim Kabil Jose Saramago Çeviren: Işık Ergüden ©Jose Saramago and Editorial Caminho, SA, Lisboa, ©Kırmızı Kedi, Bu kitabın Türkçe yayın hakkı Akçalı Telif Hakları aracılığıyla alınmıştır. Editör: İlknur Özdemir Kapak Tasarımı ve Grafik: Yeşim Ercan Aydın Baskı: Pasifik Ofset Birinci Basım: Eylül 2uıı İkinci Basım: Ekim ISBN: Kırmızı Kedi Yayınevi seafoodplus.info / [email&#;protected] Ömer Avni M. Emektar S. No: 18 Gümüşsüyü İSTANBUL T: 89 82 F: 09 48 Jose Saramago KABİL Çeviren: Işık Ergüden ROMAN Bu kitapta, yazarın kendine özgü Yazım şekline sadık kalınmıştır. Habil, imanla, Tanrı'ya Kabil'den daha iyi kurban takdim etti, ve onun hediyeleri hakkında Tanrı şehadet ederek, bununla salih olduğuna şehadet olundu; ve ölmüş olduğu halde, bu vasıta ile hâlâ söylüyor. İbranilere Mektup, 4. SAÇMALIKLAR KİTABI Tanrı adıyla da bilinen efendi, göze görülür her şeyleriyle kusursuz oldukları belli adem ile havva'nın ağzından ne tek kelime çıktığını ne de ilkel bile olsa bir ses yayabildiklerini fark edince, kesinlikle kendine öfkelenmiş olmalı, çünkü cennet bahçesinde bu büyük mü büyük hatadan sorumlu tutabileceği başka hiç kimse yoktu; bu iki insan gibi, tanrı'nm ol demesiyle yaratılmış olan tüm diğer hayvanlar ise, kimileri böğürtüyle, kimileri homurtu, cıvıltı, ıslık ve gurklamalarla, kendilerine özgü bir sese çoktan sahiptiler. Diğer her şeyi bambaşka hızda bir duyarlılıkla çözebilen birinde şaşırtıcı gelen bir öfke nöbetiyle, efendi çiftin üzerine çullandı ve hiç düşünmeden, en ufak önlem bile almadan, bir biri ardına, gırtlaklarına birer dil tıkıştırdı. Zamanla, biraz da tesadüfen kayda geçirilmiş yazılar ile kanonik düzlemde sonradan tasdik edilen ya da apokrif ve çaresizce sapkın hayalgüçlerinin ürünü olan o uzak dönemlerin olayları, söz konusu dilin niteliği hakkındaki kuşkuyu aydınlatmaz: Ağız boşluğunda, kimi zaman da dışarda hareket eden, kımıldayan esnek ve ıslak kas mıydı bu, yoksa, efendinin ne yazık ki unutmuş olduğu ve en ufak bir kalıntı kalmadığından, bir ağaç kabuğuna kazınmış, içinde, seni seviyorum, havva, tarzında duygusal bir açıklama yazısı bulunan bir kalp bile olmadığından, bizim de bilmediğimiz, aynı zamanda dil olarak da adlandırılan bir konuşma mıydı? Kural olarak, her şeyin ardından bir diğeri geleceğinden, muhtemeldir ki, efendinin kendi döllerinin suskun dillerine şiddetle saldırmasındaki bir diğer amaç, onları, varlığın huzursuzlanmaları olarak adlandırılan, bedensel varlıklarının en gizli yanıyla temasa geçirmekti; böylece, gelecekte -işin iç yüzünü de az çok bilerek-, penceresinden, yani ağızdan kendini göstermeye başlayan labirentsi ve karanlık kafa karışıklıklarından birbirlerine söz etmeleri mümkün olacaktı. Her şey mümkündür. Mantıken olması gerektiği gibi, itibarını korumaya özen gösteren her zanaatçı gibi vesvesesiyle davranan efendi, önceki ihmalini gereken alçakgönüllülükle ödünlemenin yanı sıra, hatasının düzeltildiğinden de emin olmak istedi ve adem'e sordu, Sen, adın ne senin, ve adam cevap verdi, Ben adem, senin ilk çocuğun, efendi. Sonra yaratıcı, kadına döndü, Ya sen, senin adın ne, Ben havva'yım, efendi, ilk kadın, cevabını verdi gereksiz yere, zaten başka kadın yoktu. Efendi kendini hoşnut saydı, babacan bir ifadeyle, Sonra görüşürüz, deyip, yanlarından ayrıldı ve kendi işine gücüne döndü. Bunun üzerine, ilk kez, adem havva'ya, Yatağa gidelim, dedi. Ailenin üçüncü oğlu şit yüz otuz yıl sonra dünyaya gelecektir; bunun nedeni, annenin hamileliğinin yeni bir soy imalatını tamama erdirmek için bu kadar uzun bir süre gerektirmesi değil, babanın ve annenin eşeylik organlarının - sırasıyla, hayalar ile rahmin-olgunlaşmasının ve yeterli bir doğurganlık gücü üretmesinin bir yüzyıldan fazla tutmasıdır. Sabırsızlara şunları söylemek gerekir: İlahi irade bir kez tecelli etti -asla daha fazla değil-; bir erkekle bir kadın sucuk doldurma makinesi değildir; hormonlar son derece karmaşık şeylerdir, bir anda oluşmazlar, ne eczanede bulunur ne de süpermarkette, zamana zaman tanımak gerekir. Şit'ten önce, aralarında pek az bir yaş farkıyla, önce kabil sonra habil dünyaya geldi. Sessizce geçiştirilemeyecek olan şey, komşusuz, eğlencesiz, mutfakla salon arasında emekleyen bir çocuk olmadan, efendi'den başka kimsenin ziyareti olmadan bu kadar uzun zaman geçirmiş olmanın derin sıkıntısıdır; hatta efendi'nin ziyaretleri de çok ender ve kısa süreliydi, uzun süre -on, on beş, yirmi, elli yıl- hiç gözükmediği oluyordu; yeryüzü cennetinin yalnız iskâncılarımn kendilerini evren ormanında terk edilmiş zavallı öksüzler olarak görmelerine ramak kaldığını hayal edebiliriz; üstelik öksüzlüğün ve terk edilmenin ne demek olduğunu açıklamaktan da yoksundular. Adem'in havva'ya, iki günde bir, hatta daha sık, Haydi yatağa, dediği doğrudur; ama bu ikisinin örneğinde, deneyimsizlikleri yüzünden pozisyon çeşitliliği hiç olmadığından, iyice şiddetlenmiş karı koca rutini, belli ki, daha o dönemde, evin temel direğini kemiren kurtların istilası kadar yıkıcıydı. Dışardan bakıldığında, şuradaki buradaki minik deliklerden sızan incecik talaş izleri dışında yıkım pek fark edilmezken, içerde süreç çok farklıdır; gayet sağlam gözüken şey çabucak yıkılacaktır. Bu tür durumlarda, bir çocuğun doğumunun canlandırıcı etkisi olduğunu iddia edenler çıkabilir; ama canlanan şey libido değildir, çünkü libido bez değiştirmeyi öğrenmekten çok daha karmaşık kimyasal etkilerin eseridir; yine de, en azından duygular canlanabilir, ki bunun da önemsiz bir avantaj olmadığını kabul edebiliriz. Efendi'ye ve onun ara sıra yaptığı ziyaretlere gelince, ilki adem'le havva'nın yuva kurmakta güçlük çekip çekmediklerini görmek içindi, İkincisi kırsal yaşamlarından yarar sağlayıp sağlamadıklarını bilmek, üçüncüsü ise hemen geri dönmeyeceği konusunda onları uyarmak içindi; çünkü gökteki boşlukta mevcut diğer cennetleri de dolaşması gerekiyordu. Gerçekten de, ancak çok sonra, kaydedilmemiş bir tarihte yeniden ortaya çıkacaktı: İyilik ve kötülük bilgisi ağacının meyvesini yeme iğrenç suçunu işledikleri gerekçesiyle bahtsız çifti cennet bahçesinden kovmak için. O zamana dek bilinmeyen ilk günahın ilk kez tanımlanmasının kökeninde bulunan bu olay asla yeterince açıklanamadı. Öncelikle, bilgilenmenin -özellikle de iyilik ve kötülük gibi nazik konularda- cahil kalmaya her zaman tercih edilir olduğunu anlamakta en yontulmamış zekâ bile hiç güçlük çekmez; henüz icat edilmemiş bir cehennemde ezeli mahkûmiyet riskini, farkına varmadan, herkes göze alabilir. İkinci olarak, efendi'nin öngörüsüzlüğü apaçık ortadadır; çünkü bu meyvenin yenmesini gerçekten istememiş olsaydı çare basitti: Ağacı hiç dikmemesi, başka yere yerleştirmesi veyahut dikenli tellerden bir çitle etrafını çevirmesi yeterli olurdu. Üçüncüsü ise, adem ile havva çıplak olduklarını tanrı'nın emrine itaat etmedikleri için keşfetmiş değillerdir. Yatağa girdiklerinde de tamamen çıplak, çırılçıplaktılar ve eğer efendi böyle bir edep eksikliğini hiç fark etmemişse, bunun kusuru, tohumluk olan kendisinin körlüğündendi; tedavisi olmayan bu aynı körlük, sonuçta bizim de öz evlatlarımızın başkalarının evlatları kadar iyi ya da kötü olduğunu görmemizi engellemektedir. Konuyu toparlayacak bir soru önergesi atalım ortaya. Görülmemiş bir cesaret gösterip canla başla giriştiğimiz kabil'in bu eğitici ve kesin hikâyesini anlatmaya devam etmeden önce, anakronik ağırlık ve ölçüler karşısında okurun ikinci kez şaşkınlığa düşmemesi için olayların kronolojisine birkaç ölçüt katmamız belki de uygun olur. Örneğin adem'in

See more

Similar Kabil - José Saramago

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir