Amaç: Bu çalışmanın amacı, mesanenin papiller ürotelyal neoplazilerinde önemli bir immünhistokimyasal belirteç olan Sitokeratin 20 (CK20) ekspresyonunun tanıdaki rolünü, histolojik grade, nüks ve diğer prognostik faktörler ile ilişkisini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Ocak ile Aralık tarihleri arasındaki mesane transüretral rezeksiyon (TUR) spesmenlerine ait papiller ürotelyal neoplazi tanısı almış olgular retrospektif olarak incelendi. Seçilen hastadan 32'si (% 24) ürotelyal papillom, 8'i (%6) malignite potansiyeli belirsiz papiller ürotelyal neoplazi (PUNLMP), 36'sı (%26) low grade non invaziv papiller ürotelyal karsinom (LGNİPÜK), 12'si (%9) high grade non invaziv papiller ürotelyal karsinom (HGNIPÜK) ve 48'i (% 35) high grade invaziv papiller ürotelyal karsinom (HGIPÜK) tanısı almıştı. Low grade invaziv papiller ürotelyal karsinom tanısı alan hasta yoktu. CK20 ekspresyonu ile histolojik grade, tümör nüksü, progresyon varlığı ve invazyon varlığı/yokluğu arasındaki ilişki araştırıldı. Bulgular: PUNLMP ve LGNİPÜK arasında LGNIPÜK lehine CK20 ekspresyonu açısından önemli fark vardı. Ayrıca Papiller Ürotelyal Neoplazi tanısı alan vakalarda histolojik grade, invazyon varlığı, nüks ve progresyon ile CK20 ekspresyonu arasında anlamlı ilişki bulundu. Sonuç: Bu çalışma CK20’ nin gerek PUNLMP ve LGNİPUK ayrımında gerekse Ürotelyal Karsinomlarda histolojik grade belirlenmesinde önemli bir belirteç olduğunu desteklemektedir.
Purpose: The aim of this study is to determine the role of Cytokeratin 20 (CK20) expression in the diagnosis of papillary urothelial neoplasms of the bladder, and its relationship with histological grade, recurrence and other prognostic factors. Materials and Methods: Patients diagnosed with papillary urothelial neoplasm of bladder transurethral resection (TUR) specimens between January and December were retrospectively analyzed. Of the selected patients, 32 (24%) were diagnosed with urothelial papilloma, 8 (6%) with papillary urothelial neoplasm of low malignant potential (PUNLMP), 36 (26%) with low grade non-invasive papillary urothelial carcinoma (LGNIPUC), 12 (9%) with high grade non-invasive papillary urothelial carcinoma (HGNIPUC) and 48 (35%) were diagnosed with high grade invasive papillary urothelial carcinoma (HGIPUC). There was no patient diagnosed with LGIPUC. The correlation between CK20 expression and histological grade, tumor recurrence, presence of progression and presence/absence of invasion was investigated. Results: There was a significant difference between PUNLMP and LGNIPUK in terms of CK20 expression in favor of LGNIPUK. Also there was a significant correlation between histological grade, presence of invasion, recurrence, progression and CK20 expression in patients diagnosed with Papillary Urothelial Neoplasm. Conclusion: This study supports that CK20 is an important marker in the differentiation between PUNLMP and LGNIPUC, as well as in the determination of histological grade in urothelial carcinomas.
Keywords:
Tam Metin
APA | CEYLAN O, KARABULUT İ (). Importance of cytokeratin expression in papillary urothelial neoplasia. Cukurova Medical Journal, 45(4), - /cumj |
Chicago | CEYLAN Onur,KARABULUT İbrahim Importance of cytokeratin expression in papillary urothelial neoplasia. Cukurova Medical Journal 45, no.4 (): - /cumj |
MLA | CEYLAN Onur,KARABULUT İbrahim Importance of cytokeratin expression in papillary urothelial neoplasia. Cukurova Medical Journal, vol, no.4, , ss - /cumj |
AMA | CEYLAN O,KARABULUT İ Importance of cytokeratin expression in papillary urothelial neoplasia. Cukurova Medical Journal. ; 45(4): - /cumj |
Vancouver | CEYLAN O,KARABULUT İ Importance of cytokeratin expression in papillary urothelial neoplasia. Cukurova Medical Journal. ; 45(4): - /cumj |
IEEE | CEYLAN O,KARABULUT İ "Importance of cytokeratin expression in papillary urothelial neoplasia." Cukurova Medical Journal, 45, ss - , /cumj |
Günümüzde sık karşılaşılan kanser türlerinden biri olan mesane kanseri özellikle ileri yaşta ve erkek bireylerde daha çok görülmektedir. Kanlı idrarla karakterize olan bu hastalığın en önemli tetikleyicileri arasında tütün ürünlerinin kullanımı ve kimyasal maddelere maruz kalmak bulunur. Kanserin farklı evrelerine göre planlanan tedavi yöntemleri, tekrarlama riski yüksek olan bu hastalık için başarılı sonuçlar alınmasını sağlamaktadır.
Esnek bir yapıya sahip olan mesane (idrar kesesi) idrarın biriktiği bölümdür. İdrar mesanede depolandıktan sonra üretra aracılığı ile vücuttan dışarı atılır. Bu boşaltım işleminde idrar miktarına göre mesanenin esnemesini sağlayan kaslar da görev almaktadır.
Mesane içinde bulunan hücrelerin çeşitli nedenlerle kontrolsüz çoğalması mesane kanseri olarak adlandırılır. Kanserli hücreler genel olarak idrar kesesindeki üroepitelyal hücrelerden oluşur ve ilerleyen dönemlerde kaslara, lenf nodlarına, çevre doku ve organlara yayılabilir. Tümör, genellikle mesane ile birlikte boşaltım sistemini de etkileyebilir.
Tümör, iyi huylu (benign) ya da kötü huylu (malign) özellik gösterebilir. Yapılan araştırmalara göre, toplam vakaların %95' kötü huylu tümörlerden oluşmaktadır. Bununla birlikte, çoğunlukla metastaz aşamasına gelmeden tedavi edilebilen bu hastalığın tekrar etme olasılığı da yüksektir. Mesane kanseri, aynı zamanda boşaltım sisteminde en sık görülen kanser türlerinin başında gelmektedir.
Mesane kanserinin önemli risk faktörleri arasında yaş, cinsiyet ve ırk bulunur. Bu kanser türü ileri yaşta, özellikle 50 yaş üzerindeki bireylerde genç bireylere göre daha sık görülür. Aynı zamanda mesane kanserinin, erkeklerde kadınlara göre 4 ya da 5 kata kadar daha yaygın olduğu tespit edilmiştir. Mesane kanseri erkeklerde en yaygın olarak görülen 7. kanser türüdür. Bununla birlikte ölüm oranları ise tam tersidir; kadınlarda mesane kanserinden ölüm oranı erkeklere göre daha fazladır. Mesane kanserine yakalanan çoğu bireyin beyaz ırka mensup olduğu da yapılan araştırmalarla ortaya koyulmuştur.
Mesane kanserinin belirtileri şu şekildedir:
İdrardan kan gelmesi, mesane kanserinin en yaygın ve belirgin semptomudur. Diğer belirtiler ise enfeksiyonlar ve mesane taşı gibi hastalıklara bağlı olarak da görülebilir. Fakat özellikle 50 yaşın üzerinde ve sigara içen bireylerde idrar yaparken kan gelmesi durumunda, mesane kanseri saptanma riski yüksektir.
Bazı vakalarda kanser ilerlese de herhangi bir belirti görülmez. İleri seviyede meydana gelen sırt, bacak, pelvik ve karın ağrısı ile iştahsızlık ve ani kilo kaybı gibi belirtiler kanserin metastaz yaptığına işaret edebilir. Metastaza göre ağrı görülen bölgeler hastadan hastaya değişebilir.
Çoğu kanser türü gibi mesane kanserinin nedeni de tam olarak bilinmemekle birlikte bazı faktörlerin kansere neden olabileceği bilinmektedir:
Sigara ve tütün ürünlerinin kullanımı ve kimyasallara maruz kalmak mesane kanserinin en yaygın görülen iki nedenidir. Pasif içicilerde de görülebilen mesane kanserinin sigara içenlerde görülme oranı sigara içmeyen bireylere göre yaklaşık kat daha fazladır.
Mesane kanseri riskini yüksek oranda artıran faktörlerden diğeri olan kimyasallara maruz kalmak, özellikle belli iş kollarında çalışan bireyleri risk faktörü içine alır. Boya ve kimya endüstrisi, tekstil, deri, baskı ve akü gibi sanayi kollarında ve fabrikalarda çalışanlar bu kimyasallara maruz kalabilir.
Mesane kanseri; mesanede kanserli tümörlerin görüldüğü hücrelere, mesane duvarının kalınlığına, tümörlerin derecelerine ve kanserli hücrelerin gelişim şekline göre ayrı ayrı sınıflandırılır.
Kanserli tümörlerin görüldüğü hücrelere göre mesane kanseri tipleri şu şekildedir:
En yaygın görülen mesane kanseri türlerinin başında gelen ürotelyal karsinom, ürotelyal hücrelerde ortaya çıkar. Mesanenin iç kısmında bulunan bu hücreler, aynı zamanda idrar yollarında da bulunduğu için tümörler bu bölgenin tamamında yer alabilir.
Nadir görülen bir mesane kanseri türü olan adenokarsinom, toplam vakaların yaklaşık %1’ine tekabül etmektedir.
Bazı durumlarda mesanede kronikleşen tahrişler ortaya çıkar. Uzun süreli sonda kullanımı ya da iltihaplanmalar nedeniyle ortaya çıkan komplikasyonlar, skuamöz hücrelerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bu tür de adenokarsinom gibi oldukça nadir görülmektedir.
Mesane duvarının kalınlığına göre kanser türleri ise şu şekilde sınıflandırılır:
İnvaziv mesane kanserleri, mesane kas tabakasının tutulduğu veya tümörün mesane dışına taştığı vakalar için kullanılan tanımdır. Bu tip kanserlerde metastaz riskinin daha yüksektir. Bu nedenle bu grupta metastatik değerlendirme yapılmalıdır.
Mesanenin yalnızca iç bölümü ile sınırlı kalan ve kas tabakasının tutulmadığı kanserler, invaziv olmayan kanser adı altında değerlendirilir. Genel olarak erken evre kanserlerdir
Kanserli tümörlerin derecelerine göre ise mesane kanseri aşağıdaki gibi sınıflandırılır:
Düşük dereceli olarak adlandırılan bu tümörler standart hücrelerle benzer bir yapı ve görünüme sahiptir. Mesane duvarına doğru yayılım gösterme riski düşük olan tümörler genel olarak yavaş gelişim gösterir.
Agresif yapıya sahip olan yüksek dereceli tümörler ise standart hücrelerden farklı, anormal bir görünüme sahiptir. Bu tümörler hızlı bir şekilde mesanenin farklı noktalarına yayılım gösterebilir.
Mesane kanseri, tümörlerin gelişim şekline göre de ayrılır:
Karsinoma In Situ olarak da bilinen düz karsinom, invaziv mesane kanserlerinden biridir. Mesane duvarına doğru yayılan tümörlerin iç bölümlere doğru yayılmaması, düz karsinom olarak adlandırılır.
Mesanenin yalnızca iç bölgesinde yayılım gösteren bu tümörler ürotelyal hücrelerde ortaya çıkar. Kanserli hücreler genellikle mesane içinde kalsa da bazı durumlarda metastaz yapabilir.
Mesane kanseri, TNM sınıflandırması çerçevesinde; tümörün derecesi ve yayılım alanı, iç bölgede lenf nodlarına ulaşıp ulaşmadığı ve metastaz durumuna göre evrelere ayrılır.
Yüzeysel mesane kanseri olarak da adlandırılan Evre 0’da kanserli hücreler yalnızca mesane içinde görülmektedir. Bununla birlikte bu evrenin agresif formu da bulunur.
I. evrede kanserli tümörler lenf bezlerine, kaslara ya da mesane dışında farklı bir organa yayılmamıştır. Bu evrede tümörler mesanenin iç katmanlarında fakat derin bölümlerde görülür. Mesane içinde yayılan hücreler sistoskopi yöntemi ile yok edilebildiği için Evre 0 gibi bu evre de yüzeysel olarak adlandırılır.
Tümörler, herhangi bir organa metastaz yapmasa da mesane kası ve duvarında yayılmıştır.
Mesane çevresindeki dokulara yayılımın görüldüğü bu evrede tümör henüz organlara geçiş yapmamıştır.
Bu evrede tümörler, mesanenin yanı sıra pelvis ve karında yayılım göstermiştir. Aynı zamanda karaciğer ve akciğer gibi uzak organlara ve dokulara metastaz da söz konusudur.
Ürologlar teşhis için biyokimyasal laboratuvar testleri, görüntüleme yöntemleri, sistoskopi ve biyopsi gibi yöntemlerden yararlanmaktadır. Mesane kanserinde fizik muayenenin yeri sınırlıdır genellikle ileri evre mesane kanserleri fizik muayene ile tespit edilebilir.
Hastalıktan şüphe duyuluyorsa, doktorlar tarafından öncelikle laboratuvar ve radyolojik testler istenir. Bu testler arasında idrar tahlili, çeşitli kan tahlilleri ve ultrasonografi bulunur. Eğer idrarda kanaması olan mesane tümörü şüpleli bir hastada ultrasonografide mesane tümörü tespit edilmemiş ie bilgisayarlı tomografi veya MR ürografi yapılabilir. Yapılabilecek diğer bir test ise idrar sitolojisidir. İdrar sitolojisinde, mikroskop altında kanserli hücrelerin olup olmadığına bakılır. Tüm bu testler normal olsa bile mesane kanserinden şüphe edilen bir hastada yapılması gereken en önemli test sistoskopidir. Sistoskopi idrar yolundan kamera ile girilerek mesane içini görme işlemidir. Genel olarak lokal anestezi altında gerçekleştirilen sistoskopi, doku örneği alarak biyopsi yapmak amacıyla da uygulanmaktadır.
Sistoskopi sırasında doku örneği alınması işlemi ise transüretral rezeksiyon (TUR) olarak adlandırılır. Teşhisin yanı sıra, erken dönemde keşfedilen ve invaziv olmayan kanser türlerinde tedavi yöntemi olarak da kullanılan TUR, hem mesane içindeki tümörden hem de kas dokusundan örnek almayı sağlar.
Mesane kanserinin erken evrede teşhis edilmesi tedavide başarı olasılığını yüksek oranda artırır.
Mesane kanserinin tedavisi kanserin türüne, evresine, metastaz durumuna ve hastaların genel sağlık durumuna göre farklı yöntemlerle planlanır. Bununla birlikte, hastalığın tedavisinde genel olarak cerrahi yöntemler kullanılmaktadır.
Transüretral rezeksiyon (TUR), idrar kanalından mesaneye doğru sistoskop yardımıyla ulaşılması yöntemidir. Hem teşhis amacıyla hem de erken evre kanserde tedavi amacıyla kullanılan bu yöntemle, elektrik akımı verilerek kanserli hücrelerin yok edilmesi amaçlanır.
TUR operasyonlarının ardından, mesane içinde kanserli hücre kalma riski de bulunmaktadır. Bu nedenle ürologlar bu hücreleri yok etmek amacıyla kemoterapi planlayabilir. Kemoterapi, genel olarak sonda kullanılarak doğrudan mesane içine uygulanır. Ortalama 8 hafta süren kemoterapinin ardından invaziv olmayan kanserlerde başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
Radikal ve kısmi (segmental) olarak ikiye ayrılan sistektomi yöntemi, doğrudan mesanenin tamamının ya da bir bölümünün çıkarılmasına dayanır. Segmental sistektomi, adeno kanserli hastalarda tümör mesanede sınırlı bir kısmı tutumuşsa düşünülebilir. Diğer mesane kanserleri için uygun olan bir cerrahi değildir. Bu yöntemde mesanenin yalnızca tümörlü bölümleri çıkarılır ve hastalar doğal seyrinde boşaltım yapmaya devam eder.
Radikal sistektomide hem mesanenin tümü hem de üreterin bir kısmı alınır. Bazı durumlarda ise idrar yolunun tamamı da çıkarılabilir. Kadınlarda rahim ve yumurtalıklar, erkeklerde ise prostat ve meni keseleri gibi bölümler alınır.
Özellikle radikal sistektomi ameliyatlarında bazı riskler bulunur. Enfeksiyon, kanama, erkeklerde ereksiyon problemleri, çevre doku ve organlarda hasar, kan pıhtıları gibi.
Radikal sistektominin ardından hastalarda idrar akışı yine cerrahi yöntemlerle sağlanır. Genellikle bağırsaklardan elde edilen yapay mesane idrar yoluna bağlanır ve hastaların idrarlarını normal seyrinde yapması sağlanır.
Uzak metastaz yapmamış kas tutulumu olan ve mesanenin alınmasını istemeyen veya cerrahiyi kaldıramayacak hastalarda uygulanan bir tedavi yöntemidir. Şunu unutmamak gerekir ki invaziv mesane kanserlerinde cerrahi (sistektomi)'nin başarısı radyoterapi ve kemoterapiden daha iyidir.
Mesane kanserinde radyoterapi tedavisi içten (internal) ve dıştan (eksternal) uygulanabilir. Dış uygulamalarda hastalara ayakta ışın verilirken, iç uygulamalar yatış gerektirir. Genellikle idrar yolundan implant yardımı ile verilen ışınlar bazı durumlarda karın bölgesine kesi açılarak da uygulanır.
Kemoterapi de tıpkı radyoterapi gibi kanserli hücreleri küçültmek ya da tamamen yok etmek amacıyla uygulanır. İki yöntem arasındaki fark ise kemoterapinin ilaç tedavisi olmasıdır. Hastaların durumuna göre kemoterapi sırasında bir ya da daha fazla ilaç kullanılır.
Özellikle radikal sistektominin uygun görüldüğü bazı durumlarda kemoterapi operasyon öncesinde de uygulanabilir. Bu sayede tümörün küçültülmesi amaçlanır.
İmmünolojik tedavi, vücudun bağışıklık sisteminin kanserli hücreler üzerinde etkili olmasını sağlamak amacıyla ilaç kullanımı ile gerçekleştirilir. Kateter yardımı ile doğrudan mesane içine uygulanan ilaç, bu bölgedeki hücrelerin kanserli hücrelerle savaşmasını sağlar.
|