türkmenistan lebap köyleri / Lebap - Wikiwand

Türkmenistan Lebap Köyleri

türkmenistan lebap köyleri

Türkmenabat

TürkmenabatTürkmenistan'ın Lebap vilayetinin merkezidir.

Demiryolu hattı üzerinde yer alan şehrin nüfusu 'dir. Türkmenabat bugün modern bir şehir olmasına rağmen şehrin tarihi yıl öncesine kadar uzanır. Modern şehir 'da Orta Asya Demiryolu'nun inşası sırasında kuruldu. Türkmenistan Havayolları Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'tan Türkmenabat'a sefer yapmaktadır. 26 Şubat tarihinde Türkmenabat'da "Türkmenabat Uluslararası Havalimanı" açıldı.[kaynak belirtilmeli] Ayrıca demir yolu ile de Türkmenistan'ın diğer kentlerine ve Özbekistan'ın çeşitli şehirlerine seferler yapılmaktadır. Yakın zamanda değiştirilmeden önceki resmi ve yaygın kullanımdaki adı Çarçou idi.

İklim[değiştir kaynağı değiştir]

Wikimedia Commons'ta Türkmenabat ile ilgili ortam dosyaları bulunmaktadır.

Türklük Bilimine Genç Bakılar Kapak seafoodplus.info 1 TÜRKLÜK BİLİMİNE TÜRKLÜK BİLİMİNE Türk’ün şehadet parmakları gibi topraktan çıkan gurur kaynağımız Bengü Taşlar üzerine ilk harfin nakşedilmesi üzerinden yaklaşık bin üç yüz yıl geçmiştir. İlk günkü heyecan ve azimle Türklüğün geleceğe GENÇ BAKIŞLAR bakışı, kararlı ve istekli yürüyüşü durmaksızın devam edecektir. Türk’ün zamana ve zemine göre bulunduğu yerde iz bırakma, tarihe GENÇ BAKIŞLAR not düşme ve gelecek kuşaklara değer taşıma amacı değişmeyen şiarımızdır. Gençlerimiz bitmek tükenmeyen hazinemizdir. Elinizdeki çalışma Editörler genç Türkolog adaylarının çalışmalarının bir araya getirilmesiyle Doç. Dr. Gökçe Yükselen PELER hazırlanmıştır. Gençlerin lisansüstü derslerde gerçekleştirdikleri çalışmalar neticesinde ortaya çıkan metinlerin tekâmül ettirilerek Dr. Öğr. Üyesi Emrah Bozok yayımlanmasıyla ilmî teşebbüsün nihai hedeflerinden biri olan eser üretme aşamasına ulaşılmıştır. İnancımız odur ki gençlerin Türklük bilimine olan merakı her geçen gün daha da artacaktır. Gençlerin enerjisi ve azminin alan hocaları- C mızın bilgi, tecrübe ve deneyimleriyle birleşmesi, Türk dilinin geçmiş- M te kurduğu ve yaşattığı Türk kültürünü, gelecekte hak ettiği daha iyi seviyelere eriştirecektir. Y CM Eser içinde, klasik Türkoloji konularının yanında, lehçeler, ağızlar, söz dizimi, halk bilimi, Ön Türkler, dünya alfabeleri, Türkçenin sorunları MY ve sosyal hayat ile dili ilişkilendiren konular gençlerin gözünden bilimsel yaklaşımlarla ele alınmıştır. Gençlerin ilgi gösterdikleri CY CMY konuların çeşitliliği, Türklük biliminin geleceği açısından bir umut K vaadi olarak kabul edilebilir. Doç. Dr. Gökçe Yükselen PELER Çağımızın altın sözcüklerinden biri olan sürdürülebilirlik, tüm bilim Dr. Öğr. Üyesi Emrah Bozok ve sanat dalları için anahtar kavramlardan biridir. Türklük bilimi de akademisi, hocası ve öğrencileriyle bir bütün hâlindedir. Birbirinden güç alan ve birbirine destek olan Türkoloji camiası, meslek kültürü- Editörler müzün bir parçası olan el alma düsturunu yaşatma gayretindedir. ISBN: Sosyal medyada bizi takip edin: /hiperkitaptr /hiperkitaptr Bu kitabı Hiperkitap dijital kütüphanesinden tam metin olarak görüntüleyebilirsiniz. TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR Editörler Doç. Dr. Gökçe Yükselen PELER Dr. Öğr. Üyesi Emrah BOZOK Hiperyayın Araştırma-İnceleme Editörler Doç. Dr. Gökçe Yükselen PELER-Dr. Öğr. Üyesi Emrah BOZOK Genel Yayın Editörü Hatice BAHTİYAR Yardımcı Editör Saffet YILMAZ Mizanpaj Senem ILGIN Kapak Tasarım Kenan TEMİZEL Yayıncı Sertifika No: ISBN: e- ISBN: 1. Baskı: İstanbul, Copyright© Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın telif hakları, sayılı yasanın hükmüne göre, kitabı yayımlayan Hiperlink Eğitim İletişim Yay. Gıda. San. ve Tic. Ltd. Şti. ve Doç. Dr. Gökçe Yükselen PELER-Dr. Öğr. Üyesi Emrah BOZOK’a aittir. Yayımcının ve yazarın izni olmaksızın elektronik ve mekanik herhangi bir kayıt sistemi veya fotokopi ile çoğaltılamaz, kopyalanamaz. Ancak kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir. Her hakkı mahfuzdur. Bu kitapta yayınlanan yazıların etik, bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazar(lar)a aittir. Yayınevi uluslararası bir yayınevidir. Türklük bilimine genç bakışlar / ed. Gökçe Yükselen Peler, Emrah Bozok. - İstanbul: Hiperyayın, s.: fotoğ., tbl., şkl., belge; 24 cm. — (Hiperyayın; ) Kaynakça bölüm sonlarındadır. ISBN: e-ISBN: 1. Dil—Türk dili (Türkçe) 2. Dil coğrafyası—Türk dili (Türkçe)—Lehçeler ve ağızlar I. Eser adı II. Dizi PLA3 .T87 TÜR Baskı-Cilt: Yalın Yayıncılık-Sertifika No: GENEL SATIŞ PAZARLAMA VE YAYINEVİ Hiperlink Eğt İlet. Yay. Gıda San. ve Paz. Tic. Ltd. Şti Tozkoparan Mah. Haldun Taner Sok. Alparslan İş Merkezi No: 27 Kat: 6 D: 21 Merter- Güngören / İstanbul Telefon: 07 Faks: 56 58 seafoodplus.info / [email protected] Doç. Dr. Gökçe Yükselen PELER Doç. Dr. Gökçe Yükselen PELER, yılında, Kıbrıslı Türk bir ailenin çocuğu olarak İngiltere’nin başkenti Londra’da dünyaya geldi. Londra’da başladığı ilköğrenimini KKTC’de bitirmiştir. Ortaokul ve lise eğitimini Lefkoşa’da tamamladıktan sonra, yükseköğrenim için İstanbul’a gitmiştir. yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek Lisans ve Doktora eğitimini Londra Üniversitesi, Doğu ve Afrika Araştırmaları Okulu (SOAS), Türkoloji Kürsüsünde tamamlamıştır. yılları arasında, Londra Üniversitesi, Doğu ve Afrika Araştırmaları Okulu, Türkoloji Kürsüsünde Okutman olarak çalışmıştır. Öğretim Görevlisi olarak yılında başladığı Girne Amerikan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’ndeki görevini yılından itibaren Yardımcı Doçent olarak devam ettirmiştir. yılında aynı fakültenin Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nde göreve başlamıştır. yılında Sinop Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü’nde, Kurucu Bölüm Başkanı olarak göreve başlamış ve bölümü kurduktan sonra yılında Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları, Güney-Batı Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı’nda Yardımcı Doçent olarak göreve başlamıştır. yılında aynı anabilim dalında Doçentlik unvanını alan PELER, hâlen görevini devam ettirmektedir. yılından beri üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı Avrasya Araştırmaları Anabilim Dalının başkanlığını ve görev yaptığı fakültenin Dekan Yardımcılığını yürüten PELER, Şubat ayından beri de Avrasya-Kore Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezinin Müdür Yardımcılığı görevini ifa etmektedir. PELER, Kıbrıs Araştırmaları, Altayistik, Uralistik, Kafkasya Araştırmaları gibi alanlarda Türkçe ve İngilizce pek çok makale, bildiri ve kitap bölümünün yanında iki kitap kaleme almış ve bir kitaba da editörlük yapmıştır. Doktora tezinin kitaplaşmış şekli olan The Tense-Aspect-Mood/Modality System of the Turkish Spoken in Cyprus: Sociolinguistic Factors in the Formation of the Finite Verbal System of Turkish Dialects of Cyprus () adlı esere ilaveten Derbendname’nin Bakü Nüshaları I () adlı kitabı çıkmış, Rauf Raif Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük 1. Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Sempozyumu Bildiri Tam Metin Kitabına Doç. Dr. Güven ARIKLI ile birlikte editörlük yapmıştır. Bilimdili Derneği Onursal Başkanı olan PELER, Türk Halkları Kongresi Delegeliği, Uluslararası Şamanizm Araştırmaları Merkezi ve Bulgaristan Stratejik Araştırmalar Merkezi Bilim Kurulu Üyeliği gibi birtakım ulusal ve uluslararası kuruluşlarda görevler yürütmektedir. Evli olan PELER, dört çocuk babasıdır. Dr. Öğr. Üyesi Emrah BOZOK yılı Samsun doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini Bafra ilçesinde tamamlayan BOZOK, yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. yılında pedagojik formasyon eğitimi alan BOZOK, yılında Millî Eğitim Bakanlığı’nda Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak atandı. Aynı yıl mezun olduğu üniversitede Eski Türk Dili alanında yüksek lisansa başlayan BOZOK, yılında “Eski Uygur Türkçesinde İştikaklı İkilemeler” adlı tez çalışması ile alan uzmanı olarak mezun oldu. yılında memleketi Samsun’da Ondokuz Mayıs Üniversitesinde, Eski Türk Dili alanında doktora eğitimine başlayan BOZOK, yılında “Türkçenin Söz Varlığında Temizlik Kavram Alanı” adlı tez çalışması ile doktor unvanını kazandı. Öğretmenlik yıllarında Bilecik, Samsun ve Mardin’de çalışan BOZOK, son olarak yılında, Millî Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu’na Dr. Öğr. Üyesi olarak atandı. Türk dilinin söz varlığı ve gramer konuları üzerine çeşitli çalışmalarıyla alanına katkı sağlayan ve diğer üniversitelerde de alanıyla ilgili dersler veren BOZOK, hâlihazırda Kara Harp Okulunda Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı olarak görev yapmaktadır. Kendisi, evli ve bir çocuk babasıdır. İÇİNDEKİLER Dîvânu Lugâti’t-Türk’teki ve Kutadgu Bilig’deki Dinî Terimler Üzerine Nilay COŞKUN Mu’înü’l-Mürîd’de Türkçe Dinî Terimler Rümeysa DOĞAN Harezm Dönemi Eserlerinde İkilemelerin İşlevleri Ayşe Sema UYANIK Ülker Yıldızının Tarihi Seyri ve “Ülker” Kelimesi Üzerine Etimolojik Çalışma Fatma DAĞ Türkmen Atasözlerinde Bulunan Cehennem ve Cennet Sözleri Üzerine Tuğçe Burcu DEMİR Anadolu Ağızlarında Kullanılan vetli ve vetsiz Sözcüklerinin Etimolojisi Üzerine İsmail ÖZLÜ Türkiye Türkçesinin Ek Dizilimine Dair İstisnalar Beyzanur ŞAHİNGÖZ Giresun’un Bazı Yörelerinde Kullanılan Lakâp Örnekleri Hilal ÇAĞLAR Kayseri Ağızlarında Kullanımdan Düşen Kelimeler Fatma BOZ Kayseri / Yahyalı’da Karamanlı Türkçesi İzi : -(y)IşIn Zarf-fiil Eki Gül SETTAR Seyyid Süleyman el-Hüseynî’nin Tesbîh Falı Risalesinin Günümüz Türkçesine Aktarımı Şule BERBER Türkmenistan Halaç Şehri Geçiş Dönemi Ritüelleri Saffet YILMAZ & Ayna HALYLOVA Etrüsk Kültürü ve Türk Kültürü İlişkisi Ebru BATIGÜN Puşkin Seyahatnamesinde Türk İslam İmajı Sevda SULEYMANOVA Kutadgu Bilig Gerçekten Mutluluk Veren Bilgi mi? Merve ERARSLAN Arami Alfabesinden Türeyen Alfabeler Beytullah KOCABAŞ Türkçenin Güncel Sorunları Üzerine Merve İPEKSOY Türkiye Türkçesinin Bugünkü Sorunlarının Tespiti ve Çözüm Önerileri Üzerine Niyazi SUZAN Nesiller Arası Türkçenin Kullanımı Fatma DEMİR ÖN SÖZ Bu çalışmanın temelini, lisansüstü bir derste öğrencilerin yaptıkları araştır- malar teşkil etmektedir. Erciyes Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Yüksek Lisans Programının dil şubesinde lisansüstü eğitim gören öğrencilerin Bilimsel Araştır- ma Metotları dersinde yaptıkları çalışmalar neticesinde ortaya çıkan metinlerin tekâmül ettirilerek yayımlanacak hâle getirilmesi fikri, ilmî teşebbüsün nihai he- deflerinden biri olan yayım aşamasına ulaşma şiarını esas alarak olgunlaşmıştır. Bu metinler, yine Erciyes Üniversitesinin başka programları ile yurt içi ve yurt dışında bulunan birtakım diğer üniversitelerin lisansüstü programlarında eğitim gören bazı öğrencilerin çalışmaları ile takviye edilmiştir. Bazı hocaların hem kendi öğrencilerinin hem de genel olarak bütün öğren- cilerin yayın hayatına mümkün olduğu derecede geç başlamaları gerektiği eğili- mini taşıdıklarının farkındayız. Dolayısıyla birçoklarının aklına ilk gelebilecek soru, lisansüstü öğrencilerle neden böyle bir işe girişildiğidir ve bu soru cevap verilmesi gereken bir sorudur. Bu sorunun birkaç cevabı vardır. Her şeyden önce, genç akademisyenlerin mesleki hayatlarının başlarında karşılaştıkları en büyük sorunlardan birinin ilmî metin oluşturma olduğu konusunda bir uzlaş- ma olduğu fikrindeyiz. Nitekim çalışmaların hakemlik sürecinde, hakemlerin böyle bir çalışmanın öğrencilerin akademik gelişmelerine sağlayacağı faydalar konusundaki müspet tenkitleri, bu fikrimizi pekiştirmiştir. İkinci olarak yayım aşamasına ulaşmamış bir akademik çalışma, araştırma esnasında tekâmül eden fikir ve bulgular umum akademik camia ile paylaşılmadığı takdirde, hem emek hem de fikir israfı olma tehlikesi ile karşı karşıyadır ki bu hem çalışmayı yapa- nın kendisi için hem de mensubu bulunduğu cemiyet için tahammül edilmeme- si gereken bir durumdur. Böyle bir çalışmaya girişilmesinin üçüncü sebebi ise yılında Budapeşte’de gerçekleştirilen “Role of Religion in Turkic Culture” adlı sempozyum sırasında, günümüz Macar Türkolojisinin en önde gelen isim- lerinden biri olan Prof. Dr. András RONÁ-TAS ile şahsım arasında cereyan eden bir sohbet esnasında sarf ettiği sözler olmuştur. Hoca, kendisinden Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi (IJHE) için makale desteği isteğimize karşılık olarak “Ben öğrencilerimden her zaman üç şey isterim: yayın, yayın ve yayın” cevabını vermişti. Prof. Dr. Roná-Tas’ın bu cevabı, Türklük bilimi camiasının en köklü geleneklerinden birine sahip olan Macaristan’da, genç akademisyenlerin yetişmesinde yayına verilen ehemmiyetin yerini kavramama sebep oldu. Prof. Dr. Roná-Tas’ın bu yaklaşımının altında yatan amilleri anlamak zor değil. Zira lisansüstü eğitim aldığı yıllardan itibaren akademik metin oluşturma alışkınlığı edinmiş genç akademisyenler için, yukarıda sayılan ilk iki sebep de kendiliğin- den ortadan kalkacaktır. 10 TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR İlmî metinlerin tekâmülünde çok önemli bir aşamayı, elbette metinlerin ken- di alanlarında uzman kişilerin hakemliğinden geçmesi teşkil etmektedir. Bu aşa- ma ortaya çıkacak yayının kalitesinde en belirleyici unsurlardan biridir. Bu se- beple bu çalışmanın ortaya çıkarılması esnasında bu aşamaya bilhassa önem ve- rilmiştir. Bu meyanda, Anadolu Üniversitesinden Prof. Dr. Selahittin TOLKUN, Eskişehir Osmangazi Üniversitesinden Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesinden Doç. Dr. Şamil YEŞİLYURT, Doç. Dr. Recep TEK, Doç. Dr. Erhan HİRİK ve Doç. Dr. Seçil HİRİK, Celal Bayar Üniversitesinden Doç. Dr. Cihan ÇAKMAK, Amasya Üniversitesinden Dr. Öğr. Üyesi Kürşat EFE, Millî Savunma Üniversitesinden Doç. Öğr. Üyesi Emrah BOZOK, Sinop Üniver- sitesinden Dr. Öğr. Üyesi Ergün ACAR, Erciyes Üniversitesinden Dr. Öğr. Üyesi Erhan ÇAPRAZ ve Dr. Öğr Üyesi Fatih ÇELİK, İstanbul Medeniyet Üniversite- sinden Dr. Öğr. Üyesi Fatma ALBAYRAK, Ondokuz Mayıs Üniversitesinden Dr. Öğr. Üyesi Hanife ALKAN ATAMAN, Kayseri Üniversitesinden Dr. Öğr. Üyesi Fatih BALCI, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi KKTC Akademik Biriminden Yrd. Doç. Dr. Zeki AKÇAM, Necmettin Erbakan Üniversitesinden Arş. Gör. Dr. Abdullah MERT ile Dr. Hanife GEZER Hocalarımıza ve Ön-Türk araştırmaları- nın duayenlerinden Mehmet Turgay KÜRÜM Beyefendi’ye hakemlik esnasında göstermiş oldukları yol gösterici, titiz ve sabırlı davranışlarından dolayı teşekkü- rü bir borç bilirim. Prof. Dr. Roná-Tas, yukarıda zikredilen sempozyumun açılış konuşmasında, ayrıca sempozyuma katılan hocalara hitaben şöyle bir konuşma yapmıştı: “Gençlere karşı merhametsiz olmayınız, ancak katı ve yol gösterici olu- nuz.” Bu çalışmada da az önce isimleri sayılan hakem hocalarımız tam da Prof. Dr. Roná-Tas’ın ifade ettiği şekilde davranmışlardır. Nitekim bu süreç sonucun- da, yazıların bazıları tekâmül ettirilirken bazıları elenmiş, bazıları ise hakem- lerimizin önerdikleri ekleme ve düzeltmelerin yazarları tarafından zamanında yapılamadığı için saf dışı kalmıştır. Gençlerimizin azimli çalışmaları neticesinde, klasik Türkoloji konularının yanında, lehçeler, ağızlar, söz dizimi, halk bilimi, Ön Türkler, dünya alfabeleri, Türkçenin sorunları ve sosyal hayat ile dili ilişkilendiren konuları bir arada ba- rındıran bir eser ortaya çıkmıştır. Gençlerin ilgi gösterdikleri konuların çeşitli- liği, Türklük biliminin geleceği açısından bir umut vaadi olarak kabul edilebilir. Biz büyüklerine ve hocalarına düşen görev, henüz çıktıkları uzun ve meşakkatli bir yolun başında olan gençlere yol göstermek ve meraklarının üzerine gitme ko- nusunda onları cesaretlendirmektir. Sözlerimi bitirirken bilhassa kitabın tashihi ve hakem bulma aşamalarında çok büyük katkısı olan çalışma arkadaşım Millî Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulundan Doç. Öğr. Üyesi Emrah BOZOK’a ve kitabın şeklen düzene konul- masında büyük emek sarf eden Doktora Öğrencisi Saffet YILMAZ’a teşekkürü Gökçe Yükselen PELER • Emrah BOZOK 11 bir borç bilirim. Onların çok değerli çalışmaları olmasa bu kitabın ortaya çıkma- sı mümkün olmazdı. Gayret bizden tevfik Allahtan… Doç. Dr. Gökçe Yükselen PELER Kayseri, SUNUŞ Türkoloji çalışmaları başlangıçta bireysel çalışmalarla ilerlerken devlet ku- rumları ve üniversitelerin açılmasıyla belli bir disipline girmiştir. Cumhuriyet döneminde ağırlıklı olarak öğretmen kimliği ile araştırma yapan hocalarımız, zaman içinde akademide, kürsülerde araştırmalarını derinleştirmişlerdir. Günümüzde Anadolu’nun geneline yayılan üniversitelerimiz ve özellikle de araştırma alanlarına göre ihtisaslaşan öğretim kurumlarımız sayesinde sayıla- rı ve kaliteleri artan araştırmacılarla ivme kazanan Türkoloji araştırmalarının merak eden, araştıran, sorgulayan ve kendisinden sonraya örnek olmaya gayret gösteren akademisyenleri ve öğrencileriyle daha da ileriye taşınacağına olan gü- venimiz tamdır. İnancımız o dur ki gençlerin Türklük bilimine olan merakı her geçen gün daha da artacaktır. Gençlerin enerjisi ve azminin alan hocalarımızın bilgi, tecrü- be ve deneyimleriyle birleşmesi, Türk dilinin geçmişte kurduğu ve yaşattığı Türk kültürünü gelecekte hak ettiği daha iyi seviyelere eriştirecektir. Buna inancımız tam ve kuşkusuzdur. Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk’te kaydettiği bir atasözünde Yaz- mas atım bolmas yaŋılmas bilge bolmas. “Iskalamayan atıcı olmaz, yanılmaz âlim olmaz” imiş demektedir. Hatasız ve yanılmayan âlim yoktur. Bu düstura da sığı- narak genç araştırmacıların içlerinde büyüttükleri Türk kültürüne olan sevdaları ve bu yoldaki hevesleri, bazen onları aceleyle hüküm vermeye itse de alanımızın değerli hocaları onlara karşı büyüklüklerini gösterip hatalarını onların gençliği- ne ve heyecanına vereceklerdir. Kendi adıma ilk akademik çalışmamı lisans mezuniyetinin hemen ardından Türkoloji öğrencilerinin katıldığı bir kongrede (TUDOK’de) alanın yerli ve yabancı, sayılı hocaları önünde sunmuştum. Nasıl heyecanlandığımı ve sunu- mun ardından ne kadar mutlu olduğumu bugün bu çalışmayla tekrar hatırladım. Orada Türklük bilimi adına duyduğum heyecan ve aldığım lezzet, beni yetiştiren hocalarıma duyduğum minnet ve onlar sayesinde yaşadığım gurur, daha çok ça- lışmamı sağladı. Aynı azim ve kararlılıkla, gençlerin bu çalışmadaki heyecanına ortak olmak, onlara yol göstermek ve heveslerine paydaş olabilmek, ileride daha iyi şartlarda ve daha kaliteli çalışmalar yapmalarında onları cesaretlendirmek adına bu çalışmaya girişilmiştir. Çalışmanın ortaya çıkarılması fikri, Doç. Dr. Gökçe Yükselen PELER’e aittir. Tüm dünyanın başına bela olan Korona salgını, maalesef kendisini de yakalamış ve uzun müddet hastanede kalmıştır. Şükürler olsun ki şu an sağlığı yerindedir. Kedisinin geçirdiği sıkıntılı ve zor zamanlarda bile bu çalışmayı düşündüğüne bizzat şahit oldum. Birlikte çalışma şansını bizlere tanıdığı için kendisine müte- şekkirim. 14 TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR Genç Türkolog adaylarının çalışmalarını bir araya getirmek suretiyle bu ça- lışmayı hazırladık. Eserin ortaya çıkmasında yoğunluklarına rağmen değerli va- kitlerinden ayırarak bizlere destek olan, eserde yer alan çalışmaların olgunlaş- masına ciddi katkılar sunan, saygıdeğer hocalarımıza, hakemlerimize ve teknik destek sağlayan arkadaşlarımıza canıgönülden teşekkür ediyoruz. Çalışmalarıyla bu eserde yer alan genç arkadaşlarımızı hem Türklük bilimi için çarpan gönülleri hem de medeni cesaretleri için kutlarım. Okuyan arkadaş- larına ve Türk diline, kültürüne gönül vermiş kişilere örnek olmalarını ve Türko- loji’ye genç bakışlar yolcuğunun devam etmesini temenni ediyoruz. M. Ergin’in tabiri olan Türk’ün şehadet parmakları gibi topraktan çıkan gu- rur kaynağımız Bengü Taşlar’ın diliyle, büyük ve derin bir taluy ügüz “okyanus” olan Türkoloji çalışmaları arasında yer alma, onu çoğaltan ve zenginleştiren bir damla olma yolundayız. Yeni seride buluşmak ümidiyle… Doç. Öğr. Üyesi Emrah BOZOK Ankara, Türkmenistan Halaç Şehri Geçiş Dönemi Ritüelleri Saffet YILMAZ1 & Ayna HALYLOVA2 Özet Bu makalede, Türkmenistan’ın Lebap vilayeti Halaç şehrindeki geçiş döne- mi adı verilen doğum, evlenme ve ölüm gibi âdet, inanış ve pratik uygulamalar incelenmiştir. Makalenin araştırma sürecinde veri toplamak için yarı biçimsel mülakat yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada, Halaç bölgesindeki geçiş dönemi ritüelleri, bu ritüellerin oluşum ve uygulama sürecindeki toplumsal değer yargı- ları ve onların hayata bakışlarını etkileyen âdetler ve inançlar sistemli bir şekilde ele alınmıştır. Türkmenistan’ın Lebap vilayeti birçok Türk uruğuna ev sahipliği yapıyor olmasına rağmen Halaç şehri diğer bölgelere nazaran Oğuz dışı Türk urukları yok denecek kadar azdır. Halaç şehrinde esasen Oğuzların Salur boyu- na mensup Ersarı Türkmenleri yaşamaktadır. Bu durum, Ersarı Türkmenlerinin geçiş dönemi ritüellerini ortaya çıkarmak açısından önemlidir. Anahtar Kelimeler: Geçiş Dönemi Ritüelleri, Ersarı Türkmenleri, Halaç. The Transition Period Rituals in the Halach City of Turkmenistan Abstract This article examines traditions, beliefs and their practical applicatio for the transition period such as “birth”, “marriage” and “death in Halach city of Lebap province of Turkmenistan. In the research process, semi-structured interview was employed as a data collection method. The research includes the systematical analysis of the transitional rituals in Halach; the traditions and beliefs that affect the social value judgments and life outlook during the formation and implementation of these rituals. Although Lebap province of Turkmenistan hosts many Turkic people, not many have been recorded in Halach compared to other cities apart from Ersary Turkmens from the Salur tribes of Oghuz people. This is important to reveal the transition period rituals of Ersary Turkmens. Keywords: Transition Rituals, Ersary Turkmens, Halach. 1 Doktora Öğrencisi, Azerbaycan İlimler Akademisi, Türk Dilleri Bölümü, E-posta: [email protected] ORCİD: 2 Doktora Öğrencisi, Ankara Üniversitesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, E-posta: [email protected] ORCİD: Saffet YLMAZ • Ayna HALYLOVA Giriş Türkistan, tarihsel süreç içerisinde bir taraftan doğudan batıya İpekyolu, di- ğer taraftan kuzeyden güneye Kürk Yolu ve güneyden kuzeye Baharat Yolu üze- rinde yer almaktadır. Bölge, tarih boyunca ticaret alanında önemli bir merkez olmasının yanı sıra, dil, kültür ve dinlerin buluşup kaynaştığı bir nokta hâline gelmiştir. Bu yönüyle bölge, birçok medeniyet ve imparatorluk düzeyine yüksel- miş devletlere ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde Türkistan’ın birçok bölümü işgal altında ve parçalara bölünmüş haldeyken Batı ve Orta Türkistan’da Oğuz, Kıpçak ve Karluk olmak üzere farklı Türk boylarına mensup topluluklar devlet- leşmiştir. Bu devletlerden biri de Türkmenistan’dır. Türkmenistan’ın yılında bağımsızlığını elde etmesiyle birlikte Türkmen Türkçesi de devlet dili hâline gelmiştir (Kara, ). Öte yandan yılında Türk- menistan Meclisi’nin aldığı karar ile bu Türk-Oğuz dili Latin alfabesine dayanan yazı sistemini kabul etmiştir. Günümüzde Türkmen Türkçesinin 30 civarında ağzı bulunmaktadır. Bu ağızların adları, boy adlarına göre şekillenmiştir: Mari ve Akal ağızlarını da yansıtan Teke, kuzey ve batı ağızlarının da dâhil olduğu Yomut, Salur, Saruk, Gireklen, Çovdur, Ersarı, Alili, Karadaşlı, Emreli, Sakar, Ata, Bayat, Nohur, Düeşi, Murşe vd. (Nepesova, R., Nazarov, O. & Göklenov, J., ). Çağdaş Türkmen Türkçesi, Teke ve Yomut ağızları üzerine kurulmuştur (Kara, ). Türkmenistan, idari bakımda beş vilayet ve bu vilayetlere bağlı şehirlerden oluşur: Bunlar: Aşkabat, Ahal, Balkan, Daşoğuz, Lebap ve Mari vilayetleridir. Türkmenistan’ın etnik yapısına bakıldığında Türkistan’ın işgali sürecinde Rus- ların, Türkmenistan’ın muhtelif yerlerine yerleştiğini görmekteyiz. Her ne kadar bağımsızlık sonrasında Rus nüfusunda düşüş görülse de başkent Aşkabat’ta hâ- len önemli bir Rus azınlık bulunmaktadır. Diğer yandan Türkmenistan’ın sınır komşusu olan Kazakistan, Özbekistan, Afganistan ve İran’a yakın bölgelerde diğer Türk uruklarından belli oranda nüfus yoğunluğu görülmektedir. Balkan vilayetinde, Kazakistan ile sınır olduğu için burada Kazak köyleri mevcuttur. Daşoğuz ve Lebap eyaletleri, Özbekistan’a sınır komşusu olması münasebetiyle de bölgede Özbek nüfusu hatırı sayılır derecededir. Bunun yanında bölgede Ta- tarlar, Kazaklar, Azerbaycan Türkleri ve Tatlar3 yaşamaktadır. Lebap vilayetine 3 Tarihi yönden bakıldığında bu toplulukla ilgili olarak kaynaklarda şu bilgiler bulunmaktadır: Clauson, tat kelimesi ile ilgili birçok araştırmacının farklı görüşler ortaya konduğunu söylemiştir. Tat teriminin en basit anlamının “yabancı”, diğer bir anlamının ise “uymayan” olduğunu zikretmiştir (Clauson, ). Kâşgarlı Mahmud, DLT’de tat kelimesiyle ile ilgili iki anlamının olduğunu söyler: kelimenin ilk anlamının bütün Türklerin nezdinde Fars; Yağma ve Toksıların nezdinde ise Uygur kâfirleri olduğunu söylemiştir (Ercilasun, Akkoyunlu; ). Yılmaz ise “günümüzde Türkmenistan’ın kuzeydoğu bölgesinde yaşayan iki lehçeli aslen Türkmen olan-Türkmen ve Özbek Türkçesi- karışık konuşan halka tat denmektedir” (Yılmaz, ) der. Günümüzde Azak Urumlarında Eski Türkçedeki yabancı anlamı halen devam etmektedir. Hıristiyan Türk toplumu olan ve günümüzde Azak Urumları olarak adlandırılan bir Türk topluluğudur. Azak Urumları ve Rumlar din ve kilise ortaklığına bakılmaksızın Sovyet devrimi öncesinde birbirlerinden kesin bir şekilde ayrılmıştır, hatta Büyük Yeni-Sala köyünde beraber yaşadıkları hâlde köyü ikiye ayırmışlardır. Urumlar, Rumlar için “Tat balası” ifadesini kullanmaktadırlar (Garkavets, ). TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR bağlı Çarcov şehrinde Tatlar yoğun bir nüfusa sahiptir. Yazımızı konu alan Halaç şehri, Türkmenistan’ın Lebap vilayetine bağlıdır. Şehir, Özbekistan’a sınır komşusu olmasının yanı sıra Türkistan’ın en uzun nehri olan Amu Derya’nın sahilinde yer alır. Halaç şehrinde, genel itibarıyla Oğuzların Salur boyuna mensup Ersarılar yaşar. Bu çalışmamızda Halaç şehrinde geçiş dö- nemi adı verilen doğum, evlenme ve ölüm ilgili ritüellerin izleri sürülecektir. Bi- lindiği gibi araştırmamıza merkez aldığımız Halaç4 şehri, adı itibariyle bir Türk uruğunun adıdır. Geçiş Dönemi Ritüelleri İnsan yaşamı boyunca toplumlar tarafından önem arz eden bir durumdan başka bir duruma geçiş için eşik olarak kabul edilen dönemler bulunmaktadır. Bu durum kimi zaman yaş, kimi zaman sosyal konumundaki değişimler için yapılan birtakım törenler ve ritüellerdir (Yeşil, ). Genellikle bu törenler ve ritüeller üç ana başlık altında değerlendirilmektedir. Geçiş dönemi adı verilen doğum, evlenme ve ölüm gibi âdet, inanış ve pratik uygulamalardan oluşmaktadır (Baratov, ). Geçiş dönemi ritüelleri, Türk urukları arasındaki ortaklığın ortaya çıkartıl- masında son derece önemli bir role sahiptir. Çeşitli araştırmacılar tarafından ya- yımlanan çalışmalarda da görüldüğü üzere Türk urukları arasında sözlü edebi- yat ürünleri ve halk kültürü öğeleri önemli ölçüde ortaklıklar barındırmaktadır. Türk boyları geniş coğrafyaya yayılmış olmaları, farklı din ve inançların et- kisi altına girmelerine rağmen eski inançlarla birlikte yaşatma yolu seçilmiştir. 4 Türkmenistan’da Halaç adlı bir şehrin olması konuyu farklı bir boyuta itmektedir. Kâşgarlı Mahmud, DLT’de “22 Oğuz boyu ve 2 Halaç boyu vardır.” ifadesini kullanır. Halaçları bir Türk boyu ele alır. Kaşgarlı, DLT’de Argular için muhtemelen lehçe farklılığından dolayı İsbîcâb’dan Balasagun’a kadar uzanan bölgenin Argu ülkesi olduğunu söylemektedir. Kaşgarlı, Halaç adı ile adlandırma ile ilgili ise Kal Aç “bekleyin, kalın ve durun” şeklinden zaman içerisinde Halaç olarak adlandırıldığı bilgisini vermektedir (Ercilasun, Akkoyunlu; ). DLT’de “Halaç” adı üzerine aktarılan bilgiler, neredeyse Oğuznâmelerde ve Şecere-i Terâkime’de verilen bilgilerle birbirleriyle örtüşmektedir. Ayrıca K.K Halaç şehrinin adı ilgili verdiği bilgilere göre “Oğuz Kağan’ın askerlerini bu bölgede bırakması sonucunda Kal Aç daha sonra Halaç” şeklini aldığı söylemektedir (K.K.1). Ayrıca Halaç şehrinde Hallaçı Baba türbesi bulunmaktadır. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Tezcan, S. (). 8. Yüzyılda Afganistan’da Halaç Prensesleri Günümüzde Orta İran’da Halaçlar ve Dilleri, (Editörler, Cengiz. M. & Erdal. M.), Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Bahar Tezcan, Kâşgarlı’nın Argu adını verdiği Türk uruğu ile günümüz İran’ında bulunan Halaçların dil özellikleriyle uyuştuğunu söyler. Halaçların yakın çevresinde Oğuz boylarının meskûn olmasından dolayı Halaçların Oğuzlar tarafından asimile edildiğine yer vermektedir. Buna ek olarak Türkmenlerin yaşadığı bölgelerde Halaç adının köy ve mezra adı olarak kaldığını söylemektedir (Tezcan, ). Fakat Tezcan, Anadolu ve Afganistan gibi bölgelerde Halaç adının varlığını ve süreç içerisinde asimile olduğunu bölgeleri söylerken Türkmenistan’daki Halaç izlerinden bahsetmez. Bununla birlikte bölgedeki Halaç varlığına yönelik olarak Ercilasun, Türk Dili Tarihi eserinde “Amu Derya kaynağı çevresi kuzeyinde, ’dan önce ve sekizinci yüzyılın ortasına kadar, Oğuz neslinden sanılan iki Türk beyliği vardı (Bugünkü Tokuzkale yakınında, Kafırnihan ırmağı vadisinde). Beşinci ilâ sekizinci asırlar arasında, Soğdak ilinde beylikleri olan İhşid unvanlı soy, aslen Türk veya Türkleşmiş Kengeres kavminden idiler. Altıncı ilâ sekizinci asırlarda mevcut Pencikent Tarkanları, Halaç Türklerinden idiler.” (Ercilasun, ) ifadesine yer vermektedir. Saffet YLMAZ • Ayna HALYLOVA Buna en güzel örneğin Hıristiyan Türk topluluğu olan ve Gagauz olarak adlandı- ran bu toplulukta “kırklanma” ritüeli ile vaftiz ritüeli birleşmiş şekilde varlığını sürdürmesini verebiliriz (Yeşil, ). 1. Yöntem Çalışmanın konusunu oluşturan geçiş dönemi ritüelleri, Türkmenistan’ın Lebap vilayeti Halaç şehri ve yakın çevresinde yaşayan kişilerden derlenmiştir. Bu derlemeler süresince Halaç şehri ve yakın çevresinden kaynak kişiler belir- lenmiş ve bu çerçevede bir monografi çalışması yapılmıştır. Bu kişilerle derleme yapılmadan önce akıl sağlığı ve ağız yapısının derlemeye uygunluğu araştırıl- mıştır. Geçiş dönemi ritüellerinin tespiti için yapılan bu derlemeler, derleme-me- tin-sözeldoku- bağlam üçlemesi esas alınarak yapılmıştır. Tüm derlemeler ses kayıt cihazı ile kayıt altına alınarak bağlam ile ilgili unsurların rahatlıkla tespit edilmesi amaçlanmıştır. Temel amaç, söz varlığı tespiti, geçiş dönemi ritüelleri olduğundan metin derlemesi yapılmamış ancak anlaşılırlığı kolaylaştırabilmek ve kullanımı örneklendirebilmek için sözcüklerin tanık cümlesiyle beraber kay- dedilmesine dikkat edilmiştir. Bu amaçla kaynak kişilerden kimi sözcükler için örnek cümle kurması istenmiştir. 2. Bulgular Doğum Doğum, canlılığın ortaya çıkışından günümüze kadar mutluluğun sembolle- ri arasında yer almıştır. Doğum, ebeveyni ve yakın bireylerini yakından ilgilen- diren önemli bir olaydır. Doğum ile ilgili ritüeller doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası şeklinde üç ana başlık altında değerlendirilmiştir. Doğum Öncesi Ritüeller Doğum öncesi ritüellerin başında gebe kalmak için yapılan bazı uygulamalar gelmektedir. Eğer gelinin çocuğu olmuyorsa bu, büyük ihtimalle çile durumun- dan kaynaklanmaktadır. Çile, Farsça çihl (‫“ )لهچ‬Kırk” anlamındaki sözcükten gelmektedir (TAV VIII: ). Türkmenler arasında üç çeşit çile bulunmaktadır. 1) Vefat eden kimsenin vefatının üzerinden kırk gün geçmesi. 2) Evlendikten son- raki kırk gün. 3) Yeni doğan bebeğin doğduktan sonraki kırk günü. Türkmen toplumunda bu üç kırk gün için gerçekleştirilmesi gereken inanışlar bulunmak- tadır. Çocuğu olmayan gelini çile’den çıkarmak gerekmektedir. Çile’den çıkar- mak için, gelinler türbelere götürülerek adaklarda bulunulur. Dini inancı güçlü ve yaşça büyük olan bir kadına, türbedeki ağaçlardan birine yazma veya ip bağ- latılmaktadır. Bağlama işlemi yapıldıktan sonra buğday veya arpa taneleri K.K.1 TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR “Sen de çoğalasın” diyerek gelinin üzerine serpilmektedir (K.K.1). Gelinin gebe kalması için yapılan bu tür uygulamalardan sonra gebe kalan kadına “hamile” anlamına gelen ağırayak (bu kelime yaygın olmamakla birlikte Türkiye Türkçe- sinde de bulunmaktadır.) veya gövreli denmektedir. Kimi kaynaklarda eskiden hamıla dendiği de ifade edilmektedir (K.K.1 & K.K.2 & K.K.7). Doğacak çocuğun güzel olması için yapılan birtakım uygulamalar ve inanış- lar da vardır. Gebe olan gelinin kalbi temizse, çocuğu güzel olacağına inanılmak- tadır. Çocuk, anne karnında daha birkaç aylıkken anneye her şeyin en iyisi, en temizi yedirilir; ayrıca bu yedirilenler helal olmalıdır. Bu durumla alakalı eski- lerde bir düşünce vardır: K.K.1 “Eğer hamile kadının ailesinin durumu iyi değilse, bu durumda gerekirse en son kalan eşya veya giysi fark etmez satılmalı, kadının istediği canının çektiği şey yedirilmelidir.” Ayrıca anne çocuğuna gebeyken nazar değmemesi için dua da etmelidir (K.K.1). Çocuğun fizikî yapısını olumlu-olumsuz yönde etkileyecek uygulama ve ina- nışlar da bulunmaktadır. seafoodplus.infoışa göre, “Towşan iýse agzy irik/ýyrtyk, balyk iýse agzy hemişe açyk bolar, tuça iýse gözleri gök bolar, keýik et iýse gözleri owadan bolar, alma iýse çekgesi çukur bolar diýip ynanýarlar.” (Tavşan yerse ağzı yayık, ba- lık yerse ağzı hep açık olur, çağla halindeki kayısı yerse gözleri mavi olur.) Geyik eti yerse gözleri güzel, elma yerse gamzeleri olur, diye inanırlar.” Aşermeye ağzı tagam tapmak “ağzı yemek bulmak”ya da aş saylamak “yemek seçmek” denmek- tedir. Aşerilen yiyecekler çocuğun cinsiyetini belirlemede etkili değildir (K.K.2). Doğum Sırası Doğumu genellikle ebeler yaptırır. Ebeye ise göbek maması “göbek nenesi” veya göbek enesi “göbek annesi” denir. Yeni doğan bebeklerin göbek annesine benzeyeceğine dair bir inanç vardır. Eskiden doğum hastaneleri olmadığı için kadınlar çatma denilen bir evde doğum yaparlarmış ve orada çocuk doğururken, kadının yatacağı yere temiz çarşaf serilirmiş. Eğer kadın doğumda zorlanıyorsa o zaman havaya bir el tüfek ile ateş edilerek kadın korkutulur ve böylece de doğu- mun gerçekleşmesi amaçlanırmış. Sözlükte çatma için “Çok eski dönemlerde ya- şanılan sade evlerdir.” açıklaması yapılmaktadır (TDDS: ). Geçmişte doğum gerçekleştikten sonra, bir tarafta hazır bekleyen sıcak kumun üzerine doğum ya- pan kadın yatırılarak soğuk alması engellenirmiş. Çocuğu ilk kez kucağına alan da doğumu yaptıran ebe olurmuş (K.K.1 & K.K.4 & K.K.7). Doğum Sonrası Doğum yaptıran ebe, çoğu zaman çocuğun göbeğini de kestiği için ona göbek annesi denilir. Bir rivayete göre çocuk, Men menden ozalky ýedi puştyma meñ- zemerin, diñe meni ýerden göterene meñzärin “Ben benden önceki yedi neslime Saffet YLMAZ • Ayna HALYLOVA benzemem, sadece beni yerden kaldırana benzerim.” dediği için göbek annesi onu havaya kaldırır. Burada en önemli görev göbek annesine düşmektedir. Bu yüzden göbek annesi hak bilen, ahlaklı, iyi yürekli ve vicdanlı biri olmalıdır (K.K.1 & K.K.5 & K.K.8). Ad Verme Yeni doğan çocuğa ad verme geleneğine dair birçok âdet bulunmaktadır. Ço- cuğa uzun süre isim verilmezse, çocuğun yalancı olacağına dair bir inanç olduğu için doğumdan hemen sonra aile büyükleri (dede ve nene) çocuğa isim verme- mişse, anne kendisini toparladıktan sonra göbek annesi, annenin ve yeni doğan çocuğun yanına gelerek ad verir. Çocuğa isim verilirken değişik kıstaslar bulunmaktadır. Mesela, eğer çocuk Cuma günü dünyaya gelmişse isminde mutlaka Cuma yer alır: Doğan çocuk kız ise Oğulcuma, Cumagül vb., oğlan ise Cumamurat, Cumageldi vb. erkek ismi ko- nur. Keza, çocuk erkek ise ve bayramda doğmuşsa bu sefer de içinde Bayram keli- mesi bulunan Bayramali, Bayrammurad, Bayramgeldi vb. isimler verilir (K.K.1).5 Bazen çocuğa doğduğu ay, eski hicri takviminde hangi aya denk geliyorsa ya da doğduğu gün, özel bayramlara denk geldiyse ona göre de ad konur: Recep, Kurban veya Oraz vb.. Oraz, Ramazan ayı anlamında kullanılmaktadır (TDDS, ). Çocuğa doğduğu günkü tabiat şartlarına göre de isim konulabilir: Gün- doğdu, Aydoğdu, Karyağdı, Nuryağdı, Ayazhan, Güneş vb. Büyükanneler “İnsan dünyaya adı ile gelirmiş!” diyerek önce yeni doğan bebeğin vücudunu kontrol edermişler. Eğer çocuğun vücudunda herhangi bir iz veya alamet varsa bunlar- dan hareketle bebeğe Narlı, Nargül, Hallı, Artık, Artıkgül, Benli, Karagöz gibi isimleri konmuştur. Bazen de yeni doğmuş bebeğe vefat eden dedesinin veya ni- nesinin yerine geldi denilerek Övez, Övezgeldi, Övezdurdı isimleri de verilmiştir. Kimi zaman da çocuğa vefat eden dede veya ninesinin kendi ismi konulduğun- da, çocuğu doğrudan o isimle değil de onun yerine Atacan “Babacığım”, Enecan “Anacağım”, Babacan “Dedeciğim”, Mamacan “Nineceğim” diye seslenmişler, sonuçta bu seslenmeler çocuğun adına dönüşmüştür. Yeni doğan çocuğa nazar değmesinden veya başına kötü olayların gelmesinden çekindikleri için ona Mu- hammet, Musa, Davut, Yusup, Yakup, İsmail, Süleyman gibi peygamber isimle- ri koyma geleneği de bulunmaktadır. Bazı aileler ise erkek çocukların gelecekte korkusuz olması amacıyla Serdar, Gencim, Kahraman, Merdan gibi adlar; uzun süre beklendikten sonra dünyaya gelen çocuklarına ise Allaberdi, Hudayberdi, Tañrıberdi, Möwlamberdi, Rahmanberdi gibi isimler verilmiştir (Gylyjowa, ). 5 Yeni doğan çocuğa verilen isimlerle ilgili bilgi için bkz.: Gylyjowa, S. () “Senin adyň name?”, Zenan kalby, Sayı. 2. TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR Çocuğa ilk başta ismini göbek annesi koyar. Çocuklara ad verirken önce üç kere sağ kulağına “Senin adın X”diye sonra üç kere sol kulağına aynı şekilde diye seslenirler. Sonra bir molla çağırılır ve molla çocuğun kulağına ezan okur. Molla diye, dini medrese bitirmiş kişi, dini mektepte eğitim veren muallim, dini âlim denmektedir (TDDS, ). Eğer ailenin daha önceki çocukları dünyaya gelme- den öldüyse ve sonrasında çocukları olduysa o çocuklarına hayatta kalsın diye kızlar için Durdugül, Oguldurdı vb. erkekler için Kaygısız, İzbasar gibi isimler koymuşlardır. Eğer aile bir daha çocukları olsun istemiyorsa, son çocukları kız ise Körpe, Besdir, Doyduk; erkek ise Kömek gibi isimler tercih edilmiştir. Erkek çocuğu olmayanlar son doğan kız çocuklarına Oğulay, Oğuldöndü, Oğulgerek gibi isimler koymuşlardır (K.K.1 & K.K.8). Kırklama Töreni Çocuk doğduktan 40 gün sonra kırklama töreni gerçekleştirilir. Yeni doğan çocuk ve annesi için ilk 40 gün çile olarak görülür. Bu yüzden ailesi, onları 40 gün boyunca her şeyden gözü gibi sakınırlar. Bu süre zarfında ziyaretçi kabul edilmez. Kırklamadan sonra çocuk ve annesi artık çile’den çıkartılır. Sonrasında çocuk ve annesine türbe ziyaretleri yaptırılır (K.K.1 & K.K.6). Kırklama törenini gerçekleştirmeden önce, kırklaması yapılacak olan bebeğin yıkanacağı suya konulması gereken malzemeler hazırlanır. Suyun içine üzerlik, tuz, yumurta kabuğu, gümüş para veya gümüşten yapılmış başka bir eşya, az miktarda pirinç atılır ve yeni doğan bebek bu suda yıkanır. Bu suya çile suyu der- ler. Yıkandıktan sonra kalan suyu da o evin dışına, dolaşarak dökülür. Bu, yeni doğan bebeğin o eve bağlı olması için gerçekleştirilen bir inanıştır. Çile suyunda anne ve yeni doğan bebek ayrı ayrı odalarda yıkanır. Yıkandıktan sonra bebeği tekrar annesine verirler. Eğer çileden çıkarılan bebek, erkek ise 40 gün dolmadan yani ve günde çile suyunda yıkarlar. İnanışa göre bu, çocuğun yetişkinlik çağına girdikten sonra hemen evlenerek kendi yuvasını kurması için yapılmakta- dır. Kız çocuğunu ise tam tersine 40 günü geçtikten sonra çile suyunda yıkarlar. Yine inanışa göre böyle yapıldığında, kız çocuğu büyüyünce ahlâklı, terbiyeli, olgun ve akıllı olacaktır. Ayrıca kırklama töreni geleneklere göre yaşça büyük kadınlar tarafından evde yapılır (K.K.1 & K.K.5 & K.K.8). Saffet YLMAZ • Ayna HALYLOVA ®Ayna HALYLOVA / Çile Suyu Yeni doğan çocuk ve annesi kırklama töreni gerçekleştirildikten sonra artık sokağa çıkabilir. Genelde ilk önce bebek şekerleri ile düğüne ya da özel bir davete giderler ve orada bütün davetlilere o şekerlerden dağıtırlar. Buna özel bir ad ver- mezler ama yeni gelin veya yeni doğan çocuğu ilk kez düğüne çıkardıklarında şeker dağıtılırken “Filancanın bebek çıkarmasının şekerleri veya filancanın yeni gelin şekerleri bunlar,” denilir (K.K.1 & K.K. 9). Kırk Basması veya Çile Düşmesi İnancı Kırk basması inancı bütün Türk uruklarında görülmektedir. Halaç bölgesinde kırk basması yerine çile düşme inancı vardır (Babayewa, ).6 Kırk basması yani çile düşmesi; yeni doğum yapmış olan kadının kırkı çıkmadan görmeye gelen mi- safirden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bunlar ise gebe kadın, yeni doğum yapmış kadın, cenazeden çıkmış kimse, evinden ölü çıkmış kimse, yeni gelin ve âdet gören kadın olarak sıralayabiliriz. Eğer eve gelen misafirler, anneyi ve yeni doğan bebeği görmek isterlerse, bazı gelenekleri yerine getirmiş olmaları gerekmektedir. Bu gele- neğin en belirgin özelliği gusül abdesti alarak, temiz bir şekilde ziyarete gelmesidir. Geleneğe göre yeni doğan bebeğe çile düşerse o bebek haddinden fazla ağlar. Küçük çocuklara çile iki şekilde düşer. Bunlar kuru çile ve yaralı çile’dir. Kuru çile düşen çocuk, aşırı zayıf ve çok ağlayan bir bebek olur. Yaralı çile düştüğünde ise bebeğin yüzünde, bedeninde yaralar oluşur. Kuru çile, yaralı çileye göre daha tehlikelidir. Çünkü bu çile, çocuğun gelişimini de etkiler. Böyle bir durum ile karşılaşan aileler çocuğu doktora göstererek, bir an evvel tedaviye başlamak zorundadır. Çok eskiden çocuğa kuru çile düştüğünde çocuğu evliyalara ve türbelere ziyarete götürürlermiş. Orada çocuğun başına giydiği topbısını7 o ağaca bağlayıp dua edilmesi sonucunda çocuğun çileden kurtulacağına inanılırmış (K.K.1 & K.K.5 & K.K.9). 6 Ayrıntılı bilgi için bkz. Babayewa, A. (). Türkmeniň çile dapleri, Zenan kalby, s. 7 Topbı, kadınların başına giydiği bere (börük), küçük çocuklar üşümesin diye başına giydirilen içi pamuklu başa giyilen bir tür takke (TDDS, ). TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR Halk arasında, çocuk toprak ile oynadığı zaman çilenin kendiliğinden kaybolup gideceği inancı vardır. Ayrıca yeni doğan çocuk, inanışa göre vefat eden bir kim- senin kırkının dolması sonucu ölünün çilesi düştükten sonra, vefat eden kimse- nin yaşadığı evin etrafında 7 kez dolaştırılmaktadırlar (Babayewa, ). Bu çile sürecinde yeni doğum yapan kadını al basması olma ihtimali vardır. Al basma- sını önlemek için, annenin abdestli olması ve yemesine içmesine dikkat ederek bünyesinin sağlam olması ve güçten düşmemesi gerekir. Her işte, her zaman bes- meleyi dilinden düşürmemesi gerekir. İnanışa göre insanın bünyesi hem maddi hem manevi olarak zayıf ise o kişiyi al basma ihtimali yüksektir. Al basması ge- nelde daha güçsüz ve savunmasız oldukları için yeni doğan çocuklarda görülür,. Al basmasını önlemek için birtakım dualar vardır. Al bastığına inanılan bebeği sağaltmak için zak8 adı verilen taş çocuğun başında döndürülerek ateşte kızdı- rılıp suya karıştırılarak taş suyu bedenine sürülür. Eğer bu işlem işe yaramazsa mollayı çağırıp çocuğu okutmak gerekmektedir (K.K.1 & K.K. 3 & K.K.6). Zak taşının dilde çıkan yaraları iyileştirme özelliğinin yanı sıra nazarı giderdiğine de inanılmaktadır Saç Kesme Töreni Çocuğun saçının ilk defa kesilmesinde de bir tür tören yapılmaktadır. Yaygın uygulamaya göre çocuğun saçı ilk defa dayısı tarafından kesilmelidir.(K.K. 6). Evlenme Evlenme hem iki ailenin birleşmesi hem de toplumsal hafızanın devamlılığı için önemli bir müessesedir. Türkmen Türkçesinde düğün kelimesi yerine toy kullanılmaktadır (Sağlık, ). Türkmen lehçesinde toy “Birinin veya bir kişi- nin onuruna verilen şölen, neşeli, ciddi bir olay, düğün.” anlamında kullanılmak- tadır (TDDS, ). Türkmen toplumunda evlilik ile ilgili düğün öncesi, düğün sı- rası ve düğün sonrası yapılması gereken birçok âdetin bulunduğu görülmektedir. Düğün Öncesi Halaç şehrinde kız kaçırma şeklinde evlenme geleneği vardır. Genelde kız ka- çırmada kızın rızası vardır. Ancak nadiren de olsa zorla kaçırma da olmaktadır. Kız kaçırmayla evlilik yapıldığı zaman iki aile de bu durumu kabul eder. Aileler, olan oldu artık diye uzlaşır. Ama bazen tam tersi de olur; ancak bu gibi durum- larda genelde aileler kabul eder. Bu süreçte kız tarafı kolay kolay razı olmaz, dola- yısıyla erkek tarafına çok iş düşer (K.K.1 & K.K. 3 & K.K.6). 8 Zak, alüminyum ve demir alışımı kızıl kül suyu, taş (TDDS, ). Saffet YLMAZ • Ayna HALYLOVA Türkmenler arasında görücü usulü evlilik esastır. Bu tip evlilikte erkek tarafı için alınacak gelinin terbiyeli ve becerikli olması önemlidir. Kızını evlendirmek isteyen aileler ise erkeğin sigara içmeyen, alkol kullanmayan; terbiyeli, çalışkan ve evine ekmek parası getirebilecek vasıfta olmasını ister. Kızı görmeye erkek ta- rafının en yakınları ablası, yengesi, teyzesi, halası vb. gider. İlk defa görmeye git- tiklerinde herhangi bir istemede bulunulmaz, sadece kızın konuşması, oturuşu, kalkışı gibi hâl ve hareketleri gözlemlenir. Kızın, gelin olacağı aileye uğur getirip getirmeyeceğini komşulardan sorup soruştururlar. K.K.1 “Şu kız nasıldır?” gibi sorular sorarlar. Gelin olarak alınmak istenen kız kadar kızın ailesi de önemlidir. Hatta bu durum K.K.1 Enesini gör-de gyzyny al, gyrasyny gör-de bizini al “Ana- sına bak, kızını al; köşesine bak, kumaşını al” atasözünde açıkça ifade edilmiştir. Kızı oğlana göstermek için ilk önce kızın annesinden izin alınır, sonrasında kız yanında bir arkadaşıyla birlikte oğlan ile görüştürülür. Kızı, ilk istemeye geldik- lerinde kız verilmez; çünkü daha aileler birbirini tanımamaktadırlar (K.K.1 & K.K. 4 & K.K.6). ®Ayna HALYLOVA / Saçak içinde Türkmen çöreği Görücüler kız istemeye bir sofra bezinin içerisine ekmek ve şekerlerin kondu- ğu bir bohça ile giderler. Buna saçak denir. Saçak kelimesinin gerçek anlamı sofra bezi demektir (TDDS, ). Eğer kızın ailesi bu işe olumlu bakıyorsa, getirilen şekerlerin birazını alırlar ve kendi şekerlerinden biraz koyarak bohçayı geri ve- rirler. Kızlarını vermek istemiyorlarsa saçağı açmazlar, şekerlerden almazlar, iyi veya kötü bir şey de söylemezler; zaten durum şekerlerden anlaşılmaktadır. Kız istemeye gelenler eve gelen normal misafir gibi karşılanır, onlar için özel bir şey- ler yapılmaz. Genelde kız istemeye geldiklerinde, kız tarafı habersiz olur (K.K.1 & K.K. 3 & K.K.8). İki tarafın da onayı ile evlilik kararı alındıktan sonra (K.K bizim yörede nişan olmaz) düğüne yakın tarihte çörek ve tuz alışverişi yapılır. Çörek, Türkmen Türkçesinde bir ekmek türü için kullanılır (TDDS, ). İki aile, birbiri ile çörek ve tuz alışverişinde bulunulduktan sonra ilişkilerin bozulmayacağına inanılır. TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR Buna başka bir deyişle duz alışmak “tuz alıp verme” de denir yani tuz alışverişi çok önemlidir (K.K.1 & K.K. 6). İki taraf da anlaştıktan sonra artık birbirlerine guda “dünür” diye hitap etmeye başlar. Anlaşmanın sonucunda iki taraf da guda bolduk “dünür olduk” derler (K.K.1 & K.K.5 & K.K.9). Bu tuz veya çörek alışverişinde erkek tarafı, kız tarafına büyük tabakta pilav üstüne pişmiş büyük et ve tabağın yanına on veya on iki tane hamurdan yapılmış gatlama “katmer, katlama” deve yününden yapılmış saçağa, yani sofraya koya- rak kızın ailesine bir bohça halinde götürür. Kızın yakın akrabaları, kardeşleri toplanarak saçağı açar. Kız tarafı saçaktaki hediyeleri kendi saçağına aldıktan sonra erkek tarafı ile oturup yemek yer. İki üç gün sonra erkek tarafı ikinci saçak ile yine kız evine gelir. Bu sefer erkek tarafı dört saçak daha getirir. Saçakların ikisinden iki tane yağlı petir, diğer ikisinde de on iki tane katlama yer alır. Petir de bir tür ekmektir (TDDS, ). Bu saçakların yanı sıra o gün bohça da getiri- lir. Bohçanın içinde ise evlenecek kız için alınan takılar bulunur. Türkmenlerde mehir geleneği yoktur. Fakat galıñ adı verilen süt parası verilmektedir (K.K.1 & K.K.5 & K.K.6). Galıñ, gelin evlendiğinde damat tarafından kız için verilen para ve mala denir (TDDS, ). Yeni ev için ağırlıklı olarak eşyayı kız tarafı yapar. Kız evi, çeyiz olarak kızın gelin gittiği yerde ona lazım olacak yatak örtüsü, yazmalar, yemek takımı, havlu- lar vb. her şeyi verir. Öte yandan yeni gelin evlendikten sonra kullanacağı giysiler ve örtüler akrabalar, ahbaplar, dostlar vb. görsün diye sergilenmek için hazırlanır. Erkek tarafı da kız için bohça hazırlar. Bu bohçaya halk arasında dokuz denir. Bo- hçaya dokuz demelerinin sebebi içine konulanların sayısı dokuz olduğundandır. Ama şimdilerde onun sadece adı dokuz olarak kalmıştır bohçaya konulan eşya- ların sayısı artmıştır (K.K.1 & K.K. 3 & K.K.8). Sözlükte bu kelime için “dokuz, geleneksel gelinlik, buket” açıklaması yapılmaktadır (TDDS, ). Düğün öncesi gyzlar agşamy “kızlar akşamı” denen ve Anadolu’daki Kına Gecesine benzeyen ağırlıklı olarak kız tarafından oluşan bir eğlence düzenleme âdeti vardır (K.K.1). Bu eğlencede Anadolu’dan farklı olarak kına yakılmaz. Düğün sırası Düğün günü oğlan evinde en az üç dört kazan etli Türkmen pilavı ve bir iki kazan çorba hazırlanır. Hazırlanan bu yemeklerden kız evine de gönderilir. Resmî nikâh, düğün öncesinde kıyılır; ama bazen düğünden bir gün sonra da kı- yanlar olur. Dinî nikâh ise düğün gecesi kıyılır. Dinî nikâhta damat, gelin, dama- dın yengesi ve damada en yakın olan aileden biri olur (K.K.1 & K.K.7 & K.K.9). Düğünde damat ve gelinin sağdıçları vardır. Buna damat için oglanyñ aşnasy/ dosdy “damadın sağdıcı”, gelin için gyzyñ jorasy “gelin sağdıcı” denir. Bu sağdıç- lar gelin ve damadın en yakın arkadaşlarından seçilir. Sağdıçların görevi gelin ve Saffet YLMAZ • Ayna HALYLOVA damada yoldaş olarak düğün günü onların yanında bulunmak, gelin ve damadın ihtiyaçlarını gidermeye çalışmaktadır (K.K.1 & K.K. 3 & K.K.6). Gelinin de damadın da ayrı ayrı yengeleri vardır. Gelinin ağabeyinin eşi ve aynı şekilde damadın ağabeyinin eşi, yenge olur. Geline, damadın yengesi yeni evine alışana kadar yardım eder, yol gösterir. Damadın yengesi ise damada yapa- caklarını söyler. Yengelerin görevi, gelin ile damadın uyum içerisinde yeni eve, birbirlerine alışmalarını sağlamaktır. Erkek tarafının yengesinin bir başka görevi de gelen gelinin gerdek gecesinde bakire olup olmadığını oğlanın ailesine söy- lemektir. Erkek tarafı bu haberi kendi tarafından olan birisinden duymak ister (K.K.1 & K.K.4). Düğünde ayrıca baydakçı “bayrakçı, bayraktar” diye adlandırılan kişi bulu- nur. Bu kişi genelde ailenin en büyüğü bayraktar olur. Düğün günü yapılacak olan hemen hemen her işte onun onayı alınır. Düğünde kadın ve erkekler için ayrı masalar hazırlanır. Genelde kadın ve erkekler birlikte oturmaz. Ama otu- ranlar da vardır ve bu durum kötü olarak karşılanmaz. Yukarıda da belirtildiği gibi kına gecesi yapılmaz; ama düğünden bir gün önce kızın evinde ağırlığı kız tarafı olan misafirlere davet verilir. Bu davete damat tarafından da misafirler ge- lir (K.K.1 & K.K. 4 & K.K.9). Kız tarafında verilen bu davette, erkek tarafı geline takı takar, hediyeler verir. Genellikle düğünlerde takı törenleri yoktur. Düğüne gelen misafirler, yakın ak- rabalar genellikle altın takmaz; onun yerine hediye getirirler ya da düğün yapan aileye para verirler (K.K.1 & K.K. 3 & K.K.4). Düğün gününün ertesi sabahı kızın çeyizi serilir. Gelin çeyizi ile birlikte gelin olduğu aileye hediyeler getirir ve onları verir. Çeyizi aileden bir kadın açarak toplanan kadınlara konu komşuya gelinin çeyizini gösterir. Erkek tarafının bütün akrabaları özellikle genç kızlar gelin al- maya konvoy ile giderler. Genelde konvoyun önündeki üç veya dört araç süsle- nir. Gelin arabasının üzerinde ipler bulunur. İpler nazardan korunmak amacıyla bağlanır. O ipe, ala bağ ya da alaca ipi denilmektedir (K.K. 1 & K. K 3 & K.K.5). Alaca, siyah veya beyaz deve tüyünden dokunmuş yün örgü, bağ (TDDS, ). ® Ayna HALYLOVA / Gelin arabası ve Alaca Örgü TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR ® Ayna HALYLOVA / Toy Kazanları Gelin almaya gelenler kız evinin önünde çalgı eşliğinde oynarlar Akraba ve genç kızlar oynarken, gelinin ve damadın yengesi beyaz yazmaya koydukları şe- kerleri -ilişkileri tatlı olsun diye- birbirlerine atmaktadır. Oğlan tarafı yanlarında getirdikleri küçük oyuncakları yeni çiftin çocukları çok olsun anlamında havaya atar ve yine oğlan tarafı para saçar. Oynamakta olanlar, akrabalar havaya atılan şeker, oyuncak ve paraları yakalamaya çalışır. İki tarafın da yengesi, içlerinde şe- kerlerin olduğu yazmaları değiş tokuş ederler. Sonrasında bu yazmaları, oturan insanların içindeki yaşı büyük olan birisine verir ve onlardan evlenen gençler için hayır duası alırlar. Sonra erkek tarafına yemek verilir. Gelin almaya gelen insanlar yemek yedikten sonra davul zurna eşliğinde erkek tarafı tekrar oynamaya başlar. Dışarıda erkek tarafı oynarken damat, damat sağdıcı ve yengesi gelir. Sonrasında damadın yengesi, geline beyaz bir başörtüsü verir. Gelin anne evinden gitmek is- temediğini göstermek için bu örtüyü üç kere yere atar (K.K.1 &K.K.4 & K.K.6). Düğün sürecinde geline giydirilen bazı kıyafetler vardır. İlki içe giyilir, buna don denir, diğeri ise gelinin üstüne örtülür, buna da kürte denir. Kürte, kırmızı veya yeşil ketenden yapılmış şal olup genellikle yeşil şal düğünlerde gelinlerin üzerine örtülür (TDDS, ). Bölgede kürte ile birlikte adına ak yalık denilen ke- narlarında beyaz ipliklerden oluşan uzun beyaz şal da gelinlerin üzerine giydiri- lir. Kürte giydirme geleneği genellikle Teke Türkmenlerine ait bir gelenektir. Son- radan Halaç bölgesinde de yaygınlaşmıştır. Gelinin başına gupba takılır (K.K.1 & K.K.3). Gupba, kızların ve gelinlerin başlığı, kırmızı renkli gümüş süslemeli taca denir (TDDS, ). Saffet YLMAZ • Ayna HALYLOVA ® Ayna HALYLOVA / Kürte ® Ayna HALYLOVA / Gupba ® Ayna HALYLOVA / Ak yalık ® Ayna HALYLOVA / Şaysepler TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR Kürte’sini başına attıktan sonra sağdıcı, gelinin şaysepler ile süslenmiş ayak- kabısını giydirir, fakat öncesinde ayakkabısının giydirilebilmesi için sağdıçtan bahşiş isterler. Şaysep kelimesi, çeyiz, metalden, gümüşten yapılan süsler ve takı anlamına gelmektedir (TTS, ). Damadın sağdıcı bahşiş verdikten sonra geli- nin ayakkabısı giydirilir. Sonrasında damat, gelinin elinden tutarak onu oturdu- ğu yerden kaldırır ve kız evinden çıkarır. Geline, evinden giderken içinde şeker, börek ve katlamaların olduğu bir sofra verirler. Gelin evinden gelin çalgı eşliğin- de çıkarılır (K.K.1 & K.K.6). ® Ayna HALYLOVA / Üzerlik Yakma ® Ayna HALYLOVA / Üzerlik Yakma Gelin, düğün evi önünde çalgı eşliğinde karşılanır. Evin kapısından içeri gir- meden önce oğlanın yengesi gelin ve damadın önünde üzerlik yakar, bu gelenek çok eskilere dayanır. Üzerliğin halk arasında nazardan koruduğuna inanılmak- tadır (K.K.3). Sonrasında gelin ile damadı, damadın yengesi, ekmek yapılan tan- dırın etrafından üç kere, tandırın karasından alınlarına sürerek dolaştırır. Sonra gelin ve damat eve girer, girerken sağ ayak ile girerler. Genelde eve ilk damat adımını atar ve hemen kızın ayağına basar. Bazı kızlar ayaklarına bastırmak is- temezler ama yine de damat bir şekilde basar. Bu evlendikten sonra evde kimin sözünün geçeceğine bir göndermedir (K.K.1). Saffet YLMAZ • Ayna HALYLOVA ® Ayna HALYLOVA / Alınlara tandır karası sürme ® Ayna HALYLOVA / Yağ ve una el batırma Gelin ve damat içeri girmeden yeni gelin kayınvalidesine ve kayınbabasına selam verir. Bu duruma gelin selamı denir. Gelin selamı töreninden sonra ge- lin ve damat içeride kendileri için özel hazırlanan sofranın kenarındaki mindere otururlar. Ardından evdeki - varsa - aksakal denilen yaşı büyük bir erkek hayır duası eder (K.K.6). Eve girdikten sonra gelinin bir eli yağa bir eli ise una batırı- lır. İnanışa göre bu adet erkeğin çalışıp para kazanması, kadının ise bu kazançla lezzetli yemekler pişirilmesi için yapılır. Yağ ve un bereketin simgesidir. Daha sonra yeni çiftin çocukları olması için gelinin kucağına bir oğlan ve kız çocuğu oturtulur (K.K.1 & K.K. 2). TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR ® Ayna HALYLOVA / Kuçağa çocuk oturtma ® Ayna HALYLOVA / İşlekli Sonrasında gelin, anne evinde başına atılan ak yağlığı arkası dönük, başından alarak orada bulunan bekâr kızların üstüne atar. Bu ak yağlık hangi genç kıza denk gelirse evlenme sırasının artık onda olduğuna inanılır (K.K.3). Gerdek gecesi gelinin yengesi düğün evinde kalır. Yenge gerdek gecesi saba- hı kız evine gider, giderken de oğlan evi tarafından hazırlanan ve içinde çörek, katlama, şeker ve işleklerine bulunduğu iki ayrı sofrayı da kız evine götürür. Bu sofranın içinde çörek, katlama, şeker ve işlekliler yer alır (K.K1 & K.K.6). Düğün Sonrası Evlendikten üç ya da dört gün sonra damadın akrabaları gelini görmeye gelir. Gelenler yeni gelinin elinden çay içmek istediklerini söylerler. Düğünden bir ya da iki hafta sonra gelin, anne evine kalmaya gönderilir. Bu geleneğe gayta denir. Gelinin gayta süreci eskiden bir aya kadar çıkarmış. Şimdilerde ise bu süre bir güne kadar düşmüştür. “Gayta”nın bitiminden sonra gelinin ailesi tarafından davet verilir. Bu davet sırasında iki taraf birbirine hedi- yeler verir. Ama bu gelenek uygulanırken, damat kız evine gelmez. Damat için “gayta”dan iki ya da üç hafta sonra ayrı bir davet daha verilir. Bu geleneğe ise Saffet YLMAZ • Ayna HALYLOVA giyev çakılık derler. Bu davete damat, bir büyük baş ya da küçükbaş hayvanın eti ile birlikte gelir. Kız tarafı da hem kızı için hem de damatları için hazırladıkları hediyelerini verirler. Bu davetten sonra artık damat, kızın ailesinin evine gelip gidebilir (K.K & K.K.3). Ölüm Bilindiği gibi ölüm; doğum ve evlenme gibi insanoğlunun hayatı boyunca karşılaştığı en önemli olaylardan biridir. Canlı yaşamı için hayatın kesin olarak sona ermesi anlamını taşımaktadır (Yeşil, ). Türkmen toplumunda da diğer bütün toplumlarda ölümle ilgili birtakım inanış ve uygulamalar bulunmaktadır. Bizim alan çalışması yaptığımız Lebab bölgesinde tespit ettiğimiz inanç ve uygu- lamalar şöyledir: Ölüm Öncesi Türkmen inanışında ölüm haberi verdiğine inanılan bazı olaylar vardır. Bay- kuş veya hekge “Saksağan kuşu” kuşunun ötmesi ölüm haberini getirdiğine ina- nılır (K.K.1). Adete göre eğer bir hasta veya yaşlı kimse ölüm döşeğinde yatıyorsa o kişi daha fazla zorlanmaması için Yasin suresi okunur (K.K.6). Ölümün Akabinde Yapılan İşlemler Ölünün gözleri açık ise bu dünyadan razı olarak gitsin diye kapatılır. Genelde genç yaşta vefat edenlerin gözleri açık olur. İnsanlar, böyle durumlarda “Daha dünyaya doyamadı.” ya da “Arkasında kalanlar için gözü açık öldü.” diye düşü- nürler. Kişi öldükten sonra çenesi düşer ve yavaş yavaş sertleşmeye başlar. Bu sebeple ölen kimsenin çenesi düşmüş halde sertleşmesin diye bağlanır. Öldükten sonra naaş, kıbleye bakması için başı kıbleye doğru çevrilir. Cenaze yıkanana kadar giysileriyle durur. Ayrıca kimi zaman cesedin karnı şiştiği için şişliğin ol- duğu yere bıçak konur (K.K.1 & K.K3). Hane sahipleri kırımızı renk dışında her rengi giyebilir. Ölü yakınları yazma- larını yukarıdan aşağı şekilde bağlar (K.K). Genellikle ölü evine evli olmayan kızların gitmesine izin verilmez (K.K.7). Cenaze, bütün akrabaları gelip ölü ile vedalaştıktan sonra gömülür. Cenaze, mümkün olduğunca aynı gün en kısa zaman içinde toprağa verilir, bekletilmez çünkü ölü bekletilirse cesedin ruhen eve sığmayacağına, hatta cinsiyetinin de- ğiştiğine bile inanılır. Bu yüzden sadece akşam veya gece vefat eden bir insanın cesedi sabaha kadar bekletilir. Sabah öldüyse akşama kalmadan gömülür (K.K.1 & K.K.3). Ölünün üç gün içinde ruhunun yaşadığı evi ziyaret ettiğine inanılır. Ölünün yattığı odada üç gün çıra “kâsede yağlı pamuk yakma” yakılır ve yasama TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR “yağda kızartılmış hamur” yapılarak odaya bırakılır (K.K.5). Ölü evinde ölünün kırkı geçene kadar bütün aynaların üstü örtülür (K.K.1 & K.K.9). Ölünün Gömülmesinden Sonraki Uygulamalar Ölü gömülmesinden sonra belli başlı uygulamalar vardır. Ölünün sevabına yazılması için genellikle büyük baş hayvan kurban kesilir. Bu kurban etiyle baş- sağlığına gelenlere yemek verilir. Buna mukabil başsağlığına gelenler yanlarında tekli sayıda – yani üç, beş, yedi gibi- ekmek; ayrıca yemek getirir (K.K.5). Başsağ- lığına gelenlere yemek olarak kesilen kurbanlıktan genellikle çorba ya da kavur- ma yapılır. Yine gelenlere tatlı yiyecekler verilmez. Genelde başsağlığı için cenaze gömüldükten sonra ertesi gün gelmeye başlanır. Ölü için dini merasimlerin yapıldığı özel günler vardır. Bunlar, üçü, yedisi, kırkı ve senesi olarak bilinir. Ölü defnedildikten üçüncü günün sabahında er- kenden mezarlığa gidilerek dua edilir. Senesi dolana kadar her ay rahmetlinin öldüğü gün, ölü evine din adamı çağırılarak Kur’an okutulur (K.K.1 & K.K.3 & K.K.6). Ölünün arkasından Anadolu’da olduğu gibi mevlit okuma geleneği yok- tur. Ölü evinde 40 gün çamaşır yıkanmaz. Ölünün giysileri ise öldüğü akşam ters yüz çevrilerek yıkanır ve kuruduktan sonra 40 gün saklanır. Ölüden kalan eşyalar kırkı çıktıktan hemen sonra yakın akrabalar tarafından kendi aralarında paylaşılır (K.K). Hane halkı tarafından yapılan bazı adetler de vardır. Erkekler 40 gün tıraş olmaz. Kadınlar ise 40 gün saçları görünmeyecek şekilde başlarını örter (K.K8). Mezar ve Mezarlık Ölü gömüldükten sonra onun mezarının üstüne bir şey konulmaz; öyle ki mezar taşı olmayan mezarlar da az değildir. Bunun sebebi inanışa göre ölü her şeyi ile toprağa karışmalı, yok olmalıdır (K.K.1). Fakat bu inanış, köylere göre farklılıklar göstermektedir. Mesela, bazı köylerde mezar süsleme geleneği vardır (K.K.5). Ölüm ile İlgili Kalıp Sözler, Ağıtlar Ölünün arkasından ağıt yakma geleneği vardır. Söylenen ağıtlar her yaş gru- buna göre değişiklik gösterir: K.K Mesela aşağıdaki ağıt, çocuk ölümünde söylenen ağıttan bir bölümdür. K.1 & K.K.3). Sonuç Gelenek ve görenekler, kökleri kadim zamanlara uzanması yanında nesilden nesile aktarılarak gelecek kuşaklara miras bırakılan âdet, örf, kültürel alışkan- lıklar ve davranışlar bütünüdür. Tektipleşen dünya düzlemi içerisinde kimi gele- nek ve görenekler toplumların geçirdikleri değişim süreçleri içerisinde kaybolup giderken, bir kısmı ise yaşamın içerisinde kendine yer edinerek korunmaktadır. Türkmenistan’ın Lebap Vilayeti’ne bağlı Halaç şehrinde geçiş dönemine ait gele- nekler; doğum, evlenme ve ölüm ile ilgili uygulamalar değişen ülke şartları ya- nında zamana meydan okuyarak devam etmektedir. Halaç bölgesinde yaşayan halkın %99’unun Oğuzların Salur boyuna mensup Ersarılardan olması geçiş dö- nemi ritüellerini daha önemli kılmıştır. Halaç şehrinde, Türkmenistan’ın diğer kesimlerine göre az da olsa farklılıklar gözlenmektedir. Bu farklılar çeşitlilik gös- terse de ortak ana unsurlarda benzerlikler çoğunluktadır. Türkmenistan’da geçiş dönemi ritüellerinin farklılaşmasının birçok nedeni bulunmaktadır. Bunlar arasında, Türkmen boyları arasındaki sınıflaşma, coğ- rafî şartlar, bölgedeki etnisite / boyların etkisi ve ekonomik etken vb. sayılabilir. Türkmenistan’daki ekonomik ve sınıflaşmadan kaynaklı olarak Teke ve Yomut gibi boylar, bölgelerinde ekonomik gelişmeden kaynaklı geçiş dönemi ritüelle- TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR rinde Halaç bölgesine göre daha fazla artış gözlenmektedir. Coğrafî yakınlık ve diğer büyük boyların etkisini de ele alırsak Lebap vilayetine bağlı Kerki şehri hem Özbekistan ile sınır komşusu olması hem de yoğun Özbek nüfusu etkisiyle geçiş dönemi ritüellerinde farklılaşma meydana gelmiş; dolayısıyla bölgede geçiş dönemi uygulamalarında Özbek etkisi söz konusudur. Bu sınırlı farklılaşmayı Türk kültür coğrafyasının diğer kesimlerinde de gör- mek mümkündür. Fakat geçiş dönemi ritüellerindeki ana unsurların ortaklığı keskin bir şekilde kendini göstermektedir. Halaç bölgesindeki geçiş dönemi ritü- ellerinin, bölgenin modernleşmesine ve popüler kültürün etkisinin her geçen gün artmasına rağmen bir şekilde gelecek kuşaklara aktarılacağını öngörmekteyiz. Kaynakça Babayewa, A. (). Türkmeniň çile dapleri, Zenan kalby, Sayı. Baratov, P. N. (). Soruda Türk Folkloru, 5. Baskı, İstanbul: Gerçek Yayınları. Clauson, G. (), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford. DLT → Ercilasun, A. B. & Akkoyunlu, Z. (), Dîvânu Lugâti’t-Türk, Giriş – Metin – Çeviri – Notlar – Dizin, Ankara: TDK Yayınları. Ercilasun, B. A. (). Türk Dili Tarihi, Ankara: Akçağ Yayınları. Garkavets, A. (). Azak Urumları ve Dilleri (Çev. Ainur Mayemerova & Gün. Gökter. B.). Tehlikedeki Türk Dilleri III. Ankara – Astana: Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi - Uluslararası Türk Akademisi. Gylyjowa, S. (). Senin adyň name?, Zenan kalby, Sayı. 2. İnci, A. F & Tanhan, F. (). Ölüm Eğitimi, Pegem Akademi: Ankara. Kalafat, Y. (). Türk Halk İnançlarında Renkler, Ankara: Berikan Yayınevi. Kara, M. (). Türkmen Türkçesi ve Türkmen edebiyatı Üzerine Araştırmalar, Ankara: Akçağ Yayınları. Nepesova, R. & Nazarov, O. & Göklenov, J. (). Türkmen Türkçesi (Akt. Suzan TOKATLI), Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı. 17 /2. Sağlık, G. S. (). Türkmen Düğün Geleneği, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, Cilt 3. Sayı 2. TDDS → Türkmen Diliniň Düşündirişli Sözlügi (). I & II Cilt, Aşgabat: Türkmenistanyň Ylymlar Akademıýasy. TDV → İslâm Ansiklopedisi (). VIII Cilt, İstanbul: Türk Diyanet Vakfı. TTS → Tekin, Talat; Ölmez, Mehmet; Ceylan, Emine; Ölmez, Zuhal & Eker, Süer. () Türkmence-Türkçe Sözlük, Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi: 18, Ankara: Simurg Yay. Tezcan, S. (). 8. Yüzyılda Afganistan’da Halaç Prensesleri Günümüzde Orta İran’da Halaçlar ve Dilleri, (Editörler, Cengiz. M. & Erdal. M.), Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Bahar Saffet YLMAZ • Ayna HALYLOVA Yayan, O. (). Türkmenistan, Aşkabat: Construction Company. Yeşil, Y. (). Türk Dünyasında Geçiş Dönemi Ritüelleri ve Bu Ritüellerde İcra Edilen Türler, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı, Anabilim Dalı Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı, Doktora Tezi: Ankara. Yılmaz. S. (). Türk runik harfli metinlerde siyasî terimler, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, S. , Eskişehir. Yusubowa, A. (). Türkmen toŷ toŷlayar. Zenan kalby, Sayı. K.K. → Kaynak Kişi: K.K. 1. Gülhatyja HALYLOWA, , Türkmenistan-Lebap-Halaç, 25 Temmuz K.K. 2. Maýa TAŞEVA, , Türkmenistan-Lebap-Halaç, 25 Temmuz K.K. 3. Nazik YEGENOVA, , Türkmenistan-Lebap-Halaç, 26 Temmuz K.K. 4. Göwher MÖMİNOVA , Türkmenistan-Lebap-Halaç, 27 Temmuz K.K. 5. Sere, TAGANOVA, , Türkmenistan-Lebap-Halaç, 28 Temmuz K.K. 6. Ogulbeg HALYLOVA , Türkmenistan-Lebap-Halaç, 20 Temmuz K.K Ogulgeldi BERDİÝYEWA , Türkmenistan-Lebap-Halaç, 23 Temmuz K.K. 8. Şahsenem BABAKULYÝEVA,, Türkmenistan-Lebap-Halaç, 25 Temmuz K.K. 9. Nabat ÇARYÝEVA,, Türkmenistan-Lebap-Halaç, 29 Temmuz K.K. Akbibi HALYLOVA, , Türkmenistan-Lebap-Halaç, 29 Temmuz Extended Abstract Introduction In the historical process, Turkistan is located on the Silk Road from east to west, Fur Road from north to south and Spice Road from south to north. Throughout history, the region has become an important center in the field of trade, as well as a point where languages, cultures and religions meet and merge. In this respect, the region has hosted many civilizations and states that have risen to the level of empire. Today, while many parts of Turkistan are under occupation and divided into parts, communities belonging to different Turkish tribes, such as Oghuz, Kipchak and Karluk, have become nationalized in West and Central Turkistan. One of these states is Turkmenistan. With the independence of Turkmenistan in , Turkmen Turkic language has also become the state language (Kara, ). On the other hand, with the decision of the Turkmenistan Assembly in , this Turkic-Oghuz language adopted a writing system based on the Latin alphabet. Today, Turkmen Turkic TÜRKLÜK BİLİMİNE GENÇ BAKIŞLAR language has around 30 dialects. The names of these dialects are shaped according to the names of the tribes: Teke, which reflects Mari and Akal dialects, Yomut, Salur, Saruk, Gireklen, Çovdur, Ersarı, Alili, Karadaşlı, Emreli, Sakar, Ata, Bayat, Nohur, Düeşi, Murşe et al. (Nepesova, R., Nazarov, O. & Göklenov, J., ). Contemporary Turkmen Turkic language is based on the dialects Teke and Yomut (Kara, ). Turkmenistan consists of five provinces in administrative terms and the cities connected to these provinces: These are: Ashgabat, Ahal, Balkan, Dasoguz, Lebap and Mari provinces. Considering the ethnic structure of Turkmenistan, we see that the Russians settled in various parts of Turkmenistan during the occupation of Turkistan. Although the Russian population declined after independence, there is still an important Russian minority in the capital Ashgabat. On the other hand, a certain proportion of population density is observed from other Turkic tribes in regions close to Kazakhstan, Uzbekistan, Afghanistan and Iran, which are neighbors of Turkmenistan. Since there is a border with Kazakhstan in the Balkan province, there are Kazakh villages here. Since the provinces of Daşoğuz and Lebap are neighbors to Uzbekistan, the Uzbek population in the region is considerable. Besides, Tatars, Kazakhs, Azerbaijani Turks and Tats live in the region. Tats have a dense population in Charcov city of Lebap province. The city of Khalaj, which is the subject of our article, is connected to the Lebap province of Turkmenistan. The city is located on the coast of the longest river in Turkestan, Amu Derya, as well as being a neighbor to Uzbekistan. In the city of Khalaj, generally Ersari, members of the Salur tribe of the Oghuzs live. In this study, the traces of transition period rituals related to birth, marriage and death, in Khalaj city, will be investigated. As it is known, the city of Khalaj, which we focus our research on, has the Turkic origin. Transitional Rituals Throughout human life, there are periods that are accepted by societies as the milestone points for transition from one state to another. This situation is sometimes made for age, sometimes for changes in social position and some ceremonies and rituals (Yeşil, ). Generally, these ceremonies and rituals are evaluated under three main headings. The transition period consists of customs, beliefs and practical practices such as birth, marriage and death (Baratov, ). Transitional rituals play an extremely important role in revealing the partnership between Turkic tribes. As can be seen in the studies published by various researchers, there are significant commonalities among oral literature and folk culture of Turkic tribes. Although Turkic tribes spread over a wide geography and were under the Saffet YLMAZ • Ayna HALYLOVA influence of different religions and beliefs, they chosen to live with their old beliefs. The best example to this is the existence of the Christian Turkic community, which is called Gagauz, and the “shearing” ritual combined with the baptism ritual (Yeşil, ). Result Traditions and customs are a set of cultural habits and behaviors that are inherited from generation to generation as well as their roots in ancient times. While some traditions and customs disappear in the process of change that societies have undergone in the uniformized world, some of them are preserved by taking their place in life. Transitional traditions in Khalaj city of Lebap Province of Turkmenistan, practices regarding birth, marriage and death continue by defying time besides changing country conditions. The fact that 99% of the people living in Khalaj are members of the Salur tribe of the Oghuzes made the rituals of the transition period more important. Some differences are observed in Khalaj city compared to other parts of Turkmenistan. Although these differences vary, the similarities are predominant in main common elements. There are many reasons for the differentiation of transition period rituals in Turkmenistan. Among these, the classification among Turkmen tribes, geographical conditions, the influence of ethnicity / tribes in the region, and economic factors, etc. Due to the economic and classification in Turkmenistan, tribes such as Teke and Yomut have observed a greater increase in transition period rituals stemming from economic development in their regions compared to Khalaj. If we consider the geographic proximity and the influence of other great tribes, the city of Kerki in Lebap province has a differentiation in the rituals of the transition period due to the influence of both Uzbekistan and the dense population of the city of Kerki; Therefore, there is an Uzbek influence in the transition period practices in the region. It is possible to see this limited differentiation in other parts of the Turkic cultural geography. But the commonality of the main elements in transitional rituals is evident sharply. We anticipate that the transitional rituals in Khalaj city will somehow be passed on to the next generations, despite the modernization of the region and the increasing influence of popular culture.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir