sübjektif ne demek / Sesli Sözlük - sübjektif

Sübjektif Ne Demek

sübjektif ne demek

Subjektif Ne Demek? Objektif ve Subjektif Arasındaki Fark

Subjektif kavramının kökeni Fransızcaya dayanır. Fransızca “suje” kelimesinden türemiştir. Bu kavramı anlayabilmek için öncellikle suje kelimesini tanımlamak gerekir. Suje; Türkçe’ de özne kelimesine karşılık gelir. Cümle içerisinde yüklem ile bildirilen işi yapan anlamı taşır. Yüklem aracılığıyla hakkında oluş verilen kimse demektir. Kişi anlamına da gelmektedir.

Bu kelime dil bilgisinde kullanılmaktan ziyade felsefe alanında daha sık kullanılmaktadır. Subjektif kelimesi suje kelimesinden türemiş ve öznel anlamına gelmektedir. Felsefe, dil bilgisi, tıp, sanat vb, alanlarda oldukça sık kullanılan bir kavramdır. Bu kavram özneye ilişkin olan, bireylerin düşüncelerine dayanan ve öznede oluşan demektir.

Bu kavramı anlamak için günlük yaşantımıza uyan bir örnek verelim. “Bu olay hakkındaki subjektif düşüncem, bu yapının modern mimariye uymadığı görüşüdür.” Tıp alanında da bu kavram kullanılmaktadır. Tıp alanında bu kavram hastanın kendisinin hissettiği semptomları temsil eder ve hiçbir belirti vermeyen anlamında kullanılır. Bu anlam içinde bir örnek verelim. “Hastanın belirttiği sorunlar, subjektif etkilerdir, vücut üzerinde herhangi bir bulguya rastlanılmamıştır.” Şimdi bu kavram hakkında daha ayrıntılı bilgi edinelim.

Subjektif Nedir?

Özneyle alakalı olan, özne üzerinde meydana gelen demektir. Bireylerin kişisel duygu ve düşüncelerine dayanır. Nesnelerin gerçekliğine dayanmaz. Öznel olanı temsil eder. Olayları kendi bakış açısıyla değerlendirmek ve olaylara kendi penceresinden bakma anlamı taşır. Kişisel görüş bildirmek olarak tanımlayanlar vardır. Öznel bir yargının kişinin kendisine bağlı olarak değer biçilmesi için söylenmektedir. Biçilen bu değer açısından incelendiğinde kişiden kişiye değişen ve herkes için farklı olan değeri temsil eder.

Osmanlı Türkçesi’ nde de bu kavramın karşılığında enfüsi kelimesi kullanılırdı. Bu kelime Arapça köküne dayanmaktaydı. Güncel kullanımında bu kelimenin telaffuzuna bakıldığında farklı iki telaffuz ortaya çıkar. Telaffuzların farklılaştığı nokta u olarak mı yoksa ü olarak mı telaffuz edileceği yönündedir. Türk Dil Kurumu doğru telaffuzun “u” harfiyle olacağını belirtmiştir. Dil Derneği ise bunun tam tersi yönünde bir açıklama yapmıştır. Türk dil bilgisi yapısına bakıldığında ikinci telaffuzun doğru olduğu öne sürülse de bizim için en doğru kaynak Türk Dil Kurumudur.

Objektif ve Subjektif Arasındaki Fark

Subjektif kelimesi olaylara kendi bakış açısıyla, kendi penceresinden bakmak anlamı taşır. Kişisel değerlendirme yapmak, kendi görüşlerini belirtmek anlamı anlamlarını taşır. Objektif kavramı ise bunun karşıt anlamlarını içeren ifadeleri temsil eder. Türk Dil Kurumunda belirtilen anlamına göre objektif; tarafsız kalma ve tarafsız olma anlamlarını taşıyan bir kelimedir.  Tarafsız kalma ve adil olma durumları bu kelimeyi temsil eder.  Objektif kavramı nesnel olma durumunu ifade eder. Diğer kavram ise öznel olma durumunu ifade eder. Objektif olma durumu, bireyin geçmiş deneyimlerinden ve yaşantılarından bağımsız olma durumunu ifade eder. Aynı zamanda olgulara, hesaplamalara vb. bakılarak doğrulanabilir olma yanı vardır.

İki kavram arasındaki farklar şunlardır;

  • Biri nesnel olma durumunu temsil ederken diğeri öznel olma durumunu temsil eder.

  • Objektif, doğrulanabilir bilgilere dayanmaktadır. Diğeri kişisel bilgi ve deneyimlere dayanmaktadır ve doğrulanması güç düşüncelerdir.

  • Objektif olanda kişi veya kurumlar hiçbir zaman kişisel görüşlerine yer vermezler. Diğerinde ise kişisel görüşlere yer verilir.

  • Objektif, konulara ve olaylara karşı nötr tavır takınırken diğerinde bu tavır bulunmaz.

  • Subjektif kişinin karakterine ve geçmiş bilgilerine göre şekillenir. Diğeri kişinin geçmiş bilgileri ve karakterine göre şekillenemez.

  • Objektif, bilim insanı olmak için kesin bir şart taşır. Diğeri ise bilimin ilkelerine tezat bir kavramdır.

  • Objektif, bilimsel çalışmaları yürütebilmek için olması şarttır. Diğeri ise daha çok sanat vb. kullanılarak farklı bakış açıları için gereklidir.

Subjektif Olmak

Subjektif olmak, günümüz toplumunda bireyin bir olay veya durum karşısında duygu ve düşüncelerini ön plana çıkartması durumudur. Böyle davranışlarda bulunan kişi, kişisel düşüncelerini vereceği hükme karıştırır. Böylece olanı olduğu gibi kabul etme durumunda zorluk çeker. Düşünceleri ve görüşleri doğrulanamaz. Subjektif olmak, bazı durumlarda bireyler tarafından suçlanan veya hor görülen bir davranış olarak yansıtılır. Bu durumda bulunanlar, düşüncelerini bu yönde değiştirmek değil, düşüncelerini nesnel olanın önünde gölge yapmaması gerekir.

Habercilik, gazetecilik alanlarında subjektif olmak hoş görülmeyen bir davranıştır. Bu meslekler için doğru olan objektif bir tavır sergilemeleridir. Çünkü bu mesleklerin kalitesini dürüstlük ve tarafsızlık beslemektedir. Habercilik alanında çalışanların bu konuda kaliteli ve hedef kitlelerini yanıltmayacak işler yapması için nesnel tavır takınmaları gerekir. Olaylara karşı nötr bir bakış açısıyla bakmalıdırlar.

Habercilik alanının dışında bilimsel çalışmalarda özellikle tarih disiplininde subjektif olmak bilgilerin sağlıklı olmasını engelleyebilir. Tarihçiler veya tarih yazarları, yöneticiler ve toplumdan baskı göreceklerini düşündükleri için nesnel anlayıştan uzak kalabilmektedirler. Bazı yasalar, milliyetçilik duyguları, yönetimden çekinme vb. nedenler nesnel anlayışı geride bırakabilmektedir.

Bireyler hangi durumlarda subjektif olmak durumundadırlar? Genellikle somut bir durumun yaşanmadığı anda olabilir. Eğlencesine film izlerken, kitap okurken, günlük sohbet ederken vb. davranışlarda herhangi bir sorun teşkil etmez. Ancak rasyonel bir karar verme süreci, haber oluşturma, fikir alışverişi yapma, bilimsel olaylarda vb. durumlarda objektif olunmalıdır. Belirtilen bu durumlarda subjektif olmak yaptığınız işe zarar verebilir. Bu alanlarda nötr bir tavır takınmak en iyisidir.

Felsefe ve Subjektif Anlayış

Öznelcilik felsefede bir akım olarak kabul edilir. Bu akım sujeyi fikrin ana merkezine yerleştirir. Öznelcilik akımı, yargılarını ve akıl yürütmelerini özne merkezli belirlemektedir. Bu akımda nesne bir kenara itilerek onun varlığını özneye bağlarlar. Bu açıdan idealizm ile örtüşmektedir. Felsefenin alt dallarından ahlak felsefesinde subjektif anlayış kişisel inançları ve görüşleri temele alarak hareket etme anlamında kullanılır.

Sanat felsefesinde de subjektif anlayış kullanan düşünürler bulunmaktadır. Croce bunların başında gelir. Ortak estetik anlayış reddedilir. Nesnel bir güzellik anlayışının olmadığını savunur. Bu akımın temsilcilerine göre estetik anlayışı özneden bağımsız bir anlayış olarak tanımlanamaz. Bu görüşün temsilcileri, sanat eserlerinin değerini kişide uyandırdığı duyguların ve görüşlerin belirlediğini savunurlar. Temsilcilere göre, her suje eşsiz bir yapıdır. Bu nedenle bireyler arasında ortak bir estetik anlayışından söz etmenin mümkün olmayacağı öne sürülür.

Genel kabul edilen güzellik nesneldir görüşüne tezat görüşler belirtilir. Aynı zamanda Kant gibi güzelliğin hem nesnel hem öznel olabileceği görüşü de bulunmaktadır. Genel olarak felsefi yargı güzelliğin nesnel olduğu görüşünü benimser. Metafizik alanı da subjektif anlayış bulunur. Bu alanda subjektif anlayış, evrenin bir tasarım olduğu görüşü etrafında birleşir. Anlayış bu yönüyle semavi dinlerle örtüşmektedir. Bu görüşün ileri aşaması ise ruhsal öznelerden başka hiçbir gerçekliği kabul etmeme durumudur. Evreni, öznenin hayal dünyasından ibaret olduğunu benimserler.

Subjektif Yoksulluk

Subjektif yoksulluk, özel konuları barındıran bir yoksulluk çeşididir. Öznel yoksulluk olarak da tanımlanır. Bu yoksulluk türünü değerlendiren kişi, kişinin kendisidir. Kişinin yaptığı değerlendirmeler ölçek olarak alınır. Özne, kendisi için ne istediğini bilir anlayışı vardır. Kişinin istediği şeyin gerekli olup olmadığı tartışılır. Subjektif yoksulluk, subjektif değerlendirmeler yapılarak konumlandırmalar yapılır.

Örneğin, bir birey kendini çok yoksul olarak tanımlarken, aynı koşullara sahip başka bir birey kendini yoksul olarak tanımlamaz. Hatta aynı aile bireyleri içerisinde bile bu durum söz konusu olabilir. Aile üyelerinden biri kendini yoksul olarak tanımlarken, bir başka üyede kendisini yoksul olarak tanımlamaz. Bu sorunları aşmak için anket vb. yöntemleri kullanmak gerekebilir. Subjektif yoksulluk kavramı ile yapılan değerlendirme sonuçları kesin bir bilgi vermez. Bu değerlendirme sonuçları sağlıklı olmaz. Ama değerlendirme ile fikir elde edilebilir.

Özne ile alakalı olan demektir. Fransızca suje kelimesinden türemiştir. Öznel anlamına gelmektedir.

Biri öznel olma durumunu temsil ederken diğeri öznel olma durumunu temsil eder. Objektif, doğrulanabilir bilgilere dayanırken diğeri kişisel bilgilere dayanır. Objektif konulara nötr bir şekilde yaklaşırken diğerinde bu durum yoktur.

Bireylerin bir olay veya durum karşısında duygu ve düşüncelerini ön plana çıkartmasına denir. Bu davranışları sergileyen kişi, kişisel düşüncelerini vereceği hükümlere karıştırır. Bu durumda kişiyi, olanı olduğu gibi kabul etme noktasında zorluk çektirir.

Subjektif düşünceler, kişinin kendi kişisel deneyimleri, duyguları ve değerleri gibi kişisel özelliklerinden oluşur. Herkesin kendi özgün düşünceleri vardır; bu nedenle, herkesin farklı subjektif düşünceleri olacaktır. Subjektif düşünceler, kişinin kendi kişisel özelliklerinden yola çıkarak oluşturduğu ve kendi kişisel deneyimlerini, duygularını ve değerlerini yansıttığı tüm kararları içerebilir.

Subjektif düşüncelerin öznel olarak ifade edilmesi en iyi yol, kişinin o anki duygularını, öznel olarak ifade etmek için kullanılan sözcükleri veya öznel ifade yöntemlerini kullanmaktır. Çoğu zaman, kişinin duygularını belirtmek için öznel sözcükler veya kalıplar kullanılır. Örneğin, Ben çok mutluyum ya da Bu benim için önemli gibi cümleler kullanılabilir. Ayrıca, öznel ifadeler kişinin yaşadıklarının ayrıntılarını açıkça ifade etmek için de kullanılabilir. Örneğin, Günün geri kalanının nefis geçeceğini umuyorum ya da Bu benim için zor bir zaman gibi cümleler kullanılabilir.

Subjektif düşünceler, insanların düşüncelerini çok büyük ölçüde etkileyebilir. Kişinin kendine, başkalarına ve hayatına ilişkin olarak oluşturduğu algılar, özgüveni ve güveni etkileyebilir. Subjektif düşünceler, insanların kendilerini değersiz veya özgün olmaz hissetmelerine neden olabilir. Kişisel inançlar, duygular ve düşünceler, insanların çevresiyle etkileşimlerini, kararlarını ve ilişkilerini de etkileyebilir. Subjektif düşüncelerin, insanların düşüncelerini nasıl etkilediği, kişiden kişiye değişebilir.

Subjektif Gerçeklik Kavramına Giriş

Subjektif gerçeklik kavramı, her bireyin dünyayı kendi deneyimleri, algıları ve düşünceleri doğrultusunda birbirinden farklı şekillerde anlamlandırma süreci olarak açıklanabilir. Bu süreç, kişisel perspektiflerin ve öznel inançların gerçeklik algısı üzerinde belirleyici bir etkisi olduğunu göstermektedir.

Öznel Gerçeklik ve Algı Bağlantısı

Subjektif gerçeklik kavramı, bireylerin çevreyi ve olayları farklı gözlemler ve algılar vasıtasıyla değerlendirmeleri nedeniyle, çeşitli yorumlar doğurmaktadır. Bu bağlamda, algılar ve deneyimlerin bir araya gelmesi subjektif gerçekliğin oluşumunu sağlar. Böylece, kişilerin kendine özgü duygu ve düşünceleriyle şekillenen öznel gerçeklikler farklılaşmaktadır.

Bireysel Değerler ve İnançlar

Subjektif gerçeklik, bireylerin kendi değerleri ve inançları doğrultusunda gerçekliği yorumlama ve anlamlandırma eğilimlerine dayanmaktadır. Bu durum, topluluklar ve kültürler arasında da farklı gerçeklik anlayışlarına yol açmaktadır. Örneğin, ahlak ve dünya görüşü gibi değerler, bireyin gerçeklik algısını büyük ölçüde etkilemektedir.

Kişisel Perspektifler ve Düşünce Yapıları

Kişisel perspektifler ve düşünce yapıları, subjektif gerçekliği şekillendiren önemli etkenlerdir. Bireylerin eğitim, sosyal çevre ve yaşadığı olaylara bağlı olarak geliştirdiği düşünce ve tutumlar, gerçeklik algısının temelini oluşturur. Bu nedenle, subjektif gerçeklik kavramı, bireyin düşüncesine göre farklılaşır ve benzersizdir.

Sonuç

Sonuç olarak, subjektif gerçeklik kavramı, bireylerin dünyayı kendi deneyimleri, algıları ve düşünceleri doğrultusunda değerlendirme sürecini ifade etmektedir. Bu kavram, öznel gerçekliğin algı ve değer sistemi üzerine temellenmesine vurgu yaparak, gerçeklik anlayışının, toplumsal ve kültürel etmenlerle şekillenen bireylerin özgül perspektiflerinden izler taşıdığını ortaya koymaktadır.

Öznel Tutumların İnsan Davranışları Üzerindeki Etkisi

Öznel tutumlar, insanların duygularını ve düşüncelerini etkileyerek onların yaşam olaylarını değerlendirmesine yardımcı olan inanç ve değerler sistemidir. Bu tutumlar, insanların kararlarını ve eylemlerini, önyargı ve stereotip gibi sosyal ve davranışsal örüntüler üzerinden şekillendirir.

Duygu ve Düşünce Yönlendirmesi

Bilinçaltı süreçlerin etkisiyle oluşan öznel tutumlar, insanların yaşam olaylarını değerlendirmesi ve yorumlaması üzerinde etkili olup onların inançlarının ve değerlerinin gelişmesine yardımcı olur. Bu süreç, insanların duygularını ve düşüncelerini şekillendirirken, belirli uyaranlar ve gerekçeler doğrultusunda istemeden gerçekleşir.

Önyargı ve Stereotip Gelişimi

Öznel tutumlar, insanlar arasındaki ön yargıları ve stereotipleri güçlendirerek toplumsal ve bireysel farklarının oluşmasına katkıda bulunur. Bu durum, insanların düşünce ve eylemlerini baskılayarak, belirli gruplara karşı tutum ve davranışlarını değiştirmelerine yol açar.

Sosyal Güdüler ve İletişim

İnsanlar, öznel tutumlarına göre farklı sosyal güdülere sahip olup, bu güdüler onların karşılıklı iletişimine ve ilişkilerine doğrudan etki eder. Öznel tutumların etkisiyle oluşan değerler ve inançlar, insanlar arası ilişkilerde uyumu ve anlayışı sağlamaya yardımcı olurken, diğer yandan sosyal çevrelerin ve toplumların düşünce ve davranışlarını da etkiler.

Karar Verme Süreçleri

Öznel tutumlar, insanların olaylar üzerindeki değerlendirmelerini ve yargılarını etkileyerek, onların karar verme süreçlerini ve yaşam tercihlerini yönlendirir. Bu kapsamda, insanlar değerlerine ve inançlarına uygun olmayan bir durumla karşılaştığında, öznel tutumlarına göre hareket etmeleri eylemlerinin ve düşüncelerinin şekillenmesinde önemli bir pay sahibidir.

Sonuç olarak, öznel tutumlar insan davranışları ve düşüncelerini birçok açıdan etkilemektedir. İnsanlar bu tutumlarla önyargı geliştirir, sosyal güdüler ve iletişim becerilerini değiştirir, karar verme süreçlerini ve yaşam tercihlerini yönlendirirken yaşamlarını ve düşüncelerini şekillendiren önemli bir etmen olurlar.

Subjektif Kavramının Önemi

Psikoloji disiplininin temelinde, insanların düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını anlamak ve açıklamak amacı yer almaktadır. Bu nedenle, psikolojide subjektif kavramının önemi büyüktür. Subjektif, bireyin kendi iç dünyasına, deneyimlerine ve algılarına dayalı olarak yaşadığı süreçleri ifade eder. Başka bir deyişle, subjektif olan, kişiden kişiye farklılık gösteren ve öznel olan yönleri kapsar. Subjektif kavramının psikolojiye katkısı, insanların eşsiz ve öznel deneyimlerine odaklanarak daha doğru ve kapsayıcı bir anlayış sağlamaktır.

Duygu ve Düşünce Analizleri

Subjektif kavram, duygu ve düşünce analizlerinde kullanılarak bireylerin yaşadığı süreçleri daha iyi değerlendirmeye ve yorumlamaya olanak tanır. Örneğin, depresyon ve anksiyete gibi psikopatolojilerin nedenlerini ve semptomlarını anlamak için subjektif değerlendirmelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bireyin kendine özgü deneyimleri ve yorumları, tedavi sürecinde önemli bir rol oynamakta ve terapistin doğru yöntemleri belirlemesinde yardımcı olmaktadır.

Algı ve Süreçler

Subjektif kavramın kullanım alanlarından bir diğeri de algı ve süreçlerle ilgili çalışmalardır. İnsanların nesnel gerçekliğe kendi öznel yargılarıyla yaklaştığı bilinmektedir. Bu bağlamda, rastgele örnekleme yöntemi ile seçilen bireylerden alınan öznel süreşleri analiz etmek, genellemeler yapmak ve sosyal psikoloji alanındaki kuramları geliştirmek için kullanılabilir.

Öz-Yeterlilik ve Motivasyon

Subjektif kavram, öz-yeterlilik ve motivasyon gibi unsurların incelenmesinde de önemli bir rol oynar. Bireylerin kendilerini nasıl değerlendirdikleri ve başarılı olabileceklerine inanıp inanmadıkları öznel faktörlerdir. Subjektif değerlendirmelerin bu faktörler üzerindeki etkisi, eğitim, kariyer ve kişisel gelişim süreçlerinde önemli bir yere sahiptir.

Sonuç olarak, psikolojide subjektif kavramının önemi ve kullanım alanları oldukça geniştir. Bireysel ve sosyal düzeyde gerçekleştirilen çalışmalarda, subjektif değerlendirmeler daha doğru ve kapsayıcı analizler yapılabilmesi için kullanılmaktadır. Bu sayede, insanın iç dünyasına ve deneyimlerine daha yakından ulaşarak, psikolojik süreçleri daha iyi anlamamız ve ele alabilmemiz mümkün olmaktadır.

### Subjektiflik ve Objektiflik Kavramları

Subjektif ve objektif arasındaki fark, gerçeklik algısı ve bilgi aktarımında önemli bir rol oynar. Subjektiflik, bireyin kendi duygu ve düşünceleriyle şekillenen içsel bir süreçtir. Bu süreç, kişinin yaşam deneyimleri, değer yargıları ve inançlarına bağlı olarak değişiklik gösterir. Özellikle sanat, edebiyat ve felsefe alanlarında subjektif yorumlar önemli bir yer tutar.

### Bilgi Aktarımındaki Rolü

Buna karşılık objektiflik, bireyin öznellikten bağımsız olarak gerçekleri ve olayları değerlendiren bağımsız bir süreçtir. Objektif bilgi, genel geçer ve herkes tarafından kabul edilebilir niteliktedir. Bilimsel olanakların gelişmesi ve veri sağlama teknikleri sayesinde, objektif bilginin sürekli olarak güncellenmesi ve yayılması mümkün hale gelmiştir.

### Araştırmalardaki Önemi

Subjektif ve objektif arasındaki fark, araştırmaların niteliğini ve sonuçlarını da doğrudan etkiler. Özellikle sosyal bilimlerde subjektif yaklaşımların etkisini ortadan kaldırmak ve objektif sonuçlara ulaşmak, çalışmaların güvenilirliği açısından önem taşır. Araştırmacılar, bilgi toplarken ve analiz ederken mümkün olduğunca tarafsız ve deneyimlerinden bağımsız bir yol izlemeye çalışırlar.

### Günlük Hayatta Kullanımı

Günlük yaşantımızda da subjektif ve objektif arasındaki farkı göz önünde bulundurmak, iletişim ve problem çözme becerilerimizi artırır. Objektif bir yaklaşım sergileyerek, duygu ve düşüncelerimizi bir yana bırakarak, tüm değerlendirmelerimizi gerçeklere dayandırarak sağlıklı bir sonuç elde edebiliriz. Bu, özellikle görüş ayrılıkları ve çatışmaların çözümünde etkili bir yöntemdir.

Sonuç olarak, subjektif ve objektif arasındaki fark, bilgi ve gerçeklik algısının temelini oluşturur. İyi bir analiz ve değerlendirme yapabilme, sağlıklı ve güvenilir sonuçlara ulaşabilme adına bu ayrımı gözetmek önemlidir. Böylece kişisel ve toplumsal ilişkilerimizde daha uyumlu ve doğru kararlar alabiliriz.

Subjektif Özelliğin Tanımı

Subjektif özelliği, bireyin duygu, düşünce ve değer yargılarına göre şekillenen, bireysel ve özneler arası farklılıklar gösteren bir niteliktir. Bu özellik, kişilerin kendine özgü yaşantıları ve kişilik yapılarına bağlı olarak değişir.

Subjektif Özelliğin Kaynakları ve Türleri

İnsanlar arasında subjektif özelliklerin farklılık göstermesinde önemli rol oynayan öğeler, kültürel özellikler ve sosyal çevre olarak sıralanabilir. Ayrıca, psikolojik yapısı ve deneyimleri gibi bireysel faktörler de subjektif özelliklerin şekillenmesinde etkilidir. Bu özellikler ise genellikle, duygular, inançlar, değerler ve hedefler gibi özneler arası farklılıklar gösteren boyutlarda kendini gösterir.

Subjektif Özelliğin İletişimdeki Rolü

Subjektif özelliğin insanlar arası iletişimde önemli bir rolü vardır. Bu özellik sayesinde, kişiler kendi düşüncelerini ve değer yargılarını ifade edebilir, karşılıklı etkileşimler yoluyla farklı bakış açılarına ulaşabilir. Öte yandan, insanların duyularını kullanarak dış dünya hakkında edindikleri deneyimler de subjektif özelliklerin bir yansımasıdır.

Subjektif Özelliğin Bilim ve Felsefede Tartışması

Bilim ve felsefe alanlarında subjektif özelliğin doğası ve önemi üzerinde çeşitli düşünceler bulunmaktadır. Özellikle felsefi düzlemde, öznenin kendi iç dünyasına dair bilgi edinme ve değer yargılarını belirleme süreci büyük önem taşır. Bu bağlamda, idealizm ve realizm gibi farklı felsefi gelenekler, Subjektif özelliğin insanın gerçeklik algısı üzerindeki etkisini incelemektedir.

Sonuç ve Önemi

Sonuç olarak, subjektif özellik, insanın kendine özgü yaşantısı ve düşünsel süreçleriyle şekillenen, onun duygu, düşünce ve değer yargılarına göre farklılıklar gösteren bir niteliktir. İletişim, bilim ve felsefe alanlarında önemli bir yeri olan bu özellik; insanın dünyayı algılaması ve yorumlaması, bireysel ve toplumsal değerlere katılımı açısından belirleyici bir rol oynar.

Subjektif Gerçek Kavramı ve Farklı Yönleri

Subjektif gerçek, bireyin kendi deneyimleri, algıları ve düşünceleri üzerinden oluşturduğu, diğer bireylerle her zaman paylaşılabilir olmayan gerçeklik anlayışıdır. Farklı bireylerin aynı olay ya da durumu farklı şekillerde yorumlaması ve algılaması, subjektif gerçeklik anlayışının temelini oluşturan unsurlardan biridir.

Kişilerarası Farklılıklar ve Algı

Kişilerarası farklılıklar, bireyin yaşadığı çevre ve geçmiş deneyimler temelinde şekillenen algılar ve düşüncelerle ilgilidir. Bu farklılıklar, subjektif gerçek anlayışının ortaya çıkmasına ve değişkenlik göstermesine neden olur. İnsanlar, aynı olayları farklı şekillerde deneyimler ve yorumlarlar, bu da gerçeklik anlayışının öznellikle ilişkilendirilmesine yol açar.

Duygular ve İnandırıcılık İlişkisi

Subjektif gerçek, bireyin duygularını ve değer yargılarını da içerir. Bu, bir olayın ya da durumun önemini ve inandırıcılığını bireyin subjektif düşüncelerine bağlı hale getirir. Bireyin duyguları ve değer yargıları, gerçekliğin özellikle kişisel yönüyle ilişkilendirilerek, gerçek düşünce ve kavramların ortaya çıkmasına neden olur.

Bilgi Kaynakları ve Güvenilirlik

Subjektif gerçek anlayışı, bireyin güvendiği ve kabul ettiği bilgi kaynaklarına bağlıdır. Birey, subjektif olarak hangi bilgi kaynaklarını güvenilir buluyorsa, o kaynaklardan elde ettiği bilgilerle gerçeklik anlayışını oluşturur ve değerlendirir. Bu nedenle, subjektif gerçekliğin değişkenlik göstermesinin temel nedenlerinden biri, farklı bireylerin farklı bilgi kaynaklarına başvurması ve güvenmesidir.

Sonuç olarak, subjektif gerçek, bireyin kendi yaşantısı, algıları ve düşünceleri üzerinden oluşturduğu gerçeklik anlayışıdır. Bu anlayış, kişilerarası farklılıklar, duygular, değer yargıları ve bilgi kaynakları ile etkileşir ve her birey için farklı şekillerde ve düzeylerde kendini gösterir.

Subjektif Kavramının Kullanım Alanları

Subjektif kavramının kökeni Fransızcaya dayanır ve öznel anlamına gelir. Felsefe ve dil bilgisi alanlarının yanı sıra tıp, sanat gibi alanlarda da yaygın olarak kullanılır. Bu kavram özneye ilişkin olan, bireylerin düşüncelerine dayanan ve öznede oluşan anlamı taşır.

Günlük Yaşantıya Uygulama Örneği

Öncelikle günlük yaşantımıza uyan bir örnek vererek bu kavramı anlamaya çalışalım: “Bu olay hakkındaki subjektif düşüncem, bu yapının modern mimariye uymadığı görüşüdür.” Bu ifade ile kişi, kendi bakış açısına ve düşüncelerine dayalı bir değerlendirme yapmaktadır.

Tıpta Subjektif Kavramın Kullanımı

Tıp alanında da subjektif kavram kullanılmaktadır. Bu bağlamda, subjektif kavram hastanın kendisinin hissettiği semptomları temsil eder ve hiçbir belirti vermeyen anlamında kullanılır. Bir örnek olarak, “Hastanın belirttiği sorunlar, subjektif etkilerdir, vücut üzerinde herhangi bir bulguya rastlanılmamıştır.” ifadesi verilebilir.

Subjektif Kavramın Özellikleri

Subjektif kavram, öznel olanı temsil eder ve olayları kendi bakış açısıyla değerlendirmek, olaylara kendi penceresinden bakma anlamı taşır. Nesnelerin gerçekliğine dayanmaz, bireylerin kişisel duygu ve düşüncelerine dayanır. Öznel bir yargının kişinin kendisine bağlı olarak değer biçilmesi için söylenmektedir. Biçilen bu değer açısından incelendiğinde, kişiden kişiye değişen ve herkes için farklı olan değeri temsil eder.

Osmanlı Türkçesi'nde Enfüsi Kelimesi

Osmanlı Türkçesi’ nde subjektif kavramının karşılığında 'enfüsi' kelimesi kullanılırdı. Bu kelime Arapça köküne dayanmaktaydı. Güncel kullanımında bu kelimenin telaffuzuna bakıldığında farklı iki telaffuz ortaya çıkar. Türk Dil Kurumu doğru telaffuzun “u” harfiyle olacağını belirtmiştir.

Subjektif ve Objektif Kavramların Karşılaştırılması

Subjektif kelimesi olaylara kendi bakış açısıyla, kendi penceresinden bakmak ve kendi görüşlerini belirtmek anlamlarını taşırken, objektif kavramı bunun karşıt anlamlarını içeren ifadeleri temsil eder. Türk Dil Kurumuna göre objektif; tarafsız kalma ve tarafsız olma anlamlarını taşıyan bir kelimedir. Objektif kavramı nesnel olma durumunu ifade eder, subjektif kavram ise öznel olma durumunu ifade eder. Objektif olma durumu, bireyin geçmiş deneyimlerinden ve yaşantılarından bağımsız olma durumunu ifade eder.

Tıpta Subjektif Kavramın Kullanımı ve Önemi

Subjektif kavramının kökeni Fransızcaya dayanır ve öznel anlamına gelir. Felsefe, dil bilgisi, tıp, sanat gibi alanlarda sıkça kullanılan bu kavram, özneye ilişkin olan ve bireylerin düşüncelerine dayanan durumlarla ilgilidir. Tıp alanında subjektif kavram, hastanın kendisinin hissettiği semptomları temsil eder ve hiçbir belirti vermeyen anlamında kullanılır.

Öznel Yaklaşımın Tıbbi Değerlendirmelerdeki Yeri

Hastaların belirttiği şikayetler ve hissettikleri sorunlar, subjektif etkiler olarak kabul edilir. Vücut üzerinde herhangi bir bulguya rastlanılmaması durumunda dahi hastaların yaşadıkları semptomlar önemlidir. Özellikle ağrı, halsizlik, baş dönmesi gibi belirtiler kişiden kişiye değişiklik gösterir ve öznel değerlendirmeler yapmayı gerektirir.

Doktor-Hasta İletişiminin Subjektiflikle İlişkisi

Hastalar mıydın? şikayetlerini ve hissettikleri semptomları anlatırken kullandıkları kelimeler ve ifadeler, subjektif değerlendirmelere yol açar. Bu nedenle, doktorların hastaları dinlemeleri ve onların yaşadıkları duygu ve düşüncelere saygı göstermeleri önemlidir. Hastaların öznel görüşleri ve semptomları, tedavi sürecine etkisi olabilecek önemli bilgiler içerebilir.

Subjektif Kavram ve Hastane Hizmetlerine Yansıması

Objektif kavram ise tarafsız kalma ve nesnel olma anlamlarını taşırken, tıp alanında subjektif kavramın kullanımı da önemlidir. Hastane hizmetlerinin kalitesini değerlendirmek için hastaların memnuniyet ve beklentileri dikkate alınmalıdır. Bu faktörler, subjektif kavram üzerinden değerlendirildiğinde, hastaların sağlık hizmetlerine ilişkin düşüncelerine ve düşüncelerine dayalı bilgiler sunar.

Sonuç olarak, tıp alanında subjektif kavramın kullanımı ve önemi, hastaların hissettikleri ve yaşadıkları semptomların anlaşılması ve tedavi sürecine uygun şekilde değerlendirmeye alınması açısından büyük öneme sahiptir. Ayrıca, hastane hizmetlerinin kalitesini artırmak için de hastaların öznel düşünce ve görüşlerinin dikkate alınması gereklidir.

Subjektif Düşüncelerin Habercilik ve Gazetecilik Alanındaki Etkisi

Subjektif düşüncelerin kaynağı bireyin kişisel duygu ve düşünceleridir, nesnelerin gerçekliğine dayanmaz. Habercilik ve gazetecilik alanında ise, bu öznelliğin etkisi göz ardı edilemez.

Öznellik ve Bireysel Yargılar

Gazetecilerin olayları kendi bakış açılarıyla değerlendirebilme ve olaylara kendi penceresinden bakabilme özgürlüğü elbette vardır. Ancak, bu durum objektifliği de önemseyen habercilik ve gazetecilik için çeşitli zorluklara yol açabilir. Öznel yargıların kullanılması, kişiden kişiye değişen ve herkes için farklı olan değerleri temsil eder.

Osmanlı Türkçesi’nde subjektif kavramı için enfüsi kelimesi kullanılması, bu kelimenin tarihsel süreçte farklı kültürlere kök saldığını göstermektedir. Bu tarihsel çerçeveden yola çıkarak, subjektif düşüncelerin gazetecilik üzerinde etkisinin ne olduğunu incelemek önemlidir.

Tarafsızlık Çerçevesinde Subjektifliğin Taşıdığı Risk

Gazetecilik ve habercilikte objektif olmak, bireyin geçmiş deneyimlerinden ve yaşantılarından bağımsız olmayı ifade eder. Başka bir deyişle, gazeteciler objektif bir tutum sergileyerek tarafsız ve adil kalmalıdır. Subjektif düşüncelerin bu alanda kullanılması ise, olayların ve gerçeklerin tam anlamıyla yansıtılmamasına ve çarpıtılmasına sebep olabilir.

Güvenilir Habercilik İçin Öznellik ve Objektiflik Dengesi

Öte yandan, bir olayı tamamen objektif bir şekilde sunmak her zaman mümkün olmayabilir. Subjektif düşünceler, habercilik ve gazetecilikte değişiklik gösterebilir ve önemli bilgiler sunabilir. Dolayısıyla, gazetecilerin öznellik ve objektiflik arasında bir denge bulması beklenir.

Sonuç olarak, subjektif düşüncelerin habercilik ve gazetecilik alanındaki etkisi, objektif olma prensibine ve tarafsız davranma zorunluluğuna bağlı olarak değerlendirilmelidir. Gazeteciler, öznel yargılarından etkilenmeden bir olayı doğru ve eksiksiz olarak aktarmak için özen göstermelidir. Bu sayede, güvenilir ve doğru bir habercilik anlayışı sağlanmış olur.

subjektif subjektif olmak objektif subjektif yoksulluk subjektif anlayış

Sezer Açiler

Sezer Açiler

Blog Yazarı

Sezer AÇİLER, 19 Haziran tarihinde Sakarya’da dünyaya geldi. yılında Sakarya Üniversitesi Sosyoloji bölümünü bitirdi. Gayrimenkul danışmanı, stajyer sosyolog ve Felsefe Grubu öğretmeni olarak çalıştı. Sertifika programlarına katıldı. yılında İstanbul İşletme Enstitüsünde blog yazarı olarak çalışmaya başladı.

Objektif (nesnel), kişiye özgü olmayan, kişinin zihninin dışında var olduğu düşünülen bir gerçekliğin niteliğine; insanın kendi kişisel duygularından, ideolojisinden, inancından bağımsız olarak bir nesneyi, olguyu kavrama tutumuna verilen addır.

Subjektif (öznel) ise kişiye özgü olan, herkes tarafından kabul görmeyen bir gerçekliğin niteliğine; insanın kendi duygularından, ideolojisinden, inancından, kanaatinden hareketle bir nesneyi, olguyu değerlendirme tutumuna verilen addır.

Objektiflik en yaygın biçimiyle “değer yargılarından”, “beklenti ve tercihlerden”, “kişisel inanç ve eğilimlerden” bağımsız olma olarak anlaşılmaktadır. Objektifliğin böyle anlaşılması “pratik kullanımıyla objektiflik” olarak da adlandırılmaktadır. Bir görüşe göre bilim ya da araştırma “sosyal etkilerden”, “çalışmanın öznesinden”, “meslektaş araştırmacılardan”, “pratik ve o anda yaşanan kaygılardan” ve “eğilimlerden” bağımsız olursa objektiflik gerçekleşir. Bilim ya da araştırma bağımsız değilse, o bilimin, araştırmanın ya da bilim adamının tutumunun subjektif olduğu öne sürülür. Burada “bağımsız olma”sı istenen kimi zaman bilim ya da araştırma kimi zaman da bilim adamı olmaktadır. Bu kullanımıyla objektiflik hem bilimin/bilginin hem de bir tutumun özelliği olarak görülmektedir.&#;

Kimi görüşlerde, bilimin bir özelliği olarak objektiflik denilince ya bir yöntemin ya da bilim adamının tutumunun özelliği anlaşılmaktadır. Objektifliği bilginin bir özelliği olarak görenlerde de objektiflik kavramı daha çok “doğruluk” kavramı yerine kullanılır. Örneğin objektifliği bir sıfat olarak kullananlar, “doğru bilgi” yerine “objektif bilgi” demektedirler.&#;

Tutumun özelliği olarak objektiflikte ise kişinin tutumunun (kararlarının, tartışmalarının, konuşmalarının, yargılarının, tavırlarının) kişisel etkenler tarafından belirlenmemesi, kişisel etkenlerden bağımsız, ele alınan konu her neyse onun kendisince belirlenmesi olarak görülmektedir. Kişinin tutumunun dayandığı temel bunların ilişkin olduğu şey olmadığında ise o tutum “subjektif” olarak adlandırılmaktadır. Dolayısıyla objektiflik subjektifliğin karşıtı bir kavramdır.&#;

Objektiflik yaygın olarak a) bilimselliğin bir ölçütü, b) tutumun bir özelliği, c) özneler arasılık ve d) tarafsızlık olarak ele alınmaktadır.&#;

Subjektiflik ve objektiflik hem doğa bilimlerinin hem de insan bilimlerinin bilimsel olup olmadıklarının ölçütü olarak görülmektedir. Subjektiflik varsa, yani objektiflik olanaklı değilse özellikle sosyal bilimlerin “bilimsellik” statüsü taşımayacağı söylenmektedir.

Pozitivizmin savunucuları bilimden söz ederken “bilim olgusaldır”, “bilim mantıksaldır”, “bilim objektiftir”, “bilim eleştiricidir”, “bilim genelleyicidir”, “bilim seçicidir” gibi nitelemeler yapmaktadırlar. Burada görüldüğü gibi, bilimin özelliklerinden biri olarak sayılan objektiflik, bilimin diğer bazı niteliklerinin de dayanağı, ölçütü olarak sayılmaktadır. Örneğin “objektif olgu”lardan, bilim hakkındaki eleştirilerin ya da bilimde olgular arasındaki seçmenin objektif olup olmadığından söz edilmektedir.

Ancak, bu alanda söz konusu olan objektifliğin “mutlak anlamda olmadığı”nı öne sürenler de vardır. Bu görüşü savunanlara göre objektiflik, bilim adamının doğruyu arama çabasında kişisel eğilim, istek ve ön yargıların etkisinde kalmaması, olguları olduğu gibi saptaması şeklinde anlaşılmaktadır. Objektiflik bilimin bir özelliği olarak görülmekle birlikte, bilimsel bilginin objektif olup olmadığına yine de bilim adamının tutumuna bakılarak karar veriliyor. “Bilim adamı çalışma odasına veya laboratuvarına kişiliğini dışarıda bırakarak girmez, giremez” diyenler, bilim adamının tutumuna bakmaktadırlar. Bilim adamı çalışma odasına veya laboratuvarına girerken insana özgü istenç, beğeni ve eğilimleri ile beraber girer. Bu nedenle “en basit gözlemlerimizde bile tam ve katıksız objektiflik sağlanamaz” diye düşünülmektedir.

Objektifliği ve karşıtı olan subjektifliği tutumun bir özelliği olarak görenlere göre objektif olma, “bir insanın kararlarında, hükümlerinde, davranışlarında, proje ve plânlarında meydana çıkar.” Objektiflik ya da subjektiflik mutlak olarak var olan bir şey değil, bir durumda ortaya çıkan ve kendini gösteren bir şeydir. Çünkü insan yaşamında ve kişiler arası ilişkilerde bir karar vermede, bir tavır takınmada, bir davranışta objektiflik ya da subjektiflik söz konusu edilmektedir.

Bilim adamının tutumunun objektif olması için “üzerinde çalıştığı şeyin kendisine dayanması” gerekmektedir. Aksi hâlde, yani dış etkiye dayanırsa onun tutumunun subjektif olduğu öne sürülür.

Özneler arasılık (intersubjectivity) olarak objektiflikten ise kimi zaman bilginin, kimi zaman da bir yöntemin özelliği anlaşılmaktadır. “Özneler arasılık”ta böyle bir özellik görülünce, bir bilginin ya da bir yöntemin ilgili olduğu alanla bağlantılı olarak, o alanda bulunan bilim adamları arasında bu bilginin ya da yöntemin ‘geçerliği’ anlaşılıyor.&#;

Özneler arasılık, farklı kişilerin belli bir noktada, dünya hakkında merkezsiz bir bakışta birleşmeleridir. Bu bakımdan objektiflik ile özneler arasılık arasında sıkı bir bağlantı olduğu öne sürülmektedir.&#;

Objektiflik kavramı ile çok yakından bağlantılı görülen, kimi zaman da biri diğerinin yerine kullanılan kavramlardan birisi de “tarafsızlık” kavramıdır. Objektiflik ile tarafsızlığın aynı görülmesinin ya da özdeşleştirilmesinin nedeni, her ikisinin de kişi tutumunun bir özelliği olmasından kaynaklanması olabilir. Tarafsızlık tarafların olduğu bir yerde yargıç konumunda olan bir kişide görülebilecek bir özelliktir. Örneğin her spor karşılaşmasında hakem rolü oynayan kişiden tarafsızlık beklenmektedir. İki kişi ya da iki grup arasında yapılan spor karşılaşmalarında o karşılaşmanın hakemliğini yapan kişinin kararının tarafsız olması beklenir. Bu tartışmalarda vurgulanmak istenen şey, objektif bir tutum olmadan da tarafsızlığın gerçekleşebileceğidir.

Subjektifliğin olmasının, dolayısıyla objektifliğin olanaksızlığının nedenleri olarak “eğilim”, “ideoloji”, “seçme ve karar verme”, “gözleyen ile gözlenenin aynı alanda yer alması” ve “değerden bağımsız bir bilimin olanaksızlığı” gösterilmektedir.

Eğilim (Bias): Bu türden düşünenlere göre “eğilim”, “sempati duyma” ya da “taraf tutma” arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Objektifliğin olanaklı olmasının koşulu sosyal bilimcinin “taraflı” ya da “eğilimli” olmaması olarak görülür. Ancak, bu pek olanaklı görülmez.&#;

Araştırmacının ya da bilim adamının incelediği konuyla ilgili kişisel eğiliminin olması ya da bir guruba karşı sempatisinin olması o araştırmanın sübjektif olmasına yol açmaktadır. Çünkü deniliyor ki; bilim adamı, araştırma yaptığı bir konuda sempati duyduğu grubun bakış açısına göre hareket edeceğinden tutumu subjektif olur.

İdeoloji: Objektifliğin olanaksızlığının bir diğer nedeni “ideoloji”dir. İdeoloji gibi bir gerekçe ise iki biçimde karşımıza çıkıyor. İlkinde “bilginin ideolojik kullanımı” gibi bir gerekçe gösteriliyor; ikincisinde ise objektif bilginin var olduğunu söylemenin kendisinin ideolojik bir tutum olduğu öne sürülüyor ve bu tutumun belli bir ideolojiye hizmet ettiği iddia edilerek objektifliğin olanaksız olduğu öne sürülüyor.

Sosyal bilimlerin bilgisinin egemen kurumlara hizmet ettiği, dolayısıyla bu tür bilginin ideolojik bir işlevi olacağı düşüncesi yaygındır. Bu düşünceye göre, bilimin objektiflik ve değerce nötr olma (value neutrality) iddiası doğa bilimlerine özgüdür ve bu iddia sosyal bilimlerde söz konusu edilemez.&#;

Seçme ve Karar Verme: Bilim adamı da belli bir toplumda yaşamakta ve o toplumun kültürüyle belirlenmektedir. Herhangi bir araştırmayı, belli bir problemi, belli bir olguyu, hatta bir fotoğrafın hangi perspektiften çekileceğini seçen ve nasıl araştıracağına karar veren bilim adamının o seçimini ve kararını içinde yaşadığı kültür etkileyeceğinden, seçme ve karar verme etkinliğinin objektifliği engellediği düşünülmektedir.&#;

Gözleyen ile Gözlenenin Aynı Alanda Yer Alması: Özellikle tarih ve sosyoloji alanında objektifliğin olanaksızlığını kanıtlamak için öne sürülen ortak gerekçelerden biri de gözleyen, gözlem yapan (insan) ile gözlenenin, gözleme konu olan toplumun (insanın) aynı türden olmasıdır.

Sözgelişi, tarihte objektifliğin gerçekleşmesinin olanaksız olduğu görüşü de bu türden bir temellendirme girişimidir. Tarihi yapan da araştıran da insan olduğundan, tarihçi aslında kendini, yani “insanı gözlemlediği için tarih zorunlu olarak subjektiftir”, diyen düşünürler vardır. Gözleyen ile gözlenen, yani toplumsal bilimci ile verileri, tarihçi ile olguları arasındaki etkileşme süreklidir ve sürekli olarak değişir: işte bu, tarihin ve toplumsal bilimlerin ayırt edici özelliği gibi görünmektedir. Toplumsal bilimlerde özneyle nesne aynı bölüme aittir ve karşılıklı olarak birbirini etkilerler.

Sosyal bilimlerde, gözleyen ile gözlenen, yani özne ile nesne arasında var olan tam ve karşılıklı bir ilişkiyle karşı karşıyayız. Böyle bir ilişkide önemli görülen sorun ise şudur: Bir öndeyi (kestirim, beklenti) sosyal bir olayın hızlanmasına yardım edebilir ya da “gerçekleşmek üzere olan bir olayın öndeyiye konu olması, onun önlenmesine yol açabilir”. Sosyal bilimlerde, sosyal hayattaki eğilimler ve çıkarlar (veya ilgiler) sayısınca eğilim ve tavır bulunabilir. Bu ifadelerle sosyal bilimlerde ve fizik (doğa) bilimlerinde farklı objektiflik türlerinin olabileceği kabul ediliyor görünmektedir.&#;

Değerden Bağımsız Bir Bilimin ya da Araştırmanın Olanaksızlığı: Objektifliğin olanaksızlığını temellendirmede dayanılan gerekçelerden bir diğeri de “değerden bağımsız” bir bilimin olanaksız olması gösterilir. Çünkü, bilginin ideolojik kullanımı değerden bağımsız bilimin olanaklı olmasını engellemektedir. Böyle düşünenlere göre, “değerden bağımsız bilimci”, “değerden bağımsız, nötr sosyal bilimci” ya da “politik çalışmaların değerden bağımsızlığı” mümkün görünmüyor.

Objektiflik ile subjektiflik birbirinin karşıtı olan kavramlardır. Objektifliğin ve subjektifliğin farklı bilim alanlarında tartışılmasının ana nedeni de en başka bilimsellikle ilgili bir kaygıdan dolayıdır. Ancak tutumun bir özelliği olarak objektiflik, alınan ya da verilen bir kararın, tepkinin, yargının, tartışmanın güvenirliğiyle ilgili görünmektedir. Öte yandan bilim, bilgi ya da tutum objektif olmazsa o zaman göreceliğe düşüleceği düşünülmektedir. Tartışmalar yoğun olarak objektiflik üzerinedir ve objektiflik; bilginin, bilimin, yöntemin, tutumun özelliği olarak ele alınmaktadır. Yine de bilginin, bilimin ya da yöntemin objektifliği öne sürülürken; aslında araştırma yapanın, bilim adamının tutumunun objektif ya da sübjektif olduğu tartışılmaktadır. Objektiflik kavramı, kimi zaman da farklı kavramlarla, örneğin özneler arasılık ve tarafsızlık kavramıyla aynı anlamda kullanılmaktadır.&#;

Yavuz Kılıç

Subjektif Ne Demek? Tdk'ya G&#;re Subjektiflik Ve Subjektivist Kelimesinin Anlamı Nedir?

Türk Dil Kurumu sözlüğünde her kelimenin anlamına dair bilgi yer almaktadır. Subjektif en çok kullandığımız ve tercih ettiğimiz bir kelimedir. Subjektif kelimesinin kökeni Fransızca'dır. Günlük hayatta olaylara subjektif şeklinde bakmaya dair terim kullanırız. Bu yüzden kelimenin ne anlama geldiği sürekli olarak araştırılmaktadır.

Subjektif Ne Demek?

Subjektif ne demek sorusunun cevabı Öznel kelimesidir. Öznel kelimesi Subjektif kelimesinin yerine de kullanılabiliyor. Türkçemizde her yabancı kelimenin bir anlam karşılığı vardır. Subjektif kelimesinin de anlamı da Özneldir. Fransızca dili ile kalıplaşmış ve terim haline gelmiş birçok kelime vardır. O kelimelerden biri olan Subjektif kelimesinin anlamı da öznel kelimesidir.

TDK'ya Göre Subjektiflik ve Subjektivist Kelimesinin Anlamı Nedir?

Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre Subjektiflik kelimesinin anlamı subjektif olma durumudur. Yani öznel olma durumudur. Öznel olma durumu zaman zaman subjektif olma durumu ile aynı anlama gelmektedir.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde ayrıca subjektivist kelimesinin anlamı için öznelci anlamı bulunmaktadır. Türk Dil Kurumuna göre bu kelime yabancı bir kelimedir. Bu yüzden Türkçe karşılığı da yer almaktadır. Bu kelimeler Subjektif kelimesinden türetilmiştir.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir