yen içinde kalır ne demek / Kol kırılır yen içinde kalır - Vikisözlük

Yen Içinde Kalır Ne Demek

yen içinde kalır ne demek

Doğu toplumlarının olmazsa olmazıdır. Ne yaparsan yapacaksın, ama yaptığını fark ettirmeyeceksin. Ve bu "icraatın" en özgün sözü, kelamıdır. Kol Kırılır, kırılan kol yen içinde kalır. Dışarıya ifşa edilmez. Dışarıdaki, yenilen haltı, bir şekilde kullanmasın diye.

Malumu, ayanla beyandır. Bu yılki Newroz kutlamaları kimi şehirlerde Newroz günü olan 21 Martın dışındaki tatil günlerinde kutlandı. Aslında insanlar gönüllerince, bir bayram sevinci içinde kutlayamadılar, desek sanırım daha doğru bir cümle kurmuş oluruz.

Kimi Valiler, pek gönüllerince olmasa da; Newroz’a izin vererek, Newroz günü geçmiş yıllardaki gibi yaşanabilecek muhtemel çatışmaların önünü kestiler, Diyarbakır ve Batman bunlara olumlu örnekti. Kimi valiler de aksine davranıp izin vermeyerek adeta ateşin üzerine körükle gittiler. Van, Siirt ve Hakkari de bu olumsuz kategoriye giren örneklerdi. Sonuç da kutlanmak istenen altı üstü bir bayramdı.

Varsın diğer bütün bayramlarda olduğu gibi bayramını kutlamak isteyenin iki kelamı fazla olsun. Ne olurdu. Ama anlaşılan öyle değildi. Newrozların coşkulu ve patırtısız gürültüsüz kutlanması kimi devlet yöneticilerinin işine gelmiyordu. Kendilerince "alışıldık çatışmalı" Newroz görüntüleri üzerinden şiddete endeksli politika üretmek, ya da politika üretenlere malzeme sunmak daha cazipti anlaşılan.

Yoksa neden durduk yerde bir yönetici medyaya da yansıyan ayan beyan gerginlikleri paylaşan bu türden “işleri” yapardı ki!

Yapıyorlar işte, burası Türkiye

Doğrusu 21 Mart günü, sabah katılımcısı olduğum Diyarbakır Newroz’unu akşam da televizyon kanallarından izlerken içim ferahlasa da, bir yandan da bir ve iki sonraki günler, diğer bölge şehirlerinde kutlanacak olan Newrozlarla ilgili de elim yüreğimdeydi. Nitekim beklenen de oldu. Aklıselim egemen olmadı. Valiler anlayış göstermedi.

Daha da ötesi kimi bürokratlar, bırakınız sıradan vatandaşı, seçilmiş belediye başkanları ve milletvekillerini bile hırpalayıp alenen "Sizler PKK’ye terör örgütü demediğiniz müddetçe elinizi dahi sıkmayacağız" dediler. Koca koca bakanlar, başbakan, meclis başkanı da, bu türden kelamları eden bürokratlarına öylece uzaktan sadece bakakaldılar

Akabinde de coplar, gaz bombaları, panzerler ve silahlar konuştu. Ölümler (en son bilgi üç ölü), günlerce süren tartışmalar, kepenk kapatmalar ve diğerlerinin hepsi bir yana. En çok da Hakkarili 15 yaşındaki bir çocuğun gazetede izlediğim sonra da televizyon kanallarına ve internet dünyasına yansıyan 4 karelik görüntüsü beni günlerce düşündürdü.

Sivil bir polis memuru uzak bir noktadan çocuğu yanına katmış getiriyor. Sağında ve solunda elleri uzunca coplu silahlı iki polis daha var. Önce kısa bir şeyler konuşuyorlar kendi aralarında. Sonra basit bir el hareketiyle çocuğun sağ kolu arkadan ters çevrilip ensesiyle birleşiyor. Kolu bükülen çocuğun yüzü önce ayaklarına bakıyor. Sonra kameraya, acılar içinde olduğu çocuğun yüzünde aşikar. Kolu büken sivil polis memuru ise etrafı gözetlemekle meşgul…

O an herkes hemfikir kol kırılmıştır, diye. Sonraki günlerde savcı açıklaması haberlere düşüyor. Kırılan kol, yok! İstediği kadar sayın savcı kol kırılmamıştır diye bağıradursun. Fotoğraf kareleri ve polisin ölçüsüz güç kullanma gayreti olanca çıplaklığı ile yansımıştır kameralara.

Ey İslam adına politika yapanlar!

O görüntüleri izleyen herkes kendi kavlince bir yorum elbette yapmıştır da. Ben olduğundan başka şeyler düşündüm. Nedense aklıma Filistin’deki bir sokak çatışmasında babasının koruması altındaki çocuğun çatışma anındaki görüntüsü geldi. Sonra da o görüntünün medyaya yansıyan ve sonrasının tartışmalarını ve kamuoyu oluşturulma gayretlerini anımsadım.

Sadece o günlerde değil, yıllar sonra bile Müslümanlık, din kardeşliği adına "Filistin Halkıyla Dayanışma" örgütlenmesi yaptığını savlayan birçok "İslami teşekkül" o görüntüleri duygusal malzeme yapmaktan hiç ama hiç kaçınmadı.

Düşündüm ve hâlâ düşünüyorum. Ey İslam adına politika yapanlar, ey İslam adına sivil toplumculuk yapanlar o kolu bükülürken acı içinde kıvranan sonra da tutuklanıp içeri tıkılan 15 yaşındaki çocuk ve diğer çocuklar acaba hangi dine mensup?

Muhtemelen kendi mensubiyetlerinin dışında görüyorlar ki; bakın İstanbul Mazlum-Der yöneticisi Avukat Edip Polat, Demokratik Toplum Partisi (DTP) milletvekili Emine Ayna’nın "Newroz Bayramı Kürtlerin geleneği ve kültürüdür. Kürtler ne olursa olsun Newroz Bayramından vazgeçmezler. Kurban bayramından vazgeçebilirler. Yine Ramazan bayramından da vazgeçebilirler. Ancak Newrozdan asla vazgeçmezler" sözlerine çok içerlemiş olacaklar ki! Hemen "Ayna, ayna söyle bize…" başlıklı basın açıklaması ile "Kürt halkı için İslam önemli bir kimliktir. DTP’nin İslam dininin iki temel bayramını ortadan kaldırmaya çalışarak(!), yerine başka bayramlar ikame etmeye çalışması" sözleriyle Newrozlara dair gerçek yaklaşımlarının, "din varsa, gerisi teferruattır" niyeti olduğu orta yerde aşikar olmuştur.

Bu kez kol yen içinde kalmadı 

Dini referans gösterip ülkeyi yönetenlere de, dinden beslenip sivil toplumculuk ve politika yapanlara da sorumun yanıtı da içerisinde olan devamı şudur:

Sizin anladığınız ve anlatmaya çalıştığınız tek kelimeyle beslendiğiniz ve ata kültürünüzde olan özlü sözlerinizdir; "Kol Kırılır. Yen İçinde Kalır" (mı)? Bu kez kalmadı. Telaşınız bundandır. Bilmem haberiniz var mı? (ŞD/GG)

Kol kırılır, yen içinde kalır mı acaba?

“Kol kırılır, yen içinde kalır” En veciz saçmalamalardandır. Giderek cılkı çıkarılan bir cümle haline gelmiş ve toplumun her türlü rezilliği saklamak, susmak, kendi iç bünyesinde halletmek için kamuflaj cümlesi haline gelmiştir. Rezillikleri normal bulmak, hegemon bir irade ile susmayı özendirmek ve bir de üstüne üstlük tüm bunlara bir değer atfedilerek yüceltmek şark kültüründe olmazsa olmazdır. Her türlü utanmazlık halı altına süpürülür ve bunun böyle yapılması gerekliliği çatık kaşlar ile çevreye buyurulur.

Dillere destan bir sosyal yapıdır bu. Değersizliklere değer atfetmek insanmış gibi yapanın genel yapısıdır. O, “Ben yapmadım, o yaptı” der zorda kalırsa; kalmazsa ezber söylem başlar ister aile içinde, ister toplum içinde: “Kol kırılır yen içinde kalır.” Sevgili Sunay Demircan’ın dediği gibi oysa: “Bir kere de şu kırılan kol yen içinde kalmasa. Yıksak perdeyi eylesek viran. Çıksa manzara çırılçıplak ortaya” Aile, toplum, cemiyet hayatı bu kültürde, bu ezber söylemi diretir bireye. İnsan gibi insanın buruşturup çöpe atacağı bu sus payı, antipatik bir nasihatten başka bir şey değildir artık. Neyi muhafaza ettiğini bilmeyen zihniyetin mottosudur. Meşrulaştırılan ise zorbalıktır. Hegemon devlet, hegemon aile modelidir. İkiyüzlülüğün ifadesidir.

Yüz yüze mertçe düello etmenin değil pusu kurmanın egemen olduğu Ortadoğu zihniyetinin alnına kazıyıp sabah akşam etrafa pazarladığı bir dipsiz çukurdur. “Yassah Hemşerim!” ile akrabalık bağı vardır. Kırılıp kırılıp yen içinde kala kala bir psikolog muayenesine acil ihtiyaç duyar bu yapı. Hasıraltı etmenin janjanlı bir kâğıtla paketlenip erdem diye önüne gelene püskürtülmesidir. En zararlı sözlerden birisidir. Gizli saklı her türlü rezilliğe yol veren zihinsel bozukluktur. Kültürün uygarlık nehrine akamadığı sığ, oligarşik yapılarda sosyolojik bir gerçektir. O kadar büyük rezillikler için kullanılır ki, mide bulandırır. Yalan, yanlış her türlü ayıbı sineye çek, gizle, sakla, bunu yapanın da yanına kar kalsın diye verilen istifra ettirici bir nasihattir.

Sui misal işte böyle emsal olur. Yani kötü örnek işte böyle örnek oluşturur. Kangren olmadan tedavi ettirmek gerekir bu laçka olmuş kolu. Bu devirde artık kolu, eli, bacağı kırıp içerde saklamanın imkânı da kalmamıştır. Pisliğin kokusu istenildiği kadar goygoy yapılsın bir şekilde duyulur olmuştur. Değer olmayan yaşam biçimlerine, değer biçmek ve değerleri değersizleştirmek sirayetçi şark kurnazı yapının temel güdüsüdür. Hangi yapıda kol kırılıp yen içinde kalıyorsa gerçek insana düşen bunları o yenden çıkarmak ve her türlü şüpheden arındırmaktır. “Bizde kol kırılır yen içinde kalır.” diye gerile gerile gözlerini büyüte büyüte bu kepazeliği erdem diye pazarlayanların artık uyanma zamanı gelmiştir. yüzyıl treni onların üzerine tünelden gelmekte iken bu kafaların bunu umut ışığı zannetmeleri acınası yapılarındandır. O değişmez, dönüşmez zira nasıl geldi ise aynen öyle gitmeyi de bir değer sanır!

 

“Küçük şeylerden keyif alabilmek

 Lüks şeyler yerine zarafet aramak

 Saygı istemek yerine değerli olmak

 Zengin olmak yerine muhtaç olmamak

 Sıkı çalışmak, sessizce düşünmek ve dürüst konuşmak

 Yıldızları, kuşları, kelebekleri ve bilgeleri, açık kalple dinlemek

İşte benim senfonim”  

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir