kuranı kerim neden indirilmiştir kısaca / Arzusu Cennet Olanlar - KUR’ÂN NİÇİN İNDİRİLMİŞTİR?

Kuranı Kerim Neden Indirilmiştir Kısaca

kuranı kerim neden indirilmiştir kısaca

KUR’&#;N Nİ&#;İN İNDİRİLMİŞTİR?

 

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

Kur’ân’ın niçin indirildiğini tespit etmeden ondan istifade etmeye kalkışmak bizleri maksadımıza ulaştırmayacaktır. Bu nedenle Kur’ân öncelikle niçin indirildiğini çok iyi tespit etmek gerekmektedir. Rabbimiz celle celaluh bu kitabın indiriliş gayesini şu ayetlerinde şöyle bildirmektedir:

“Bu, Allah'ın izniyle, insanları karanlıklardan aydınlığa, güçlü ve hamde lâyık olan, göklerde ve yerde olanların sahibi Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz kitaptır.” (14/İbrahim, )

Bu Kur’ân; kendisiyle uyarılsınlar, Allahın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir. (14/İbrahim, 52)

Rabbimiz bu ayetlerinde Kur’ân’ın indiriliş gayesini açıklıyor. Bu gayeleri şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak,
  2. İnsanların uyarılması,
  3. İnsanların Allah’ın tek bir ilah olduğunu bilmeleri,
  4. Düşünüp öğüt almaları.

“Karanlıklar” ifadesi Kur’ân’ın sapıklık olarak nitelendirdiği tüm yollardır ki, bunların başında şirk ve küfür gelir. Yani Kur’ân’ın indiriliş gayesi her şeyden önce insanların akidesini düzeltmek; onları, hayatlarında var olan şirk ve küfürlerden arındırmaktır. Eğer bu gaye gerçekleşmez ve insanlar şirklerini bırakmadan Kur’ân’dan istifade etme yönüne giderlerse, bu durumda Kur’ân’dan hakkıyla faydalanamayacaklardır. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Bu Kitap, hiç şüphesiz muttakiler için rehberdir.” (2/Bakara, 2)

“Bu Kur’ân, insanlara bir açıklama, muttakilere yol gösterme ve bir öğüttür.” (3/Âl-i İmran, )

Kur’ân’ın rehberliği ancak muttakiler içindir. Muttaki olmayanlar onun rehberliğinden hakkıyla istifade edemezler. Malum olduğu üzere muttaki olmanın en temel özelliği şirk ve küfürden sakınmaktır. Zira “muttaki” demek sözlük itibariyle “sakınan” demektir. Rabbimiz sadece “sakınanlar” demiş; ama nelerden sakınacaklarını zikretmemiştir. Biz nelerden sakınılması gerektiğini Kur’ân bütünlüğü içerisinde düşündüğümüz zaman sakınılması gereken şeylerin şu üç şey olduğunu görürüz:

1)Şirk.

2)Haramlar.

3)İçerisinde şüphe olan şeyler.

Bir insan bunlardan hakkıyla sakınmadığı sürece asla muttaki olamaz. İşte Allah’ın hidayet kaynağı olan bu kitap ancak bu şeylerden sakınanlar için hidayettir, rahmettir. Kapılarını ancak onlara açar. Sırlarını yalnız onlara verir. Sadece ve sadece onların kulaklarına ince manalarını fısıldar. Ama yukarıda bahsedilen şeylerden kendilerini sakındırmayanların Kur’ân’dan anlamaları yüzeyseldir, sathîdir; istifadeleri hakiki değildir.

Bu gün kendilerini İslam’a nispet eden insanlar hayatlarında birçok şirk veya şirk bulantısı olduğu halde Kur’ân’a yöneliyor ve ondan istifade etmeye çalışıyorlar. Oysa Kur’ân’ın temel hedefi şirki ve şirk amellerini yok ederek insanları aydınlığa, yani şirksiz bir hayata sevk etmektir.

Sahabe Kur’ân’a yönelmeden önce imanı öğreniyor, hangi şeylerin imana zarar verdiğini iyice idrak ettikten sonra Kur’ân üzerinde yoğunlaşıyorlardı.

Cündüb b. Abdillah şöyle der:

“Bizler ergenlik çağında iken üç-beş genç olarak Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile beraber bulunduk. Biz Kur’ân’ı öğ­renmeden önce imanı öğrendik. Ondan sonra Kur’ân’ı öğrendik. Bu sayede de imanımız arttı.”

Abdullah İbn-i Ömer (radıyallâhu anh)’ın üstte nakledilen rivayeti destekler nitelikteki şu mükemmel tespitini çok iyi düşünmek gerekir:

“Uzun bir ömür sürdüm. Bizim her birimize Kur’ân’dan önce iman veriliyordu. Sonra öyle insanlar gördüm ki, onlara imandan önce Kur’ân veriliyor, o da Fatiha’dan sonuna kadar onu okuyor, ama ne emrettiğini, neleri yasakladığını ve nelerin bellenmesi gerektiğini bilmiyor.”

Sahabe böyle idi. Kur’ân okyanusuna dalmadan önce imanı ve imanla alakalı meseleleri güzelce öğrenir, sonra Kur’ân okyanusuna dalarak onun derin manaları içerisinde yüzerlerdi. Bu nedenle bir insanın Kur’ân’a yönelmeden önce “Acaba benim hayatımda şirk var mı? Allah’ın razı olmadığı bir inanışa sahip miyim?” diye kendisini iyiden iyiye hesaba çekmesi gerekmektedir. Bunu yaptığında Allah onu mutlaka doğruya iletecek ve kendisine −şayet varsa− şirklerini göstererek tevbe etme imkânı verecektir.

“Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni doğru yola iletir.” (42/Şûrâ, 13)

Bu yapılmadan Kur’ân’dan hakkı ile istifade etmek beyhudedir.

Yaşadığımız coğrafya itibariyle söyleyecek olursak, insanlarımız maalesef hakkı arama ve bulma gayretini neredeyse kaybetmiş durumdadır. “Yaptığım doğru mu, yoksa yanlış mı?” muhasebesi yapmadan bazı ameller işlemektedirler. Oysa her yaptığı işin Allah katındaki hükmünü bilmesi ve neticesinde nasıl hesap vereceğini düşünerek amel etmesi gerekmektedir insanların.

Bir insanın hidayet bulabilmesi ve Allah’ın rızasını kazanabilmesi için “din adına” kendisine anlatılan her şeyi red veya kabul etmeden önce onu mutlaka Kur’ân ve Sünnet süzgecinden geçirmesi ve anlatılan şeylerin delillerini incelemesi gerekmektedir. “Ya anlatılan doğruysa, ben ne derim Rabbim’e?” diyerek hakkı bulma arzusu her şeyin önünde tutulmalıdır.

“İnsanlarımızın hakkı bulamamadaki en büyük problemi nedir?” diye bir soru sorsak buna verilecek cevap herhalde: “Yaptıkları işleri Allah’a ve Rasulü’ne sormadan yapmaya başlamalarıdır” olacaktır. Kişi bir işe gireceğinde, bir görev alacağında veya her hangi bir iş icra edeceğinde etrafındaki hocaların sözlerine itibar etmekte, kendisini uyaran Müslümanların sözlerine ise kulak asmamaktadır. Oysa Allah’tan korkan bir insandan beklenen tavır böyle olmamalıdır. Kendisine fetva veren kim olursa olsun Allah’ın ve Rasulü’nün böylesi bir işten razı olup olmadığını araştırmadan o işe başlamaması veya o şeyi yapmaması gerekmektedir. Hakkı söyleyen bir sapık bile olsa ~söylediği eğer hak ise~ ona dört elle sarılması gerekir müslümanın. “Söyleyene değil, söylenene bak” düsturu kişinin asla kulak ardı etmemesi gereken bir hakikat olduğu halde, taassup ve ön yargının hüküm sürdüğü bu belde insanı her ne kadar hak üzere olursan ol, belirli mühürlerle seni damgalamakta ve söylediklerinin hak ölçüsüne uyup-uymadığını asla muhakeme etmemektedirler.

Örneğin; onlara Allah Teâlâ’nın şu ayetlerini hatırlatıp hakka boyun eğmeyen, Allah’ın şeriatını kabul etmeyen ve hakikatte İslam’a ve Müslümanlara düşman olan bir sisteme itaat etmemeleri gerektiğini söylediğinde sana dua edecekleri yerde, hemen seni tekfircilik veya haricîlik gibi vasıflarla damgalar ve söylediklerinin doğrulu olup-olmadığını araştırmadan hemen seni tekzip ederler.

“O halde, yalanlayanlara itaat etme!” (68/Kalem, 8)

“Ve itaat etme çok yemin edene, âdî fikirli olana. Daima kusur arayana, lâf götürüp getirene, hayırdan engellemeye çalışıp durana, haddi tecavüz edene ve çok günahkâr olana” (68/Kalem, 10, 12)

Ey Peygamber! Allah’a karşı gelmekten sakın. Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (33/Ahzab, 1)

Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.” (18/Kehf, 28)

Acaba sakındırdığımız bu sistemin sahiplerinde bu vasıflar hiç mi yok? Yani onların itaat edilmemesi için ille de “Allah yok, Peygamber yok” mu demeleri gerek? Yalan söylemeleri, fazla yemin etmeleri ve günah işlemeleri onlara itaatten vazgeçilmesi için yeterli değil mi? Böylelerinin Allah’ın hükümleri ile hükmetmemeleri günah olarak onlara yetmez mi?

Allah’ım bizlere şuur ver.

Temas ettiğimiz bu vasıflara sahip olan bir kişi Allah’ın tertemiz ve pak kelamından nasıl istifade edebilir ki?

İşte, Rabbimizin bizler için gönderdiği bu mükemmel kitaptan istifade edebilmek için önyargılarımızı, taassuplarımızı ve “falancalar şöyle demişti, filancalar şöyle fetva vermişti” gibi insanların ilahî kelama alternatif olarak söyledikleri sözleri bir kenara atmak gerekir. İşte o zaman Rabbimiz, kitabının inceliklerini bizlere açacak ve bizleri o mübarek kitabın rehberliğinde hidayet üzere baki bırakacaktır. Aksi halde dalalet kaçınılmazdır.

Bu girişimizden sonra Rabbimizin bizleri cennete ulaştırmak için göndermiş olduğu bu mübarek kitabı nasıl okumamız gerektiğini, ona karşı nasıl bir programımızın olmasını ve hem Rasulullah’ın hem de güzide ashabının bu kitabı nasıl okuduklarını örnekleriyle anlatmaya çalışacağız. Rabbim şimdiden nasibimizi almayı ve Kur’ân’ı ilk nesil gibi anlayıp hayatımıza tatbik etmeyi nasip ve müyesser eylesin.

 

İbrahim Gadban

 

Okunma Sayısı

Tweet

Kuranı Kerim ne zaman ve kaç senede indirildi? Kuranı Kerim nasıl indi?

İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an-ı Kerim'in ne zaman ve nasıl indiği araştırılıyor. Allah tarafından dört büyük melekten biri olan Cebrail aracılığıyla İslam peygamberi Hz. Muhammed'e vahiyler hâlinde indirilmiştir. Peki, Kur'an-ı Kerim ne zaman indi? Kuran kaç yılda indirilmiştir? İşte konuya ilişkin merak edilen detaylar

KUR'AN-I KERİM NE ZAMAN VE NASIL İNDİRİLMİŞTİR?

Kuran'ı Kerim Hz. Muhammed'e yılında, Ramazan ayı ve Kadir Gecesi'nde Mekke yakınlarında Nur Dağı üzerindeki Hira Mağarası'nda inzivada iken indirilmeye başlamıştır.

Hz. Peygamber, ramazanın Allah’ın isimlerinden biri olduğunu ifade buyurmuştur (Buhârî, İman, 28). Bu durumda “şehru ramazan” ifadesi “şehrullah” yani “Allah’ın ayı” manasına gelir. Böylece “Allah’ın kitabı” ifadesi ile “Allah’ın ayı” bir araya gelmektedir. Demek ki ramazan ayı, Allah’ın kitabının indiği aydır.

“Muhakkak biz Kuran’ı Kadir Gecesi indirdik” (Kadir, 1); “Kesinlikle biz Kuran’ı, mübarek bir gecede indirdik” (Duhan, 3) ayetlerini, Bakara ayetle bir araya getirirsek, “Kuran ramazan ayında indirildi” ifadesiyle de aynı şeyin beyan edildiği anlaşılmış olur. Böylece, ramazan ayı, Kadir Gecesi ve Kuran bir araya gelmiş, birbirine şeref vermişlerdir.

KUR'AN-I KERİM KAÇ YILDA İNDİRİLMİŞTİR?

Kuran'ı Kerim 23 yılda indirilmiştir. Bunun ilk 13 yıllık süresi Mekke'de, diğer kısmı Medine'de geçmiştir. Hz. Muhammed'e vahyin geliş yoğunluğu zaman ve mekána göre hep değişik olmuştur.

İnananlar arasında ilk vahiyin Yaratan Rabbinin İsmi ile oku. İnsanı bir pıhtıdan yarattı. Oku ve senin Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Ki O, kalem ile insana bilmediği şeyleri öğretti. (Alak: ) ayetleri olduğuna inanılır.

Kur'an-ı Kerim neden gönderildi

Kur'an-ı Kerim'in gönderilmesinin gayesi, akıl ve irade sahibi olmalarından dolayı sorumluluk altına giren insan ve cinlerin "kulluk bilinci"ne [Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zariyat)] ulaşmalarını ve böylece dünya ve ahiret mutluluğuna erişmelerini sağlamaktır. Kur'an, "gayesiz boş bir kelam" değildir [O, boş bir söz değildir. (Tarık)] o, hakkı batıldan, doğruyu eğriden, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden "ayıran" kriterler ve normlar bütünüdür.

Yegane amacı, insanlığın hidayeti ve mutluluğu olan Kitabullah'ın, bu amaca yönelik bir üslup kullanması, okuyucusunun bazan aklına, bazan hislerine, bazan vicdanına ve gönlüne hitab etmesi; yer yer geçmiş toplumlara, gökyüzü ve yeryüzüne, bitkiler ve hayvanlar alemine, psikolojik, sosyolojik, felsefi ve ahlaki gerçeklere dikkat çekerek muhatabını bu konular üzerinde düşünmeye çağırması onun en belirgin özelliğidir.

Merhum Muhammed Esed'in dediği gibi, hiçbir kitap -Kitab-ı Mukaddes dahil- insanoğlunun şu tarihi sorusuna Kur'an kadar net ve kapsamlı bir cevap verememektedir:

"Bu dünyada iyi bir hayat yaşamak ve öteki dünyada mutlu olmak için nasıl davranmalıyım?"

Kur'an, her türlü coğrafi, ırki ve diğer beşeri özelliklerin üstünde kalmakta, bahsettiği şahısların ve yerlerin bile ismini zikretmeyip bunlardan, insanlığın genel terbiyesi için dersler çıkarmaktadır.

Kur'an-ı Kerim, en genel anlamda tüm insanlık için bütün zaman ve mekanlarda bir kurtuluş ve hidayet rehberidir. Özel anlamda da inanan ve sorumluluğunun bilincinde olanlar için bir bunalım ve sıkıntılardan çıkış yollarını gösteren bir kılavuzdur. Arapçada, çölde hangi yöne, hangi yola gideceğini bilemeyen insanlara bir çıkış yolu göstermeyi belirten "hidayet" kavramı, kelimenin tam anlamıyla Kur'an'ın insanlık için ifade ettiği konuma denk düşmektedir.

"Asra / bütün zamanlara" yemin ederek, "insanlığın hep hüsranda olduğunu" {Asr, } hatırlatan Kur'an, tarihin her döneminde ve özellikle de günümüzde manevi bunalımlar, ahlaki çöküntüler ve sosyal sıkıntılar içinde şaşırıp bocalayan insanoğlu için bir "kurtuluş reçetesi", bir "can simidi"dir.

"Bu öyle bir kitaptır ki, bütün insanları Rabblerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa, güçlü ve övülmeye layık olan Allah'ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik." İbrahim, 1

Ahlaki erdemlerini ve güzel hasletlerini yitirerek, bugünü ve geleceği kararan bir toplumun esenlik ve mutluluğa kavuşmasının yegane çözüm yolu Allah'ın Kitabı'nda gösterilmiştir:

"Gerçekten size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. Allah, kendi rızasını arayanları onunla esenlik yollarına iletiyor ve onları kendi izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarıp dosdoğru bir yola iletiyor." Maide,

İnsanlığın problemlerini çözme iddiasıyla ortaya atılan beşeri ideolojiler, geçici ve eksik çözüm yolları ile sorunları iyice derinleştirirken Kur'an, bütün zamanlar ve mekanlar için geçerli, ebedi ve mutlak kurtuluş yollarını sunar. Beşeri çözüm önerileri ile sorunlarını çözmeye çalışan kimseyi Kur'an, karanlıkta gözleri kamaştıran ani bir şimşek ışığıyla birkaç adım atıp, sonra yerinde çakılıp kalan çaresiz bir insana benzetir {2/20}. Kur'an ise, insanları en doğruya ve en iyiye ulaştırır {17/9}. Çünkü o mutlak hakikatın ta kendisidir {13/1; 17/}.

"Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, kalplerdeki dertlere bir deva, inananlara bir yol gösterici ve rahmet gelmiştir De ki: Allah'ın lütuf ve rahmetiyle, ancak bu Kur'an'la ferahlansınlar. Bu, onların topladıkları dünyalıklardan daha hayırlıdır." Yunus,

Kur'an, her türlü kalp marazları ve sıkıntıları için bir şifa, bir ferahlık ve dolayısıyla bir rahmettir. Manevi kir ve günahlar ile kararan, katılaşan ve hastalıklı hale gelen kalpler {2/10; 6/43; 8/49}, ancak Kur'an'la arınır, yumuşar ve şifa bulur;

"Rabblerinden korkanların bu kitaptan tüyleri ürperir; sonra hem derileri, hem de kalpleri Allah'ın Kitabı'na yumuşar ve yatışır." Zümer, 23

"İyi bilin ki, ancak Allah'ın zikri olan Kur'an'la kalpler tatmin olur." Rad, 28

Böylece Kur'an, kafaları ve gönülleri şeytani vesveselerle karmakarışık ve dağınık hale gelen, dünyaları kararan insanlar için bir şifa ve rahmet olmaktadır. Bu tür sıkıntı ve illetlerden kurtulan insanların gönül dünyaları aydınlanmakta, basiretleri ve ufukları açılmaktadır.

"Bu Kur'an, Rabbinizden gelen basiretler / kalp gözlerinizi açan nurlardır ve inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmettir." {7/; 45/20}

Kur'an öylesine mübarek {6/} bir kitaptır ki, Hz.Ömer'in dediği gibi, "Allah, kapalı gözleri, sağır kulakları, kilitli kalpleri ancak onunla açar."

Kur'an'ın isimlerinden biri "Zikr" yani öğüt, bir diğeri de "Tezkira" yani uyaran, hatırlatandır. Kur'an, insana sorumluluklarını öğreten, hatırlatan, onu iyiye, güzele ve doğruya yönlendiren öğüt, uyarı ve tavsiyeler bütünüdür;

"Bu Kur'an, insanlara açık bir tebliğdir. Bununla hem uyarılsınlar hem Allah'ın yalnız tek Tanrı olduğunu bilsinler hem de sağduyu sahipleri öğüt alsınlar." İbrahim, 52

Kur'an, baştan sona kadar, insanın kendisine, Rabbine, diğer insanlara ve tabiata karşı görev ve sorumluluklarını anlatır. Bu sorumluluklarının bilincinde olmayıp, cehl içinde bulunanlara sorumluluklarını öğretir, unutanlara hatırlatır; bilerek sorumluluklarını yerine getirmeyenleri şiddetle uyarır

İslam'ı din olarak seçip Allah'a teslim olan her Müslüman için en temel referans kitabı Kur'an'dır. O, dünya ve ahiret saadetini temin edecek hayat prensiplerini Kur'an'dan öğrenecektir. Nelere inanması, neleri reddetmesi gerektiğini; nelerin iyi, güzel ve helal, nelerin kötü, çirkin ve haram olduğunu; neleri yapması, neleri yapmaması gerektiğini ondan öğrenecektir. Kalbini, gönlünü ve nefsini onunla arındıracak, Allah'a teslimiyetini onunla pekiştirecek, iman ve heyecanını onunla tazeleyecektir {9/; 16/} Herhangi bir sûre indirildiğinde, içlerinden, (alaylı bir şekilde) “Bu hanginizin imanını artırdı?” diyenler olur. İman etmiş olanlara gelince, inen sûre onların imanını artırmıştır. Onlar bunu birbirlerine müjdelerler Tevbe "Ey Muhammed! De ki: “Kur’an’ı, Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) inananların inançlarını sağlamlaştırmak, Müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere hak olarak indirdi." Nahl Cennetin güzelliklerini, cehennem azabının dehşetini Allah'ın Kitabı'ndan öğrenecek, böylece erdemli ve faziletli bir hayat yaşama konusunda daha bir gayretli olurken, günahlardan ve kötülüklerden uzak durma konusunda da daha bir dikkatli olacaktır. Kısaca mümin, Allah'ın rızasını kazanmak için nasıl davranması gerektiğine ilişkin her şeyi en genel çerçevesi ile Kur'an'da bulacaktır;

"Sana bu Kitab'ı, herşeyi açıklayan ve Müslümanlara bir rehber, bir rahmet ve bir müjde olarak gönderdik." Nahl, 89

Ancak, bu ayetten, Kur'an'ın bir ansiklopedi ya da bilimler kitabı olduğu anlaşılmamalıdır. O, geçici bilimsel teorilerden bahseden bir kitap değil, bir "hayat rehberi"dir. Bizi yaratan ve fıtratımızı / doğamızı bizden daha iyi bilen Allah tarafından bize gönderilmiş, şu fani bedenimizi yine fani olan şu dünyada nasıl çalıştıracağımızı gösteren bir "kullanım kılavuzu"dur;

"Bu Kur'an, uydurulacak bir söz değildir; ancak kendinden önceki vahiylerin doğrulanması, her şeyin açıklanması ve inananlar için bir kılavuz ve rahmettir." Yunus,

Kur'an en son ve en mütekamil Allah kelamıdır. İlk insan Hz. Adem (as)'den beri ilahi vahye muhatap olan insanoğlu, daha önceki tevhidi öğretilerin unutulması, kaybolması veya değiştirilmesi üzerine bunların doğru olanlarını tasdik, yanlış olanlarını düzeltip tashih eden mükemmel bir hazineye, Kur'an'a sahiptir artık. İnsanlar, "Furkan" olan Kur'an sayesinde nelerin ilahi doğrular, nelerin de beşer kaynaklı hurafeler ve uydurmalar olduğunu öğrenebilirler.

Müslümanlar için Kur'an, tartışmasız "mihenk taşı"dır. Onun düşünce yapısının, dünya görüşünün ve davranış biçiminin mihverini Kur'an oluşturmalıdır. İslami bilgi veya kültür adına ona ulaşan ne varsa, hepsini tek tek "Kur'an süzgeci"nden geçirmeli; hakkı batıldan, sahih olanı hurafeden, doğruyu eğriden, uydurma ve yalanlardan ayırmalıdır.

Unutulmamalıdır ki, İslam'ın en büyük şansı, bağlılarının elinde, bir harfi bile değişmeyen, bizzat Yüce Allah'ın koruması altına aldığı ve kıyamete kadar hak ile batıl arasında "şaşmaz ölçü" ve kıstas olarak kalacak olan Furkan'ın, yani "ayırıcı" Kitab'ın mevcut olmasıdır. O içinde en ufak bir yanlış barındırmayan bir kitaptır

Müminler, dünya ve ahiret mutluluğunun sırlarını öğrenmek için ona başvurdukları gibi, aralarında anlaşmazlığa düştükleri konularda da yine Allah'ın Kitabı'na ve "yaşayan Kur'an" olan Rasulullah (asv)'ın sahih sünnetine başvuracaklardır

Kısaca; Kur'an, müminler için kıyamete değin kıymeti ve değeri azalmayacak olan bir "başvuru" ve "başucu" kitabıdır. Bu hazine kitap, müminlerin -ihtilafa düştükleri konular dahil- her türlü manevi sorunlarını çözmek için başvuracakları "yegane merci"dir.

Kur'an, sadece bir takım tarihi, sosyal, felsefi ve ahlaki gerçekleri teorik düzlemde ele alıp açıklayan bir kitap değildir. Aksine, ortaya koyduğu evrensel ahlaki ve manevi ilkelerle şekillenmiş bir toplum oluşturmayı hedefler. Tıpkı, 23 yıl içerisinde dünya tarihinin "en cahil" toplumlarından birini, "en erdemli" toplumu haline getirdiği gibi, yeryüzünde erdemsizlik ve kötülük {fitne} adına ne varsa temizlemeyi ve bütün bir insanlığın Allah'a teslimiyetini {İslam'ı} gerçekleştirmeyi gaye edinmiş {2/} "inkılapçı" bir kitaptır o. Kur'an, uygulanmak ve uyulmak üzere gönderilmiştir;

"Rabbinizin katından size indirilene uyun; O'ndan başka önderlerin ardından gitmeyin. Ne kadar da az öğüt tutuyorsunuz!" Araf, 3

Başta Peygamber (sav) olmak üzere Kur'an'a muhatap olup iman eden herkes ona uymak ve vazettiği ilkeleri ayakta tutmakla yükümlüdür;

"O halde sen, hemen sana vahyettiğimiz Kur'an'a sımsıkı sarıl. Çünkü sen doğru yol üzerindesin. Muhakkak ki o Kur'an, hem senin hem de ümmetin için bir şeref ve öğüttür. İlerde ona uyup uymadığınızdan sorguya çekileceksiniz ." Zühruf,

Kur'an, "kendisine sımsıkı sarıldığınız takdirde asla sapıklığa düşmeyeceğiniz Allah'ın Kitabı'dır" {İbn Mace}

"O, kendisine tutunduğunuzda sizi aydınlığa, olgunluğa, izzet ve şerefe götürecek olan Allah'ın sapasağlam ipi ve kopmayan tutamağıdır. Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. (Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." Bakara, 2/)

"Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. (İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz."(Ali imran )

Allah'ın ipine sarılan, vahyi ilkelere uyan bir toplum hem bu dünyada hem de ahirette mutlu olur. İlahi gerçeklere sırt çeviren, Allah'ın Kitabı'nı arkalarına atıp uymayanlar ise, her iki alemde de bedbaht olurlar

Kur'an'da yer alan ahlaki ilkeler, öğüt ve tavsiyeler, ancak uygulandığında bir kıymet ifade eder. Örneğin, şu ilahi tavsiyeler, kağıt üzerinde kaldığı sürece bir anlam ifade etmeyecektir {İsra, };

"Zinaya yaklaşmayın; çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur."

"Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin"

"Yetimin malına yaklaşmayın"

"Ahdinizi yerine getirin; çünkü o bir sorumluluktur."

"Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın; doğru terazi ile tartın"

"Bilmediğin şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve gönül hepsi ondan sorumludur."

"Yeryüzünde kabara kabara yürüme; çünkü sen, yeri yırtamazsın, boyca da dağlara erişemezsin."

"Bunların hepsi kötü olup Rabbin katında hoş görülmeyen şeylerdir."

Yukarıda örnek olarak verdiğimiz gibi İsra ayetlerde de görüldüğü gibi Kur'an ayetleri, ümmi bir toplumun bile rahatlıkla anlayıp uygulayabileceği gayet pratik ilkeler içermektedir. Kur'an-ı Kerim, sadece uzmanların, bilim adamı ve akademisyenlerin anlayabileceği veya esrarını, şifrelerini ancak onların çözebilecekleri türden girift, anlaşılmaz, tarihin derinliklerinde kalmış bir kitap değildir. Kur'an'ın ve ayetlerinin "apaçık" ve "anlaşılır" olduğu, bizzat Kur'an'da, genellikle de surelerin başlarında hep tekrarlanır durur

Kur'an'da herşey "türlü türlü misallerle" {18/54; 20/} anlatılmış veya ayrıntılı olarak geniş geniş açıklanmıştır {6/55, 56, ; 41/}. Yine Kur'an ayetleri çeşitli temsiller, örneklemeler yoluyla kolay anlaşılır hale getirilmiştir;

"Yemin olsun! Bu Kur'an'ı öğüt almak ve düşünmek için kolaylaştırdık. Yok mudur öğüt alan?" {Kamer, 17, 22, 32, 40}

"Kur'an'ın ilk muhatapları ümmi olduğundan, kutlu İslam Şeriatı da ümmidir. Şeriat muhataplarının belli bir ilim ve ihtisasa ihtiyaç duymadan anlayabilecekleri ve tatbik edebilecekleri şekilde gelmiştir. Bunun tersini iddia etmek, şeriatın özüne, kuruluş şekline aykırıdır. İlk muhataplar olan Araplar ümmi idiler; o halde onlara indirilen şeriat da ümmi olacaktı. Aksi halde, "bu bizim seviyemizde değil, bizim sözümüze benzemiyor, bizce bilinen türden değil, bilmediğimiz, anlamadığımız şeyler bunlar" {41/44} gibi itirazlar gelirdi.

Kaldı ki, Allah Teala, kullarına "Ancak kaldıracakları kadar sorumluluk yükler" {2/}. Allah "dinde bir zorluk kılmamıştır" {22/78}. Maslahat gereği, şeriat herkesin anlayacağı bir lisan ve söylemle gelmek zorundadır. Aksi halde insanların kendilerini düzeltmeleri mümkün olmaz" Şatıbi

Hadisi Şerifte Kur'an-ı Kerimi şöyle anlatmaktadır:

 "İnsanların bir kısmı Allah'ın ehlidir." Ey Allahın elçisi bunlar kimlerdir, diye sorulunca, o da "Onlar kur'an ehli olanlardır; bu kişiler Allah'ın ehli ve yakınlarıdır." (Tirmizi)

Samimi ve Allah'ın rızası için olmak kaydıyla mümin kişi nerede Kur'an okusa, oraya rahmet ve bereket yağar, melekler ve sekinet etrafını kuşatır. (Tirmizi)

Haris el- Aver anlatıyor: Mescide uğramıştım, gördüm ki halk, zikri terkedip malayani konulara dalmış, konuşuyor. Hz. Ali (ra) ye çıkıp durumdan haberdar ettim. Bana: "Doğru mu söylüyorsun?" dedi. Evet dediğim doğrudur deyince: "Ben Resulullah (sav)ın şöyle dediğini işittim. 'Haberiniz olsun bir fitne çıkacak." Ben hemen sordum: bundan kurtuluş yolu nedir Ey Allah'ın Resulü: Buyurdu ki:

"Allah'ın kitabına uymaktır. Onda sizden önceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyamet ahvali ile ilgili haberler mevcut. Ayrıca sizin aranızda (iman – küfür, taat – isyan, haram – helal vs. nevinden) cereyan edecek ahvalin de hükmü var. O, hak ile batılı ayırdeden ölçüdür. Onda herşey ciddidir. Gayesiz bir kelam yoktur. Kim akılsızlık edip, Ona inanmaz ve Onunla amel etmezse Allah onu helak eder. Kim onun dışında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipidir. O hikmetli olan zikirdir. O dosdoğru  yoldur. O kendine uyan hevaları koymaktan, kendisini (kıraat  eden) dilleri iltibastan korur. Alimler ona doyamazlar. Onun çokça tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez. O öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: Biz hiç duyulmadık bir tilavet dinledik. Bu doğruya götürmektedir. Biz onun (Allah kelamı olduğuna) inandık. Kim ondan haber getirirse doğru söyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur." Ey Aver bu güzel kelimeleri iyui öğren." (Tirmizi)

Özet olarak, içinde yaşadığımız karanlık günlere, çektiğimiz sıkıntı ve ıstıraplara son verecek ve tüm insanlığın "evrensel mutluluğu"na kılavuzluk edecek "mucize kitap" Kur'an-ı Kerim, eşsiz bir hazine olarak elimizin altında durmaktadır. Bize düşen, bu "kurtuluş reçetesi"ni, bugünün canlı sorunlarına canlı cevaplar bulmak ve İslam'ın ilk günlerindeki dinamizm ve heyecanı yakalamak amacıyla diri bir gözle okuyup uygulamaktır.

(Kur'an Nedir, Nasıl Okunmalıdır, A. Yıldız-Ş. Özdemir, Pınar Yayınları)

Sorularla İslamiyet

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir