kaynağı değiştir]
II. Murad döneminden sonra, II. Mehmed () ve daha da önemlisi II. Bayezid () dönemlerinden itibaren divan edebiyatı önemli bir atılım yapmaya başlar.[22] Bu dönemi öne çıkaran en önemli unsurlardan biri, edebiyatçıların Fars ve Arap edebiyatlarından eserler çevirmeye ek olarak, artık Osmanlı Türkçesinde yazmanın daha da yaygın olmaya başlamasıdır.[22] Keza dönem şairleri yaptıkları bu uğraşı "Rûmî" ya da "Türkî" kılmak şeklinde kavramsallaştırmışlardır.[23]
Bu çerçevede ilk kuşakta üç şairin adı öne çıkmaktadır: Ahmed Paşa, Necâtî ve Zâtî. Bu şahıslardan Ahmed Paşa (ö. ), II. Mehmed ve II. Beyazıd dönemlerinde kazaskerlik, vezirlik, sancak beyliği ve kadılık gibi yüksek görevlerde bulunmuş ve kendi çağında hem gazel hem de kaside nazım şekillerinde ortaya koyduğu eserleriyle oldukça şöhret sahibi olmuştur.[24] Divan edebiyatının bu dönemdeki bir diğer öne çıkan şairi Necâtî (ö. ) ise Ahmed Paşa'dan farklı olarak Fars edebiyatına daha mesafeli durmuş ve eserlerinde yerel unsurlara daha çok yer vermiştir.[25] Bu dönemde öne çıkan üç şairden bir diğeri olan Zâtî'nin (ö. ) ise Latifi'ye göre gazeli, Âşık Çelebi'ye göre ise gazeli ve kasidesi bulunduğunu belirtilmektedir.[26] Nihayetinde, Zâtî'nin döneminde itibaren ise Osmanlı Türkçesinde eser üretmenin belli bir seviyeye geldiği düşünebilir.[27]
Bu ilk kuşak şairlerden sonra sonraki dönemde divan edebiyatı daha da yaygınlaşmaya başlamıştır. Örneğin, Bâkî (ö. ) bu dönemde yaşamıştır ve kendisi döneminde de oldukça ilgi görmüştür.[28]Kanunî Sultan Süleyman ile yakın ilişkiler geliştirmiş, daha sonra II. Selim ve III. Murat dönemlerinde de hem saraydan hem de toplumdan büyük bir itibar görmüştür.[29] Nihayetinde bu dönemin sonuna gelindiğinde divan edebiyatı artık kendi içinde "kanon metinleri" -yani kendi "klasik eserleri"- olan bir edebiyat haline gelmiştir.[30]
Bâkî'ye (ö. ) ait bir gazel. | Necati'ye (ö. ) ait bir gazel. | Ahmed Paşa'ya (ö. ) ait bir gazel. |
---|---|---|
Zülf-i siyâhı sâye-i perr-i Hümâ imiş İklim-i hüsne anın içün pâdişâ imiş Bir secde ile kıldı ruh-i âftâbı zer Hak-i cenâb-ı dost aceb kîmyâ imiş Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş Görmez cihânı gözlerimiz yârı görmese Mir'ât-ı hüsni var ise âlem-nümâ imiş Zülfün esîri Bâkî-i bîçâre dostum Bir mübtelâ-yı bend-i kemend-i belâ imiş[31] | Çıkalı göklere âhum şereri döne döne, Yandı kandîl-i sipihrün ciğeri döne döne Ayağı yir mi basar zülfüne ber-dâr olanun Zevk ü şevk ile virür cân ü seri döne döne Şâm-ı zülfünle gönül Mısrı harâb oldı diyü Sana iletdi kebûter haberi döne döne Sen durup raks idesin karşuna ben boynum eğem İne zülfün koca sen sîm-berî döne döne Ka’be olmasa kapun ay ile gün leyl ü nehâr Eylemezlerdi tavâf ol güzeri döne döne Sen olasın diyü yir yir asılup âyîneler Gelene gidene eyler nazarı döne döne Ey Necâtî yaraşur mutribi şeh meclisinün Raks urup okıya bu şi’r-i teri döne döne[32] | Şol kara kaşın çatıp gönlüm hilâl etmek neden Hey elâ gözlüm bizimle mekr ü al etmek neden Âyet-i hüsnünle sen vaslın harâm etdin bana Ben harâmî çeşmine kanım helâl etmek neden Hüsnü kandilin uyarmış nûr-ı Hak'dan nûr-ı aşk Zâhidâ inkâr-ı nûr-ı zü'l-celâl etmek neden Âlemin gönlün yapar o seng-dil illâ benim sırça gönlüm sındığıncs pây-mâl etmek neden Dedim âhir cân ise maksûd nâzından me'âl Dedi evvel âşıka fikr-i me'âl etmek neden Gülşen-i vaslın hevâsında uçarken murg-ı dil Âşiyân-ı hecrde bî-perr ü bâl olmak neden Leblerinde hat görüp kan ağladım güldü dedi Sâye-i ebrûm için egri hayâl etmek neden Kâmetin sordum rakîbe işidüp dilber dedi Ahmed İblis'e kıyâmetden suâl etmek neden[33] |
Bâkî'den sonra yani yüzyılda ise divan edebiyatında artık daha önceki dönemden farklı tarzlarda eserlerin üretilmeye başlandığı görülmektedir.[34] Örneğin, Nâbi (ö. ), oğluna nasihat vermek maksadıyla yazdığı Hayriyye isimli mesnevisi ile divan edebiyatında didaktik tarzda eserlerin yazılmaya başlandığı görülmektedir.[35] Diğer taraftan Nef'i'nin (ö. ) hiciv tarzı eserleri de bu dönemin "renkliliğini" göstermektedir.[36] Benzer şekilde, Evliyâ Çelebi'nin (ö. ?) 10 ciltlik Seyahatnâmesi de yine bu dönemde yazılmıştır.[37]
yüzyılda ise bu yenilikçi yaklaşım devam etmiş ve bu çerçevede zaten divan edebiyatında hem dil (daha toplumsal) hem de içerik (daha dünyevi duygular) bakımından birçok yenilik yapan Nedîm (ö. ) de bu dönemde yaşamıştır.[38] Yine, sebk-i Hindi tarzının önemli bir temsilcisi sayılan Şeyh Galip (ö. ), Hüsn ü Aşk adlı eserini bu dönemde yazmış ve Şeyh Galip bu eserinde geleneksel tasavvufi kavramlara yeni bir bakış sunmuştur.[39]
Divan edebiyatındaki nazım ve nesir eserlerin çok sayıda türü vardır.
Divan edebiyatındaki nesir metinleri, içeriklerindeki Arapça ve Farsça kelime kullanımı ve gramer yapıları gibi çok sayıda unsura göre üçe ayırmak mümkündür: Yalın, sanatlı (seci', ﺳﺠﻊ) ve orta. Öte yandan, vurgulanmalıdır ki tek bir nesir metinde hem sanatlı hem yalın hem de orta seviyede kısımların olması gayet sıradan bir durumdur. Yine aynı şekilde, nesir metinlerin belli kısımlarında nazım kısımlar da bulunabilir.
Yalın nesirde genellikle daha gündelik bir dil Osmanlı Türkçesi kullanılmıştır. Bu yüzden yalın tarzdaki nesir metinlerini okumak için genellikle ciddi bir Arapça ve Farsça bilgisine ihtiyaç yoktur. Benzer şekilde bu tarz nesir metinleri yazan şahısların Arapça ve Farsçadaki hâkimiyetleri de genellikle üst düzey seviyede değildir.
Aşıkpaşazade'nin (ö. ?) Tevarih-i Al-i Osman adlı tarih eserinden "yalın" nesre örnek bir parça (Not: yüzyıl sonlarına aittir). |
---|
Hırmenkaya kafideri 'Osman Gazi-y-ilen ne vech-ile aşina oldılar ve ne'ylediler, anı bildürür. 'Osman Gazi kim sancagı begi olup at bindi, Köse Mihal dayim anun-ıla bile olurdı. Ekser bu gazilerün hidmetkar ları Hırmenkaya kafirleri-y-idi. Bir gün 'Osman Gazi Mihal'e eydür: "Tarakçı Yinicesi'ne segirdim idelüm dirüz, sen ne dirsin?" Mihal eydür: "Hanum! İmdi Sorkun üzerinden Sarukaya'dan, Biştaş'dan geçelüm kim Sakaryı [Sakarya] suyını geçebilevüz ve hem dahı gaziler bize ol tarafdan gelürler." didi. "Ve Mudurnı vilayetini dahı urmaga kolay dur." didi.[44] |
Sanatlı nesirde ise asıl amaç hüner ve marifet göstermek olduğundan bu tarz eserlerde Arapça ve Farsça kelime sayısı yalın metinlere göre oldukça fazladır. Bu tarz nesir metinlerini yazanlar doğal koşullarda medrese öğrenimi görmüş, Arapça, Farsça veya Osmanlı Türkçesinde yetkin kişilerdir. Hemen hemen her türde bu tarzda yazılmış nesir metinleri görmek mümkün olmakla birlikte genellikle mektuplar (münşeatlar) bu şekilde yazılmıştır.
Hoca Sadeddin Efendi'nin (ö. ) münşeatından "sanatlı" nesre örnek olan bir mektup (Not: yüzyıl sonlarına aittir). |
---|
Sultan Murad Han, Taht-ı Saadet-bahta Cülüs İtdugünde, Şah Tahmusb'a Günderdügi Name Suretidür. Ve illâ cenâb-ı rif'at-menâb, devlet-iyâb, izzet-kubâb, dârâ-yı baht-ı kisrâ, taht-ı sikender, fıtret-utârid, fitnet-cemşid, câh-hurşîd, külâh-ferîdûn, ferâset- Keykâvûs, kiyâset-i neyyir-i evc-i burc-i ikbâl, dürretü't-tâc-ı izz ve iclâl, meşrik- envâr, übhet metâli'i âsâr, menkıbet hâvî, mekârîm-i mefâhir-i râvî-i mehâsin, meâsir-i gürre-i cebîn-i devlet, gevher-i nigîn-i saâdet, mühr-i sipihr-i 'azâmet ve şehriyâr-i sipihr-i mühr-i fessat, tâcdârî-i haşmet-nümâ-yı izzet ve dest-gâhî-i Tahmâsî Şah, daafallâlu teâlâ meâlime kadrihi ve rifâ'atihi ve refa,'lâme izze ve şevketihi, bedâyi'i revâyi'i gazâ-nişân ve cihâd âyetinden te'yidât-i ilâhî ile muvaffak olub, müeyyed-u munîs-i dîn-i mubîn olan[45] |
Orta tarz nesrin, nesir metinlerindeki en yaygın tarz olduğu söylenebilir. Bu tarzdaki nesir metinlerini hemen hemen her türde görmek mümkündür.
Evliya Çelebi'nin (ö. ) Seyahatname adlı seyahatname türündeki eserinden "orta" nesre örnek bir parça (Not: yüzyılın üçüncü çeyreğine aittir). |
---|
Sene Ramazân-ı Şerîfinin leyle-i kadrinde Ayasofya-i Kebîr'de her sene üç gece ihyâ olunup niçe bin âdem cem‘ olur. Hakîr ol asırda merhûm u mağfûrun-leh üstâdımız Evliyâ Efendi'den hıfzı tekmîl edüp sekiz sâ‘atde kerrâtile hatm-i Şerîf edüp Seb‘a kırâ‘atin dahi me’hazları ve Şâtıbî kitâbıyla tekmil edüp Aşere kırâ’atine şürû‘ etmişdik.[46] |