su perisi masalı / Su Perisi Masalı | Masal, Peri masalları, Hali

Su Perisi Masalı

su perisi masalı

Uzun Oğlan ve Su Perisi

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber iken, develer tellal iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten. Annem evde bekler imiş, sırtıma dağlar yükler imiş. O da yalan bu da yalan. Bu masal aklımda kalan. Çıktım tavan arasına. Buldum içi su dolu kırık bir testi. Kulağımı dayadım, içinde rüzgârlar esti. Buldum eski bir sandık. Anahtarı nerede? Kulağıma fısıldadı melekler, anahtarı karşıki derede. Eyvah dedim koptu bir fırtına. Koşup bindim karıncanın sırtına. Karıncanın sırtında bulutlara kadar çıktım. Ay dedeyle top oynadım, acıktım. Dere gibi hoşaflar içtim, dağlar gibi pilav yedim doymadım. Ambar ambar dolaşıp yediklerimi saymadım. Düştüm iğne deliğine, bilmem nasıl çıkalım. Size bir masalım var çocuklar, kulak verin bakalım.

Bir zamanlar kaf dağının eteklerinde bir köyde yaşlı bir kadınla bir oğlu yaşarmış. Yaşlı kadınla oğlunun bir küçük evleri, birkaç tavukları ve bir de inekleri varmış. Kadın yumurta ve süt satarak geçimini sağlarmış. Oğlunun boyu, köy yerinde diğer çocuklara göre uzun olduğu için kadının oğluna, uzun oğlan derlermiş. Yaşlı kadın ilerlemiş yaşına rağmen çalışmaktan çekinmezmiş. Uzun oğlan ise son derece tembelmiş ve çalışmaktan nefret edermiş. Akşama kadar evin içinde ya da bahçedeki ağacın gölgesinde miskin miskin yatarmış. Annesinin bu yaşta çalışmasına hiç aldırmazmış. Keyfine çok düşkün olan uzun oğlan sabah saatlerinde annesi işe gitse de yerinden kalkmaz, öğlene kadar yatarmış. Kalktıktan sonra da akşama kadar sinek avlar, fare kovalar, daha güneş batar batmaz, bir kedi gibi ocak başında kıvrılıp yatarmış. Uzun oğlanın annesi bu durumdan çok şikâyetçi imiş ama evladı olduğu için de bir şey yapamıyor, evladına kızamıyor, elinden bir şey gelmiyormuş.

Bir gün uzun oğlanın annesi hastalanmış, yataklara düşmüş ve yerinden kalkamaz hale gelmiş. Annesinin bu halini görmesine rağmen yine de çalışmak istemeyen uzun oğlana annesi seslenmiş.

─Uzun oğlan uzun oğlan, ahırdaki sarı kıza saman ver, ırmaktan da bir kova su getir” demiş. Uzun oğlan yattığı yerde bir sırtını kaşımış bir karnını kaşımı ve annesine

─Aman ana, uyuyorum şurada bozma uykumu.

demiş. Bu duruma çok üzülen kadın bir yandan da öfkelenmiş ve yanı başında duran bastonunu uzun oğlana doğru fırlatmış. Annesinin bu kadar öfkelendiğini gören uzun oğlan homurdana homurdana yerinden kalkmış ve ahıra doğru yönelmiş. Birkaç gün bu ineğin yanına uğramayım diyerek bir kalbur yerine birkaç kalbur saman dökmüş ineğin önüne. Boş kovayı da alıp su doldurmak için evlerinin altından akıp giden ırmağa doğru yönelmiş. Bir yandan şimdi bu kovayı doldurmak için akıp giden suya eğileceğim, kovanın dolmasını bekleyeceğim, geri kalkacağım, ahıra kadar yürüyeceğim, ineğin önüne kovayı tekrar koyacağım diye düşünüyormuş. Yapacak olduğu iş çok basit olmasına rağmen bu işi gözünde o kadar büyütmüş ki sanki dağları sırtında taşıyacakmış gibi zor geliyormuş kendisine. Bu şekilde düşüne düşüne ırmağın kenarına kadar varmış. Of diyerek puf diyerek bir süre dikilmiş suyun başında. Olduğu yere kıvrılıp yatmak istiyormuş. Dizlerini sıvamaya bile üşenmiş ve paçaları ıslanacak şekilde suyun içerisine kadar girip kovayı doldurmaya başlamış. O sırada suyun üzerinde çırpınan bir arı gözüne çarpmış. Arı suyun üzerinde çırpınıyor, suya batmamak ve boğulmamak için çaba sarf ediyormuş. Uzun oğlan arının bu durumunu görünce önce umursamamış. Ancak arının hayata tutunmak için göstermiş olduğu olağanüstü çaba uzun oğlanın dikkatini çekmiş. Yine de şimdi kim uğraşacak kurtarmak için, belki de kurtarırken elime iğnesini batıracak diye oralı olmamış. Neden sonra arı ile göz göze gelmiş uzun oğlan. Arının o hali uzun oğlanı çok üzmüş ve avuçlarının içerisine arıyı alıp suyun kenarına bırakmış. Arı, suyun kenarında bir süre beklemiş ve kanatlarını kurutmuş. Bu süre içerisinde uzun oğlan da kovaya suyu doldurmuş ve ırmağın başından ayrılmak için ilk adımını atmış. Uzun oğlanın az evvel suyun içerisinden çıkardığı arı kanatlarını güçlü bir şekilde çırpmaya başlamış. Arı kanatlarını çırptıkça her yer parıldamaya ve rengârenk olmaya başlamış. Etrafında bir ışık demeti oluşturan arı birkaç saniye sonra bir peri kızına dönüşmüş. Uzun oğlan ilk önce umursamamış, gördüğü güzel rüyanın etkisinden kurtulamadığını düşünmüş. Hatta hala uykuda olduğunu bile sanmış. Altın sarısı saçları beline uzanan, ay yüzlü bir güzelin yosun yeşili gözlerle kendine baktığını görünce ne yapacağını şaşırmış bir anda. Eli ayağına dolaşmış, dili damağına yapışmış, rüyada olduğunu düşünmüş yeniden. Şimdiye kadar gördüğü rüyaların en güzelini görmekte olduğunu, karşısında ki bu güzelin de rüyasını süsleyen peri kızı olduğunu düşünmüş. Bu peri kızı o kadar güzel, o kadar güzelmiş ki, yüzü aydan daha aydınlık, güneşten daha parlakmış. Bu güzel yüzü ile peri kızı uzun oğlanın adeta yüreğini yakıp kavurmuş bir anda. Uzun oğlan bir süre bu şaşkınlıktan kurtulamamış ve yaşadığı bu anın rüya olduğunu düşünmüş. Uzun oğlanın şaşkınlığını gören peri kızı

─Korkma uzun oğlan, rüya değil bu gerçek. Beni kurtardın, bana hayat verdin. Ben de sana çok şey borçluyum. Dile benden ne dilersen

demiş. Uzun oğlan ya bu, tembelliğinden vazgeçer mi. Elindeki su kovasını yere bırakmış ve ─Şu kovayı ahıra götürüver, sarı kızı sulayıver. Başka da bir isteğim yok senden

demiş. Peri kızı parmaklarını birbirine sürterek şaklatmış ve uzun oğlanın önündeki su dolu kova birden kaybolmuş. Kendisine şaşkınlıkla bakan uzun oğlana dönmüş ve gülümseyerek

─ Kovadaki suyu ahıra götürdüm, sarı ineği de suladım, istediklerini yerine getirdim.

demiş. Daha sonra etrafındaki ışıklarla beraber yavaş yavaş kaybolmuş ırmağın perisi. Uzun oğlan kovayı tekrar taşımayacak olmanın sevincini yaşayarak evine doğru yönelmiş. Ama yol boyunca perinin ay yüzünü, yosun yeşili gözlerini, altın sarısı saçlarını ve gülümseyişini düşünmüş. Ne yaptıysa ne ettiyse aklını o ırmakta gördüğü periden ve perinin güzelliğinden alamıyormuş. Eve geldiğinde annesini ayakta ve sağlıklı bulunca çok şaşırmış ve sormadan edememiş.

─Anne sen az evvel hasta değil miydin, ayağa kalkacak halin yoktu. Şimdi çok iyi gözüküyorsun.

demiş. Gerçekten annesinin yüzünde bir tebessüm, hiç görmediği bir mutluluk varmış. Annesi

─Ah uzun oğlanım, ah benim tembel oğlanım. Sen suya gidince bir arı girdi evimizin içerisine. Elimin üzerine kondu. İğnesini batırdı. Ama hiç canımı yakmadı. Aksine dizlerime derman geldi, kollarıma da güç geldi. Ben de şaşırdım oğul

demiş. Uzun oğlan annesine hiçbir şey dememiş. Ertesi gün, hiç yapmadığı bir şeyi yapıp annesi göndermediği halde eline su kovasını alıp yine aynı yere, ırmağın başına gitmiş. Ay yüzüne âşık olduğu periyi beklemiş. Sonraki gün, daha sonraki gün, ondan sonraki her gün beklemeye başlamış. Oraya gittiği her gün peri kızına olan sevdası biraz daha artmış. Ama ırmak perisi uzun oğlana hiç gözükmezmiş. Uzun oğlan onunla konuşup, onu ilk gördüğü andan beri yüreğinin nasıl yanıp kavrulduğunu, onu ne çok sevdiğini anlatıp, onunla evlenmek istediğini söylemeyi düşünüyormuş ama peri bir türlü karşısına çıkmıyormuş. Kafasındaki bu düşünceler, büyüyüp çoğalarak içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamış ve böyle beklemekle olmayacağını düşünerek uzun bir yola çıkmaya karar vermiş.

Uzun oğlan az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, altı ay bir gün gitmiş, bir de bakmış ki arpa boyu yol gitmiş. Yol boyunca hep o peri aklına geliyor, ona kavuşma ümidi ile yol adımlarını atıyormuş. Uzun oğlan bu memleket benim, şu memleket senin gezip dururken yabancı bir çobana rast gelmiş. Bir de bakmış ki çoban, yalnız başına değilmiş, yanında iki arkadaşı daha varmış. Üç çoban bir olmuşlar ağaca bağladıkları bir köpek ile kediyi ha bire dövüyorlarmış. Uzun oğlan her zaman ki gibi önce tembelliği yüzünden hiç oralı olmak istememiş, aman kim uğraşacak diyerek. Ama yufka yürekli olduğu için çobanların hayvanları acımasızca dövmelerinden rahatsız olmuş ve zavallı hayvanların önüne atılarak çobanlara çıkışmış.

─Zavallı hayvanlardan ne istiyorsunuz, neden dövüyorsunuz bu hayvanları, sizin hiç merhametiniz yok mu?

diye sormuş. Çobanlar da uzun oğlana doğru dönmüşler, hiddetle ve sinirli bir şekilde;

─Bu köpekle kedi bizim ekmeğimizi yedi, biz onun yüzünden aç kaldık bu yüzünden dövüyoruz onları.

diye karşılık vermişler. Uzun oğlan şaşırmış, bir ekmek için hiç hayvan dövülür mü diyerek.

─Yazık şu hayvanların canı var, ama ağzında dili yok. Ben sizi azığımdaki ekmeklerin hepsini size vereyim de onları dövmeyin.

demiş. Çobanlar razı olmuş, hayvanlara vurmayı bırakmışlar. Çobanların dövdüğü köpek ve kedi uzun oğlanın yüzüne bakmış kurtuluş sevincini parlayan gözleri ile anlatmış.

Uzun oğlan umudunu hiç yitirmeden yürümeye devam etmiş. Karşısına gürül gürül akan bir nehir çıkmış. Bu nehri de tek başına geçmesi imkânsızmış. Nehrin karşısında da boş bir sandal duruyormuş. Yolunun burada bittiğine ve daha uzaklara gidemeyeceğine inanan uzun oğlan bir taşın başına oturup ağlamaya başlamış. Ben artık ne yoluma devam edebilirim ne de su perisine bir daha kavuşabilirim bulabilirim diyerek gözlerinden boncuk boncuk yaş akıtıyormuş. Bir süre geçtikten sonra yanına birilerinin yaklaştığını hissetmiş, gözlerinin yaşını eliyle silerek etrafına bakınmaya başlamış. Bir de ne görsün. Çobanların elinden kurtardığı o zavallı köpek ve kedi birlikte uzun oğlanın yanına yaklaşmışlar. Kedi uzun oğlanın dizlerine sürtünerek ona minnetini dile getirirken köpek de uzun oğlanın ellerini yalayarak teşekkürlerini sunmuş. Daha sonra kedi ile köpek dile gelerek;

─Sen bizim hayatımızı kurtardın. Yaptığın bu iyilik karşılıksız kalmayacak.

demişler. Uzun oğlan şaşkınlığını atarak “Ben bu iyiliği karşılık bekleyerek yapmadım. Bu benim görevimdi” cevabını vermiş. Kedi ile köpek uzun oğlan bu iyi niyeti karşısında son derece duygulanmışlar. Biraz evvel neden ağladığını sormuşlar. Uzun oğlan da başına gelenleri bir bir anlatmış. Çobanların dayağından kurtulan iki hayvan kendilerine yapılan bu iyiliğin altında kalkamayacaklarını onun için ellerinden geleni yapacaklarını söylemiş. Kedi ile köpeğin yardım etme konusundaki ısrarlarına dayanamayan uzun oğlan, iki sevimli hayvanın yapacak olduğu yardımı kabul etmiş. Kedi ile köpek bir süre düşünmüşler ve akıllarına bir fikir gelmiş. Uzun oğlana önlerinde gürül gürül akan nehri geçip karşı tepeyi aştığı zaman karşısına çıkacak çiftliğin sahibi ile görüşmelerini söylemiş.

─O çiftlik iyilikler çiftliğidir. Orda sana yardım edecek bir dede var. O dedeye bizim gönderdiğimizi söylersen sana istediğini verecektir.

demişler. Uzun oğlan umutsuz bir şekilde önünden gürül gürül akarak geçen nehri göstererek;

─İyi de ben bu nehri geçemem. Bir köprü bile yok yakınlarda, yüzme de bilmiyorum ben, ne bu nehri aşabilirim, ne de o çiftliğe ve dedeye ulaşabilirim

diyerek umutsuzluğunu dile getirmiş. Derken kopek son derece kararlı ve cesur bir dille;

─Ben kedi kardeşle nehri yüzerek geçebilirim. Oradan karşıya çıkar sandalı beraber nehirden geçirir ve sana ulaştırabiliriz.

demiş. Uzun oğlan köpeğin bu teklifini kabul etmiş ve merakla beklemeye başlamış. Çobanların dayağından kurtardığı o zavallı kedi nehrin şiddetle akışından çekinmemiş ve köpeğin sırtına çıkmış. İki hayvan zor da olsa karşıya geçmeyi başarmışlar ve sandalın ucunda ipi ağızlarıyla çekerek sandalı nehrin diğer yakasına ulaştırmayı başarmışlar.

Uzun oğlan binlerce kez teşekkür ederek kedi ve köpeğin yanaklarından sevgiyle öperek kendisine sunulan sandala binmiş ve azgın nehri bir çırpıda geçerek nehrin karşısına ulaşmış. Kendisine tarif edildiği üzere karşı tepeyi aşmış. Karşısına minik, minik olduğu kadar da yemyeşil ağaçlarla dolu bir çiftlik çıkmış. Çiftliğin ortasında küçük bir kulübe dikkatini çekmiş. Çekingen adımlarla kulübeye ulaşıp kapısını çalmış. İçeriden cılız bir ses kapının açık olduğunu, içeriye girmesini söylemiş. Uzun oğlan kapıyı açtığı zaman kar beyaz sakalları göğsüne kadar uzanan bir dedeyle göz göze gelmiş. Dede yattığı yerden kalkamayacak kadar hastaymış. Titreyen dudaklarıyla ve yine o cılız ses tonuyla;

─Hoş geldin uzun oğlan

demiş. Uzun oğlan, nefesi hırıltıyla çıkan bu nur yüzlü dedenin hasta olduğunu daha görür görmez anlamış. Dede boğuk boğuk öksürüyormuş. Yerinden kalkamayacak kadar bitkin olan dede elleriyle masanın üzerinde duran testiyi işaret ederek bir bardak su istemiş. Uzun oğlan, dedeyi hafif doğrultarak özenle suyunu dedeye içirtmiş. Gözlerinden mutluluk gözyaşı damlayan dede;

─ Ne vakittir çocuklarımı bekliyorum gelmiyorlar. Açım, susuzum kimse beni düşünmüyor artık

diyerek sitemini dile getirmiş. Uzun oğlan şaşkınlığını gizleyememiş. Bir insan nasıl babasını unutur, nasıl bir yudum su vermeyi kendisine çok görür diye düşünmüş. Dede’ye en çok hangi yemeği sevdiğini sormuş. Dede titreyen sesiyle mercimek çorbasını çok özlediğini, söylemiş. Uzun oğlan hiç üşenmeden pişirdiği çorbayı kendi elleriyle dedeye içirmiş. Kulübenin içerisine yayılan mis gibi çorba kokusu dedenin yüzüne renk getirmiş Açlık ve susuzluktan dermanını yitiren dede sıcak çorbanın ve ilginin karşısında kendine gelmiş ve toparlanmış. Dede kendisine karşılık beklemeden yapılan bu iyilik karşısında çok sevinmiş ve duygulanmış. Uzun oğlanı yanı başına çağırarak

─İyilik çiftliğinde iyilik dedenin kapısını çalman ve ona tertemiz duygularla yemek pişirmen karşılıksız kalmayacak.

demiş. Uzun oğlan her zaman ki gibi bu iyiliği herhangi bir karşılık beklemeden yaptığını dile getirmiş. Nur yüzlü dedeye bu yola neden çıktığını, su perisine olan aşkını ne bir eksik ne bir fazla, her şeyi ilk günden itibaren, olduğu gibi anlatmış. Nur yüzlü dede sessiz bir şekilde uzun oğlanı dinledikten sonra uzun beyaz sakalını sıvazlayarak

─ O periye kavuşmak istiyorsan kırk gün kırk gece onu gördüğün ırmaktan o çevredeki bütün ağaçlara su taşıyacaksın.

demiş. Uzun oğlan imkânsız ben yapamam, ben üşenirim, ben yorulurum diyecek olmuş ama su perisine olan aşkından ötürü tamam demiş ve su perisini ilk gördüğü yere dönerek çevredeki ağaçlara kova kova su götürmeye başlamış. Kırk gün kırk gece boyunca hiç üşenmeden bu işi yapmış. Elleri kan revan içerisinde kalmış, avuçları şişmiş, kolları çok ağrımış. Ama yine de kararlılığından hiç vazgeçmemiş. Kırkıncı günün ve gecenin sonunda su perisi suların içerisinde yıldızlar saçarak çıkagelmiş uzun oğlanın karşısına. Peri ay gibi parlayan yüzü ile uzun oğlana uzun uzun bakmış. Çalışkanlığı ve azmi ile gurur duyduğu uzun oğlana ellerini uzatmış. Uzun oğlan su perisi kırk gün gün kırk gece bir düğün yaparak evlenmişler, ırmağın kenarında küçük şirin bir eve yerleşmişler. Uzun oğlan ve su perisinin çalışkan nur topu gibi çocukları olmuş ve hep mutlu yaşamışlar. Bir gün kim bir ağaç dikerse veya kurumuş bir çiçeğe su verirse uzun oğlan, su perisi ile sevimli çocukları onlara uzaklardan mutlaka el sallayacaktır. Gökten üç tane elma düşmüş. Birisi çok ama çok çalışkan olanların başına, birisi karşılıksız iyilik yapanların başına, birisi de sizlerin başına olsun.

İbrahim Şaşma

Su Perisi Masalı

Su Perisi Masalı

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde dağların ardında bir köyde değirmenci ve eşi birlikte yaşarlarmış. Bu değirmenci ve ailesi çok zenginmiş. Hiçbir eksiği yokmuş. Yemek terken en lezzetli yemekleri yer, hayvanlarına en kaliteli yemlerden verirmiş.

Değirmenci ve ailesi zengin bir şekilde hayatını sürdürürken her ne olduysa tüm malları birer birer eksilmeye, fakir bir hale bürünmeye başlamışlar. Her sene gittikçe tüm birikimleri azalıyormuş. En sonunda sadece değirmeni kalan değirmenci çok üzgünmüş. Geceleri rahat bir şekilde uyuyamaz hale gelmiş, uyurken bir o yana bir bu yana döner olmuş.

Günlerden bir gün değirmencinin yine uykusu kaçmış. Güneş daha yeni doğuyormuş. Üzgün üzgün değirmene doğru ilerliyormuş. Değirmenin yakınlarında bir bent varmış. Bente doğru bakarken bir hışırtı duymuş. İyice baktığında suyun içinden bir kadının çıktığını, saçlarının vücuduna yayıldığını görmüş. Bu kadın çok güzelmiş. Olsa olsa su perisi olur diye düşünmüş. Yanına gitmeye çekinmiş bizim değirmenci. Korkmuş olsa da su perisi ona seslenmiş. “Nedir seni bu kadar hüzünlü, kederli yapan?” deyince değirmencinin biraz korkusu dinmiş. İyi su perilerinden birisi olmalı diye düşünmüş.

Yanına doğru yanaşarak ben eskiden çok ama çok zengindim. Sonra üzerime bir uğursuzluk geldi, tüm mal varlığım gitti. Eskiden ne kadar zenginlik içerisindeyken şimdi ne hallere düştüğünü anlatmış. Perinin tatlı bir sesle anlatması tüm bunları anlatmasında etkili olmuş.

Su perisi değirmenciye “Seni eskisinden de zengin yapabilirim, ama bir karşılığı elbette olacaktır” demiş. Değirmenci ise artık yaşadığı sıkıntılardan kurtulmak için karşılığında ne istediğini sormuş. Peri ise “Evinde doğacak olan ilk canlıyı bana getirmelisin” demiş.

Değirmencinin enine boyuna iyice düşünmesi gerekiyormuş. Evde kalan tek hayvanım köpeklerim ve kedilerim. Doğsa doğsa kedi yavrusu ya da köpek yavrusu olur diye kendi kendine düşünmüş. Bu teklifi kabul etmesi mantıklı gelmiş. Yavru kedi ya da yavru köpek kaybı onun için pek önemli değilmiş. Peri, değirmencinin kendi teklifini kabul etmesinin ardından tekrar suya dalmış.

Değirmenci ise eve büyük sevinçle gidiyormuş. Eve vardığında karısına mutlu haberi vermek istemiş. Ama ev beklediğinden kalabalıkmış. Çünkü karısı doğum yapmış. Adam karısının doğum yaptığını duyunca yerle bir olmuş. Tüm dünyası başına yıkılmış. Artık bir oğlu olan adamın bu kadar üzgün olduğunu gören ailesi ve akrabası çok şaşırmış. Karısı sormuş, “Neden yeni doğan çocuğumuza sevinmiyorsun?”

Değirmenci ise su perisi ile başından geçen olayları anlatmış. Peri bana evimdeki doğan ilk canlıyı ona teslim etmem şartıyla beni tekrar zengin yapacağını söyledi, ben nerden bilebilirdim ki evimdeki doğacak ilk canlı benim oğlum olacak. Oğlumun olacağını bilsem hiç bu teklifi kabul eder miydim, demiş. Ne yapsam diye düşünürken akrabalarında da danışmış. Ama hiçbiri buna bir çözüm bulamamış.

Tüm bunlar olurken değirmencinin şansı da yaver gitmeye, tüm işlerini tıkırına girmeye başlamış. Bir gecede tüm kasaları para ile dolmuş. Eskisinden daha da zenginmiş. Ama hiçbir zaman bu kadar zengin olmasına sevinememiş.

Ne zaman değirmenin yakınındaki bentin yanından geçerse perinin çıkıp kendisine sözünü hatırlatmasından korkuyormuş. Ayrıca oğlunu da hiç bente doğru yanaştırmıyormuş. Olurda peri onu ele geçirmesin diye hep oğlunu tembih ediyormuş.

Zaman içerisinde oğlu büyümüş, evlenecek çağına gelmiş. Bir avcının yanında eğitim alarak kendisini avcı olarak yetiştirmiş. Zamanla ise bu avcılık alanında kendini iyice geliştirmiş ve işinde usta olmuş. Usta bir avcı olunca derebeyinin hizmetine geçmiş, artık ona hizmet etmeye başlamış.

Bu köyde de çok ama çok güzel bir kız yaşarmış. Bu kız ile birbirlerine karşı duygular oluşmaya başlamış. Delikanlı zaman içerisinde hislerini bu kıza belli etmeye başlamış.

Efendisi ise bu delikanlıya ve genç kıza bir ev verip nişanını yapmış. İki genç evlenip güzel bir hayat kurma ümidi ile hayata atılmışlar. Gel zaman git zaman bu delikanlı yine bir avın peşine düşmüş. Ceylan çok güzel bir av olarak belirmiş. Ceylan çok hızlı koşuyormuş. En son ormandan çıkıp tarlalara doğru koşmaya başlamış. Avcı en sonunda onu kurşunla yaralamayı başarmış amahayvana yaklaşırken bente doğru yanaştığının farkında değilmiş.

Hayvanı orada kestikten sonra elleri ve yüzü hep kan içerisinde kalmış. Ellerini temizlemek için orada su kenarına gitmiş. Tam suya sokup iyice yıkayacakken sudan su perisi çıkarak onu kollarıyla omzundan tutarak yanına almış. Çantası ve avı ise oracıkta kalmış.

Avcının karısı akşam eşi eve gelmeyince endişelenmiş. Aklına kötü kötü şeyler geliyormuş. Normalde yapmayacağı hareketlerdenmiş. Bu onun endişesini çok arttırmış. Aklına gelen en kötü şey ise yıllardır anlattığı peri olayıymış. Hemen bentin dibine gitmiş. Korktuğu şey başına gelmiş. Çantası ve avı bentin önünde ama kendisi yokmuş.

Çok çaresiz hissediyormuş. Ne yapacağını bilmiyormuş. Suya doğru seslenmiş ama gelen giden olmamış. Suyun diğer tarafına geçerek bağırmış, su perisini çağırmış ama yine gelen giden olmamış. Kadıncağız bentin başından ayrılmak istemiyormuş. Belki çıkar bana ihtiyacı olur diye bekliyormuş. Suyun etrafında dönüyormuş sürekli ama hiçbir şey yokmuş ortada. Çığlık atıyormuş, ağlıyormuş ve artık çok yorulmuş. İstemsizce suyun dibinde uyuya kalmış.

Derin derin uyurken rüya görmeye başlamış. Rüyasında bir ormanda iki kayalık dağın arasından geçiyormuş. Hava çok kötüymüş, yağmur suratına doğru sert bir şekilde çarpıyor, yerdeki dikenler ayağını kesiyormuş. Tepeye doğru gitmesi gerektiğini hissediyormuş. Tepeye varınca onu hiç beklemediği bir manzara karşılamış. Hava çok güzel bir hale bürünmüş. Masmavi gökyüzü ılık bir hava ile birlikte insanın yüzünü okşuyormuş. Tepeden yokuş aşağı doğru inmeye başlamış. Farklı farklı renklere sahip çiçeklere doğru yaklaşıyormuş. Orada bir ev görmüş. Kadın kendisine doğru yaklaşıp bir yandan da el sallıyormuş. Dostane davranan yaşlı kadına kanı ısınmış.

Bu rüyanın ardından uyandığında bu kadını bulması gerektiğine inanmış. Ne olacaksa olsun deyip yola çıkmış. Dağı bulmak için epey uğraşmış. Zor bir şekilde en tepeye ulaşmış. Tam da rüyasında gördüğü gibi oluyormuş her şey, tepenin ardından rüyasındaki o cümbüş renkli çiçekler onu karşılamış. Tam da çiçeklerin ardından yaşlı kadın onu bekliyormuş. Ona bir sandalye vererek oturup konuşmaya başlamışlar.

Yaşlı kadın avcının eşiyle yüksek sesle konuşmaya başlamış. “Beni ziyarete gelenler bir uğursuzluk geçirip rüyasında görüp öyle gelirler senin başından ne geçti” demiş. Bunu duyan kız ise kadına hak vermiş. Ağlayarak tüm başından geçenleri yaşlı kadına birer birer anlatmış.

Su Perisi Masalı Oku

Yaşlı kadın ise korkmamasını ona yardım edeceğini söylemiş. Ardından altın bir tarak uzatarak şu sözleri söylemiş. “Al bu altın tarağı dolunay gökyüzünde gözüktüğü zaman o kara saçlarını tarayıp suya uzat ardından ise tarağı suya bırak. Sonucu senle beraber görelim” demiş.

Kadın ise tarağı alıp dolunayın gökyüzüne gelmesini beklemiş. Geldiği gece hazır bir şekilde bekliyormuş. Bentin oraya gidip kadının dediklerini birer birer yapmış. Önce altın tarak ile saçını tarayıp saçını suya uzatmış. Ardından ise tarağı suya bırakmış ve neler olacak diye merakla bekliyormuş.

Birden sudan ses gelmeye başlamış. Korkuyla geri adım atmış. Tam da bu esnada kocasının kafası suyun üzerinde belirmiş. Çıkacağını zannetmiş. Ama çıkmamış sadece üzgün bir şekilde eşine bakıyormuş. Ama hiç konuşmuyormuş. Suyun üzerinde oluşan bir dalga tarağı alıp avcıyla beraber tekrar suyun içerisine girmiş.

Kadın işe yaramadığını düşünüp çaresizce ağlamaya başlamış. Evine dönmekten başka çaresi olmayan kadın eve dönüp uyumaya başlamış. Kadın rüyasında tekrardan yaşlı kadını görmüş. Sabah olunca hemen tekrarda yola çıkarak kadının yanına gitmiş. Kadın ise tarağın işe yaramamasına üzülmüş. Ama korkma bir yöntem daha var demiş. Avcının eşine doğru altın bir flüt uzatarak şunları söylemiş. “Dolunay çıktığında bu flüt ile suyun kenarında çalabildiğin en güzel şarkıyı çal. Bitince flütü suyun kenarındaki kuma bırak, görelim bakalım sonra neler olacak” demiş.

Kadın ise altın flütü alarak oradan uzaklaşmış. Kadının dediği gibi dolunayın çıkması için uzun bir süre beklemiş. Dolunay çıktığı gece hemen soluğu bentin kenarında almış. Çalabildiği en güzel şarkıyı çalmış. Ardından flütü kumun kenarına bırakmış.

Ardından sudan bir öncekinden daha büyük bir ses gelmiş. Bu sefer sudan sadece eşinin kafası değil bedeninin yarısı çıkmış. Avcı kollarıyla eşine uzanmaya çalışmış. Ardından gelen bir dalga hem flütü hem de eşinin bedenini suyun içine çekmiş.

Avcının eşi neredeyse ümidini kesmek üzereymiş. Sadece anlık olarak görmek onun canını çok sıkıyormuş. Sızlanarak eve gitmiş. Rüyasında ise bir kez daha yaşlı kadını görmüş. Bu sefer yine etkilenip yola çıkma kararı almış. Zorlu dağ yolunu aşıp yine o güzelliklerin olduğu tepeyi geçmiş ve ardından yaşlı kadın bu sefer ayakta bekliyormuş. Avcının karısı hemen olan olayları yaşlı kadına birer birer anlatmış. Yaşlı kadın derin bir iç çekmiş. Son bir yol daha var ve olacağına inanıyorum demiş. Yaşlı kadın avcının eşine altın bir çıkrık uzatarak şu sözleri söylemiş. “Al bu altın çıkrığı, dolunayın olduğu gece suyun başında bu çıkrık ile ip çekmeye başla” demiş. Kadın ise dediklerinin hepsini aklına kazımış.

Dolunayın olduğu gece avcının eşi hemen suyun kenarına koşmuş. Yaşlı kadının dediklerini teker teker uygulamaya başlamış. Olması için çok uğraşıyormuş. Suyun içinden şimdiye kadar ki en büyük ses çıkmış. Birden adam sudan karaya doğru fırlamış. Yerden kaldıran eşi nasıl olduğunu soruyormuş. Ayağa kalkıp kaçmaları gerekiyormuş. Çünkü kocaman dev bir dalga geliyormuş. Elini tutup koşmaya başlamışlar. Kadın ve betin içinden çıkan adam da çok korkmuştu. Kadın kocasından yardım istedi. Birden ikisi de farklı bir biçime bürünmüşler. Kadın kaplumbağa olmuş adam ise bir kurbağaya dönüşmüş. Bu sayede gelen dev dalga onları boğmamış olsa da birbirlerinden çok ama çok uzağa götürmüş.

Gelen dalga sakinleşince ikisi de tekrar insan formuna dönüşmüş. Ama nerede olduklarını ve diğer eşlerinin nerede olduğunu bilmiyorlarmış. Daha önce gitmedikleri, görmedikleri bir yerde hiç tanımadıkları insanlar ile karşılaşmışlar. Birbirleri arasında koskoca diyarlar, vadiler, dereler ve şehirler varmış. Ama nerede olduklarını bilmiyorlarmış.

Yıllar geçerken bu iki kişi de koyun güderek hayatta kalmaya çalışmışlar. Çobanlık yaparak karınlarını doyurmayı, geçinmelerini sağlıyorlarmış. Hep orman kenarında, kırlarda, çayırlarda koyun güdüyorlarmış. Hem memleket özlemi çekiyor hem de sevdalılarını özlüyorlarmış. İkisi de çok kederliymiş. Eski günlerde ki anılarını yad ediyorlarmış.

Yine ilkbahar günlerinden bir tanesinde birbirlerine yakın bir yerde koyun gütmeye başlamışlar. Adam uzaktan eşinin güttüğü koyunları görünce o tarafa doğru koyunlarını gütmeye başlamış. Ama birbirlerinden haberleri yokmuş. Bir vadide denk gelmişler. Avcı da onun eşi de birbirlerini tanıyamamışlar. Sürülerini gütmeye devam ederek takılıyorlarmış. Farklı bir insan gördükleri için sevinen bu ikili dinlenirken sohbet etmeye başlamışlar. O günden sonra arkadaş gibi beraber koyun güdüyorlarmış.

Bir gece dolunay tepedeyken adam cebinden flüt çıkartarak şarkı çalmaya başlamış. Şarkı bittiğinde ise avcının eşi hüngür hüngür ağlıyorlarmış. Adam ağlama sebebini sorunca kadın ona eski günlerinden bahsetmiş. Kadın bu anıları anlatırken birden bakmış ki adamın da gözünden yaş geliyor. Sebebini sorunca ben avcıyım demiş. Birbirlerini başta tanımayan bu çift koşarak birbirlerine sarılmışlar. Uzun zaman ardından birbirlerini görmenin hasretini gideriyorlarmış.

Onlar ermiş muradına, darısı Su perisi masalı okuyanlara…

İçindekiler

Su Perisi Masalı Özeti

Bir köyde yaşlı bir değirmenci varmış. Bu değirmenci çok zenginmiş. Hiçbir eksikleri yokmuş. Zaman içinde işleri rast gitmemiş ve neredeyse tüm mal varlıklarını kaybetmiş. Eşiyle beraber yaşayan değirmenci hep kederli kederli geziyormuş.

Yine bir sabah gün doğarken bentte bir kadın görmüş. Kadın çok güzelmiş. Hemen su perisi olduğunu anlamış. Yanına gitmeye korksa da su perisi onu davet etmiş. Neden üzgün olduğunu soran su perisine değirmenci eski mal varlığını özlediğini geçimini sağlayamadığını söylemiş. Su perisi ise adama seni eskisinden daha da zengin edebilirim ama bir şartım var demiş. Adam ise şartı sormuş. Şart evlerinde doğacak ilk canlıyı su perisine vermekmiş. Adam kedi ya da köpek olacağını tahmin edip onaylamış. Eve döndüğünde ise bir oğlanları olduğunu fark etmiş.

Hayalleri başına yıkılan değirmenci çok üzülmüş. Durumu ailesine anlatmış. Oğlan zamanla büyümüş. Hep o bentten uzakta yetiştirilmiş. Zamanla bir derebeyine avcılık öğrenmesi için gitmiş. İşinde usta olan avcı o yerleşkede bir kıza gönlünü kaptırmış. Efendisi ise bunlara bir ev vererek evlendirmiş.

Mutlu bir şekilde hayatlarını sürdürürken bir gün avcı eve gelmemiş. Eşi ise endişelenmiş. Çünkü normalde yaptığı bir şey değilmiş. Hemen su kenarına gidip baktığına çantası ve avının orada olduğunu görmüş. Olanları anlamış. Tüm gece ağlamış, suya seslenmiş ama çare olmamış. Bentin yanı başında yorgunluktan uyuya kalmış.

Rüyasında yaşlı bir kadın görmüş. Uyanınca ise yanına gitmesi gerektiğini anlamış. Sabah olmuş hemen yola çıkmış. Yaşlı kadın genç kızı karşılamış ve olanları anlatmasını istemiş. Kız ise detaylarıyla anlatmış. Yaşlı kadın ise çözüm yolunun olabileceğini söylemiş. Ona altın bir tarak verip talimatları anlatmış.

Genç kız dolunay gecesi yaşlı kadının anlattıklarını yapmak için su kenarına gitmiş. Dediklerini birer birer uygulayınca, suyun içinde avcını kafası çıkmış. Ama su onu ve tarağı içine geri almış. Kadın çaresizce eve gitmiş. Uyumuş ve rüyasında tekrardan o kadını görmüş. Hemen yola koyulmuş. Kadın bu sefer altın bir flüt vermiş ve talimatları anlatmış.

Kadın dolunay gecesinin bekleyerek talimatları birer birer uygulamış. Birden sudan adamın bedeninin yarısı çıkmış. Ama su avcıyı ve flütü içine almış. Kadın çaresizce evine gidip uyumuş. Rüyasında tekrardan yaşlı kadını görmüş.

Ertesi sabah olunca yanına gidince yaşlı kadın genç kıza altın bir çıkrık verip talimatları anlatmış. Kız ise dediklerini bir bir uygulayınca genç adam sudan dışarı çıkabilmiş. Kaçmaya çalışırken dev bir dalga ikisini de yutmaya çalışmış. El ele tutuşunca birden kadın kaplumbağaya adam ise kurbağaya dönüşmüş. Her ikisi de boğulmamış ama çok farklı diyarlara sürüklenmişler. Sular çekilince tekrar insan formuna dönüşmüşler ama nerede olduklarını bilmiyorlarmış.

Yıllar geçerken çobanlıkla uğraşmaya başlamışlar. O bayır bu bayır diye gezerken karşılaşmışlar ama birbirlerini tanıyamamışlar. Sohbet ettikleri gece adam cebinden flüt çıkarıp çalmaya başlamış. Kadın ise göz yaşlarına boğulmuş. Sebebini sorunca kadın ona geçmişini anlatmış. Anlatırken adam da göz yaşlarına boğulmuş. Birbirlerini bulduklarını anlayan çift birbirlerine sarılıp hasret gidermişler.

Su Perisi Masalı Hakkında Sorulan Sorular

  • Su Perisi Masalının Konusu Nedir?: Su perisi masalının konusu, zengin bir adamın fakirleşmesinin ardından su perisi ile anlaşma yapması ama işinin aslını bilmeden yaptığı anlaşmada oğlunun hayatının tehlikeye girmesinin ardından eşinin kocasını kurtarma macerasıdır.
  • Su Perisi Masalının Ana Fikri Nedir?: Su perisi masalının ana fikri, bir işi bilip bilmeden onaylamamalıyız. Verilen söz hakkında detaylı bilgi sahibi olmamız daha güvenli olacaktır.
  • Su Perisi Masalında, Su Perisi Neden Avcıyı Yanına Almak İstiyor?: Avcının babası olan değirmenci zamanında su perisi ile tam bilgi sahibi olmadan yaptığı anlaşmada yanlışlıkla oğlunu ortaya koyduğundan habersiz. Zamanı gelince ise su perisi avcıyı yani değirmencinin oğlunu yanına alıyor. Ancak eşi onu kurtarmak için büyük çabalar sarf ediyor.
  • Su Perisi Masalı Kitabi Kaç Sayfadır?: Su perisi masalı okumak isteyen kişiler ya da minik okurlara su perisi hikayesi hediye etmek isteyen kişiler bu soruyu sormaktadır. Su perisi kitabı basımdan basıma değişse de ortalama olarak altmış sayfa civarındadır diyebiliriz. Bu sayfa sayısı yazı büyüklüğü ve resim çokluğuna, azlığına göre değişkenlik gösterebilir.
  • Su Perisi Masalı Hangi Yaşlara Hitap Etmektedir?: Su perisi hikayesi okur kitlesi olarak ortalama yaş arasına hitap etmektedir. yaş arası okurlar su perisi masalını okuyabilir ya da büyükleri tarafından su perisi masalını dinleyebilir. Ayrıca dinlemek isteyen kişiler YouTube üzerinden sesli kitap okurları tarafından Su perisi masalını dinleyebilirler. Tek yapmaları gereken YouTube üzerinde “Su Perisi Masalı Dinle” ya da “Su Perisi Hikayesi” diye araştırabilirler. Karşılarına birçok sesli kitap okuru çıkacaktır.

Tarla Faresi ile Şehir Faresi Masalı &#; Masal Oku &#; Kıymetli Tuz Masalı

Su Perisi

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, ülkenin bir köyünde yaşayan bir kadın varmış. Her gün, kadının kapısının önünden geçen bir delikanlı, onun sokağa bir tas süt döktüğünü görürmüş.
Bir gün, delikanlı yine oradan geçiyormuş. Tam o sırada kocaman bir tas sütün yolun ortasına döküvermiş kadın. Bunu gören delikanlı merakla sormuş:
"O döktüğün nedir?"
Kadın içeri girerken:
"Kızım elini sütlü yıkadı da onu döktüm," demiş.
Delikanlı çok şaşırmış. Koşa koşa evine gitmiş.

YAZAR:Türk Masalları
KAPAK TASARIMI:Aysel Yıldırım
BARKOD:
ISBN:
KİTAP BOYUT: x cm
KİTAP YAYINCI:İskele Yayıncılık

“Çocuk Klasikleri” Kategorisinden Diğer Kitaplar

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir