barış odaları kitabı özeti / Barış Odaları Kitabı Yazılı Soruları 2019

Barış Odaları Kitabı Özeti

barış odaları kitabı özeti

Anayurt Oteli (Roman Özeti) – Yusuf Atılgan

Anayurt Oteli, ilk baskısı 1973 yılında yapılan, Yusuf Atılgan romanı.

Anayurt Oteli – Özet

Kasabadaki Anayurt Oteli’nin katibi Zebercet, kişilik bunalımı ve yalnızlık çekmektedir. Otele gelip bir gece kalan esrarengiz kadın tekdüze geçen hayatını değiştirir. Bu düşün peşinde bütün yaşamı, bastırdığı duyguları, ve sorunları ortaya çıkar. Kendi odasından, gizemli kadının bıraktığı odaya taşınır. Geçeleri, içinde o kadının da olduğu düşler kurmaya başlar. Sonra giderek otele gelen müşterileri kabul etmemeye başlar ve en sonunda oteli dışarıya kapatır. Otel kapanınca ortalıkçı kadın köyüne dönmek ister.

Bir gün, Zebercet aşevinde bir hayli içtikten sonra, aşevinden çıkan bir adamı takip ederek horoz döğüşlerine gider. Burada tanıdığı Ekrem isimli genci sinemaya götürür. Aklından onu otele “atmak” geçse de, onunla vedalaşır ve otele gelir. O gece, hayatında cinselliği az da olsa yaşayabildiği tek kadın olan ortalıkçı kadın’ı isteğiyle beraber olduktan sonra boğarak öldürür.

Daha sonraki günlerde kasabada amaçsızca dolaşır. Bu arada kasaba adliyesinde izleyici olarak katıldığı bir duruşmada karısını öldüren sanığın yerine kendini koyarak bir iç hesaplaşma yaşar. Sanığın duruşması 28 Kasım gününe ertelenir. Adliyeden çıkan Zebercet, Ulu Park’da bir ihtiyarla sohbet eder. Daha sonra yabancılaşmasına, yalnızlığına, cinayet işlemesine rağmen hala özgür olmasına dayanamaz, kendini kadının kaldığı odanın tavanına asar.

Romanın olay örgüsü böyle özetlenebilir.

Anayurt Oteli-İçerik:

Yusuf Atılgan’ın bu alandaki şöhretinin hakkını verir şekilde psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık konuları başarıyla işlenmiştir. Romanda birbirine benzeyen, geçici ilişkilerle geçen günlerle dolu; yalnız, tek başına ve küçük ayrıntıların tekdüze şaşmazlığında sürüklenen bir hayatın, gecikmeli Ankara treniyle gelen -adını bile bilmediğimiz- kadının otelde bir gece kalmasıyla değişmesi ve bu değişimin sonuçları anlatılıyor. Bu roman aynı adla, 1987’de yönetmen Ömer Kavur tarafından beyaz perdeye aktarılmış, bu film de tüm zamanların en iyi 3. Türk filmi seçilmiştir.

Yazarın Diğer Eserleri: Roman: Aylak Adam (1959), Canistan (2000). Öykü: Bodur Minareden Öte (1960), Eylemci (Bütün Öyküleri Adıyla; 1992). Çocuk Kitabı:Ekmek Elden Süt Memeden (1981). Çeviri: Toplumda Sanat (K.Baynes; 1980)

Anayurt Oteli- İncelenmesi:

A) İçerik İncelemesi

Konu ve Tema:Kitapta yalnızlık, yabancılaşma gibi konular işleniyor. Kitabın kahramanı otelinde kurduğu kendi dünyasında yaşıyor. Çeşitli psikolojik sorunları var. Kitapta çok hafif bir şekilde özgürlük konusunu da görebiliyoruz. Ama diğer eserlerle ters olarak kendini yalnız hisseden roman kahramanı cinayet işlemesine rağmen özgür olmasının ağırlığına dayanamıyor ve intihar ediyor.

Mekan: Roman, bir Anadolu kasabasında geçiyor. Kasaba’nın kuzeyinde bir ova, güneyinde de eteğinde yayıldığı bir dağ var. İçinden döne döne, boz bulanık bir ırmak akıyor. Geniş sokakları, arsaları, ve bir tren istasyonu var. Kasabanın başından, 1922 yılı güzünde batıya kaçan Yunanlıların sebep olduğu bir yangın geçmiş.

Asıl mekan ise, ana karakter Zebercet’in katipliğini idame ettirdiği Anayurt Oteli’dir. Bu otel, istasyonun arkasındaki alandan ana caddeye çıkan sokağın karşısında, eskiden zengin Rumların da oturduğu bir mahallede olduğu için yanmadan kalabilmiş yapılardan biri. Zebercet’in büyük dedesi Keçecizade Malik Bey tarafından konak olarak yaptırılmış olsa da daha sonra Zebercet’in babası nüfus kâtibi Ahmet Bey’in baskılarıyla otele dönüştürülmüş. Asıl sahip Rüstem Bey, İzmir’de yaşıyor. Otelin işletmeciliğini ise 40 yıldır (ilk otuz yıl Ahmet Bey, son on yıldır Zebercet’e ait olmak üzere) Zebercet ve ailesi yürütüyor.

Zaman: Olay Cumhuriyet Dönemi’nde geçiyor. Tam tarih verilmiyor ama kitabın içine gizlenmiş ayrıntılar dikkatle incelenirse olayın 1963 yılında geçtiği fark edilebilir.

Kişiler:

Zebercet: Otelin kâtibi. Otuz üç yaşında; boyu bir altmış iki, kilosu elli altı ya da elli yedi. Başı bedenine göre büyükçe, geniş alınlı, kuru yüzlü; saçları, bıyığı koyu kahverengi. Zebercet, kitabın arka kapağında belirtildiği gibi ne ölü, ne sağ bir yaşamın kahramanı. Bir takım değişik ruhsal özellikleri, değişik takıntıları var. Tam doyurulmamış bir cinsellik dürtüsünün etkisiyle bazen hizmetçi kadına tecavüz ediyor, romanın bir bölümünde horoz döğüşü izlerken tanıştığı Ekrem isimli gence karşı eşcinsel duygular besliyor, ayrıntılara çok dikkat ediyor, ve değişik takıntıları var. Çocukluğunda yaşadığı bazı olaylar kişiliğini derinden etkilemiş.

Ortalıkçı Kadın: Otelin temizlikçisi. Otuz beş yaşlarında; yüzü uzun, burnunun ucu kalkık, biraz dişlek, dudakları kalın. On sene önce köyünden gelip işe başlamış, otelin çatı katındaki iki odadan birinde kalıyor. (Diğer oda da Zebercet’in odası). Uykusu çok ağır olduğundan Zebercet’in bazı geceler yanına yatıp onunla birlikte olmasını fark edemiyor. Romanın sonunda Zebercet onu boğarak öldürüyor.

Gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın: Otelde bir gece kalmıştır. Daha sonra civar köylerinden birine gider. Zebercet ondan o kadar çok etkilenir ki o gittikten sonra uzun süre kaldığı odanın düzenine hiç dokunmaz. Yirmi altı yaşlarında;uzunca boylu; saçları, gözleri, kara; burnu sivri, dudakları ince. Romanda fiziksel olarak fazla yer almıyor, ama Zebercet, sürekli onu düşünüyor.

Emekli subay olduğunu söyleyen adam: Orta boylu, tıknaz. Hicri takvimle bin üçyüz yirmi yedi doğumlu. Romanın büyük bir kısmında otelde müşteri olarak kalıyor. Çok okuyor. Otelden ayrıldıktan sonra kanun kaçağı olduğu, kızını boğduğu, ve bu sebepten arandığı ortaya çıkıyor.

Diğer kişiler: Romanda az yer tutan diğer kişiler: Otele gelen çeitli müşteriler. (Bir dişçi, bir kadın, bir yeni öğretmen çift, öğrenciler, gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının unuttuğu havluyu almaya gelen iki köylü genci, ve diğer günübirlik müşteriler.) Zebercet’in Ulu Park’ta sohbet ettiği ihtiyar, Zebercet’in eşcinsel dürtüler beslediği soğuk demircide çalışan Ekrem, Zebercet’in sık sık gittiği içkili aşevinin garsonu.

Roman Türü: Romanın hem psikolojik roman, hem de sürrealist bir roman olduğu söylenebilir.

Alıntılar:

  • “…-Ağır bir söz mü söyledi sana? Vurdu mu? <bilemiyorum nedensiz olamaz mı ağır bir söz söylemek vurmak ya da konuşmamak vurmamak birşeyler uydurmamı istiyor yaptığımı yasaların daracık bir bölümüne sığdırmak nasıl da Emekli Subay’a benziyor tuhaf>…” (75)
  • “(Zebercet sarhoşken sızıp rüyasında kendi mahkemesinin olduğunu görüyor.)… Yargıç kürsüye vuruyor savunmanızı öldürme hakkı üzerine kurduğunuz anlaşılıyor bu konu burada tartışılmaz burada bir eylem yasaların bir bölmesine sığdırılır diyor…” (94)
  • “…Yeryüzünde canlı kalmanın birbakıma suç işlemeden olamayacağını bilmeyen, kendilerini suçsuz sanan insanlardan çekiniyor, utanıyordu…” (96)
  • “… Ne oldu? Yapmayı unuttuğu birşeyi mi anımsadı birden? Ya da yeryüzünde tek gerçek değerin kendisine verilmiş bu olağanüstüyaşam armağanını korumak, her şeye karşın sağ kalmak, direnmek olduğunu mu anladı giderayak? Yoksa bilinçsiz canlı etin ölüme kendiliğinden bir tepkisi miydi bu?…” (108)

B) Anayurt Oteli- Biçim İncelemesi

Dil: Roman yalın ve temiz bir Türkçe ile yazılmış. Zaman zaman, otele gelen köylüler, kendi günlük konuşma alışkanlıklarına ait bazı tabirler kullansalar da, roman günümüz Türkçesi ile yazılmış. Bunun nedeni de romanın yazıldığı zamanın şartlarına göre modern bir kasabada geçmiş olmasıdır.

Anlatım Öğeleri: Romanda çok değişik anlatım tekniklerine başvurulmuş. Kasaba ve insanları, fazla uzun olmayan, sıkmayan tasvirlerle çok başarılı bir biçimde anlatılmış. Karakterlerin, özellikle Zebercet’in buhranlarla dolu iç dünyası çok başarılı iç monologlarla ve çözümlemelerle aktarılmış. Özellikle dikkat çeken ise, Zebercet’in ruhsal krizlerinin ve rüyalarının, noktalama işaretleri kullanılmadan aktarılarak gerekli havanın başarıyla sağlanmasıdır.

Anlatıcı: Romanda, olaylar üçüncü tekil şahıs ağzıyla aktarılmış ama iç çözümlemeler, Zebercet’in aklından geçenlerin birinci tekil şahıs tarafından aktarıldığı da görülüyor.

Tür Kimliği: Romanda olaylar çoğunlukla bir günlük gibi, kronolojik sırayla aktarılmış.

C) Üslup

Yazar çok mantıklı cümlelerle anlatıyor hikayesini. Kullandığı yalın, duru, ve temiz dil, Yusuf Atıgan’ın kendine has üslubu olmuş. Anlatım tekniği ve kurgusundan, ayrıntıları, imgeleri akıllıca kullanışından ve sıkça kullandığı iç monolog ve bilinç akışı tekniği açısından bakıldığında Yusuf Atıgan’ın edebiyatımızda farklı ve kendine has bir üslup oluşturduğu rahatlıkla söylenebilir.

D) Yusuf Atılgan’ın Yazın Dünyasındaki Yeri

Yusuf Atılgan, bireyin ruh halini en iyi yansıtan yazarlardan biri olarak tanınmıştır. Özellikle Anayurt Oteli, bu alanda bir başyapıt olarak değerlendirilebilir.

Ayrıca bakınız ⇒

Edebiyat

Kendine Ait Bir Oda

Kendine Ait Bir Oda - Virginia Woolf

Kitap Türü:Yabancı RomanlarOrjinal Adı:A Room of One’s OwnÇeviren:İlknur Özdemir

Puan Tablosu

Arka Kapak Bilgisi

Kendine Ait Bir Oda Özet

Kaç tane cinsiyet vardır bu dünyada? Biri birinden üstün mü, yoksa sadece üstün mü olmak istiyor? Hangi özellikleri onları birbirlerinden ayırıyor, hangisi diğerlerinden daha fazla zülüm görüyor?

Virginia Woolf, feminizmin en sağlam kalemlerindendir. Yazdığı eserler yaklaşık doksan yıldan beri ses getirmekte, cümleleriyle ufukları genişletmektedir.

Kendine Ait Bir Oda denemesinde ise ; ‘Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalı’ diyerek tek cümleyle o dönemin koşullarını anlatmaya çalışıyor.

Bir kadının yazı yazması için, evet her şeyden önce kendine ait bir odaya ihtiyacı var. Çünkü dışardaki o yobaz insanlar ‘kadın sadece ihtiyaçları gidermek için vardır’ düşüncesiyle davranıyorlardı. Kadınlar çimlere basamaz, kadınlar kömür işçisi olamaz, kadınlar yazamaz, kadınlar düşünemez, kadınlar kadınlar kadınlar…

Bizse üniversite kampüsünde doluşan genç bir kızın düşüncelerini okuyarak öğreniyoruz her şeyi. Shakespeare’e hayali bir kız kardeş yaratmış ve eğer o kız kardeş olsaydı başına gelebilecekleri anlatıyordu. Kızın da aslında abisi kadar yetenekli olduğunu ama etrafındaki insanların bunu görmek istememeleri hakkında kurmaca bir hikâye oluşturmuştu şahıs. Jane Austenve Charlotte Bronte’nin neden Savaş ve Barışyazamadığını sorguluyordu.

Kadın sadece bir et parçası değildi. Namus ve ahlak kavramları bir tek kadın için geçerli değildi. Kadın sanki başka bir türü daha varmış gibi KIZ ve KADIN olarak ayrılmamalı. Kadın sadece kadındır.

Düşene bilmeyi bilen sadece erkekler değildi. Kadınlarda düşünebilir ve düşündüklerini istediği gibi farklı kaynaklara aktarılabilirlerdi.

Önyargılar, ego, bencillik ve hor görme hemen hemen her dönemde bulunmuş ve bu hissiyatlar kendilerini farklı konularda farklı şekillerde kendilerini göstermişlerdir. Ama hepsinin ortak olduğu yer Kadında bitiyor. Tüm bu aşağılık ve insanlık dışı duygular kadınlar üzerine yoğunlaşıyor.

Özellikle ‘medeniyet toplumuyuz’ diye bağıranlar en başta yobaz insanlardı. Medeniyet kadın haklarını kısıtlamak ve onları hor görmek değildir. Shakespeare’ ın kız kardeşi de şair olabilirdi. Yani önemli olan aslında cinsiyet değil ruhtur.

Sonuçta tüm insanlığı yetiştirenler annelerdir aslında. Ve insanlık kadına bu kadar şey borçluyken onu hor görmesi bir kere insan haklarına uymuyor. İkincisi cinsiyetler arasında her ne kadar fizyolojik farklar olsa da birbirlerini dengeleyen ve kusurlarını kapatan iki parçadır; kadın ve erkek. Herhangi biri için birisi daha üstün veya diktatör o olmak zorunda diyemeyiz.

Tıpkı kanunların önünde olduğu gibi gerçekte de kadın ve erkek eşittir. Erkek ne yaparsa, aynısını kadın da yapabilir. Sonuçta mesleklerin, renklerin, düşüncelerin… Cinsiyeti yoktur.

Ve yazımın başında da söylediğim gibi Woolf, feminizmin en büyük savunucularındandır. Ve kalemi de bir o kadar sağlamdır. Aşağı sizlere kitaptan en sevdiğim bir alıntıyı bırakıyorum ve her şeyden önce; kendi kültür ve zihin seviyenizi geliştirmek adına sizlere bu kitabı okumayı tavsiye ediyorum.

“Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı. Böyle bir güç olmasaydı dünya hala bataklık ve balta girmemiş ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarda zafer kazanıldığı duyulmazdı… Çar ve Kayzer ne taç giyerler ne de tahttan inerlerdi. Uygar toplumlarda hangi işe yararlarsa yarasınlar, bütün şiddet ya da kahramanlık eylemlerinde aynalar gereklidir. İşte bu yüzen Napolyon da Mussolini de kadınların erkeklerden aşağı olduğunda bu kadar ısrarcıdırlar, eğer onlar aşağıda olmasalardı kendileri büyüyemezlerdi.”

Yazan: Selin Gürcüoğlu

Kendine Ait Bir Oda Kitap Özeti

Asıl adı Adeline Virginia Stephen olan Virginia Woolf, kendisi gibi yazar olan babasından etkilenmiştir. Dönemindeki kızlar gibi o da okula gönderilmemiş evde eğitim görmüştür. Babasının kütüphanesi aracılığıyla edebi gelişimini tamamlamıştır. Çeşitli kısa hikayelerini dergi ve gazetelerde yayımlama imkânı bulmuştur. Evlendikten sonra da eşinin kurdurduğu basımhane sayesinde eserlerini çoğaltma konusunda sıkıntı çekmemiştir. Buraya kadar Virginia için her şey yolunda gibi görünebilir ama onun asıl karşı çıktığı ve kitabın ana fikrini oluşturan kısım da burasıdır. Virginia, kadınların kendilerine ait odaları, ekonomik özgürlükleri olmamasını eleştirmektedir. Yazabilmek için kapıyı kapattığında, kendinle kalabileceğin ve derinliklerine inebileceğin bir oda olmalıdır. Yani Virginia, para kazanmamızı kendimize ait bir odamızın olmasını isterken gerçekliğin huzurunda, canlandırıcı bir hayat sürmemizi istiyor; başkasına aktarabilsek de aktaramasak da.

İnsan nereye dönerse erkeklerin kadınlarla ilgili düşüncelerine rastlıyor ve herkes farklı bir şey düşünüyordu. Kimileri kadınları bir yerlere yakıştırmıyordu, kimileri de kadınlara birtakım davranışları yakıştırmıyordu. Kimileri bir kadının gözlerinin içine bakıp konuşma zahmetinde bulunmamasına rağmen kadın kişiliği ve kimliği üzerinde fikirler üretiyordu. Aslında tüm bu yorumların temelinde kadına erkekçe bir bakış açısı söz konusuydu. Oysa “Kadınlar erkekler gibi yazıp, erkekler gibi yaşar ya da erkeklere benzerlerse, çok yazık olur, çünkü dünyanın büyüklüğü ve çeşitliliği göz önüne alındığında, iki cins bile yetersiz kalırken, yalnızca bir tanesiyle nasıl idare ederiz? Eğitim, benzerlikler yerine ayrılıkları ortaya çıkarıp güçlendirmemeli midir?” diyordu, Virginia.

Ataerkinin doğuşu konusunda bize birtakım açıklamalarda da bulunmuştur Virginia. Paha biçilemez bir niteliğe en hızlı nasıl sahip olunabilir sorusunun cevabını “başkalarının bizden yetersiz olduğunu düşünerek” şeklinde cevaplamıştır. İşte bu yüzden fethetmesi, hükmetmesi gereken ataerkilin çok sayıda insanın, belki de insan ırkının yarısının doğası itibariyle ondan yetersiz olduğunu hissetmesi işte bu yüzden elzemdir. Bu kuşkusuz gücün temel kaynaklarından biri olmalıdır. Kadınlar yüzyıllardır erkek bedenini doğal boyutunun iki katı göstermek gibi harikulade bir güce ve sihre sahip ayna görevi görmüşlerdir. Virginia bir o kadar iddialı bir o kadar da olasılıklı bir cümle kurarak “Bu güç olmasa dünya herhalde bataklık ve orman olarak kalırdı. Tüm o şanlı savaşlar hiç yaşanmazdı…” demektedir.

Eğer kadınlar erkeklere atfedilen alanlara giriş yaparsa söz hakları da varlıkları da artacaktır. Kadınlar ne kadar yaşamda yer bulur ne kadar söz hakkında sahip olursa gerçeği söylemeye başlarsa dev aynasındaki beden küçülür, hayatla uyumunu yitirir.

Yüz yıl içinde diye umut ediyor Virginia, kadınlar bir zamanlar mahrum bırakıldıkları tüm etkinlik ve uğraşlarda yer alacaklar. Kadınların korunan cinsiyet olduğu zaman riayet edilen gerçeklere dayalı tüm varsayımlar yok olacak: örneğin kadınların, papazların ve bahçıvanların daha uzun yaşadığı gerçeği. Bu korumayı kaldırın onları aynı uğraş ve eylemlere maruz bırakın. İşte bu sözlerden sonra bir türlü oturtamadığımız feminizm gerçeğine yüzümüzü çeviriyoruz. Feminizmin erkek düşmanlığı olduğu, kadınlar için ekstra haklar talep ettiği yanılgısı ta kadın sorununun ele alınmaya başladığı ilk zamanlardan beri çürütülmektedir. İstenilen yalnızca eşit mücadele şartları, eşit yaşam koşulları ve müdahale edilmeyen alanlardır.

Örneğin diyor Virginia, 1500’lü yıllarda bir Shakespeareelbette çıkabilirdi ama aynı yeteneğe sahip olan Shakespeare’in kız kardeşi olsaydı erkek kardeşi gibi adını tarihe yazdırabilir miydi? Elbette yazdıramazdı. Öğrenilmiş ve dayatılan yaşam koşulları, eğitim imkanlarından yararlanamama ve erkeklerin izin verdiği ölçüde var olmak… Tüm bunların altından başını geleceğe doğru çevirip oradan bakabilmek pek de mümkün olmayacaktır. Bu yüzden biz kadınlar kendimizi var etmeliyiz bunun yolu da ekonomik özgürlükten geçmektedir ama önce zihinlerimizi özgür bırakmalıyız, kütüphaneler kırk kilit ve sürgün altında olsa da.

Kültürün kapılarını yumruklayan muhteşem bir manifesto örneği. İçinde bulunduğu şartlarda eleştirmek ve başka türlüsünü düşünebilmek eminim ki oldukça zor ve tehlikeliydi. Sonunda kendi yaşamını sonlandırmasına neden olsa da Virginia zihnini kilitli kapılar ardında özgür bıraktı. Şimdi ise biz kadınlar tüm imkân ve şartlara, öncü ve örnek yaşamlara rağmen bir erkeğin dev aynası olmayı kabul ediyoruz, kendimizi hiç görmeden. Bir yaşam sürüyor sanırken aslında başka bir yaşamın yanından geçip gidiyoruz hiç yanıp parlamadan.

Editör: Ceren Kozalıoğlu

Kendine Ait Bir Oda Soruları ve Cevapları

Kendine Ait Bir Oda kimin eseri?

Virginia Woolf

Kendine Ait Bir Oda türü nedir?

Yabancı Romanlar

Kendine Ait Bir Oda kaç sayfa?

128

Kendine Ait Bir Oda Yorumları

her kadının okuması gereken bir kitap çoğunlukla kadının düşmanı kadın oluyor ne yazık ki

23-03-2018 20:09

oldukça güzel bir roman ben bir kerede okudum sıkmadan okutuyor kendisini

07-11-2018 15:56

kitap özeti çok güzel olmuş çok teşekkür ederim konusu güzel ama okuması zor bir kitap

31-05-2019 17:27

virginia woolf, kadınların yeni yeni üniversiteye alındığı ve seçme hakkıyla tanıştığı zamanlardan sesleniyor günümüze. günün saatlerinin yemek vakitleri üzerinden döndüğü, kadınların sırf hayatta kalma dürtüsüyle nefes aldığı, herhangi bir referans olmadan üniversitenin çimlerinde dahi oturamadığı bir anlayış silsilesinden. kürsüye çıktığında isyan bayraklarını çıkarıyor sanki. karşısındaki genç kadın topluluğuna, başarmak için iki şeye ihtiyacınız var diyor; para ve kendinize ait bir oda.

13-12-2020 20:32

kısa özeti yok mu iki tane uzun özet eklemişsiniz bari bir tanesi kısa olsaymış

25-04-2022 13:07

neyi anlatıyor anlamadım yarıda kestim okumayı analiz yapmamız lazım ben daha kitabı anlayamıyorum nasıl bir kitap siz anlayın

21-10-2022 21:51

lütfen analiz ekler misiniz acil gerekiyor

21-12-2022 22:47

en iyi çeviri hangisi çok farklı yayınevilerinden basılmış

11-06-2023 22:51

Deniz FeneriKendine Ait Bir OdaOrlandoDalgalarMrs. Dallowayen iyi kitaplaryeni çıkan kitaplaren çok satan kitaplarokunması gereken kitaplaren çok okunan kitaplar100 temel eserbedava kitapeditör olkitap bağışıGün Olur Asra BedelTutunamayanlarAcımakCamdaki Kız1984Hayvan ÇiftliğiSokrates'in SavunmasıUzun HikayeAlice Harikalar DiyarındaHaritada KaybolmakKraliçeyi Kurtarmakİçimdeki MüzikÇalıkuşuÇocuk KalbiKüçük Kara BalıkİntibahBülbülü ÖldürmekBeyaz Zambaklar ÜlkesindeDon KişotSineklerin TanrısıToprak Anaİnce MemedSatrançİki Şehrin HikayesiVadideki Zambakİçimizdeki ŞeytanSergüzeştBeyaz GemiAraba SevdasıYabanİnsan Ne İle YaşarKüçük PrensDönüşümBeyaz DişSaatleri Ayarlama EnstitüsüFareler ve İnsanlarSol AyağımSuç ve CezaSefillerSimyacıŞeker PortakalıKürk Mantolu MadonnaMadalyonun İçiEsir Şehrin İnsanlarıÜç Anadolu Efsanesi Köroğlu, Karacaoğlan, AlageyikYeraltından NotlarSait Faik Seçme HikayelerRüzgarı Dizginleyen ÇocukSabahattin Ali Bütün ÖyküleriSadako ve Kağıttan Bin Turna KuşuAhmet ÜmitAhmet BatmanAyşe Kulinİskender PalaCanan TanDostoyevskiElif ŞafakJojo MoyesKahraman TazeoğluMemduh Şevket EsendalOrhan KemalPeyami SafaSabahattin AliSarah JioTarık BuğraVictor HugoZülfü Livaneli

Küçük Cadı Şeroks’un yeni macerası: “Barış Odaları”

Baris Odalari kpk ozlAslı Der’in yazdığı, Huban Korman’ın resimlediği Küçük Cadı Şeroks’un üçüncü macerası “Barış Odaları”, Günışığı Kitaplığı’nca 8-12 yaş grubu için yayımlandı.

Dizinin ikinci kitabı Büyük Tuzak’la Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği (ÇGYD) tarafından 2007 Yılın En İyi Çocuk Romanı ödülüne değer görülen ve 2010 yılında Uluslararası Çocuk Kitapları Kurulu (IBBY) Onur Listesi’ne giren yazar, dizinin üçüncü kitabında barış ve uzlaşma üzerine düşündürüyor. Sorunlara konuşarak ve tartışarak çözüm aramanın, barışı birlikte kurmanın önemine değinen roman, fantastik unsurlarla iç içe felsefi metni, tempolu kurgusu ve siyah-beyaz desenleriyle keyifli bir okuma vaat ediyor. Birlikte yaşamanın evrensel sorunlarını ve deneyimlerini hassasiyetle öyküleştirirken, çocuklara, eğitimcilere ve ailelere keyifli bir okuma ve tartışma olanağı sunuyor.

Prens Hortim’in aniden ortadan kaybolduğu Masallar Ülkesi’nde uğursuz bir sis hızla yayılmaktadır. Halkın sorunlarını, anlaşmazlıkları tartışıp konuşarak çözümlemek için kurulan Barış Odaları’nın yerini uzun süredir prens almıştır. Halk her derdini ona anlatmaya, çözümü de doğrudan ondan öğrenmeye alıştığından, prens ortada olmayınca huzursuzluk tırmanır. Sarayda işleri ele alan Prenses Foreri’nin prensi bulmakla görevlendirdiği Küçük Cadı Şeroks, hain bir oyunu bozabilecek midir?..

Aslı Der, 1975’te İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’ndeki eğitimini tamamladı. İngilizce ve Fransızca’dan çeviriler yaptı. Kitaplarına felsefe eğitiminin derinliğini ve zenginliğini taşıyan yazarın ilk kitabı Küçük Cadı Şeroks ’un ikinci macerası Büyük Tuzak, Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği (ÇGYD) tarafından 2007 Yılın En İyi Çocuk Romanı seçildi. Yazar, bu kitabıyla Uluslararası Çocuk Kitapları Kurulu’nun (IBBY) Onur Listesi’ne girdi. Son olarak Şeroks’un üçüncü macerası olan Barış Odaları’nı kaleme aldı. Fantastik çocuk romanları Tehlikeye 3 Yolculuk ve Kayıp Rüyacı ’nın ardından ilk gençlik romanı Defne’yi Beklerken’i yazanAslı Der, eşi ve iki çocuğuyla birlikte İstanbul’da yaşıyor.

edebiyathaber.net (13 Ağustos 2014)

Kategoriler Çocuk Edebiyatı

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir