ünlü fizikçi türk / Türk Fizikçi Furkan Öztürk Yıllık Gizemi Aydınlattı

Ünlü Fizikçi Türk

ünlü fizikçi türk

T&#;rk bilim insanı Einstein’in ‘imk&#;nsız’ dediğini başardı

İSTANBUL, (DHA) - Cambiridge Üniversitesi'nde, kuantum fiziği üzerine çalışan genç Türk bilim İnsanı Prof. Dr. Mete Atatüre, Einstein'ın ve diğer bilim insanlarının ölçülmesi imkânsız olarak kabul ettiği “ışık seviyesinin gürültü ölçümünü " başarıyla yaparak adını tarihe yazdırdı. Atatüre, çalışmasıyla İngiltere’nin en prestijli ödülü Thomas Young ödülü ve madalyasına layık görüldü.

"Işığı sıkıştırma" olarak adlandırılan yöntemle ölçümü uygulayan Prof. Dr. Mete Atatüre, bunu yaparken atomdan tam kat daha küçük bir süper atom elde etti.

PROF. DR. METE ATATÜRE KİMDİR?

Kayseri doğumlu olan Mete Atatüre,’de üniversite sınavında ilk ’e girme başarısı gösterdi.  Bilkent Üniversitesi Fizik bölümünü bitiren Atatüre, İngiltere Institute of Physics’de kuantum fiziği üzerine doktora yaptı. Cambridge Üniversitesi’nde çalışmaya başlayan Atatüre, ünlü fizikçi Stephan Hawking'le aynı üniversitesinin aynı bölümünde görev yaptı. İngiltere’nin en prestijli ödülü Thomas Young ödülü ve madalyası ile ödüllendirilen Prof. Dr. Atatüre, ölçülemez denen ışık seviyesinin gürültü ölçümünü yaptığı için bu ödüle layık görüldü.

Türk fizikçiden çığır açan keşif

Harvard Üniversitesi Fizik Bölümü'nde doktora çalışmalarını tamamlama aşamasına gelen 26 yaşındaki Furkan Öztürk'ün 4 milyar yıl önce yaşamın nasıl başladığına dair gizemlerden birini ortaya çıkardığı keşfi, bilim dünyasında büyük heyecan yarattı.

Genç Türk fizikçinin çalışması, prestijli akademik yayın organlarında "çığır açıcı keşif" şeklinde duyurulmaya başlanırken, keşfin Dünya'da yaşamın nasıl başladığına ve uzayda yaşama kadar birçok gizeme ışık tutması bekleniyor.

Fransız kimyager Louis Pasteur, 'de yaşam için gerekli olan bazı moleküllerin, tıpkı sol ve sağ ellerde olduğu gibi birbirinin "ayna görüntüsü formlarında" bulunmasına ilişkin "homokiralite" kavramını ortaya atmış ancak bu özelliğin kökeni, yıldır yapılan çalışmalara rağmen anlaşılamamıştı.

Science Advances dergisinde makaleleri yayımlanan başyazar Öztürk ve ekibi, keşifle manyetik mineraller üzerinde RNA öncüsü molekülleri kristalize ederek RNA'nın yapıtaşlarını yalnızca sağa veya sola doğru kıvrılan bir sarmal halinde elde etmeyi başardı.

Türk fizikçiden çığır açan keşif

Nobel ödüllü biyokimyacı Jack Szostak, Öztürk ve ekibinin çalışmasını, "Bu gerçekten çığır açıcı bir keşif. Homokiralite, yaşamın başlayabilmesi için olmazsa olmazlardan ve bu yeni keşif bu probleme çok mantıklı bir çözüm sunuyor." şeklinde yorumladı.

Genç Türk bilim insanının yaşamın kökeni üzerine yaptığı deneyler ile doğa bilimleri alanında hala cevaplanması gereken sorudan birinin de yanıtlanmış olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor.

Bilimin cevap aradığı en büyük gizemlerin başında geliyor

Bilkent Fen Fakültesi Fizik Bölümü mezunu ve Harvard Üniversitesi Fizik Bölümünde doktora programını tamamlama aşamasına gelen Furkan Öztürk, soruları yanıtladı.

Doktorasının ilk iki senesinde farklı bir konu üzerine çalıştığını ancak sonrasında doktora konusunu ve danışmanını değiştirdiğini anlatan Öztürk, yaklaşık 2,5 yıldır hayatın başlangıcı üzerine çalışmalar yürüttüğünü dile getirdi.

Dünya'da yaşamın nasıl ortaya çıktığının ve ilk canlı hücrelerin nasıl oluştuğunun bilimin cevap aradığı en büyük gizemlerin başında geldiğine işaret eden Öztürk, "Yaklaşık 4 milyar yıl önce, Güneş sistemi ve Dünyamız oluştuktan kabaca milyon sene sonra, Dünya'da yaşamın ilk izlerini görmeye başlıyoruz. Peki, yaşam nasıl ortaya çıktı, hangi kimyasal ve fiziksel süreçler yaşamı tetiklemiş olabilir? Doktora çalışmamda bu sorulara açıklık getirebilecek deneysel çalışmalar yaptım." diye konuştu.

En prestijli bilim dergilerinden Science'da çıkan bir haberde "çığır açıcı keşif" başlığıyla duyurulan bir dizi makalenin birinci yazarı Türk fizikçi Furkan Öztürk, "Araştırmam, yaşamın kökenine dair önemli, ancak karanlıkta kalmış bir problem üzerine. Bu problemin ismi homokiralite yani yaşamı oluşturan moleküllerin sağ veya sol elli olma durumu, bildiğimiz haliyle yaşamın bir özelliği." dedi.

Homokiralitenin yaşamın kökeni araştırmalarında karanlıkta kalmış büyük bir problem olduğuna işaret eden Öztürk, Science dergisinin 'te yayımladığı bir sayıda bu problemi doğa bilimlerinin en büyük problemi arasında gösterdiğini aktardı.

Manyetik yüzeyler yaşamın kökeninde rol oynuyormuş

Öztürk, yaptıkları deneylerle homokiraliteye yol açan fiziksel etkileşimin ne olabileceğini gösterdiklerini belirterek, şöyle devam etti:

"Bizim aradığımız şey, kiral simetriyi, yani ayna simetrisini, kırabilecek fiziksel bir etkileşimdi. Çalışmalarımız ortaya koydu ki tabiatta bolca bulunan manyetik mineraller yani bir anlamda doğal mıknatıs özelliği gösteren taşlar, bu simetrinin kırılmasına yol açabilir. Yaptığımız deneyler, manyetik yüzeylerin kiral moleküller ile çok güçlü bir şekilde etkileştiğini ve manyetizmanın homokiraliteye yol açmış olabileceğini gösteriyor. 'Yaşamın kökeni' problemi adeta bir bulmaca gibi, elde ettiğimiz sonuçlar bu büyük bulmacanın önemli bir kısmının çözümüne yönelik ciddi bir adım. Surda bir gedik açtık, devamının da geleceğine inanıyorum."

Dünya dışında yaşam arayanlara bu bilgiler ışık tutacak

Keşfinin, Science ve Nature gibi dergilerin yayınlarında yer almasına ve büyük bir heyecan uyandırmasına ilişkin Öztürk, şöyle konuştu:

"Bu keşifle hayatın başlangıcına dair bilmediğimiz çok önemli bir gizeme ışık tuttuk. Yaşamın nasıl ortaya çıktığı tabiattaki en büyük gizemlerden bir tanesi. Bu problemi bir yapboz gibi düşünün. Bu yapbozun parçalarının nerelere oturacağını tam olarak bilemiyoruz. Çünkü 4 milyar yıl öncesine dair elimizde çok fazla direkt kanıt yok. Biz aslında yaptığımız çalışmayla yaşamın başlangıcına dair çok büyük bir parçayı yerine koymuş olduk. Etrafında şekillenecek diğer bilgilerin ne olacağını henüz bilmiyoruz. Ama eminim ki bu keşif, başka sorulara cevap bulmamızı da sağlayacak ve yaşamın kökenine dair ilginç ipuçları verecek. Belki de başka gezegenlerdeki olası yaşam formları ile ilgili bilgiler verecek. Yani biz eğer Dünya'da yaşamın nasıl oluştuğunu tam olarak anlarsak, o zaman hangi koşullar altında yaşamın ortaya çıkabileceğine dair de daha fazla bilgiye sahip olacağız. Bu bilgiler bizi Dünya dışında yaşamı ararken yönlendirebilir. Yani Dünya'daki yaşamı anlamak, Dünya dışında başka bir yaşam formu keşfetmemize de yardımcı olabilir. Bunu kesin olarak söylemek tabii ki zor ancak bu mümkün."

"Hayalim, laboratuvarda proto-hücre oluşturmak"

Yaptığı buluşun ileride bilim dünyasında başka ne gibi kapılar aralayacağına ilişkin soru üzerine Öztürk, "Açıkçası bu keşfin bizi artık laboratuvar ortamında yaşamı oluşturabilecek aşamaya kadar getirebileceğini düşünüyorum. Benim hedefim yaşamın başlangıcındaki koşulları laboratuvar ortamında tekrar oluşturmak ve yaşamın nasıl oluştuğunu gözlerimle görebilmek." dedi.

Yaşamın temel özelliklerini gösteren ve canlı diyebileceğimiz en temel yapıları, yani "proto-hücreleri" oluşturmayı hedeflediğini dile getiren Öztürk, şunları kaydetti:

"Mineraller gibi, karbon temelli moleküller gibi, canlı olduğuna dair hiçbir emare göstermeyen şeylerden canlılık özelliği gösteren öncü hücrelerin oluşmasından bahsediyorum. Yani öyle bir şey olsun ki yaşamın temel özelliklerini göstersin. Kendi kendini kopyalayabilsin ve metabolik faaliyet göstersin. Çevresi ile ilişki halinde olan, belki de bir hücre zarı içinde izole olmuş, RNA bazlı genetik bir kodu olan ve basit metabolik aktiviteler gösterebilen öncü hücrelerden, yani proto-hücrelerden, bahsediyorum. Benim hayalim bunları oluşturmak.”

DNA'dan sonraki en büyük gizem mi çözüldü?

"DNA'nın bulunmasından sonra yaşama dair en büyük keşif sizinki mi" sorusuna Öztürk, "Bunu ben söyleyemem. Onu bilim insanları takdir edecektir. Bu tarz şeyleri söyleyebilmek için daha çok erken. Ama hayatın başlangıcı araştırmalarındaki en büyük problemlerden biri olarak düşünülüyordu bu konu. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim." ifadesini kullandı.

"İyi ki 93 yaşına kadar yaşayıp bu problemin çözümünü görmüşüm"

Furkan Öztürk, Harvard ve pek çok üniversiteden akademisyenin kendisini arayarak tebrik ettiğini, yakın zamanda buluşu üzerine bir belgeselin de çekildiğini ve çalışmasının Nature, Science ve diğer bilimsel kanallarla bilim dünyasında duyurulmaya devam edildiğini söyledi.

Öztürk, Harvard'da yaptığı bir konuşmayı, şu anda Türkiye'deki biyoloji kitaplarında da yer alan ve DNA'nın nasıl kopyalandığını keşfeden 93 yaşındaki ünlü moleküler biyolog Matthew Meselson'un takip ettiğini ve "İyi ki 93 yaşına kadar yaşamışım. Sonunda bu problemin de çözümünü görmüş oldum." şeklinde bir yorum yaptığını aktardı.

Çalışmalarının devam edeceğini dile getiren Öztürk, şunları söyledi:

"Birlikte çalıştığımız diğer bilim insanları da ben de inanıyoruz ki bu problemi çözdük. Bu çok heyecan verici ancak yeterli değil. Bu deneylerin bağımsız olarak başka araştırmacılar tarafından da test edilmesi lazım. Yeni veriler ışığında tekrar tekrar değerlendirilmesi lazım. Büyük bilimsel keşifler ilk etapta heyecan yaratır ancak keşiflerin oturması için zamanın testinden geçmeleri lazım. Bizim namuslu bilim insanları olarak titiz çalışmak ve çokça test yapmak gibi bir görevimiz var. Ben inanıyorum ki bu aşamaları da geçeceğiz."

"Doğanın en büyük gizemlerinden birini örten perde, Furkan'ın dehası sayesinde aralandı"

Bilkent Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özçelik, Furkan Öztürk'ün keşfine ilişkin yaptığı açıklamada, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Bilkent Fen Fakültesi olarak büyük bir gururu yaşıyoruz. Mezunumuz Furkan Öztürk doğa bilimleri alanının en temel sorularından birine, yaşamın nasıl başladığına moleküler düzeyde bir açıklama getirerek eşsiz bir başarıya imza attı. En saygın bilim çevreleri şimdi Furkan'ı alkışlıyor. İnorganik moleküllerin organik moleküllere dönüşüm sürecini, bir diğer deyişle biyolojinin başlangıcını artık kavrıyoruz. RNA ve ardından DNA moleküllerinin milyarlarca yıl önceki ilk oluşum sürecini anlıyoruz. Doğanın en büyük gizemlerinden birini örten perde Furkan'ın dehası sayesinde aralandı."

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Seymur Jahangirov da Öztürk'ün yaptığı çalışmanın, canlıların oluşum sürecinde neden sadece bir tür molekülün kullanıldığına açıklık getirdiğine işaret etti.

"Önerilen mekanizmanın hem teorik hem de deneysel dayanağı vardır." diyen Jahangirov, "Ayrıca, bu çalışma fizik, kimya, biyoloji ve jeoloji gibi çok farklı disiplinlerde son yıllarda elde edilen yeni bilgileri birleştirerek yapılmıştır ve konunun önde gelen bilim insanları tarafından büyük bir heyecanla karşılanmıştır. Furkan'ın bu buluşa imza atmasını sağlayan en önemli özelliklerinden biri, sadece ana konusu olan fizikle sınırlı kalmayıp arkeoloji, organik kimya, tarih, müzik gibi birçok farklı alana ilgi duyması ve sürekli olarak kendini geliştirmesidir." ifadesini kullandı.

Gurur veren Türk fizikçiler

Türk fizik profesörleri Canan Dağdeviren ve Mete Atatüre, buluşlarıyla bilim dünyasını heyecanlandırırken, bilim insanı olmak isteyen öğrencileri de cesaretlendiriyor.

Sultan UÇAR

Yayınlanma: - 05 Haziran Güncellenme:

Gurur veren Türk fizikçiler

İnönü hayatını değiştirdi

Canan Dağdeviren (34): Dünyaca ünlü fizikçi Erdal İnönü, “Anılar ve Düşünceler” kitabını imzalayıp, fizik okumasını önerdi. Hacettepe ve Sabancı’dan sonra ABD'deki Illinois Üniversitesi’nde burslu okudu. Fizik mühendisi ve profesör. Bitmeyen, kalp pilini icat etti. Harvard’a seçilen ilk Türk bilim insanı. Forbes’a ve MIT'nin 35 Yaş Altı Mucit listesine adını yazdırdı.

Işığı sıkıştıran Türk

Mete Atatüre (45):Dünyanın en iyi üniversitelerinden ilk 10'da 7'nci sırada olan Cambridge'de fizik profesörü. Kuantum fiziği alanında çalışan Aktüre, 'te ölçülmesi imkânsız olarak kabul edilen, ışık seviyesinin gürültü ölçümünü gerçekleştirdi. Yöntemine “ışığı sıkıştırma” adını veren Profesör Atatüre, atomdan kat güçlü “süper atom” elde etmeyi başardı.

ABDBilimbilim insanıForbes

Kim Oldukları Asla Unutulmaması Gereken 11 Büyük Türk Bilim İnsanı (3)

Son iki haftadır, ülkemizden yetişmiş olan bilim insanlarının başarı dolu yolculuklarını size aktarıyoruz. Aslında küresel bilim camiasına dışarıdan baktığınızda, kimin nereden geldiği çok da önem taşımıyor. Önemli olan kişinin azmiyle, uzman olduğu alanda insanlığa yön verecek olması. Bu nedenle içerisinde bulunduğunuz şartları çalışmak için bahane etmeden önce, Türk bilim insanlarının başarı hikayelerine yakından bakmak gerekiyor.

Bugün yine 11 farklı değerli bilim insanımız köşemizde yer alacak. Sözü uzatmadan işin özüne geçip onları daha yakından tanıyalım.  

Astronom, Matematikçi ve Dil Bilimci Ali Kuşçu: 

Timur İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu’nda görevler yapan Ali Kuşçu, 15 yüzyılda yaşadı. Bir dönem Timur’un torunu Uluğ Bey’in doğancıbaşı olan bilim insanının ünvanı da buradan geliyor. Zamanla Osmanlı ve Akkoyunlular arasındaki barışı sağlamakla görev yapan Ali Kuşçu'nun kaderi, Fatih Sultan Mehmet’le tanıştıktan sonra değişir. Fatih, Kuşcu’nun İstanbul’da kalıp ders vermesini ister.  

Ali Kuşcu teklifi kabul eder ve Fatih Külliyesi’nde matematik ve astronomi dersleri vermeye başlar. Dersleri takip edenler arasında önemli bilim insanları da yer alır. Kuşçu, İstanbul’un koordinatlarını ölçer, Ayasofya’ya müderris (bugünkü profesör) olarak atanır. Ali Kuşçu, gezegenlerin yapıları ve hareketleri, yeryüzünün şekli ve yapısı üzerine Fethiye, matematik üzerine de Fatih için yazdığı Muhammediye kitaplarıyla bilinir. 

Fizikçi Behram Kurşunoğlu: 

Albert Einstein’ın genel görelelik kuramı ve elektro manyetizma üzerine çalışmalar yürüten Kurşunoğlu, Trabzon’da yılında dünyaya geldi. İlerleyen yıllarda Ankara Üniversitesi ve Edinburgh Üniversitesi’nde fizik eğitimi aldı, doktorasını Cambridge’de tamamladı. Ardından Albert Einstein ve Erwin Schrödinger gibi fizik dünyasının öncü isimleriyle çalışmalar yaptı.   

’li yıllar atom enerjisi üzerine çalışma yapmak amacıyla Türkiye’ye dönen Kurşunoğlu, Genelkurmay Başkanlığı’na danışmanlık yaptı, Birleşmiş Milletler Bilim Konseyi’nde Türkiye adına görev aldı. Dünya tarafından, yılından itibaren düzenlediği Coral Gables konferanslarıyla ve çalışmalarıyla tanınan Kurşunoğlu, yılında aramızdan ayrıldı. 

Fizikçi Asım Orhan Barut: 

yılında Malatya’da dünyaya gelen Barut, liseye kadar bu şehirde yaşamaya devam etti. Ardından İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazandı, sonrasında İsviçre’ye elektrik-elektronik alanında uzmanlaşmaya gitti. yılında ise Zurich’te eğitimcilik hayatına başladı. ’de Berkeley Üniversitesi’ne giden Barut, ’de Colorado Üniversitesi’ndeki 30 yıllık araştırmacılık kariyerine başladı. Asım Orhan Barut, yılında Colarado’da hayatını kaybetti. 

Oldukça renkli bir hayat anlayışıyla tanınan Barut, yılında İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçmişti. Kariyeri sırasında Trakya ve Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne de destek sağladı.  

Tıp Doktoru Mehmet Öz: 

Babası da ABD’de görev yapan bir doktor olan Mehmet Öz, yılında Cleveland’da dünyaya geldi. Harvard Üniversitesi’nden kalp ve damar cerrahisi üzerine aldığı eğitimle mezun olan Öz, şu anda Colombia Üniversitesi’nde Kardiyoloji Direktörlüğü’nü yürütüyor. Uzun yıllardır ABD televizyonlarında Dr. Oz adında sağlık programları hazırlayıp sunan uzman isim, pek çok ünlü simanın da kalp ameliyatından sorumlu baş cerrah olarak görev yaptı.  

Jeolog Celal Şengör: 

yılında dünyaya gelen Celal Şengör, başarılı bir öğrencilik hayatının ardından yılında State Üniversitesi’nde jeolog (yer bilimci) olarak mezun oldu, yüksek lisansını da aynı üniversitede tamamladı. yılında İTÜ bünyesindeki Maden Fakültesi’nde asistanlığa başladı, ’da adını uluslararası camiada duyuracak ödüller aldıktan sonra doçent oldu. yılında Kültür Bakanlığı tarafından verilen Bilgi Çağı ödülüne sahip oldu.  

yılında İTÜ’de profesör olan Şengör, TÜBİTAK Bilim Kurulu Üyeliği görevini de yaptı. Jeoloji alanında Avrupa ve ABD’den çok sayıda madalya ve ödül alan Celal Şengör, Kimmer Kıtası adı verilen yeni bir şerit kıta keşfetti. Alanında adet makalesi bulunan Şengör, jeoloji dünyasının en çok atıf alan bilim insanlarından birisi konumunda. Şengör, Asperger sendromu olarak da bilinen otizm rahatsızlığına sahiptir. 

Arkeolog Aziz Ogan: 

Türkiye’nin ilk arkeologlarından olacak Aziz Ogan, yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Kurtuluş Savaşları döneminde çalışmalarına ara verip Çanakkale ve Kafkas cephelerinde silah tuttu. Suriye’nin başkenti Şam’ın arkeolojik kalıntılarını ortaya çıkarmak amacıyla çalışmalar yürüttü. İzmir'in işgal edildiği dönemde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin müdürlüğünü yaptı, İzmir’in kurtuluşu sonrasında kente dönerek İzmir Arkeoloji müzesini kurdu. Ardından İstanbul’daki görevine dönüş yaptı. 

Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi konusunda görev alan Ogan, Türkiye topraklarındaki tarihi değerlerin ortaya çıkması için hayatı boyunca çalıştı. 5 çocuğundan birisi olan doğumlu Jale Ogan, Türkiye’nin ilk kadın arkeoloğu oldu. 

Fizikçi Engin Arık: 

yılında dünyaya gelen fizikçi Engin Arık, İstanbul Üniversitesi Fizik-Matematik Bölümü’nü bitirdi. Sonrasında Pittsburgh Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlayan Arık, ’da Boğaziçi Üniversitesi’nde görev yapmak üzere Türkiye’ye geri döndü. 

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) üyesi olan Arık, Türk fizikçilerin burada çalışma yapması için gerekli temelleri atan kişidir.  Türkiye’nin toryum elementi açısından zengin olduğunu sürekli belirten Arık, bu element ile çalışan nükleer santrallerin kurulması için çalışmalar yürütüyordu. CERN’deki ekibin kaptanı olan Engin Arık, yılında Isparta’da gerçekleşen uçak kazasında hayatını kaybeden değerli bilim insanlarımız arasındaydı.  

Eczacı ve Botanikçi Asuman Baytop: 

Türkiye’nin en önemli bilim insanları arasında görülen Asuman Baytop’un adı, keşfedilen 9 farklı bitki türüne verilmiştir. yılında dünyaya gelen Baytop, kariyeri boyunca 8 farklı tür bitki keşfetti. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbayumu kurucusu olan Baytop, kariyeri boyunca ’tan fazla bilimsel yayın kaleme aldı.  

Baytop’un babası Mustafa Kemal Atatürk’ün doktorlarından birisiydi.  

Eczacı ve Botanikçi Turhan Baytop: 

Asuman Baytop’un eşi olan Turhan Baytop, yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldu. yılında da kendi alanında profesörlük elde etti. Özellikle lale ve gül bitkilerinin kökenlerine ilişkin araştırmalar yapan Baytop, bu konuda Japonca ve İngilizce’ye çevrilen kitaplar yazdı.  

Turhan Baytop, Türkiye’deki eczacılık tarihine ilişkin önemli çalışmalarda bulunmuş, İstanbul Üniversitesi bünyesinde bu konuda bir de müze açmıştır. 

Fizikçi Ataç İmamoğlu: 

İmamoğlu, kuantum fiziği ve optiği, yarı-iletken fiziği üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan bir bilim insanıydı. ABD’nin Minneapolis eyaletinde yılında dünyaya gelen İmamoğlu, ODTÜ Elektrik Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra lazerler konusunda Stanford’da doktorasını tamamladı. Ardından Harvard Üniversitesi bünyesinde, moleküler fizik ve atom fiziği üzerine araştırmalar yürüttü. Ataç İmamoğlu, İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü’ndeki profesörlük görevine devam ediyor. 

Astronom Ümran İnan: 

yılında Erzincan’da dünyaya gelen Ümran İnan, astronomi alanında yaptığı çalışmalarla tüm dünya tarafından bilinen bir isim oldu. yılında Stanford Üniversitesi’nde kadrolu profesör olarak çalışmaya başlayana dek oldukça başarılı bir öğrencilik ve araştırma hayatını geride bıraktı. ODTÜ fizik eğitiminden sonra Stanford’dan aldığı kadro, kendisine bambaşka bir kariyer sundu. Stanford’da Uzay, Telekomünikasyon ve Radyobilimi Labratuvarları'nın (STAR) Direktörlüğüne atanan İnan, tam 50 doktora öğrencisi mezun etti.

Emoji İle Tepki Ver

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir