مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِۚ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُۘ وَمَا بَدَّلُوا تَبْد۪يلاًۙ“İnananlardan öyle erkekler var ki, Allah’a verdikleri sözde sadakat gösterip; kimi (şehit olarak) adaklarını gerçekleştirdi kimi de (şehit olmayı) beklemektedir. Ve onlar sözlerinden asla caymadılar.” (ahzab/23)
“İnananlardan öyle erkekler var ki, Allah’a verdikleri sözde sadakat gösterip; kimi (şehit olarak) adaklarını gerçekleştirdi kimi de (şehit olmayı) beklemektedir. Ve onlar sözlerinden asla caymadılar.” (ahzab/23)
Çöle âşık balık, ateşe yanmış su, pervaneye âşık kelebek… Aşkın denizinde akıllar durulmuş. Dışarıdan bakanlar için, tam bir akıl tutulması. Aman Allah’ım, nasıl bir imtihandır bu? Sudan çıkmaması gereken, hayata tutunabilmesi için, ona muhtaç olan bir canlının çöle yanması. Nasıl bir aşktır bu böyle, kendini feda eden?
“Aşkın denizinde aklın dalgaları durulur. İmtihan bu ya, balığın gönlü tutar çöle vurulur” der, Hz. Şems-i Tebrizi. “Öyle ucuz değil gül koklamak, gül koklayan ele diken batmalı, aşka gönül veren aşkın kapısında yatmalı” der Hz. Mevlana’da.
O halde aşk nedir? Aşk bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusudur.
Arapça ˁşḳ kökünden gelen ˁişḳ عشق şiddetle sevme, şiddetli ve yakıcı sevgi sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ˁaşeḳa عشقة 1. sarmaştı, sıkıca sarıldı, 2. âşık oldu sözcüğünün mastarıdır. Bu sözcük Aramice/Süryanice ˁāşaḳ עָשַׁף karışma, haşir neşir olma, bir şeyle uğraşma sözcüğü ile eş kökenlidir.
Bir şeyi sarıp sarmalayan, hatta zamanla sarıp, doladığı şeyi öldüren sarmaşık için aşeka denilmiş. Sarmaşık girdiği yeri işgal eder, her yeri sarıp sarmalar, bu sarıp dolamalar sıkıca, şiddetli ve yakıcıdır. En büyük aşk Allah, sonra Hz. Muhammed (s.a.v) aşkı ve sonra diğer sevgiler gelir. Erich Fromm’da, bütün sevgilerin kaynağının Tanrı sevgisi olduğunu, diğer sevgilerin de ondan doğduğunu söyler.
Yukarıdaki ayette zorluklara göğüs gererek sırf Allah’a olan aşklarından ötürü şehit olan ve onun uğrunda ona bağlılık ve sevgilerinden ötürü ölmeyi bekleyen Bedir savaşındaki inananlar kast edilmektedir.
Sahabeden, Osman b. Affan, Talha b. Ubeydullah, Amr b. Fudayl, Hamza, Mus’ab b. Umeyr ve Enes b. Nadîr (r.a) Rasûlullah (s.a.v)’in yanında hangi savaşta bulunurlarsa bulunsunlar, kendilerini sebat edip şehit oluncaya kadar çarpışmaya adamışlardı. Onlardan; Hamza, Mus’ab b. Umeyr ve Enes b. Nadîr gibi bazıları şehit oldular, bazıları da (Osman ve Talha) sonradan şehit oldular.
Aşağıda anlatılan Hifa Hatun’un Allah ve elçisine olan aşkını anlatan hikâyesi beni her zaman etkilemiştir.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanında Hifa Hatun isminde bir sahabe annemiz vardı. Bu hanım sahabe çok ama çok güzeldi. Onunla evlenebilmek için birçok sahabe kese kese altın yollar, kimi develer hediye ederdi ama Hifa Hatun hiçbirini kabul etmezdi. Bir gün Hifa Hatun, Peygamber Efendimize (s.a.v); Ey Allahın Resulü bana öyle bir ibadet buyurun ki Allahın rızasını kazanayım dedi.
Hifa Hatun Peygamber Efendimizden namaz veya oruç gibi şeyler beklerken Peygamber Efendimiz (s.a.v); Ey Hifa, bekâr insanın imanı yarımdır, sen evlen ki imanın tamam olsun buyurdu.
Hifa Hatun; Ey Allahın Resulü ben yalnız Allah rızası için evlenirim o zaman evleneceğim kişiyi de siz belirleyin dedi.
Orada bulunanlar merakla bakarak acaba Peygamber Efendimiz kimi seçecek, Hifa Hatunla kimin evlenmesini isteyecek diye düşündüler. Peygamber (s.a.v); Yarın sabah namazına ilk gelenle Hifa Hatunu evlendireceğim buyurdular.
Onunla evlenmek isteyenler, sabah ilk ben mescide gideceğim, hatta bazıları acaba uyumasam da sabah ilk ben mi gitsem, diye içlerinden geçirdiler.
Öte yandan adı Suheyf olan bir sahabe de vardı. Bu sahabe ise parası olmadığı hatta başını sokacak bir evi bile olmadığı için hiç böyle bir niyeti taşımıyordu.
Suheyf (r.a), nerede yemek bulursa orada yemek yer, nerede uykusu gelse orada uyur, devamlı Allah Tealaya ibadetle meşgul olurdu. Kendisini Hifa Hatuna asla layık görmez. Allah Tealanın takdirine bakın ki Hifa Hatunla evlenmek için niyetlenen her sahabenin uykusu geldi ve hepsi uykuya kaldı. Mescide ilk giden ise Suheyf (r.a) oldu. Namaz kılındıktan sonra Efendimiz (s.a.v) Hifa Hatunu çağırtıp; Seni Suheyf ile evlendirmek istiyorum deyip ve Suheyfe dönerek; Sen hanımına mihr olarak ne verebilirsin? buyurdu.
Suheyf (r.a) her iki elini açıp; Ey Allahın Resulü benim bir şeyim yok ki diyecekken Hifa Hatun, Suheyf (r.a) diğer sahabelerin içinde mahcup olmasın diye bir kese içerisinde ona altın vererek, bunu mihri olarak vermesini söyledi.
Daha sonra evlendikleri ilk gün Suheyf (r.a), hanımı Hifa Hatuna dedi ki; Ey Hifa! Sen benimle sadece Allah (c.c) rızası için evlendin. Bu nedenle sen sabretmek, ben de senin gibi Müslüman ve dinine sadık biri ile evlendiğim için şükretmek zorundayım. Gel iyisi mi biz seninle bu ilk gecemizi ibadetle geçirelim
Sabaha kadar ibadet edip, her secdede gözyaşı döktüler. Sabah olunca Suheyf (r.a) mescide gitti. Namazdan sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v); Ey Suheyf, gece ne yaptığınızı sen mi anlatırsın yoksa ben mi anlatayım? buyurdu.
Suheyf (r.a) ise; Allah ve Resulü daha iyi bilir
Rasulullah (s.a.v); Sizin geceki halinizden dolayı Allah (c.c) sizin tüm günahlarınızı affetti buyurdu.
Bunun üzerine Suheyf (r.a); Ey Allah Resulü, ne olur bana dua edin de, o halde ben bir daha günah işlemeden Allah (c.c) benim ruhumu alsın dedi ve oracıkta ruhunu Rahmana teslim etti. Bu olay üzerine sahabeler; Ey Allahın Resulü, gece onların hali nasıldı? diye merakla sordular.
Peygamber (s.a.v) buyururlar ki; Onlar bütün gecelerini Allah için ibadetle geçirdiler. Orada bulunanlar şaşırınca Efendimiz (s.a.v); Size şaşıracağınız bir haber daha vereyim mi? Az önce Hifa Hatun da evde vefat etti buyurdu.
Dünya edebiyatının en acıklı aşk hikâyelerinden biri olan Leyla ile Mecnun hikâyesi de şahsi kanaatime göre bu mevzunun en zorlularından sayılır. Burada onlardan söz etmeden geçmek olmaz.
Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine âşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leylanın annesi öğrenir. Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez. Kays okulda Leyla yı göremeyince, üzüntüden çılgına döner, başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar.
Mecnun un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leylayı isterse de Mecnun (deli, çılgın) oldu diye Leyla yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun u çölde bulur.
Halbuki o, çölde ahular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve mecâzi aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâyı tanımaz. Babası Mecnunu iyileşmesi için Kâbe ye götürür. Duaların kabul olduğu bu yerde Mecnun,
kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâ’ya dua eder:
Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni.
Duası neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar. Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir.
Bir zaman sonra ailesi, Leylâyı İbn-i Selâm isimli zengin ve itibarlı birine verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de
mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm ı vuslatından uzak tutmayı başarır.
Mecnun, çölde, Leylâ nın evlendiğini arkadaşı Zeyd den işitince çok üzülür. Leylâ ya acı bir sitem mektubu gönderir. Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnun a anlatır.
Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder. Bir müddet sonra Mecnun un ahı tutarak İbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner. Birçok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnunu çölde aramaya başlar. Fakat Mecnun, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylânın maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnunu bulduğu hâlde, Mecnun onu tanımaz. Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer. Kısa zaman sonra da ölür. Mecnun, Leylânın ölüm haberini öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler;
Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez
Cânânsuz cihân gerekmez
der, kabri kucaklayarak ölür.
Bir müddet sonra Mecnunun sadık arkadaşı Zeyd rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. “Bunlar kimdir?” diye sorunca, derler ki: Bunlar Mecnun ile onun vefalı sevgilisi Leylâdır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri, aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular.
Evet, sevgili dostlar, birini aklınızdan silebilirsiniz ama kalbinizden atmanız mümkün mü? O da, başka bir hikâye… Başka hikâyelerde buluşmak ümidiyle aşk olsun, aşkla kalın efendim…
Şemsettin ÖZKAN
KONYA
Kaynaklar:
seafoodplus.info
2- seafoodplus.info
seafoodplus.info
seafoodplus.info
5- www. seafoodplus.info
İmtihan bu ya!
Balığın gönlü çöle vurulurŞems-i Tebrizi
*
İmtihan çeşitli çeşittir.
Her insanın imtihanı farklıdır.
İnsan, imtihanı ölçüsünde inançlıdır.
İman artıkça, imtihanın şiddeti de artar.
Bakarsın balığın gönlü çöle vurulur
*
İMTİHAN İLE İLGİLİ SÖZLER
Sevdası büyük olanın imtihanı da büyük olur. -Said Nursi-
*
Bu dünyada neyi çok istersen, o senin imtihanındır. -Hz. Mevlana-
*
Bu dünya imtihan dünyasıdır. Yüce Mevla bizleri çok farklı şeylerle imtihan edebilir. Önemli olan sabır göstermek ve isyan etmemektir.
*
Zor diyorsun, zor olacak ki imtihan olsun. -Hz. Mevlana-
*
Hayat öyle her imtihana benzemez, bir hata ile sahip olduğun her şeyi kaybedebilirsin.
*
Kişi malı, hanımı ve çocuğuyla imtihan edilir. Hadisi Şerif
*
Yüce Mevla her zaman kişiyi en çok sevdiğiyle ya da en çok sevdiği bir şeyle imtihan edermiş.
*
Benim imtihanımda senmişsin be gülüm.
*
Bu dünyanın bir imtihan dünyası olduğunu unutma ey insanoğlu!
*
Allahın verdiği de, vermediği de imtihandır. -Hz. Mevlana-
*
İmtihan sabır ister, imtihan çok çalışmak ister. Hiç çalışmadan imtihana girmek kaybetmeyi bilerek güreş tutmak gibidir.
*
Allah dağa göre kar, güle göre diken, güce göre yük, imana göre imtihan verirmiş.
*
İsyanlardayım dedi. Hayır, imtihanlardaydı. Fark etseydi, kurtulacaktı. -Hz. Mevlana-
*
Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükafat Allah katındadır. -Hz. Osman-
*
Bu dünya için üzülmeye değmez, bugün varız yarın yokuz. İmtihanı biten herkes toprağın altına girecektir.
*
Kimileri ceza, kimileri bela, kimileri imtihan, kimileri ise armağan. -Can Yücel-
*
Eğer imtihan oluyorsanız, bu Allahın sizi unutmadığının müjdesidir. -Hz. Mevlana-
*
Altın ateşle, kadın altınla, erkek kadınla imtihan edilir.
Her savaş bir imtihandı. Tüm hayat bir imtihan. Ama Kerbela imtihan içinde bir imtihandı. -Sinan Yağmur-
*
Tecrübeden üstün, tecrübeden emin imtihan var mıdır? Peyami Safa-
*
Demirin ateş altında aldığı darbe, onun imhası değil; tam tersine, dervişane bir razı oluşla nice zorlu imtihanlar sonrasında hantallığından kurtulup şekle girmesi serüvenidir. Demir, ateşin altında dövülerek geçirdiği terbiye sürecinin ardından keskin bir kılıç olarak uyanır güne. -Sibel Eraslan-
*
Ey sürmeli gözlerinden kem gözler uzak olası sevgili; Güzelliğinle gözlerimi imtihan etmek istedim. Dünya bir virane sen içinde bir define gibisin. Sendeki defineyi aramamdan incinme. -Hz. Mevlana-
*
Fakat neylersin, dünya bir imtihan yeri. Kimi imanı seçiyor, kimi küfrü. Allah dememek için tesadüf diyenler hep oldu, hep olacak. -Ömer Sevinçgül-
*
Dünya imtihan yeriydi belli, bu da bir sınav, amenna. -Nazan Bekiroğlu-
I'SİTEMİZDE; en güzel dualar, ayetler, hadisler, altın sözler, anlamlı öğütler, altın tavsiyeler, aşk sözleri, aşk şiirleri, şairler ve yazarların hayatları, eserleri ve eğitim ders notları sizlerin istifadesine sunulmaktadır