kaynağı değiştir]
Başlığın diğer anlamları için Leyla ile Mecnun (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.
Leylâ ile Mecnun ya da Leylâ ve Mecnun, bir Arap efsanesine dayanan klasik bir aşk hikâyesidir.
Birbirini seven; ama bir türlü kavuşamayan, kara sevdalı iki gencin çileli aşklarını konu edinir. Hikâye, yüzyılın sonlarında İran'a geçmiş ve ilk defa Azerbaycan şairi Nizami (Azerbaycan,Gence) tarafında yazılmıştır. Türk edebiyatında otuzdan fazla şair tarafından işlenen ve çok sevilen bu aşk için yazılan en ünlü mesnevi,[1] yılında Fuzûlî'nin Leylâ ile Mecnun adıyla kaleme aldığı eserdir.[2] Leyla ve Mecnun teması, Farsça'dan Urdu ve Hint edebiyatına da girmiş; yüzyıldan itibaren Türk halk edebiyatına da geçerek anonim bir halk hikâyesine dönüşmüştür.
Leylâ ile Mecnun öyküsüne dair rivayetlerden birine göre bu aşk, hicretin birinci yılında Arabistan yarımadasında yaşanmıştır. "Kays bin Mülevvah Amirî" ile aynı kabileye mensup Leylâ binti Mehdî b. Sa’d Amirîye'nin başından geçen bir aşk öyküsü olduğu söylenir.[3] Kays, aşkı yüzünden aklını yitirip "Mecnun" lakabıyla tanınmıştır.
Leyla ile Mecnun'un aşkı Arap halk edebiyatında ortaya çıktıktan sonra Arapça ve Farsça'da kaleme alınmış; yüzyılda edebiyatçılar tarafından çok yaygın olarak işlenmiş; Mecnun’a ait olduğu söylenen şiirlerin arasına nesirler de eklenerek hikâye haline getirilmiştir.
Bu konu daha sonra Fars ve Türk edebiyatlarında da şiir olarak işlenmiştir. Bunların arasında Azeri asıllı olup Farsça şiirleri ile (özellikle "Beş Mücevher (پنج گنج Panj Ganj)" adlı hamsesi ve bunun içinde bulunan 'de hazırlanmış Farsça "Laylā o Majunūn" mesnevisi ile) ün kazanmış olan Nizami Gencevi (), Herat'ta yaşamış ve Farsça yazdığı hamsesinde bulunan "Leylâ ve Mecnun" mesnevisi ile ünlü olmuş Hatifi (), Azerbaycan edebiyatı ve Türkçe divan şiirinin başta gelen şairlerinden olduğu kabul edilen Fuzûlî () tarafından ’te yazılan "Leylâ vu Mecnûn" adlı mesnevisi sayılabilir.
Fuzûli, Leylâ ile Mecnun Mesnevisi’ni istek üzerine yazmıştır. Kanuni Sultan SüleymanBağdat şehrini ele geçirdikten sonra burada toplanan bilim ve sanat adamları, Fuzûli’den, bu türde bir eser yazmalarını istemişler, bunu bir çeşit sınanma sayan Fuzûli de yılında eserini tamamlayıp Bağdat valisi Süleymani Paşa’ya sunmuştur.