– Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık. (Saffat )
– Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin. (Bakara )
– (Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “And olsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti. (Maide 27)
– Ey iman edenler! İhramlı iken (karada) av hayvanı öldürmeyin. Kim (ihramlı iken) onu kasten öldürürse (kendisine) bir ceza vardır. (Bu ceza), Kabe’ye ulaştırılmak üzere, öldürdüğünün dengi olup, içinizden iki adil kimsenin takdir edeceği bir kurbanlık hayvan; veya yoksulları yedirmek suretiyle keffaret; yahut onun dengi oruç tutmaktır. (Bu) yaptığı işin kötü sonucunu tatması içindir. Allah, geçmiştekileri affetmiştir. Fakat kim bir daha böyle yaparsa, Allah ondan intikam alır. Allah, mulak güç sahibidir, intikam sahibidir. (Maide 95)
– Allah; Ka’be’yi, o saygıdeğer evi, haram ayı , hac kurbanını ve (bu kurbanlara takılı) gerdanlıkları insanlar(ın din ve dünyaları) için ayakta kalma (ve canlanma) sebebi kıldı. Bunlar, göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah’ın bildiğini ve Allah’ın (zaten) her şeyi hakkıyla bilmekte olduğunu bilmeniz içindir. (Maide 97)
– “… Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin” (Hac 28)
– Sizin için onlarda belli bir zamana kadar birtakım yararlar vardır. Sonra da kurbanlık olarak varacakları yer Beyt-i Atik (Kabe)’dir. (Hac 33)
– ‘’Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık…” (Hac 34)
– “Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yeyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hac 36,37)
– Onlar, inkar edenler ve sizi Mescid-i Haram’ı ziyaretten ve (ibadet amacıyla) bekletilen kurbanlıkları yerlerine ulaşmaktan alıkoyanlardır. Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle, inanmış kadınları bilmeyerek ezmeniz ve böylece size bir eziyet gelecek olmasaydı, (Allah, Mekke’ye girmenize izin verirdi). Allah, dilediğini rahmetine koymak için böyle yapmıştır. Eğer, inananlarla inkarcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri elem dolu bir azaba uğratırdık. (Fetih 25)
– Cundub b. Sufyan radiallahu anh şöyle rivayet etmiştir: Kurban bayramı günü Hz. Peygamber aleyhisselam ile beraber hazır bulundum. Namazı kıldı, namazı bitirip de selam verince, namaz bitmeden önce kesilmiş olan bazı kurban etleri ile karşılaştı. Bunun üzerine: “Kim namazdan önce kurbanını kestiyse onun yerine bir kurban daha kessin. Kim kesmemiş ise besmele ile kessin” buyurdu. (Müslim)
– Berâe radiallahu anh şöyle rivayet etmiştir: Dayım Ebu Bürde kurbanını namazdan evvel kesti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): “Senin bu koyunun yalnız et içindir” buyurdu. Ebu Burde: “Ey Allah’ın Resulü! Bende bir keçi oğlağı var” dedi. Hz. Peygamber: “Onu kurban et. Fakat senden başkasına yaramaz” buyurdu. Sonra da şunları ilâve etti: “Her kim namazdan evvel keserse ancak kendi nefsi için kesmiş olur. Her kim namazdan sonra keserse kurbanı tamam olmuş ve müslümanların sünnetine uymuş olur.” (Müslim)
– Enes radiallahu anh şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber aleyhisselam kurbanın birinci günü: “Her kim namazdan evvel kurbanını kesmiş ise iade etsin” buyurdu. Bunun üzerine birisi kalkıp: “Ey Allah’ın Resulü! Bu, et yeme arzu edilen bir gündür” dedi de komşularının ihtiyacından bahsetti. Bunun üzerine Hz. Peygamber kendisini tasdik eder gibi oldu. O kişi: “Bende bir oğlak vardır ki bence et için kesilen iki koyundan daha iyidir. Onu (kurban olarak) keseyim mi?” diye sordu. Hz. Peygamber da ona müsaade etti. Ben onun aldığı bu müsaadenin başkasına ulaşıp ulaşmadığını bilmiyorum. Hz. Peygamber iki koç kesti. Ardından insanlar küçük bir koyun sürüsüne doğru gidip sürüyü aralarında taksim ettiler yahut parçalara ayırdılar. (Müslim)
– Ukbe b. Âmir’in radiallahu anh haber verdiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.), ona sahabelere vekaleten taksim etmek üzere bir koyun sürüsü vermişti. (Ukbe de bunları taksim ettikten sonra) geriye bir oğlak kalmıştı. Ukbe bunu Hz. Peygamber’e söylediğinde: “Onu da sen (Ravi Kuteybe arkadaşlarına dağıtmak üzere) kurban et” buyurmuştur. (Müslim)
– Enes (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber aleyhisselam aklı karalı alaca ve boynuzlu iki koç kurban etti ve bunları kendi eliyle kesti. Keserken de ayağını onların yanlarına basıp besmele çekti ve tekbir getirdi. (Müslim)
– Rafi’ b. Hadîc radiallahu anh şöyle rivayet etmiştir: Ben: Ey Allah’ın Resulü! Yarın düşmanla karşılaşacağız. Halbuki yanımızda bıçak yok! diye sordum. “Hayvanın kendi kendine ölmemesi için acele davran. Kesim bol kan akıtan bir şeyle yapılır ve üzerine Allah’ın adı anılırsa onu ye. Yalnız dişle tırnak müstesna. Bunun sebebini anlatayım: Diş bir kemiktir (kesmez), tırnak ise Habeş halkının bıçağıdır” buyurdu. Rafi’ dedi ki: Biz bol deve ve koyun ganimetine nail olduk. Bu sırada develerden birisi kaçmıştı. Derken mücahitlerden bir kimse onu ok atıp vurdu da bu suretle hayvanı durdurdu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): “Bu hayvanlar vahşi hayvanlar gibi kaçıyorlar. Bunlardan herhangi biri kaçarsa işte böyle muamele ediniz” buyurdu. (Müslim)
– Hz. Aişe’nin radiallahu anha rivayetinde Abdullah b. Vakıd şöyle anlatır: Hz. Peygamber (a.s.) kurbanların etlerini üç günden sonraya (bırakıp) yemeyi yasaklamıştır. Abdullah b. Ebu Bekr de: Bu hususu Amre’ye andım o da bana Abdullah b. Vakıd doğru söylemiştir. Ben Hz. Aişe’yi şöyle derken duydum: Resulüllah zamanında bedeviden birçok kişi Kurban bayramına yakın Medine’ye doğru yavaş yavaş yürüyüp geldiler. Bunu gören Resulüllah “kurban etlerini üç gün tutabilirsiniz sonra kalanı dağıtınız” buyurdu. Bu yılı takip eden yılda sahabeler “ey Allah’ın Resulü birtakım insanlar kurbanlarından kaplar dolusu erzak ediniyorlar, kurban etlerinden yağ eritip biriktiriyorlar” dediler. Resulüllah: “İyi de bunu bana niçin söylüyorsunuz?” buyurdu. Sahabeler geçen sene kurban etlerinin üç günden sonra yenilmesini yasaklamıştın da ondan soruyoruz dediler. Resulüllah: “Ben o zaman ancak kütleler halinde yavaş yavaş akın edip gelen fakir bedeviden dolayı yasaklamıştım, şimdi kurban etlerinizi yeyiniz, birikiriniz ve tasadduk ediniz” buyurdu. (Müslim)
– Seleme b. Ekva’nın (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim kurban keserse bayramın üçüncü gecesinden sonra evinde kurban etinden bir şey bulunduğu halde sabahlamasın” buyurdu. Ertesi seneye girdiğimiz zaman sahabeler: “Ey Allah’ın Resulü! Kurban etlerini geçen sene yaptığımız gibi mi yapacağız (yani dağıtacak mıyız)?” diye sordular. Hz. Peygamber: “Hayır (bu yıl yiyin, yedirin, azık da edinin) çünkü geçen sene halk arasında geçim zorluğu vardı. Bu sebeple kurban etlerinin halk arasında dağıtılmasını arzu ettim” buyurdu.(Müslim)
– Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatmaktadır:Hz. Peygamber (a.s.): “İslâm’da fera ve atira yoktur” buyurdu.
Ravi İbn Rafi’ kendi rivayetinde: Fera, hayvanın ilk doğurduğu yavrularıdır. (Cahiliyede müşrikler bu ilk yavruları putlarına) kurban ederlerdi, izahını ilâve etmiştir. (Müslim)
– Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kimin kesecek kurbanı varsa, zilhicce ayı (nın hilâli) girince kurbanını kesinceye kadar saçından ve tırnaklarından hiç bir şey kesmesin.” (Müslim, Edâhî Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Dahâyâ 3.)
– İbni Abbâs radıyallahu anhümâ‘dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Başka günlerin hiçbirinde, –zilhiccenin ilk on gününü kastederek– şu günlerde işlenecek amel–i sâlihten, Allah katında, daha sevimli hiçbir amel yoktur.”
– Allah uğrunda yapılacak cihad da mı üstün değildir, Yâ Resûlallah? dediler.
– “(Evet) Allah yolunda yapılacak cihad da. Ancak malını ve canını tehlikeye atarak cihada çıkan, şehit olup dönmeyen kimsenin cihâdı başka. (O, bundan üstündür), “ buyurdu. (Buhârî, Îdeyn Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 61; Tirmizî, Savm 52; İbni Mâce, Sıyâm )
– Ebû Katâde radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‘e arefe günü tutulan orucun fazileti soruldu; o da: “Geçmiş bir yılın ve gelecek bir yılın günahlarına kefâret olur” buyurdu. (Müslim, Sıyâm , Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 54; Tirmizî, Savm 48; İbni Mâce, Sıyâm )
– İbni Abbâs radıyallahu anhümâ‘dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aşûre gününde oruç tuttu ve oruç tutmayı tavsiye etti.” (Buhârî, Savm 69; Müslim, Sıyâm , )
– İbni Abbâs radıyallahu anhümâ‘dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Gelecek seneye kadar yaşayacak olursam, muharrem ayının dokuzuncu günü oruç tutarım.” (Müslim, Sıyâm Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm )
– Âişe radiallahu anha’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ademoğlu kurban kesme gününde Allah katında kan akıtmaktan daha sevimli bir amel işlememiştir. O kurban kıyamet günü boynuzları kılları ve tırnaklarıyla gelecektir. Kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında hemen kabul olunur. Bu sebeple kestiğiniz kurbanlardan dolayı sıkıntı değil gönlünüz hoş olsun.” (İbn Mâce, Edaha: 3)
– Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) boynuzlu alaca renkli iki koçu kendi eliyle keserek kurban etti. Besmele çekti, tekbir aldı ve keserken ayağını koçların sağ yanı üzerine koydu.” (Buhârî, Edâhî: 7; Müslim, Edâhî: 3)
– Berâ b. Âzib (r.a.)’den merfu olarak rivâyet ettiği hadisinde şöyle diyor: “Topal hayvan, tek gözlü hayvan, hastalığı belli olan hayvan zayıf, ve cılız hayvanlar kurban edilmez.” (Ebû Dâvûd, Dahaya: 5; İbn Mâce, Edahî: 8)
– Ali b. ebî Tâlib radiallahu anh’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bize kurbanlık hayvan alırken göz ve kulağına dikkat etmemizi, kulağı, burnu kesik, boynuzu kırılmış hayvanlardan kurban kesmemeyi bize emretti.” (Ebû Dâvûd, Dahaya: 5; İbn Mâce, Dahaya: 8)
– Ukbe b. Âmir radiallahu anh’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendi keseceği kurbanlık hayvanları ashabı arasında dağıttı geriye bir oğlak kalmıştı ki Ukbe bunu Rasûlullah (s.a.v.)’e hatırlatmıştı. Rasûlullah (s.a.v.) de onu da sen kendin için kurban et buyurdular.” (Ebû Dâvûd, Dahaya: 5; İbn Mâce, Dahaya: 7)
– Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Hudeybiye’de, Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber deveyi de sığırı da yedi kişi için boğazlayıp kurban etmiştik. (Ebû Dâvûd, Dahaya: 6; İbn Mâce: Dahaya: 5)
– Adiyy (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Sığır; yedi kişi için kurban olur.” Dedim ki: “Şayet karnından yavrusu çıkarsa?” “Onunla beraber yavrusunu da kes” dedi. “Ya topal hayvan ne olacak?” dedim. Dedi ki: “Kurban edileceği yere gidebiliyorsa kurban olur.” Dedim ki: “Ya boynuzu kırık hayvan ne olacak?” “Zararı yok dedi ve biz emrolunduk veya Rasûlullah (s.a.v.), bize emretti ki: Kurban edilecek hayvanların göz ve kulaklarını dikkatle inceleyip alın.” (Ebû Dâvûd, Dehaya: 5; İbn Mâce, Dehaya: 8)
– Umâra b. Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: A’ta b. Yesâr’dan işittim şöyle diyordu: Ebû Eyyûb el Ensârî’ye sordum; Rasûlullah (s.a.v.)’in zamanında kurbanlar nasıldı diye şöyle cevap verdi: “Kişi kendisi ve çoluk çocuğu için tek bir kurban keserdi de onun etinden kendileri de yer başkalarına da yedirirlerdi. Neticede Müslümanlar birbirleriyle övüneceğiz diye gördüğün gibi birkaç kurban kesmek durumuna geldiler.” (İbn Mâce, Dahaya: 10; Muvatta, Dahaya: 5)
– Cebele b. Suhaym (r.a.)’den rivâyete göre, adamın biri İbn Ömer (r.a.)’e kurban kesmek vâcib midir? diye sordu. O da; Rasûlullah (s.a.v.) ve Müslümanlar kurban kestiler dedi. Adam aynı soruyu tekrar edince aklını kullanıp ne dediğimi, anlamıyor musun? Rasûlullah (s.a.v.), ondan sonrada Müslümanlar kurban kestiler. (İbn Mâce, Dahaya: 2)
– Süleyman b. Büreyde (r.a.)’in babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Üç günden fazla kurban etinden yemeyiniz diye size yasaklama getirmiştim kurban kesenlerle kesmeyenler et yemekte denk olsunlar diye… Ama bu andan itibaren kurban kesen sayısı arttığı için dilediğiniz kadar yeyin yedirin ve saklayın.” (Buhârî, Edâhî: 16; Müslim, Edâhî: 5)
– Âbis b. Rebia’ (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Müminlerin anası Âişe (seafoodplus.info)’ya: “Rasûlullah (s.a.v.), kurban etlerinin üç günden fazla yemeyi yasaklarmıydı? Diye sordum. Buyurdular ki:“Hayır, fakat insanlardan kurban kesen kimse az olduğu için kesmeyen kimselere yedirmek istediğinden dolayı böyle bir kısıtlama getirmişti. Bugün için biz, hayvanların paçalarını saklayıp on gün sonra yiyoruz.” (Buhârî, Edahî: 16; Müslim, Edahî: 5)
– Ebû Bekre (r.a.)’in babasından rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), hutbe okudu minberden indi iki koç getirtti ve onları kesti.”
Yayınlanma:
Kardeşliği ve huzurun bayramın Kurban bayramı için sayılı günler kaldı. Hz. Peygamber (s.a.s.) de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de kurban kesmiştir. Diyanet bayram hakkında en çok merak edilen kurban sorusunu yanıtladı.
KİMLER KURBAN KESMEKLE YÜKÜMLÜDÜR
Akıl sağlığı yerinde, hür, mukim ve dinî ölçülere göre zengin sayılan mümin, ilâhî rızayı kazanmak gayesiyle kurbanını kesmekle hem Cenab-ı Hakk'a yaklaşmakta, hem de maddi durumlarının yetersiz olması sebebiyle kurban kesemeyenlere yardımda bulunmaktadır (Serahsî, el-Mebsût, XII, 8; İbn Nüceym, el-Bahr, VIII, ). Bu ibadetin ruhunda Hakk'a yakınlık ve halka fedakârlıkta bulunma anlayışı vardır. Kurban, bir müslümanın bütün varlığını, gerektiğinde Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir.
KURBAN KESMENİN DAYANAĞI NEDİR?
Kurban, Kur'an-ı Kerim, Sünnet ve icmâ ile sabit bir ibadettir. Kurbanın meşru bir ibadet olduğuna dair Kur'an-ı Kerim'de deliller mevcuttur. Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail'in yerine bir kurbanın, Allah tarafından kendilerine fidye (kurban) olarak verildiği açıkça bildirilmektedir (Sâffât, 37/).
Kurbanın meşruiyetine işaret eden başka âyetler de vardır: “Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah'ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.” (Hac, 22/28), “Her ümmet için, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık.” (Hac, 22/34), “Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allah'ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik. Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Allah'a ulaşacak olan ancak, sizin O'nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hac, 22/)
Bu âyetlerde zikredilen hayvan kesiminin, et ihtiyacı temini için olmadığı, bunların ibadet amaçlı birer uygulama oldukları gayet açıktır. Et ve kanların Allah'a ulaşamayacağının, asıl olanın ihlâs ve takva olduğunun bizzat âyetin metninde yer alması bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de kurban kesmiştir. Hz. Peygamberin (s.a.s.), meşru kılınmasından itibaren vefat edinceye kadar her yıl kurban kestiği bilinmektedir (Tirmizî, Edâhî, 11; bkz. Buhârî, Hac, , ; Müslim, Edâhî, 17).
Sahih hadis kaynaklarında yer alan rivayetlerde, Hz. Peygamber (s.a.s.), kurban bayramında Allah katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında makbul olacağını ve kurban edilen hayvanın boynuzu, tırnağı da dâhil olmak üzere her şeyinin kişinin hayır hanesine yazılacağını ifade edip; bu ibadetin Allah rızası için yapılmasını tavsiye etmiştir (Tirmizî, Edâhî, 1; İbn Mâce, Edâhî, 3).
Ayrıca hicretin ikinci yılından itibaren bugüne kadar müslümanların kurban kesmeleri, bu konuda görüş birliği olduğunu da göstermektedir (İbn Kudâme, el-Muğnî, XIII, ).
KURBAN İBADETİNİN HÜKMÜ VE MAHİYETİ NEDİR?
Sözlükte yaklaşmak, Allah'a yakınlaşmaya vesile olan şey anlamlarına gelen kurban dinî bir terim olarak, Allah'a yaklaşmak ve O'nun rızasına ermek için ibadet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usûlüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder (İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, IX, ). Kurban bayramında kesilen kurbana udhiyye, hacda kesilen kurbana ise hedy denir.
Mezheplerin çoğuna göre udhiyye kurbanı kesmek sünnettir (İbn Rüşd, Bidâye, I, ). Hanefî mezhebinde ise tercih edilen görüş, kurbanın vacip olduğudur (Merğînânî, el-Hidâye, VII, ). Kurban, -fıkhî hükmü ne olursa olsun- müslüman toplumların belirli simgesi ve şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri özellikle milletimizin dinî hayatında önemli bir yer tutmaktadır.
DiyanetkurbanMüslümanuygulama
Farz, Allah’n kesin emirleridir. Farzlar usulüne uygun ve Allah rzas için samimiyetle yerine getirilirse kii büyük sevap kazanr. Vacip kelimesi ise Allah’n emirlerini ifade eder. Fakat bu defa kii bu vacip davranlar ikinci derecede yapmak zorundadr. Vacip davranlarn kesinlii farz kadar açk deildir. Vacip olan davranlar, sünnet davranlardan daha üstündür.
Kurban kesmek farz m sünnet mi sorusu da akllara gelebildii için dini açdan sünnet nedir ona da deinelim. Sünnet kelimesinin sözlük anlam yol ve adettir. slam hukukçularna göre ise sünnet; Peygamberimizin Kur’an dnda olan sözleri ve davranlardr.
Peki, kurban kesmek kimlere düer? Kurban kesmek Diyanet açklamasna göre: Akl sal yerinde, bülua ermi (ergen olmu), dinen zengin saylacak kadar mal varlna sahip ve mukim olan her müslümann görevidir.
Kurban kesmek mezhep görülerine göre kimi zaman farz kabul edilir kimi zaman da vacip. Dini kaynaklarda yer alan bilgilere göre Hanefi mezhebine göre kurban kesmek vaciptir. Bu durum ise u hadisle açklanmtr:
“Kim genilik ve imkân bulur da kurban kesmezse, bizim namazgahmza yaklamasn.”
Kurban kesmek ile ilgili Din leri Yüksek Kurulu açklamas aynen u ekildedir:
Kurban ibadetinin mahiyeti ve hükmü nedir?
Sözlükte yaklamak, Allah’a yaknlamaya vesile olan ey anlamlarna gelen kurban dinî bir terim olarak, Allah’a yaklamak ve O’nun rzasna ermek için ibadet maksadyla, belirli artlar tayan hayvan usûlüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvan ifade eder (bn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, ).
Kurban bayramnda kesilen kurbana udhiyye, hacda kesilen kurbana ise hedy denir.
Akl sal yerinde, hür, mukim ve dinî ölçülere göre zengin saylan mümin, ilâhî rzay kazanmak gayesiyle kurbann kesmekle hem Cenab- Hakk’a yaklamakta, hem de maddi durumlarnn yetersiz olmas sebebiyle kurban kesemeyenlere yardmda bulunmaktadr (Serahsî, el-Mebsût, XII, 8; bn Nüceym, el-Bahr, VIII, ). Bu ibadetin ruhunda Hakk’a yaknlk ve halka fedakârlkta bulunma anlay vardr. Kurban, bir müslümann bütün varln, gerektiinde Allah yolunda feda etmeye hazr olduunun bir nianesidir.
Mezheplerin çouna göre udhiyye kurban kesmek sünnettir (bn Rüd, Bidâye, I, ). Hanefî mezhebinde ise tercih edilen görü, kurbann vacip olduudur (Merînânî, el-Hidâye, VII, ). Kurban, -fkhî hükmü ne olursa olsun- müslüman toplumlarn belirli simgesi ve iar saylan ibadetlerden biri olarak asrlardan beri özellikle milletimizin dinî hayatnda önemli bir yer tutmaktadr.
Din leri Yüksek Kurulu
Kurban kesmek, maddi durumu yerinde olan kiilere düen bir dini görevdir. Kiinin borçlar çoksa ve maddi durumu ancak evini geçindirmeye yetiyorsa kurban kesmekle görevli deildir. Hanefi dnda kalan mezheplere göre de kurban kesmek sünnet olarak kabul edilmektedir. Gücü yetenin kurban kesmesi gerektii ifade edilir. Hatta u hadisler de mezhep görülerini desteklemektedir:
“Peygamber (a.s.) ile birlikte duruyorduk. Onun öyle dediini iittim: “Ey insanlar! Her aile halfana her sene bir kurban düer.”
Hacda kurban kesmek farz m diye düünenler de olabilir. “Temettu veya kran haccna niyet edenlerin kurban kesmesi gerekir.” açklamas Diyanetten gelen bir açklamadr. Kurban kesme imkan yoksa oruç tutulur. Hac ibadetindekilerin udhiye yani Kurban Bayram içinde kesilen kurban kesmeleri ise vacip deildir.
Peki, doan çocua kurban kesmek farz m? Kurban kesmek birçok niyetle olabildii gibi çocua ükür niyetiyle de yaplabilmektedir. Yeni doan çocuk için kesilen kurbana akika kurban denir ve akika kurban sünnettir. Kurban çeitleri arasnda adak kurban kesmek farz m sorusuna cevap verelim. Adak kurban kesmek vaciptir.
Her kutsal dinde olduu gibi slamiyet inancnda da ibadet etmenin belirli artlar, usulü vardr. Allah’a yaknlamann, emirlerini yerine getirmenin sevabna nail olabilmek ve hayrl bir kul olabilmek adna inananlar yapacaklar ibadet esnasnda bu görev hakknda aratrma yaparlar. Biz de, kurban kesmenin artlar hakknda en çok merak edilenleri derledik:
Kurban kesmenin artlar ile ilgili Din leri Yüksek Kurulu açklamas aynen u ekildedir:
Kimler kurban kesmekle yükümlüdür?
Kurban kesmek, akl sal yerinde, bülua ermi (ergen olmu), dinen zengin saylacak kadar mal varlna sahip ve mukim olan her müslümann yerine getirecei malî bir ibadettir (Merînânî, el-Hidâye, VII, ).
Temel ihtiyaçlarndan ve borcundan baka gr altn veya deerinde para ya da eyaya sahip olan kimselerin kurban kesmesi gerekir (Mevslî, el-htiyâr, IV, ; bn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, ). Ayrca kurban mükellefiyeti için aranan nisabn üzerinden, zekâtn aksine bir yl geçmesi art deildir.
Din leri Yüksek Kurulu
Bu bilgilerden hareketle kurban kesmenin artlar u ekilde özetlenebilir:
Kurban kime düer? Kurban kesmek maddi gücü yerinde olan, akl salna sahip ve Müslüman kiilere vacip görülür. Maddi durumunun yeterli olmas ise u ekilde belirtilir:
Kurban kesmek fazileti öncelikle maddi durumu kurban kesmeye yeterli olmayan, yeterince et tüketemeyen dar gelirli insanlar insanlar için etkilidir. Müslümanlarn Allah’a yaklamasn, inancna kar balarn kuvvetlendirmesini salar; ayrca kulluk bilincini pekitirmi olur.
Kurban kesme artn karlayabilen, dinen varlkl saylan fertler kurban kesip kurban etlerini yaknlarna ve ihtiyaç sahiplerine paylatrdnda kurban kesmenin fazileti vücut bulmu olur.
Kurban kesmek farz m Diyanet kurbann dini dayanana dair ne diyor diyenleri aydnlatmaya çalalm. Diyanet’in açklamasndan ksa bir kesit öyledir: “Kurban, Kur’an- Kerim, Sünnet ve icmâ ile sabit bir ibadettir. Kurbann meru bir ibadet olduuna dair Kur’an- Kerim’de deliller mevcuttur.”
Kurban kesmek Kur’an’da var m? diye soran okurlarmz için bu soruyu ayetlerle açklamak daha doru olacaktr. Kurban kesmekle ilgili ayetler:
lginizi çekebilir: Kurban Bayram Namaz Saat Kaçta? Nasl Klnr?
Kurban Ba Kabul Eden Güvenilir 9 Vakf
Kurban Kesme Duas Nasl Yaplr? Ayeti, Türkçesi
Kurban Bayram Hakknda En Çok Merak Edilen 20 Bilgi
Kurban Bayram Nedir, Nasl Ortaya Çkt? Anlam, Önemi
Kurban Nasl Kesilir? slami Kurallara Uygun Kurban Kesimi
Kurban Bayramı, Kurban ve Kur'an
19 Temmuz
Toplumumuzun yüzde doksan dokuzu Müslüman diye biliyoruz. Ancak ülkemizdeki Müslümanların, İslam'ın temel kavramları hakkında doğru ve dürüst bilgileri bulunmuyor. Müslümanların en cahil bırakıldığı alan din ve İslamiyet alanı olarak gözüküyor…
Bu konuda çok örnek verebilirim ama yarın Kurban Bayramı olduğu için en cahil bırakıldığımız kurban konusuna ve İslam’daki temel bazı kavramlara değinmek istiyorum Toplumun yüzde doksan dokuzu Müslüman ama bu kitlenin de yüzde doksan dokuzu kurban konusu başta olmak üzere bu temel kavramları yanlış biliyor.
Örneğin Müslümanların yüzde doksan dokuzu kurban kesmeyi sanki farzdan da öte bir zorunluluk gibi algılayıp en zor koşullarda kurban kesmeye çalışıyor. Almanya’da kaldığım yıllarda apartman bahçesinde kurban kesip ceza alan, sonraki sene de cezadan kaçınmak için evin banyo küvetinde kurban kesen, bu nedenle de apartmanda oturan tüm Almanların taşındığı saf mümin insanlarla tanıştım…
Toplumdaki; başta kurban konusu olmak üzere İslam’daki temel kavramlardaki bu cehaletin baş sorumlusu Diyanet İşleri Başkanlığı oluyor. Bu konularda, Diyanet İşleri Başkanlığı ısrarla toplumu doğru bilgilerle aydınlatmaktan geri duruyor. Örneğin Diyanet hocaları her Kurban Bayramı namazı hutbelerinde sahih (doğru) olmayan ‘’keseceğiniz kurban sizi sırtına alarak Sırat Köprüsünden geçirecek’’ hadisini söylüyorlar da kurban ibadetinin gerçekte farz mı, sünnet mi, vacip mi olduğu konusuna hiç mi hiç değinmiyorlar, gerçeği söylemiyorlar…
O zaman buyurun Kur’an’da yazdığı şekliyle gerçeklere:
Kurban Bayramı
Kurban Bayramı Hicri Takvim'e göre Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün boyunca kutlanıyor ve aynı zamanda da Mekke'de hac farizası ifa ediliyor Miladi takvime göre ise yılı için Kurban Bayramı; 20, 21, 22 ve 23 Temmuz, günleri oluyor…
Kurban Bayramı farklı dillerde ve farklı kültürlerde farklı isimlerle anılıyor. Arapça ‘’İyd-el Adha’’ şeklinde, Türkçede ve Farsçada Kurban Bayramı olarak, Hindistan ve Pakistan'da genellikle ‘’Bakra Eid’’ olarak anılıyor… (Bakra Eid’in anlamı "Keçi Bayramı"dır. Bu ülkelerde sıklıkla kurban edilen hayvan keçi olduğundan) Türkçe ismine benzer bir şekilde Bosna-Hersek, Bulgaristan da Koç bayramı, Arnavutluk'ta Kurban Bajram şeklinde anılıyor.
“Kurban” kavramı Kur'an’da yedi sure içinde 13 ayette geçiyor. Bunlardan dokuzu; Hacc Suresi (28, 30, 34 ve ayetler), 5. Maide Suresi (2, 95 ve ayetler), Fetih Suresi ( Ayet) ve 2. Bakara Suresi ( Ayet)de geçiyor. Diğer dördü de 3. Âli İmrân ve 6. En’Am surelerinde genel nitelikte geçiyor. Bizim bayram olarak andığımız dönemi ele alan sure Hacc Suresi oluyor. Ayrıca Kevser Suresi’nde bir kelime yanlış yorumlanarak yer aldığı iddia ediliyor…
Kur'an'da Hacc Suresinde geçen ve ayetler, kurbanın tam olarak yerini özetliyor: "Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir."
En’Am Suresi’nin Ayetinde de (Diyanet Vakfı mealinde) “kurban” sözcüğü geçiyor. Fakat ayetin ardından şöyle bir not bulunuyor: “Meâlde kurban olarak tercüme ettiğimiz ‘nüsük’ kelimesi bazı müfessirlerce ibadet olarak açıklanmıştır.”
Kevser Suresi ise Kur'an'ın Suresi ve Kur'an'da üç ayetten oluşan en kısa surelerden birisi oluyor. İlk ayetinde; Kevser’den (Kevser: Arapça bolluk ve bereket demek, aynı zamanda Cennet’te akan ırmağın da ismidir) bahsedildiği için bu isim veriliyor. Aynı zamanda "Nahr Suresi" olarak da biliniyor. Erkek çocukları yaşamadığı için Hz. Peygamberimize müşrikler, nesli kesik manasına gelen "ebter" dedikleri için Hz. Peygamber üzülüyor. Bu sure Hz. Peygamber için kendisi üzülmesin diye iniyor…
Kur'an'da Kevser Suresi 2. Ayet de;“Fesalli lirabbike venhar” cümlesİnde; “Fesalli lirabbike…” “Namaz kıl Rabbin için…” deniliyor, ardından gelen “venhar” kelimesi için bazı ilahiyatçı ve Hadis yazarları; “kurban kes” olarak yorumluyorlar. Bu ayetteki “venhar” kelimesinin anlamı eğer ‘’kurban kes’’ olsaydı ‘’venhar’’ kelimesi yerine, Arapça lisanında ‘’kurban’’ kelimesinin tam karşılığı; “dahiyye”, kurbanlık hayvanla ilgili olarak da “udhiyye” geçmesi gerekiyor. Oysa “venhar” kelimesinin tam karşılığı olarak; ‘’Allaha yönel, imana yönel…’’ olarak yorumlamak gerekiyor. Şöyle ki; Arapça “Nahr” kelimesi, boğazın, göğüsle birleştiği yerdeki boşluk oluyor. Eskilerin sık sık sözünü ettikleri “iman tahtası” olarak yorumladıkları bölge yani “Nahr” kelimesi, “Boğazın altındaki çukurluk’’ oluyor… Buna dayanarak ‘’kes’’ yorumu yapmak zorlama bir yorum olarak değerlendiriliyor…
Kurban kesmek farz olmadığı gibi (çünkü Kur’an’da açıkça ‘’kurban kesin’’ buyruğu yoktur) sünnet de olmuyor…
İslâm âlim ve müçtehitleri de kurban hakkında farklı içtihatlarda bulunuyorlar:
İmam Azam Ebû Hanife'ye göre (Sünni mezhebine göre) kurban farz ve sünnet olmayıp vacip oluyor. Şâfiî, Mâliki ve Hanbelî mezhebi ile Hanefîlerden İmam Ebû Yusuf'a göre ise kurban sünnet-i müekkede oluyor… (Sünnet-i müekkede: Hz. Peygamber'in pek az terk ettikleri işler ve ibâdetler. Buna, Sünnet-i hüdâ da denir.) Bundan dolayı Şâfiî, Mâliki ve Hanbelî mezhebine ait olanlar kurbanı her yıl değil zaman zaman kesiyorlar… Vacip olan ibadetin ise hacc farizası sırasında yapılması gerektiği doğrultusunda içtihatlar da bulunuyor…
Görüldüğü gibi İslam müçtehitlerinin genel yorumu Hz. Peygamberin kurban kesmediği şeklinde oluyor. (Eğer Hz. Peygamber kurban kesse idi ‘’sünnet’’ olurdu). Eğer Kevser Suresi 2. Ayet de geçen “venhar” kelimesini Hz. Peygamber “kurban kes” olarak anlasaydı zaten kurban keserdi. (Velev ki Kevser Suresi’nde geçen ‘’venhar’’ kelimesi ‘’kurban kes’’ anlamına gelse bile bu Sure Hz. Peygamber için inmiştir.)
Kevser Suresindeki ‘’venhar’’ kelimesi için bazı ilahiyatçı ve hadis yazarları; “kurban kes” olarak yorumluyorlar. Hâlbuki ‘’venhar’’ kelimesi görüldüğü gibi ‘’kurban kes’’ anlamında değil ‘’Allaha yönel, imana yönel’’ anlamında yer alıyor…
Kurban sözcüğü, Türkçe'ye Farsça'dan, Farsça'ya ise Arapça'dan geçiyor. Kurban, Arapça ‘’k-r-b’’ kökünden türüyor ve sözlükte "yaklaşmak" anlamına, ‘’bir hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey’’ anlamına geliyor… ‘’Akraba’’ sözcüğü de bu kökten türüyor…
Şimdi tekrar Kur'an'da kurbanın tam olarak yerini özetleyen Hacc Suresinde geçen ve ayetlerin anlamını vermek istiyorum: "Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir." İslamiyet öncesi Araplarda kurban geleneği vardı ve Araplar İslamiyet zamanında da bu geleneklerine devam ediyorlardı. Yüce Allah bu Ayette buyuruyor ki : "(Siz keserseniz kesin ama) Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadetlerdir."
Kurban, zaten sözcük anlamıyla "yaklaşmak" anlamına gelmekteydi ve ‘’bir hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey’’ anlamındaydı.
Kur’an’da geçen temel kavramlar
Kur'an lisanı bilinenin aksine Arapça değildir. Kur'an Arapça’ya çok yakın eşi benzeri olmayan farklı bir lisanla yazılıyor… Bu nedenle bilinen herhangi bir dile ait olmadığı için anlaşılması için mutlaka yorumlanması gerekiyor… ‘’Yorum’’un Arapça karşılığı ise ‘’meal’’dir. Ne yazık ki bu konuda Türkçe olarak ‘’yorum’’ değil ısrarla Arapça karşılık olan ‘’meal’’ kullanılıyor…
İşte sorun da burada başlıyor… Kur’an ‘’meal’’ adı altında temel kavramlar yorumlanırken devreye yorumlayan kişilerin ait olduğu kültürü, algısı ve değer yargıları giriyor ve bu yorumu yapan kişilerin ait olduğu kültür, algı ve değer yargıları bize ‘’Kur’an meali’’ veya İslam diye sunuluyor… Bu nedenle kendisini yetkin hisseden her din bilgini her ayeti farklı farklı yorumluyor… Örneğin herhangi bir ayetin adını vererek İnternette arandığında, başta Diyanet’in kendi içinde bile onlarca farklı yorumu olmak üzere çok sayıda ‘’meal’’ adı altında farklı yorumlarla karşılaşılıyor… .
Örnek olarak bu kavramlardan ‘’huri’’, ‘’cihat’’, ‘’başörtüsü’’ ve ‘’İslam’ın beş şartı’’nı anlatacağım.
Huri
Kur’an’da geçen ‘’huri’’ kelimesi de ‘’kurban’’ gibi yanlış yorumlanan bu kavramlardan birisi oluyor… Kur'an’da geçen ‘’huri’’ kelimesinin anlamı ‘’can yoldaşı’’ oluyor. Cennet’te cinsiyet bulunmuyor. Kur'an'da, Cennet’te cinsiyetin ve cinselliğin olduğunu söyleyen, belirten, ima eden hiçbir ifade, hiçbir ayet bulunmuyor… Her şeye kâdir evrenlerin mimarı Yüce Allah Cennet’te kullarına vere vere ‘’göğüsleri yeni tomurcuklanmış huri’’ ( Nebe, ‘’ve kevâıbe etrâben’’ - Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar - ) mi verecektir? Her şeyin yaratıcısı Yüce Allah insanları Cennet’e motive etmek için buna mı ihtiyaç duyuyor? Ayette geçen '’ve kevâıbe etrâben’’ ifadesi ''bahçe içerisinde toprak tepeler'' anlamına yakın bir anlamı ifade ediyor. Her şeye cinsellikle bakan kültür bu '’ve kevâıbe etrâben’’ (bahçe içerisinde toprak tepeler) anlamını ''göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar'' olarak yorumluyor. Kudret sahibi Yüce Allah'ın sübyana şehvet duyacak kadar cinselliğini ehlileştirememiş bir varlığı o tertemiz Cennet’ine kabul edeceği mi düşünülüyor? O kültürün bilinçaltı ne ise yorum (meal) olarak da ne yazık ki onu veriyor…
Nitekim din bilgini ve mutasavvıf Ahmed Hulusi ‘’huri’’ kelimesini ‘’Yaşıt muhteşem eşler!’’ olarak yorumluyor. (Cinsiyet kavramı olmayan şuur yapının hakikatinden gelen esmâ özelliklerini açığa çıkaracağı muhteşem kapasiteli o boyutun özelliğiyle oluşmuş bedenler. Dişi - erkek ayrımsız! )
yılında yayınladığı ‘’Kur'an'ın Mesajı’’ (The Message of the Qur’an) isimli Kur'an tefsiri ile tanınan ve yüzyılın en fazla etki yaratan İslam düşünürü olarak kabul edilen Pakistanlı din bilgini Muhammed Esed’in de bu konuda çok güzel açıklanmış bir tefsirî bulunuyor. Bu tefsirde konu şu şekilde veriliyor:
‘’Kevâib’i harika eşler olarak çevirmem konusunda ise, hatırlanmalıdır ki keb teriminin -kâib isim-fiili buradan türetilmiştir- birçok anlamı vardır ve bu anlamlardan birisi, çarpıcı olma, göz alıcı olma, üstünlük yahut ihtişamdır (lisânu’l-arab). Böylece keabe fiili, insan için kullanıldığında, o, (başka bir kişiyi) göz alıcı/çarpıcı veya muhteşem veya harika yaptı anlamına gelir.
Hem keabe fiilinin, hem de keb isminin bu mecazî anlamına bağlı olarak kâib isim-fiili, halk dilinde göğüsleri göz alıcı hale gelen veya tomurcuklanan kız anlamında kullanılmıştır. Bu nedenle birçok müfessir, bu ifadede, cennetin (erkek olduğu varsayılan) sakinlerine hoşnutluk verecek olan bir tür genç dişi-eşlere bir atıf görürler. Ancak, öncelikle belirtmeliyiz ki, Kur'an’ın Cennet’in güzellikleri ile ilgili bütün teşbîhleri aynı ölçüde hem erkek hem de kadın için geçerli bulunmaktadır.
Diğer taraftan kevâib’in bu anlamı, yukarıdaki gündelik kullanışın türediği kökü -ki keb isminin taşıdığı mecazî göz alıcılık anlamına dayanmaktadır- göz ardı etmekte ve bu açık mecazın yerine maddî olarak göz alıcı bir şey için geçerli olan lafzî karşılığını geçirmektedir.’’
Dolayısıyla bu, (halk dilinde göğüsleri göz alıcı hale gelen veya tomurcuklanan kız anlamında kullanılması) bana göre tamamen temelsiz bir yorumdur. Cennet’in nimetleri ile ilgili Kurânî tasvirlerin daima müteşabih olduklarını hatırlarsak, kevâib teriminin, yukarıdaki bağlamda, hiçbir cinsiyet ayrımı yapmaksızın, muhteşem (veya harika) varlıklar anlamına geldiğini ve etrâb terimi ile birlikte müthiş uyumlu harika eşleri gösterdiğini anlarız. Böylece kutsanmış kimselerin birbirleriyle ilişkilerine işaret edilmiş ve onların tümünün karşılıklı tamamlayıcılıkları ve eşit ölçüdeki değerleri vurgulanmış olmaktadır.’’
Cihat
Kur'an’da geçen "Cihat’’ kelimesi de ne yazık ki yanlış yorumlanıyor. ‘’Cihat’’ın kökeni ‘’Jihaad’’ kelimesinden gelir ve ‘’gayret etmek, ilerlemek için sürekli gayret edip çabalamak’’ anlamına geliyor. Cihat aslında kişinin çabada olması, kendi nefsiyle sürekli bir mücadelede içinde olması demektir. Kur'an; cihatı ’’nefsinle mücadele et, en büyük mücadele nefsinle olandır, yılma, nefsini yen’’ anlamında veriliyor, bugünkü şeytanların yorumladığı anlamında verilmiyor…
Başörtüsü
Benzer şekilde ‘’başörtüsü’’ konusunda da yanlış yorumlarda bulunuluyor… Nur Suresi ve Ahzab Suresi Ayetleri de örtünmeyle ilgili ayetlerdir. Ancak ‘’başörtüsü’’ yorumu yalnızca Nur Suresi Ayetinde yapılıyor. Konu uzun. Ancak özet olarak şunu söyleyebilirim ki ayette geçen sözcük “bi-humuri-hinne”; “o kadınların humuru ile” anlamında veriliyor. Humur; Hımar’ın çoğuludur. Bu sözcük ‘’(k)ha mim ra’’ kökünden geliyor. Bu kökün anlamı: Üzerini kapatmak, kaplamak, saklamak, örtmek, gizlemek ve mayalamak oluyor. Bu sözcük dilimizde de benzer anlamlarda yer buluyor: ‘’Mahmur’’: Gözleri uyku ile örtülü (göz örtüsü), ‘’Hamur’’: Un ve su karışımının, mayalanmasıyla elde edilen pelte.
Bilinen ilk () derli toplu klasik Arapça sözlük çalışması olan İbn-i Manzur’un “Lisan-ul Arab”ın da bu sözcüğün “başörtüsü” anlamına geldiği bir karşılığı bulunmuyor… Lisan’ul Arab’da Veysel Karani’nin “insan örtüsü” manasında kullandığı, “Ben bir hımar içinde yaşıyorum” sözünü dahi alıntılayan, bu sözcüğü “uyku örtüsü”, “heyecan örtüsü”, “kötülük örtüsü” anlamında dahi kullanıldığını örnekleyerek gösteren sözlüğün, “kadınların taktığı başörtüsü” anlamını kaçırmış olması ihtimal dâhilinde gözükmüyor. Dolaysıyla Ayet’de geçen ‘’humur’’ sözcüğü başörtüsü anlamında olmayıp, sadece ‘’örtü’ anlamında veriliyor. Ve göğüslerin örtülmesi anlamında veriliyor…
İslam'ın beş şartı
Ne yazık ki Müslümanlar yüce dinimiz İslam’ı sadece ibadet boyutuna indirgeyerek İslam’ın ahlaki boyutunu görmezden geliyorlar. Din adına ahkam kesenler, insanlarımıza ‘’İslam’ın şartları’’ diye; kelime-i şehadeti, namazı, zekâtı, orucu ve haccı öğretiyorlar da ancak bir türlü; doğruluğu, dürüstlüğü, hakkı, hukuku, adaleti ve barışı öğretmiyorlar, anlatmıyorlar… İnsanlığa, dünyanın imarına, sulha, barışa hizmet eden her davranışın gerçek bir ibadet olduğunu anlatmıyorlar… Kaldı ki ‘’İslam’ın şartları’’ diye Kur’an’da hiçbir ifade, hiçbir ayet bulunmuyor. Kur’an’da en çok geçen kelime ‘’adalet’’ kelimesi oluyor. ''Adalet'' kelimesinden sonra sırasıyla Kur’an’da en çok geçen kelimeler; ‘’emanet’’, ‘’ehliyet’’, ‘’meşveret’’ ve ‘’maslahat’’ kelimeleri sıralanıyor. Eğer İslam’da şart aranacaksa bu beş şart Kur’an’da geçtiği şekliyle: Adalet, emanet, ehliyet, meşveret ve maslahat olarak sıralanması gerekiyor. Ancak, ne yazık ki bu kavramlar da Müslümanlara yabancı kalıyor. Çünkü Müslümanlar İslam’ı bilmiyorlar. Emevilerden beridir İslam dünyası İslam’sız bir Müslümanlık yaşıyor…
Diyanet İşleri Başkanlığına çağrı
Görüldüğü gibi Arapça olmayan Kur'an’ı Araplar kendi kültürlerine göre yorumluyor ve bu yorumlarında aslında Kur'an’da bulunmayan kendi kültürlerindeki anlamları ekliyorlar. Ve bu şekilde oluşan kültür de bize ‘’İslam ‘’ olarak sunuluyor…
Buradan Diyanet İşleri Başkanlığına çağrımdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi toplumu dini açıdan aydınlatmaktır. Diyanet İşleri Başkanı; üzerine vazife olmayan konularla uğraşacağına, üzerine vazife olmayan konularda fetvalar vereceğine, bir ham ervah gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin banisine cami minberinde ‘’dua’’ yerine ‘’beddua’’ okuyacağına (*) İslam'ı, topluma Kur'an'ı esas alarak açıklamalı ve bu çerçevede de başta ‘’kurban’’ konusu olmak üzere ‘’huri’’, ‘’cihat’’, ‘’başörtüsü’’ ve ‘’İslam’ın beş şartı’’ konularında toplumu aydınlatmalıdır.
En azından Kurban Bayramı namazında Diyanetin hocaları; her Kurban Bayramı namazı hutbesinde söyledikleri ‘’keseceğiniz kurban sizi sırtına alarak Sırat Köprüsü’nden geçirecek’’ (**) diye sahih (doğru) olmayan hadisi yerine; ‘’Ey Müslümanlar! Kurban kesmek farz değildir… Kurban kesmek sünnet de değildir… Kurban kesmek vaciptir, o da eğer kısmet olursa hacca giderseniz orada kesmek vaciptir!’’ diye hutbe okumalıdır… Tabi maksat toplumu dini açıdan aydınlatmaksa!
Şimdiye kadar, tüm bir ömrümce, Diyanet İşleri Başkanlığından ne ‘’kurban’’ konusunda ne de ‘’huri’’, ‘’cihat’’, ‘’başörtüsü’’ ve ‘’İslam’ın beş şartı’’ konusunda doğru bilgiyi almadım, alamadım, duymadım, duyamadım… Kur’an açık ve sarih değil mi? Diyanetin aydınlatmadığı bu konularda da din tacirleri, yobazlar ve şarlatanlar devreye giriyorlar… Ki zaten bunlardan da onlarcası hemen her gün ceridelerde ve renkli renkli camlarda görünüyor…
Artık açık açık adının konulması gerekiyor: Diyanet İşleri Başkanlığı, son yıllardaki söylem ve eylemleri ile topluma barış dini İslam'ı, İslam’ın temel kavramlarını Kur’an’a göre tanıtmak, anlatmak ve açıklamak yerine sanki radikal İslam’i örgütlerin sözcülüğünü yapar gibi fetvalar veriyor…
İslam dini, Diyanet İşleri Başkanlığına ve bu Müslümanlara bırakılmayacak kadar yüce bir dindir!
Bayram kutlaması
Bu anlamda siz saygıdeğer büyüklerimin, sevgili arkadaşlarımın ‘’Bayramı’’nı kutluyor, yaptığınız eylemlerinizin (amellerinizin) Yüce Allah’a yaklaşmanıza ve hayırlara vesile olmasını diliyor, selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum…
Arz ederim…
Osman AYDOĞAN
Bir not: Ramazan Bayramı namazı gibi Kurban Bayramı namazı da vacip ve Cuma namazının şartlarına tabi oluyor. Yani Cuma namazını kılmakla yükümlü olanlar, bayram namazını kılmakla da yükümlü oluyorlar. Ancak Cuma namazı farz, bayram namazı ise vacip bulunuyor.
Bir sonraki not: Bu satırları, daha Latin alfabesini öğrenmeden Arap harfleriyle Kur'an’ı hatmeden ve Arapçası sayesinde de Kur'an’ı anlayarak okuyan birisi kaleme alıyor…
(*) Kaldı ki Hz. Peygamber, "ölülerinizin hayırla anın" (üzkürû mevtâküm bi'l-hayr) diye buyuruyor. Buradaki incelik ''mevtâküm'' kelimesi oluyor. Yani Hz. Peygamber tüm ölüleri kastetmiyor, ''ölülerinizi'' diyor. Diyanet İşleri Başkanı bu inceliği benden daha iyi biliyor. Yani Diyanet İşleri Başkanı, Türkiye Cumhuriyetinin banisi Mustafa Kemal Atatürk'ü kendilerinden saymıyor! Vahim olan budur!
(**) Kurban konusunda Kur’an bu kadar açık ve net olmasına karşın, Hz. Peygamber kurban kesmemiş olmasına karşın, Hz. Peygamber’den yüzlerce yıl sonra yaşayanlar din bilgini sıfatı ile sahih (doğru) olmayan hadis rivayet ediyorlar
İslam’da birinci öncelik Allah’ın kelamı Kur’an oluyor. İkinci sırada hadisler (Hz. Peygamberin sözleri) geliyor. Hadisler Hz. Ömer tarafından sistemli bir şekilde, titizlikle araştırılıp sahih (doğru) hadisler ortaya çıkarılıyor. Hz. Ömer’den sonra ileri sürülen, rivayet edilen hadislere şüpheyle yaklaşılması gerekiyor. Hz. Ömer, birinci elden, Hz. Peygamberin en yakınlarından, şahit olanlardan hadisleri derliyorken Hz. Peygamberden yüzlerce yıl sonra dünyaya gelip de hadis rivayet edenlere şüpheyle yaklaşılması gerekiyor…
Kaldı ki Hz. Ömer bile derlediği, doğruluğundan emin olduğu hadisleri kitap haline getirmiyor. Hadisleri de bir araya getirmeyi düşünen Hz. Ömer’in bu konuda çok düşündüğü ve sahâbîlerle istişare ettikten sonra, “Size bir sünen kitabı yazmaktan bahsetmiştim. Fakat sonradan düşündüm ki sizden önce Ehl-i kitap, Allah’ın kitabından başka kitaplar yazmış ve o kitaplar üzerine düşerek Allah’ın kitabını terketmişlerdi. Yemin ederim ki Allah’ın kitabını hiçbir şeyle gölgelemem” diyerek bundan vazgeçtiği rivayet ediliyor. Hz. Ömer diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini isiyor…
Hz. Ömer döneminde hadisler çoğalınca Hz. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istiyor. Sonra bunların yakılmasını emrederek şunu söylüyor: “Kitap Ehli’nin Mişnası gibi Müslümanların Mişnasıdır bunlar.”
Hz. Ömer; Musevilerin, dinlerini yozlaştırmalarında, Tevrat dışında Mişna adlı kitapları dini kaynak edinmelerinin etkisini görüyor ve Peygamber’e fatura edilerek dinin kaynağı kılınmak istenen hadislerin, bu Mişnaların fonksiyonunu kazanacağını anlıyor. Buna karşı hem diliyle, hem eliyle mücadele ediyor ve bu “Mişnaları” yakıyor…
Hz. Ömer, Irak’a yolculuğa giden arkadaşlarına şöyle söylüyor: “Siz öyle bir ülkeye gidiyorsunuz ki halkı arı uğultusu gibi Kuran okur. Hadislerle onları meşgul etmeyiniz ve yollarını saptırmayınız.”
Hz. Ömer şöyle diyor: “Ancak sizden önceki kavimleri hatırladım, onlar da kitaplar yazmışlar ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı. Allah’ın Kitabı’na hiçbir şeyi karıştırmam.” Diğer bir rivayette “Allah’ın Kitabı’nı asla başka bir şeyle değiştirmem.” Başka bir rivayette; “Ben yemin ederim ki Allah’ın Kitabı’nı hiçbir şeyle gölgelemem.”
Görüldüğü gibi Hz. Ömer, Hz. Peygamber yakınında olan, hadislere tanıklık, şahitlik yapan kişilerin rivayetleri hariç bunun dışındaki hadislere itibar etmeyip Kur’an’ı esas alıyor…
Uzun anlattım ama kurban konusunda Kur’an’da ‘’kurban kesin’’ diyen hiçbir ayet bulunmuyor. Dolayısıyla kurban kesmek farz olmuyor. Hz. Peygamber’in kendisi kurban kesmiyor. Dolayısıyla sünnet de olmuyor. Kurban kesmek sadece hacc farizası esnasında haccda kesmek vacip buyuruluyor. Bunun dışında rivayet edilen hadisler anlattığım gibi Hz. Peygamberden yüzlerce yıl sonra gelen sözde din âlimlerinin rivayetlerine dayanıyor ki anlattığım gibi bunlar da sahih (doğru) bulunmuyor…